Dünden bugüne Hizbulkontra (Hüda-Par) - III

Kürt halkı, başından itibaren ‘Hizbullah’ın devlet aparatı olduğunu anladı; Hizbulşeytan, Hizbulvahşet ve Hizbulkontra olarak adlandırdı.

HİZBULKONTRA DOSYASI

Halkın gözünden bakarsak, Devlet-Hizbulkontra ilişkisi tartışmasız, üzerine spekülasyon üretilemeyecek kadar açık. 80’lerin ikinci yarısında, Hizbullah için iki tabir kullanılıyor; Humeynici ve sofik (Müslüman maskesi takmış sahtekar). 1991’de şiddet uygulamaya başlamasıyla birlikte üç yeni ifade devreye giriyor: Hizbulşeytan, Hizbulvahşet ve Hizbulkontra. Bu üç tabir, cinayetlerinin devlet tarafından desteklenmesini, bu cinayetleri işleyenlerin yargılanmamasını ifade ediyor.

Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığı tarafından 2000’de hazırlanan iddianamede “Hizbullah, PKK terör örgütünün Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki hakim olduğu dönemlerde yaygın olan şiddet ve terör olaylarına bir tepki olarak ortaya çıkan fiildir” denildi. Eski Jandarma Genel Komutanı Teoman Koman, saldırılarının en yoğun olduğu dönemde kendisine soran gazetecilere “Hangi Hizbullah? Bir İran’daki Hizbullah vardır. Bir de PKK’nın baskınlarına karşı kendini koruyan, dini inançları kuvvetli vatandaşlar vardır” dedi. Gazeteci Serhat Alaatinoğlu, dönemin İçişleri Bakanı İsmet Sezgin’e “Hüseyin Velioğlu aranıyor mu?” sorusunu yönelten bir gazeteciye, “Ne sen sor ne de ben duymuş olayım” dediğini aktarıyor. Eski Jandarma istihbarat Grup Başkanı Arif Doğan, 2011’de Mehmet Ali Birand’a verdiği röportajda, Kürt Özgürlük Hareketi’ne ve Kürt halkına karşı savaşta başarıya ulaşmak için “kontrhizbul’u ben kurdum” diyerek Hizbulkontranın gerçekte kim tarafından, hangi amaçla kurulduğunu ortaya koydu.

HİYERARŞİK YAPILANMA

Devlet birimlerinin altındaki Hizbulkontra şefi veyahut kendi tabirleriyle ‘rehberi’ her şeyi belirler. Ondan sonra Şura (Yürütme Kurulu) gelmektedir. Şura üyeleri, tebliğ, içtimai, askeri ve istihbarat olarak dört ana kolun sorumlularından oluşmaktadır. Velioğlu’nun öldürülmesinden sonra resmi olarak yüzlerce kişinin katili ve müebbet hapis cezası almasına rağmen Türk devleti tarafından cezaevinden salıverilen Edip Gümüş genel emir veyahut rehber olarak ilan edildi. Şura üyelerinin hemen hemen hepsi, bugün başta Hüda-Par olmak üzere İttihadül Ulema, Umut Kervanı ve diğer paravan parti ve dernek maskeli kuruluşlarda yönetici olarak görev alıyor. 

DEVLET, PKK’Yİ BİTİRDİĞİNİ SANINCA

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın uluslararası bir komplo sonucu Türkiye’ye teslim edildiği 1999’dan sonra Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye olacağını hesaplayan Türk devleti, Hizbulkontra’ya ihtiyaç duymayacağını ve daha fazla kontrol edemeyeceğini düşünerek görünürde bir “operasyon” çekti. Bu temelde Hizbulkontra’nın lider kadrosunun içeri alındığı, faaliyetlerinin sınırlandırıldığı bir süreç yaşandı. Hüseyin Velioğlu, 17 Ocak 2000’de Beykoz’daki bir villada “ölü olarak ele geçirildi”. Diğer bir iddiada Hizbulkontra içerisinde devletle yeni konsept üzerinde anlaşan Edip Gümüş, İsa Altsoy, Hacı Bayancuk ve Cemal Tutar tarafından öldürülerek devlet tarafından öldürüldüğü süsü verildi. Nitekim Beykoz’da bulunan villaya yapılan operasyonda, Velioğlu’na yüzlerce mermi isabet etmesine rağmen diğerlerine tek bir merminin değmemesi büyük bir muamma. Aile üyelerinden bir kısmı Velioğlu’nun Hizbulkontra lider kadrosu tarafından devletle yapılan anlaşma çerçevesinde öldürüldüğünü dile getirmekte ve buna inanmaktadırlar. 

DÖRT YIL GÖRÜNTÜ VERMEDİLER

Hüseyin Velioğlu’nun öldürülmesinden sonra dört bir yanda Hizbulkontra üyeleri ve yardım yataklık yaptığı gerekçesiyle binlerce kişi tutuklandı. Bunların bir kısmı büyük cezalara çarptırıldı. İtirafçıların verdiği bilgiler çerçevesinde dört bir tarafta bulunan yüzlerce noktada mezar evler ortaya çıkarıldı. Evlerin altına ve kolonlara koyularak üzerlerine beton dökülen yüzlerce Kürt’ün cenazesine ulaşıldı. Hizbulkontra tarafından uygulanan insanlık dışı vahşet tümüyle açığa çıktı. Böylece “yeraltına çekilme” dönemi başladı. Tutuklanmayan ya da tutuklanması “tercih edilmeyen” kontralar ya yurt dışına kaçtı ya da Türkiye’de enteresan bir şekilde gizlendiler. 2004’e kadar herhangi bir şey duyulmadı. Sadece ara ara bulunan “mezar evler”, yargılamaları ve bunlar üzerinden birtakım gazetecilik işleri kamuoyu gündemine geldi.

EVLERDEKİ VE VİDEOLARDAKİ VAHŞET

Davalarını takip eden Av. Yaşar Altürk, vahşetin şu sözlerle anlatıyor: “Hizbullah’ın cinayet videolarını duruşmalarda izledik. Hatta sorguladıkları kişileri de videoya alıyordu. Biz bunları da duruşma salonunda izledik. Korkunçtu. Hâkimler de dâhil zaman zaman sırtımızı döndük, zaman zaman ben dışarı çıktım bu görüntüleri izlerken.”

Beykoz’da gerçekleştirilen operasyondan iki gün sonra Edip Gümüş’ün itirafları doğrultusunda Üsküdar Hasip Paşa Sokak 26 numaraya yapılan operasyonla da eşi görülmemiş bir toplu mezar vahşetine giriştiği ortaya çıktı. Evin kazılan her köşesinden toprağa gömülmüş cesetler çıktı. Elleri ve ayakları bağlı olan ve cenin pozisyonunda gömülen 10 cesetten bazılarının kafatasında beton çivisi bulunduğu, kol ve bacaklarının kırıldığı ve kesildiği ortaya çıktı.

Bulunan cenazeler üzerindeki incelemeler ve ele geçirilen dokümanlardan Hizbulkontra üyelerinin kaçırdıkları kişileri önce vahşi bir işkenceyle sorguladıkları saptandı. Katledilenlerin ağız ve burunlarının bantlandığı, el ve ayaklarının bağlandığı iplerin boyunlarında düğümlendiği (domuz bağı yöntemi), demir tellerle birbirlerine bağlanıp asma kilitle kilitlendikleri, henüz ölmeden toprağa gömüldükleri ve vahşetin videoya kaydedildiği tespit edildi.

İstanbul’daki ikinci mezar evi, 28 Ocak 2000’de Kartal’da ortaya çıkarıldı. Kartal Çavuşoğlu Mahallesi Samanyolu Caddesi Görkemli Sokak 12 numaralı villa tipi evde yapılan aramada 9 ceset bulundu. 

İstanbul Kartal’daki evden sonra Diyarbakır Melikahmet semti Savaş Mahallesi Küçükkavas Sokak’taki yan yana iki evde de 30 Ocak 2000’de 6 ceset çıkarıldı. Cesetlerin ikisinin eve kuşlara bakmak için giren ve 21 Ocak’tan beri kayıp olan 17 yaşındaki Ayetullah Dalgın ile 19 yaşındaki Ali Çelik’e ait olduğu ortaya çıktı.

Hizbulkontra lider ve tetikçilerinin itirafları ekseninde yapılan operasyonlarda İstanbul, Adana, Konya, Ankara, Amed, Batman, Şırnak, Mardin başta olmak üzere her tarafta onlarca mezar ev bulundu. Mezar evlerde yapılan kazılarda Hizbulkontra tarafından katledilmiş yüzlerce yurtsever Kürt, din alimi, solcu ve demokrat insanın cenazesi çıkarıldı. Özellikle Batman’da evin kolon ve temeli üzerine beton dökülerek gömülen cesetlerle beraber lider ve tetikçilerinin aileleriyle yaşadıkları ortaya çıktı. Bahçesinde, kolonunda, temelinde bulunan cenazelerde birlikte yaşayanlar, şu an ellerini ve kollarını sallayarak Kürdistan şehirlerinde dolaşmaya devam etmekte ve Hüda-Par içerisinde faaliyetlerini devam etmektedirler. 

KASETLERE DAYANAMADILAR

İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın koalisyon ortaklarını bilgilendirmek için verdiği görüntülü brifing Hizbulkontra’yı besleyip büyüten kişilere zor anlar yaşattı. Başbakanlık Konutu’nda dönemin Başbakan yardımcıları Devlet Bahçeli, Hüsamettin Özkan ve ANAP lideri Mesut Yılmaz’ın, Hizbulkontra’nın telle boğma, boğaz kesme ve bıçakla işkence sahnelerini içeren yüzlerce sorgu kaseti arasından seçilen üç sorgu kasetini izlemeye, ancak 10 dakika dayanabildikleri iddia edildi. 

Devam edecek…