İmralı’da iktidar korsanlığı sürüyor

Kendi anayasa ve yasalarını çiğneyerek İmralı’da tüm hukuki, insani ve ahlaki normların rafa kaldırıldığı bir tecrit sistemi uygulayan Türk iktidarı, bu korsan uygulamayla Abdullah Öcalan ve diğer tutsakların hiçbir iletişimine izin vermiyor.

ABD ve NATO’nun aktif rol alması sonucu uluslararası bir komployla 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye teslim edilen Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, 22 yıldır İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Cezaevi’nde tecrit altında tutuluyor. Avukat, aile ve vasi başvurularına olumlu yanıt verilmeyen Abdullah Öcalan ve İmralı’daki diğer tutsaklardan, 25 Mart’ta Mehmet Öcalan ile yapılan ve 4-5 dakika sürmesine izin verilen telefon görüşmesinin ardından hiçbir iletişim sağlanamadığı gibi bilgi de verilmiyor.

Teslim edildiği günden bu yana avukatlarıyla görüşmesi sık sık engellenen Öcalan’a uygulanan tecrit, 27 Temmuz 2011’den beri derinleştirildi. 8 yılın ardından 2-22 Mayıs, 12-18 Haziran ve 7 Ağustos 2019 tarihlerinde avukatlarıyla görüşme yaptırıldı. 1999’dan bugüne kadar Abdullah Öcalan’la görüşme yapabilmek için toplam bin 819 kez başvuruda bulundu. Başvurulardan 442’si kabul edilirken, bin 377’si ise reddedildi. 2020’de toplam 89 başvuru yapılırken bunlardan 60’ına olumlu ya da olumsuz dönüş yapılmadı. Başvuruların 29’u ise “mahkeme kararı” gerekçesiyle reddedildi. Bu yıl ise bugüne kadar (28 Ağustos) 125 başvuru yapılırken, 12 Mart’a kadar yapılan 19 başvuru “mahkeme kararı” gerekçesiyle reddedildi. 12 Mart’a kadar avukatlar da haftada iki kez görüşme başvurusunda bulunurken bu tarihte Öcalan’ın sağlık durumuna ilişkin sosyal medyadaki paylaşımlardan sonra avukatlar hafta içi her gün başvuruda bulunmaya başladı. Yine bu tarihten sonra avukatların yaptığı 106 başvuruya ne olumlu ne de olumsuz yanıt verildi. Avukatlar Ocak’ta 7 başvuru yaparken Şubat’ta 8, Mart’ta 15, Nisan’da 20, Mayıs’ta 18, Haziran’da 22, Temmuz’da 17, 28 Ağustos’a kadar da 18 başvuru yaptı. Türk cezaevlerindeki PKK ve PAJK’lı tutsaklar da tecridin sonlandırılması talebiyle 275 gündür süresiz-dönüşümlü açlık grevinde. 5'er gün olan eylemi, 14 Temmuz'dan itibaren 15 güne çıkaran tutsakların 50. grubu eylemi sürdürüyor. Aynı amaçla Maxmûr Şehit Aileleri Derneği’nde 254, Yunanistan’ın Lavrio Kampı’nda ise 237 gündür açlık grevi yapılıyor. Türk iktidarı, açlık grevi karşısında sessizliğini koruyor.

TÜM HAKLARI GASP EDİLDİ

İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Hamili Yıldırım, Veysi Aktaş ve Ömer Hayri Konar açısından avukatla görüşme, aile bireyleriyle görüşme; telefon, mektup, faks ve her türlü iletişim aracıyla haberleşme hakları gasp edildi. Asrın Hukuk Bürosu’na göre; bu durum, bir veya birden fazla hak ihlalinden öte “sistematik işkence” anlamına geliyor. Öyle ki maddi ve manevi bütünlüklerinin korunup korunmadığına yönelik ciddi endişe duyuluyor. 

BAKAN ENGEL OLMADIĞINI SÖYLEDİ

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, 2019’da sınırlı bir zaman dilimi için bile olsa İmralı Cezaevi’nde avukatları ve ailesi ile görüşme imkanı buldu. Görüşleri ve değerlendirmeleri de kamuoyuna yansıdı. Açlık grevleri düzeyine varan toplumsal baskı İmralı tecridinin sınırlı olarak kırılmasına vesile olmuştu. Bu süreçte Abdullah Öcalan’ın aile ve avukatları ile görüşmesine engel olarak gösterilen mahkeme kararı itiraz üzerine kaldırıldığı gibi bizzat Adalet Bakanı, avukat ve aile görüşmeleri önünde bir engel olmadığını ifade etti. CPT ziyareti de bu dönemde gerçekleşti.

5 GÖRÜŞME YAPILDI

Abdullah Öcalan, 2019’da gerçekleşen 5 avukat ve üç aile görüşmesinde, başta Kürt meselesinin çözümü olmak üzere Ortadoğu’nun demokratikleşmesi konusunda çözüm gücü ve etkisini bir kez daha ortaya koydu. Ancak 7 Ağustos 2019 tarihli avukat ve 11 Ağustos 2019 tarihli aile görüşmelerinden sonra 2019’da bir daha iletişim imkanı bulunmadı.

AÇLIK GREVİ EYLEMLERİ

Abdullah Öcalan’a yönelik ağırlaştırılan tecride karşı ilk olarak 12 Eylül 2012’de tüm cezaevlerinde açlık grevi eylemi başlatıldı. 68 gün süren eylemler, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla sonlandırıldı. Eylemler sonucunda, 3 Ocak 2013'te Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) milletvekilleri Ahmet Türk ve Ayla Akat Ata, İmralı Adası'na giderek Abdullah Öcalan'la görüştü. Bu ilk görüşmeden sonra Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve devlet heyeti, 5 Nisan 2015’e kadar “diyalog süreci" adı altında İmralı'ya giderek Abdullah Öcalan'la görüşmeler yaptı. 

Diyalog sürecinin sonlandırıldığı 5 Nisan 2015 sonrası Abdullah Öcalan üzerinde ağırlaştırılan tecrit, 15 Temmuz’daki devlet içi çatışmanın ardından kamuoyunda kaygıların artması üzerine 50 Kürt siyasetçi, “Abdullah Öcalan ile görüşme” talebiyle 5 Eylül 2016’da Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Amed İl Örgütü binasında açlık grevi eylemi başlattı. Eylem sonucunda Mehmet Öcalan, 11 Eylül 2016’da İmralı Adası’na giderek görüşme gerçekleştirdi. Görüşme sonucunda 50 Kürt siyasetçi 8.gününde eylemlerini sonlandırdı.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit ağırlaştırılarak sürdürüldüğü 8 Kasım 2018’de, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Hakkari Milletvekili Leyla Güven, tutuklu bulunduğu Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi’nde süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemi başlattı. Güven’in ardından cezaevlerinde 16 Aralık’ta ve 1 Mart itibarıyla tüm cezaevlerine yayılan eyleme, Güney Kürdistan’ın Hewlêr kentinde HDP üyesi Nasır Yağız ve Mexmûr Kampı'nda Fadile Tok, Strasburg’da 14 kişi, Galler’de İmam Şiş ve Germiyan’a bağlı Kelar ilçesinde Herêm Mahmud da katıldı.

HDP milletvekilleri Dersim Dağ, Tayip Temel ve Murat Sarısaç da partilerinin Amed İl Örgütü binasında 3 Mart 2019’da açlık grevi eylemine dahil oldu. Taleplerin karşılanmaması üzerinde farklı cezaevlerinde bulunan 15 tutsak, aynı taleple 30 Nisan 2019’da ölüm orucu eylemi başlattı. Yine farklı cezaevlerinde bulunan 15 tutsak daha 10 Mayıs’ta ölüm orucu eylemine katıldı. Açlık grevi eylemleri yayılarak devam etti. Almanya’nın Krefeld kentinde 20 Şubat’ta mahkeme önünde bedenini ateşe veren Uğur Şakar, tedavi gördüğü hastanede 22 Mart’ta yaşamını yitirdi. Cezaevlerinde ise tecridi protesto etmek amacıyla Zülküf Gezen (33) 17 Mart'ta Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Cezaevi'nde, Ayten Beçet (24) 23 Mart'ta Gebze Kadın Kapalı Cezaevi'nde, Zehra Sağlam (23) 24 Mart'ta Oltu T Tipi Kapalı Cezaevi'nde, Medya Çınar (24) 25 Mart'ta Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi'nde, Yonca Akici 9 Mart’ta Şakran Kadın Kapalı Cezaevi’nde, Siraç Yüksek 2 Nisan’da Osmaniye 2 No'lu T Tipi Kapalı Cezaevi'nde, Mahsum Pamay ise 5 Nisan’da Elazığ 1 No'lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nde yaşamına son verdi.

Leyla Güven öncülüğünde başlatılan ve 200 gün süren eylemler sonucunda Abdullah Öcalan'ın avukatları, 8 yıl aradan sonra 2-22 Mayıs, 12-18 Haziran ve 7 Ağustos 2019 tarihlerinde müvekkilleriyle görüşme sağladı. Öcalan'ın çağrısı üzerine 26 Mayıs'ta açlık grevi ve ölüm orucu sona erdi.

SADECE 2 GÖRÜŞME YAPILDI 

2020’Dde İmralı Cezaevi’nde dış dünya ile sadece 3 Mart’ta aile ziyareti ve 27 Nisan’da da telefon görüşmesi olmak üzere iki defa temas kurabildi. Bu görüşmeler de öncekiler gibi yine olağanüstü koşullarda kamuoyunun kaygıları ve yoğun baskısı sonucu gerçekleşti. 3 Mart 2020’de gerçekleşen aile görüşü, 27 Şubat’ta İmralı Adası’nda bir yangın olduğu haberinin ortaya çıkmasından sonra, 27 Nisan tarihli telefon görüşmesi ise salgın dolayısıyla İmralı Cezaevi’nde 21 yıl sonra ilk defa tanınan telefon hakkı kapsamında gerçekleşti

 CPT RAPORUYLA ORTAYA KOYDU

Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) 6-17 Mayıs 2019 tarihleri arasında Türk cezaevleri ziyareti kapsamında İmralı Cezaevi’ni de ziyaret etti. Ardından 5 Ağustos 2020’de raporunu açıkladı. CPT, İmralı’daki sistemi ve tecridin kabul edilemez bir şekilde devam ettiğini net bir şekilde ortaya koydu. Raporda, şunlar belirtildi: “Sonuç olarak, tüm mahkumlar çoğu zaman hücrelerinde tecrit edilmiştir (hafta sonları günde 24 saat olmak üzere haftalık 168 saatten 159 saat). CPT'nin görüşüne göre, böyle bir durum kabul edilemez. 2016 ziyareti raporunda belirtildiği gibi, açık hava egzersizleri ve diğer organize etkinlikler sırasında mahkumların bir araya gelmesine ilişkin yukarıda belirtilen kısıtlamaların uygulanmasını haklı kılacak meşru bir güvenlik kaygısı olamaz. Komite, Türk makamlarını, İmralı Cezaevi'nde tutuklu olan tüm mahkumların günlük açık hava egzersizleri ve diğer hücre dışı etkinlikler sırasında birlikte olmalarına izin verilmesini sağlamak için daha fazla gecikmeden adımlar atmaya çağırmaktadır.

MEVZUAT DEĞİŞTİRİLMELİ

CPT, Türk makamlarını, 2013 ziyareti ile ilgili raporun 82 ila 84 üncü paragraflarında belirtilen ilkeler ışığında, Türk cezaevlerinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan mahkumlara uygulanan tutukluluk rejiminin tamamen revize edilmesini bir kez daha çağırmaktadır. Bu amaçla, ilgili mevzuat bu doğrultuda değiştirilmelidir.

AYLIK AÇIKLAMA YAPILMALI

CPT, Türk makamlarını İmralı Cezaevi'ndeki tüm mahkumların, istedikleri takdirde, yakınlarından ve avukatlarından etkili bir şekilde ziyaret alabilmelerini sağlamak için gerekli adımları atmaya çağırıyor. Bu amaçla, 'disiplin' nedenleriyle aile ziyaretlerini yasaklama uygulamasına son verilmelidir. Ayrıca Komite, Türk makamlarından İmralı Cezaevi'nde tutuklu bulunan tüm mahkumların aile üyeleri ve avukat ziyaretleri hakkında aylık olarak açıklama yapmalarını talep etmektedir.”

CPT’nin raporu üzerine 24 Kasım 2020’de Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Daimi Komitesi ve İzleme Komitesi de İmralı’daki tecridin kaldırılmasını öngören raporu onayladı.

CEVAP YENİ YASAKLAR OLDU

CPT Raporu’na Türkiye’nin verdiği cevap ise yeni yasaklama kararı oldu. İmralı Cezaevi’nde avukat görüşmeleri en son 19 Nisan 2019 tarihli başvuruda resmi yasaklama kararı gerekçe gösterilerek engellendi. Söz konusu gerekçe Bursa 1. İnfaz Hâkimliğinin 13 Mart 2019 tarihli engelleme kararıydı. Bu karar aynı zamanda İmralı Cezaevi’nde uygulanan avukat kısıtlaması açısından son karar niteliği de taşımaktaydı. 19 Nisan 2019’dan sonra gerçekleşen 5 avukat görüşmesi dışında yapılan avukat görüş başvurularına herhangi bir cevap verilmedi.

Aile ve vasi görüş başvurularına ise 2019’da periyodik olarak kopyala yapıştır yöntemiyle çeşitli tarihlerdeki çeşitli disiplin kararları ile ret cevapları verildi. 2020’deki ilk üç aile ve vasi görüş başvuruları da 2019 tarihli son disiplin karar gerekçesi ile engellendi. Aile ve vasi görüş başvurularına da 20 Ocak 2020 tarihli başvurudan sonra herhangi cevap verilmediği gibi bu konuda bir karar da alınmadı. CPT’nin raporundan sonra Eylül 2020’de aniden avukat, aile ve vasi ile görüşme hakkı ve telefon hakkı için üç ayrı karar tesis edildi. 7 Eylül tarihinde telefon ile görüşme hakkı, 23 Eylül’de avukat, 30 Eylül’de de aile ve vasi görüşmeleri ile ilgili kısıtlama kararları alındı. Böylelikle CPT raporuna karşı yasaklama kararları ile cevap verildi ve tecrit daha da derinleştirildi.

KOPYALA YAPIŞTIR SİSTEMİ

2020’de İmralı Cezaevine yapılan avukat görüşme başvurularına 23 Eylül 2020 tarihine kadar hiçbir cevap verilmedi. Avukat görüş başvuruları 25 Eylül’den sonra Bursa 2. İnfaz Hakimliği’nin 23 Eylül 2020 tarihli 6 ay süre ile kısıtlama içeren karar gerekçesi ile engellendi. Söz konusu karar; 2019 ve öncesi Bursa İnfaz Hakimliği kısıtlama kararlarının tarih ve sayı numaraları değiştirilerek olduğu gibi kopyala-yapıştır şeklinde tesis edildi.

ENGELLENEN HUKUK SİSTEMİDİR

Aile ve vasi görüş başvuruları açısından ise 20 Ocak 2020’ye kadar ilk üç aile ve vasi görüşme başvurusu İmralı Cezaevi Disiplin Kurulu’nun 21 Ekim 2019 tarihli kararı gerekçe gösterilerek engellendi. 25 Ocak.2020 tarihli başvuru ile birlikte 04 Aralık 2020’ye kadar başvurulara hiçbir cevap verilmedi. 04 Aralık 2020’de İmralı Cezaevi Disiplin Kurulu’nun 30 Ocak 2020 tarihli kararı gerekçe gösterilerek engellendi. Disiplin kurulu kararı bilgisi ancak hukuki sürecin devam ettirilebilmesi için zorunlu olan sürenin bitiminden sonra paylaşıldı. Burada çok açık bir şekilde dosya avukatlardan gizlendiği gibi etkili bir hukuk yoluna başvurmaları engellendi.

TEDBİR TALEPLERİ RET EDİLDİ

Avukatlar, yüz yüze görüşmenin yanı sıra telefon ile de iletişim sağlanması için yoğun başvurular yaptı. Ayrıca AYM ve AİHM’e tedbir talepli başvurular yapıldı. Tedbir talepleri reddedildi.

MEKTUPLAR KAYIP

İletişim imkanlarının bu kadar kısıtlandığı koşullarda mektup ile iletişim için 2020’de yoğun bir çaba gösterildi, ancak bu konuda da ciddi sorunlar yaşandı. Çeşitli tarihlerde düzenli olarak avukatlar tarafından gönderilen toplam 30 mektubun akıbeti konusunda hiçbir bilgi bulunmuyor. İmralı Cezaevi’nden dışarıya mektup çıkması ise “mutlak bilgi yokluğu” politikası kapsamında mümkün olmuyor.

HUKUKSAL KARA DELİK

Abdullah Öcalan’ın avukatlarından İbrahim Bilmez, İmralı Cezaevi tam anlamıyla hukuksal bir kara delik niteliği taşıdığını belirterek, şunları söyledi: “Belirli periyotlarla yeni uygulamalar geliştirilmekte ancak bunların hiçbiri gerçek anlamda hukuksal denetime tabi tutulmamaktadır. Sözgelimi bir dönem görüşmeleri engellemek için keyfi bir şekilde üretilen gemi arızası ve hava muhalefeti gerekçeleri yerini kopyala yapıştır şeklinde türetilen disiplin kurulu ve mahkeme kararlarına devretmiştir.

BAŞVURULAR ENGELLENİYOR

Yerel mekanizmalarda genel olarak dosyaların içeriği avukatlardan kaçırılırken, son süreçte dosyalara dair karar numaraları ve tebligat tarihleri gibi temel bilgiler de avukatlardan gizlenmeye başlanmıştır. Öncesinde dosya içeriğine hakim olunmaksızın etkili başvurular yapılamayacağı beklentisiyle hareket edilirken gelinen aşamada konuya özgü başvuruların yapımının topyekun engellenmesi hedeflenmektedir. Fiziki olarak en üst raddede yürütülen mutlak tecridin sürekliliği devreye konan hukuksal tecrit ile sağlanmak istenmektedir.

AİHM KARARLARI

Sadece yerel merciler düzeyinde değil yüksek yargı ve denetim mekanizmaları düzeyinde de sürüncemede bırakma ya da hukuka aykırı bu sistemin denetim dışı bırakılması söz konusudur. Bu husus İmralı tecrit sisteminin hukuk dışı alan olarak uluslararası bir konsept dahilinde hayat bulduğu gerçeğini görünür kılmaktadır. AİHM birçok hak ihlalini tespit ettiği 12 Mayıs 2005 tarihli Büyük Daire kararında savunma hakkından mahrum olarak bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılanmadığı tespitiyle Abdullah Öcalan’ın ulusal mevzuat dahilinde yeniden yargılanmasını karar altına almıştır. Buna karşın ulusal mevzuatta mevcut olmayan “dosyanın açılması” şeklinde bir prosedür işletilerek AİHM kararının gereklerinden imtina edilmiş, yeniden yargılama gerçekleştirilmemiştir. İlk niteliği taşıyan bu uygulama karar sahibi AİHM ve kararın uygulanmasından sorumlu Bakanlar Komitesi tarafından kabul görmüştür. Hukuka aykırılık konusunda sağlanan bu uzlaşı güncel olarak birçok dosyada AİHM kararlarının hiçleştirilmesi arayışlarına zemin oluşturmuştur. Keza 18 Mart 2014 yılında AİHM tarafından içtihatlarına uygun olarak ‘Tahliye umudu olmaksızın ölünceye kadar cezaevinde tutulma’nın insan haklarına aykırı olduğu tespitinin gereklerine dair bir gelişme yaşanmamıştır. Ve bu durum Türk Ceza İnfaz Sistemi’nde sayıları binleri bulan yeni uygulamalar ortaya çıkmasına neden olmuştur.

TÜRKİYE’NİN HUKUK SİSTEMİ MENFİDİR 

Anayasa Mahkemesi tarafından Abdullah Öcalan’ın kaleme aldığı kitabın yasaklanmasına ilişkin yapılan başvuruda esastan yapılan incelemede düşünce ve ifade hürriyetinin ihlali tespiti yapılmıştır. AYM’nin 25 Haziran 2014 tarihli bu kararına rağmen yerel merciler tekraren yasak kararları alma yoluna gitmiştir. AYM kararlarının yerel merciler için bağlayıcı olduğu ilkesini hükümsüz kılan bu uygulamalar gelinen aşamada birçok benzer uygulamayı beraberinde getirmiştir. Bu örneklemeler Abdullah Öcalan’a özgü sessizlikle karşılanan uygulamaların İmralı’yla sınırlı kalmadığını, zaman içerisinde bütün Türkiye hukuk sistemini menfi olarak kapsadığını göstermektedir.

22 YILLIK KEYGİ UYGULAMA

Ayrıca tespiti yapılan ihlal kararlarına rağmen bunların giderimi yoluna gidilmemesinin yanı sıra başka diğer dosyaların da sürüncemede bırakılması yetkilileri hukuka aykırı davranmak konusunda daha da cesaretlendirmektedir. Sözgelimi hali hazırda tecrit ile ilgili 2011 tarihli başvurunun AİHM tarafından sonuçlandırılmamış olması, bu duruma açık bir örnektir. CPT’nin yukarıda izah ettiğimiz raporlarına rağmen avukat ve aile ile görüştürmeme politikası da 22 yıldır keyfi bir şekilde devam etmektedir.

ULUSLARARASI HUKUKU YOK SAYILDI

İmralı Cezaevi, başka örneği olmayan uygulamalarıyla kendine özgü statüsünü devam ettirmektedir. İmralı tecrit ve işkence sistemi sadece Türk hukuk sistemi ile ilgili değil uluslararası hukuk sisteminin de hukuka aykırı uygulamaları ile şekillenmektedir. Avrupa Konseyi’ne sözleşmelerle bağlı olan Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nin hukuksal mekanizmaları olan AİHM ve CPT kararlarını ve raporlarını yok sayması Avrupa Konseyi açısından da bir sorumluluk konusudur. Bu düzeyde tecrit ve işkence sisteminin inşa edilip geliştirilebilmesi ancak uluslararası kurumların onayı veya görmezden gelmesi ile mümkün olabilmektedir.”

* MA, ANF ve Asrın Hukuk Bürosu raporundan derlendi.