Erdoğan'ın Meksika hayali: Otoriterlik, mafya, yoksulluk...

Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, arzuladığı başbakanlık sistemini kabul ettirmek için bu kez, Meksika örneğini verdi.

Meksika'daki başkanlık sistemiyle sınırlı kalmayan Erdoğan, hayalini kurduğu başkanlık sitemine biyolojik bir gerekçe de sundu. Erdoğan, "Bizim genlerimizde aslında başkanlık sistemi var" dedi.

Peki Erdoğan'ın sarıldığı Meksika'da başkanlık sistemi nasıl işliyor ve bu ülke bugün ne durumda?

Meksika, belediyelere bölünmüş 31 eyalet ve delegasyonlara bölünmüş federal bir bölgeden oluşan federal bir cumhuriyet sistemi ile yönetiliyor.  Resmi adı Birleşik Meksika Devletleri. Yargı, yürüme ve yasama şeklindeki güçler ayrılığı 1917 Anayasası ile güvenceye alınmış.

1917 Anayasası, farklı generaller arasındaki anlaşmazlıklardan dolayı iç savaşın yaşandığı bir dönemde ilan edilmişti.  Meksika 20. yüzyılda yaklaşık 70 yıl boyunca Kurumsal Devrimci Parti'li başkanlar tarafından yönetildi.  2000 ile 2012 arasındaki dönemde Ulusal Eylem Partisi'nin adayları başkanlık seçimlerini kazandı. 1 Aralık 2012 yılından beri yeniden Devrimci Kurumsal Parti'li Enrique Pena Nieto ülkenin başında bulunuyor.

Birleşik Meksika Devletleri Başkanı ya da Cumhurbaşkanı aynı zamanda hükümetin başı, kara, deniz ve hava kuvvetleri komutanıdır.  Başkan, altı yıllığına ve sadece bir kez seçilebilir.

Son yıllardaki reformlarla birlikte Meksika Başkanı'nın yetkileri şöyle:

-Ülkeyi yönetme ve sevk etmede en yüksek yürütme erki

-Cumhuriyet Başsavcısı'nı atama hakkı

-Bakanları ve tüm yürütme kabinesi üyelerini atama hakkı

-Meksika'nın tüm büyükelçilerini atama hakkı

-Kara, deniz ve hava kuvvetleri en üst yürütme erki

-Savaş ve barış ilan etme yetkisi

-Sözleşmeleri görüşme yetkisi

-Kararname çıkarma yetkisi

-Anayasa Mahkemesi'ne atama hakkı

-Yasalara veto koyma hakkı (Ancak 2004'teki tartışmalı bütçe olayında olduğu gibi, Kongre'nin kararnamesine veto koyma hakkı bulunmuyor)

Meksika Başkanı'nın yardımcısı yoktur. İstifası veya ölümü halinde, Kongre geçici olarak bir başkan belirliyor.

Meksika'da Kurumsal Devrimci Parti, tarihi boyunca neredeyse her zaman sağcı bir parti oldu.  Bu parti zaman zaman konjonktüre göre farklı dozlarda olsa da, milliyetçi ve popülist bir parti olarak öne çıkıyor. Ülkedeki otoriterizmi tamamlayan ve sürekliliğini sağlayan da bu partiden gelen başkanlar oldu.

DEVLET-MAFYA İŞBİRLİĞİ ONBİNLERCE KİŞİNİN CANINI ALDI

Meksika özellikle kriminalitenin çok yüksek düzeyde olması ve yoksulluğu ile sık sık hatırlanıyor.  Pena Nieto, kendisinden önce 2006-2012'de başkanlık yapan Philipe Calderon'un güvenlikçi politikalarını sürdürüyor.  Açıklamalar değişti, ancak ülkenin gerçekliği halen olduğu gibi duruyor.

Şiddet olayları bitmek bilmiyor. Buna karşın televizyonlar ve yazılı basın, günlük olarak cinayetleri işlemekten vazgeçti. Bu şekilde ülkenin imajı değiştirilmeye çalışılıyor. Diğer bir ifadeyle cinayetler devam ediyor ama bu konuda daha az bilgi var.

Yine de resmi açıklamalara bakılırsa, Nieto'nun başkan olmasından bu yana organize suçlarla ilgili cinayetler azaldı.  Hükümetin yıllık raporuna göre Eylül 2013 ile Temmuz 2014 arasında, organize suçlarla ilgili cinayetlerde yüzde 34 azalma yaşandı.  Caldron döneminden bu yana  güvenlik güçleri ile karteller arasında yaşanan çatışmalarda 80 bini aşkın kişi hayatını kaybetti.

Devlet kurumlarının suçla mücadele konusundaki tavrı ciddi kuşkular yaratıyor.  Resmi rakamlara göre Aralık 2006'dan bu yana 23 bini aşkın kişi kayboldu. Sadece 2014 yılında en az 5 bin kişi kayıp.  Bu kayıpların yarısından fazlası Enrique Pena Nieto'nun 2012'de iktidara gelmesinden sonra yaşandı. Yetkililer genellikle ailelerin yas tutması için cenazeleri bulmadan önce, soruşturma dosyalarını kapatmaya öncelik veriyor.  Nitekim sadece altı vakada mahkumiyet verildi.

Suç verileri, devletin bu suçlarla işbirliğini de ortaya koyuyor.  İnsan Hakları Gözlemevi'nin Ocak ayında yayınladığı yıllık raporunda "Tüm güvenlik güçlerinin üyeleri, Pena Nieto hükümeti döneminde de insanları kaybetmeye devam ettiler ve, bazı durumlarda, bunu doğrudan kriminal gruplarla işbirliği içinde yaptılar" dedi.

Bu ülke sık sık toplu infazlar ve toplu mezarlarla gündeme geliyor. Şubat ayının ilk haftasında, Guerro Eyaleti'nde en az 61 kişinin parçalanmış cenazeleri bulundu. Aynı eyalette 26 Eylül 2014'te bir  protesto gösterisinden dönen 43 öğrenci kaçırılarak katledilmişti. Bir mafya grubu üyelerinin itiraflarına göre bu öğrenciler yerel polis tarafından mafyaya teslim edildi.

MEKSİKA NÜFUSUNUN YARISI YOKSUL

Meksika aynı zamanda en yoksul ülkeler arasında yer alıyor. 118 milyon nüfuslu ülkenin yarısı yoksulluk içerisinde yaşıyor. Hükümet tarafından yayınlanan bir rapora göre 2012 yılında yoksulların sayısı 53,3 milyon kişiye yükseldi.  2010 yılında bu rakam, 52,8 milyondu.

Meksika her ne kadar, Brezilya'dan sonra Latin Amerika'nın ikinci büyük ekonomik gücü olsa da, asgari ücretin yoksulluk sınırı altında olduğu tek bölge ülkesi durumunda.  Latin Amerika ve Karayipler Ekonomi Komisyonu'na göre asgari ücret bu ülkede yoksulluk sınırındaki insanların yüzde 66'sını temsil ediyor. 

Meksika nüfusunun yüzde 12'sine denk gelen, 15 milyon nüfuslu yerlilerin yaşam koşulları ise çok daha kötü durumda. Yerliler, Meksika'daki 78 farklı topluluktan birini oluşturuyor. 2010 verilerine göre yerlilerin yüzde 75'i yoksulluk içinde yaşıyor. Bu aynı zamanda, yerlilerin eğitim, sağlık ve temiz su gibi temel hizmetlere de erişemediğini gösteriyor. Yerlilerin yüzde 26,6'sı ise aşırı yoksulluk çekiyor.

Hükümetin zaman zaman verdiği sözler ve uluslararası zirvelerde yaptığı açıklamalara rağmen pratikte yerlilerin yaşam koşullarında bir değişim yaşanmadı. Bu topluluk, beslenme, konut, eğitim, sağlık, adalet ve güvenlik alanlarında ağır yetersizlikler yaşıyor.

Yerli halk temel olarak Oaxaca, Veracruz, Chiapas, Puebla, Yucatan, Hidalgo ve Guerrero eyaletlerinde yoğunlaşıyorlar.

ANAYASAL TANIMA VE CHİAPAS'TA ÖZERKLİK İNŞASI

Meksika'da Anayasası, 1991 yılında yerli hakların varlığını tanıdı. Anayasada "Meksika ulusu, başından beri kendi yerli halklarına dayalı çok kültürlü bir bileşime sahiptir" deniliyor.  Ancak ülkenin milyonlarca yerli halkı için bu tanımanın pratikte bir karşılığı olmadı.  Anayasa'da bir cümle ile ifade edilen bu tanıma,  500 yıldır devam eden sömürü ve ayrımcılığı hemen ortadan kaldırmaya yetmedi

Yerlilerden bahsedildiğinde akla ilk gelenler arasında Zapatistaların mücadelesi oluyor. Yüzlerce yıllık sömürüye "Ya Basta" diyen bu isyan hareketi 20 yıl önce başladı. Zapatista ulusal özgürlük ordusu başlatılan Chiapas ayaklanmasının en görünür eylemi, 1994 yılında Meksika'nın güney doğusunda 38 belediyenin denetimini ele geçirmek oldu. 

Federal hükümetle bir çok kez yapılan görüşmeler ve varılan anlaşmalar yerine getirilmedi. Yerli halkın denetimine geçen belediyeler, 1995'te resmi olarak "aguascaliente" yani "kent" olarak kabul edildi. Bu kentler, forum, siyasi ve kültürel düşünce merkezleri haline getirilmek istendi.

Anayasa'nın kabul ettiği otonominin gereklerinin yerine getirilmesi için zapataların mücadelesi kesintisiz devam etti.  2003 yılında "aguascaliente"ler, "Salyangoz" adı verilen beş özerk bölgeye dönüştürüldü. 38 belediye böylece Oventik, Morelia, Roberto Barrios, Garrucha ve Realidad bölgelerinde bir araya getirildi.

Özek bölgelerden oluşan Chiapas, yerli halkın en yoğun yaşadığı eyalet olarak dikkat çekiyor.  Ama aynı zamanda Meksika'nın en yoksul eyaletlerinden biri olarak öne çıkıyor. Bu bölgenin önemli petrol rezervleri var,  ülkenin en büyük hidroelektrik gücüne sahip, ziraat için elverişli bir iklim mevcut. Ancak yerli halk hiç bir zaman bu doğal zenginliklerden yararlandırılmadı.

Tamamen dağlık bir alan olan Chiapas'ta beş özerk bölgeden sadece birine asfalt yolla ulaşılabiliyor.  Diğer dördüne çoğunlukla kötü durumda olan toprak yoldan gitmek gerekiyor.  Örneğin Roberto Barrios bölgesine gitmek için bir nehri yürüyerek geçmek gerekiyor. Salyangozlar, işte Uluslararası Çalışma Örgütü sözleşmesinin 169. maddesi ile Meksika anayasasının kabul ettiği özerkliği hayata geçirmeye çalışıyor.

Zapatistalar komutan Marcos öncülüğünde 12 eyalette 2001 yılında gerçekleştirdiği uzun yürüyüşten bu yana, yerinden yönetim ile eğitim, sağlık, polis, adalet ve diğer alanlarda paralel sistemler örgütlemek için isyanı sürdürüyor. Maya halkının haklarını savunan zapatistaların mücadelesi küreselleşme karşıtı mücadelenin de sembolü haline geldi. 

Yerli halkların kültür ve haklarının tanınmasını amaçlayan zapatistalar, özerkliği kademeli olarak inşa ediyor. Devlet eksenli bağımsızlık arayışında olmayan bu hareket, yerlilerin özgürce kendi kaderini tayin hakkını savunuyor.  Zapatistaların her yerde özerk alanların inşası için verdiği mücadele önemli bir esin kaynağı oldu.

İşte Erdoğan'ın model olarak sunduğu Meksika'nın bir yanında otoriterlik, mafya ve yoksulluk, diğer yanında özerklik var. Özerklik de Türk hükümetinin tanımadığı bir kavram olduğu için, otoriterlik, yoksulluk ve cinayetler kalıyor...