Ünsal: Bu suça ortak olmayacağız

Ölüm orucundaki avukatlar için İstanbul Barosu önünde yapılan eylemde söz alan Didem Baydar Ünsal, “Biz bu suça ortak olmayacağız. Bunu sessizlikle karşılamayacağız” dedi.

İstanbul Barosu önünde bir araya gelen hukuk örgütleri ölüm orucundaki meslektaşları Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal'ın için açıklama yaptı. HDP Milletvekili Hüda Kaya, CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, TİP Milletvekili Erkan Baş’ın katılımıyla gerçekleşen açıklamaya avukatlar cüppeleriyle katıldı. “Adalet sağlansın Ebru ve Aytaç yaşasın” yazılı pankartın açıldığı ilk eylemde Halkalı Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi’nde zorla tutulan avukat Aytaç Ünsal’ın gönderdiği mektup okundu.

SUÇ İŞLENİYOR

30 Temmuz'dan bu yana zorla hastanede tutulduğunu belirten Aytaç Ünsal mektubunda şu ifadeleri kullandı: "Hasta değilim, tedavi kabul etmiyorum, hayati tehlikesi bile olsa hiç kimse bu ülkenin kanunlarına göre hastanede zorla tutulamaz. Taburcu edilmeliyim. Taburcu edilmiyorum, suç işleniyor. Tedaviyi kabul etmeyen bir kişinin zorla hastanede alıkonulması hekim meslek kurallarına, tıp etiğine aykırıdır. Taburcu edilmiyorum, meslek kurallarına uymuyor, disiplin suçu işleniyor. Tüm bunların sorumlusu Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi başhekimidir, yönetimidir ve benden sorumlu olan doktorlardır. 3 haftadır İl Sağlık Müdürlüğü ile top çeviriyorlar. Bir yandan da bizim yüzümüze gülüyorlar, iyi niyet gösterileri yapıyorlar, inanmayın onlara, onlar siyasi iktidara yakın kişilerin hamile bıraktığı kız çocuklarının yasadışı bir şekilde kürtaj yaptıran doktorlardır. Onlar şu an sadece sorumluluktan kaçmayı ve kendi açılarından en az zararlı bu olayı atlatmayı düşünüyorlar. Fakat gerçek yüzlerini ve sorumluluklarını gizleyemezler.

‘ÖLMEMİZ BEKLENİYOR’

 Şu an hastane yönetimi başhekimi ve doktorların işbirliği ile bir hastanede tutsak edilebiliyorum. Eğer doktorlar ve hastaneye yönetimi görevini yapmış olsa, hastanede bir tecrit hücresinde tutsak edilmem. Taburcu edilip hapishaneye gönderilirsek, ardından tahliye edilebilirsek bu hukuksuzluk kısmen aşılmış olacak ve sorunun çözümü gündeme gelecek. Fakat hastane yönetimi, başhekimi ve doktorları yapmaları gerekeni, kanuni olanı, tıbbi olanı yapmayarak bu sürecin önüne geçiyorlar. Burada sağlığımızın bozulmasına ve belki de ölümümüze neden olacaklar. Bizi hayati tehlikemiz nedeni ile taburcu etmediklerini söylüyorlar, onlar doktor değil yalancıdır. Çünkü insan hapsetmek için bile yapılmamış bir tecrit hücresinde, sağlığımızın her gün nasıl bozulduğunu kendileri görüyorlar, 'hapishanede kalamazlar' denilen insanları mahkum koğuşunda tutarak yaşam hakkımıza kastediyorlar. Bu hukuksuzluğun sürmesini sağlayarak ölmemizi bekliyorlar. Hayatımızı düşündükleri yoktur. Gerçek korkarak ve kayıtsız kalarak mesleki sorumluluklarını yerine getirmedikleridir, suç işliyor oluşlarıdır."

TANRIKULU: 12 EYLÜL FAŞİST DARBESİNDEN BETER

CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun, avukatlara yönelik uygulanan hukuksuzluğun 12 Eylül faşist darbesi döneminde bile yaşanmadığında dikkat çekti.

Ölüm orucundaki iki avukatın adil yargılanmadıklarını, savunma haklarının gözetilmediğini vurgulayan Tanrıkulu, iftiracı tanıkların beyanlarıyla hızla mahkum edildiklerini hatırlattı. Yargıtay’ın hala dosyayı beklettiğini belirten Tanrıkulu, nerede bir mağduriyet varsa orada yer alan avukatların yaşatmanın herkesi görevi ve sorumluluğu olduğunun altını çizdi. İçişleri Bakanı ve Adalet Bakanı başta olmak üzere tüm yetkililere seslenen Tanrıkulu, “Ölüm orucuyla ölmek vicdani olarak en ağır yüktür. Hele insanların gözü önünde bunun gerçekleşmesine sesiz kalıyorsanız bunun vicdanı yükü sizi takip eder. O nedenle gelin inisiyatif kullanın, hukuksal sorumluluğunuzu yerine getirin. Bu arkadaşlarımızın ölmemesi için adım attın, bu iki genç arkadaşımız yaşasınlar” dedi.

ÜNSAL: SABRIN MESAFESİNİN DARALDIĞI NOKTA

Ölüm orucundaki Avukat Aytaç Ünsal’ın yanında refakatçi olarak kalan eşi ve meslektaşı Didem Baydar Ünsal ise, sabrın mesafenin daraldığı noktada olunduğunu vurguladı. Adalet Bakanı ve Yargıtay Başkanlarının iki avukatın ölümüne göz yumduğunu, sesiz kaldığını kaydeden Ünsal, “Biz bu suça ortak olmayacağız. Bunu sessizlikle karşılamayacağız. Bugün bu ülkenin aydınları, hukukçuları Ebru ve Aytaç’ı yaşatacak, yaşatacağız, yaşatacaksınız. Bugünlere nasıl geldiğimizi anlatmaya ne hacet. Bugün bu ülkede hukuktan azıcık anlayanlar nasıl bir hukuksuzlukla bugünlere geldiğimizi çok iyi biliyorlar” diye konuştu.

‘ONLARIN ZİHNİYETİ VE AHLAKI İŞTE BU KADAR ‘

Adli Tıp Kurumu’nun (ATK), “Cezaevinde kalamaz” raporuna rağmen iki avukatın 22 gündür hastanelerin mahkum koğuşlarında tutulduğuna dikkat çeken Ünsal, o hastanelerin başhekimlerinin suç işlediğini vurguladı. Eşinin tutulduğu Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi’nin daha önce çocuk yaştaki kızlara yasadışı kürtaj skandalıyla gündeme geldiğini anımsatan Ünsal ve bu suça imza atmış bu hastanenin başhekimin şu anda eşini zorla mahkum koğuşunda tuttuğuna dikkat çekti. Refakatçisi olarak kaldığı birkaç gün yaşananları da anlatan Ünsal, o tecrit hücresinde sistematik işkenceye eşiyle birlikte maruz kaldıklarını belirtti. Orada 24 saat izlediklerini anlatan Ünsal, “Bizi izlemekten o kadar utanmıyorlar ki orada kaldığım ilk gece, refakatçisi olduğumu bildikleri halde ayrı bir koltukta uzanırken biz yattıktan iki saat sonra 10 jandarma, 1 başgardiyan içeriye baskın yapar gibi girdiler. Işığı açmamızı istediler. Halbuki ışık yanıyordu ve tuvaletin kapısı açıktı ve bizi çok net görüyorlardı. Onların zihniyeti, onların ahlakı işte bu kadar” dedi.

‘EBRU VE AYTAÇ’I YAŞATABİLİRİZ, YAŞATALIM'

Savunmaya Özgürlük Koordinasyonu adına açıklamayı Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Sekreteri Nergis Tuba Aslan okudu. Bugün tek çağrılarının "Ebru ve Aytaç'ı yaşatalım" olduğunu söyleyen Aslan, "Yargıtay’ı bir an önce karar vermeye ve adil yargılanma hakkının gereklerini dikkate almaya çağırıyoruz. Ebru ve Aytaç'ın tutulduğu hastanenin yönetici ve doktorlarını meslek etiğinin gereklerini hatırlamaya çağırıyoruz.

Ebru ve Aytaç'ın sağlık raporlarını avukatlarından gizliyorsunuz. Bu suçtur. Sizin göreviniz bireyleri zorla müdahale ile tehdit etmeyi değil, aksine insan onuruna sahip çıkmayı içerir. Buradan tüm kamuoyuna sesleniyoruz: Ebru ve Aytaç'ı kaybedersek sadece 2 avukatı kaybetmeyeceğiz. Savunma mesleğinin özünü, onurumuzu, direnme gücümüzü kaybedeceğiz. Bu mesleğin gereği, adil yargılanma hakkının korunmasını mutlak olarak içerir. Bizler, bu bilinç ve inançla herkesi ama herkesi Ebru ve Aytaç'ı yaşatmaya çağırıyoruz" diye konuştu.