19 Aralık Katliamı: Suç ve kamufle

Türk devleti, 19 Aralık 2000'de cezaevlerini bastı, yasak silahları da kullanarak 30 tutsağı katletti. Gazeteciliğe ihanet eden Türk medyası ise suçu aklayan veya kamufle eden taraftaydı.

Siyasi tutsaklar, getirilmek istenen F tipi hapishanelere karşı süresiz açlık grevine başladı. Kararlılardı ve eylem, 45. gününde ölüm orucuna dönüştürüldü.

Başbakan Bülent Ecevit, Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan, Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, 18 Aralık'ta Başbakanlık’ta bir araya geldi.

Sami Türk'e göre "devletin şefkatli eliyle" operasyon yapılıyordu.

Tarih 19 Aralık 2000'di. Demokratik Sol Parti (DSP)- Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Anavatan Partisi (ANAP) koalisyonunun talimatıyla, ‘Hayata Dönüş Operasyonu’ adıyla 20 cezaevine aynı anda baskın yapıldı. Saat 04:00 sıralarındaydı. Akşam saatlerinde konuşan Adalet Bakanı Türk ise “Asıl amaç ölüm oruçlarını bitirmek değil, devletin otoritesini sağlamaktır” dedi. ANASOL-M hükümetinin başbakanı Bülent Ecevit de operasyondan sonra, ''Bu teröristler artık devletle başa çıkamayacaklarını anlamış olmalılar'' demişti.

Katliamcı saldırılar 3 gün sürdü ve devlet rakamlarına göre 30 kişi katledildi, 237 kişi yaralandı. 2 Türk askerinin de jandarmanın silahlarından çıkan ve ‘arkadan gelen’ kurşunlarla can verdiği saptandı. Senelere yayılan ölüm oruçları sürecinde de 90 kişi daha yaşamını yitirdi, 500’den fazla kişi Wernicke-Korsakoff hastalığına yakalandı, hafızalarını kaybetti.

Saldırıda yasak kimyasal silahlar ve derileri eriten formülde ağır bombalar kullanılmıştı.

Katliam bizzat devletin kararıydı ve haliyle sorumlular da yargılanmadı. Hatta katliamdan sonra tutsaklara dava açıldı; ‘Devlet malına zarar vermek’ ve ‘İsyan çıkarmak’ ile suçlandılar. Dahası F tipi cezaevlerinin mimarlarından ve operasyon sırasında Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü olan Ali Suat Ertosun, 2004 yılında AKP iktidarı tarafından 'Devlet Üstün Hizmet Madalyası' ile ödüllendirildi.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ise Türkiye’yi yaşam hakkı ve işkence suçunu ihlalden mahkûm etti.

SUÇ ORTAĞI TÜRK MEDYASI

Cinayet ve toplu öldürmesiyle de bilinen Türk devleti, medyayı her suçundan sonra kamufle veya "temizlik" aracı olarak kullandı. Medya, devletin 19 Aralık Katliamı'ndaki suçlarını da aklamak için görevdeydi.

Milliyet gazetesi, operasyonun ertesi gününde "Sahte Oruç, Kanlı İftar" manşetiyle çıktı. Gazetenin 20 Aralık'taki nüshasında, katliam şöyle çarpıtıldı: "En zorlu operasyon Bayrampaşa Cezaevi'nde yaşandı. Mahkumlar direnişe geçince, jandarma koğuşların çatısında balyozla delik açtı. Ardından göz yaşartıcı bombalar atıp içeri girdi. Ancak, ölüm orucu tuttuğu sanılan birçok mahkumun, turp gibi olduğu görüldü. Hatta hastaneye giderken slogan atıyorlardı. Bartın Cezaevi'ndeki direnişte ise mahkumları bazıları ağır şekilde yaralandı ve eylem kırıldı."

Milliyet, yine birinci sayfasında yalanda sınır tanımıyor, "Bayrampaşa'da lüks içinde yaşayan örgüt liderlerinin kendilerine balık ve ördek havuzu yaptırdığı bildirildi" yazıyordu.

Milliyet Yazarı Güneri Cıvaoğlu da "Mümkün olduğunca az kan akması, az ölüm olması için özen gösterildi" diye yazmıştı.

Hürriyet'in 20 Aralık 2000 tarihli manşeti ise "Devlet Girdi" oldu. Gazete, birinci sayfada "Kalaşnikof ile ateş açtılar" başlığını kullanmaktan da çekinmediği gibi, "Açlık grevi ve ölüm oruçlarını sona erdirmek için dün düzenlenen 'Hayata Dönüş Operasyonu'nun ardından, bugün, Buca, Aydın, Uşak ve Nazilli cezaevlerinde durumun sakin olduğu bildirildi" diye yazmıştı.

Hürriyet'in yazarlarından Emin Çölaşan da "Biz cezaevlerine egemen değiliz. Bu yüzden af çıkarıp oraları boşaltmak istiyoruz’’ argümanının son bulduğunu savunuyordu. Çölaşan, tutsaklara destek verenleri de şöyle suçluyordu: "Siz kimleri hangi nedenlerle tahrik ediyor, kışkırtıyor ve moral veriyorsunuz? Bu işler şakaya gelmez. Biz bu medya tahrikçiliğini PKK terörü döneminde de aynen yaşamıştık. Entelliğin sırası değil muhteremler!"

Yıllar geçti, katliamcılar unutuldu ama tutsaklar anılıyor. Yine de dönemin Hürriyet yazarlarından Fatih Altaylı, şöyle yazıyordu: "Boş yere can veren ve alçakça can alan militanlar bilsin ki, yanlarında halk desteği yok. Hangi sosyal gruba mensup olursa olsun, sokaktaki vatandaş devleti haklı buluyor.

Hürriyet yazarlarından Cüneyt Ülsever katliamdan iki gün sonraki yazısında "Cezaevi operasyonlarında hükümeti destekliyorum" başlığını kullandı.

Sabah gazetesi de suçu kamufle etmeye çalışıyor, 20 Aralık nüshasında "Can ve mal kaybına sebebiyet vermemek için güvenlik güçlerince daha hassas davranılarak sonuca ulaşılmaya çalışıldığını" diye yazıyordu.

Sabah'ın yazarlarından Güngör Mengi de şöyle yazdı: "Terörle pazarlık edilmeyeceği gerçeği nihayet bir kez daha görüldü. Daha fazla beklemek, devletin kendini inkârı olurdu."