Dünden bugüne Hizbulkontra (Hüda-Par) - V
AKP Genel Başkanı ve Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hüda-Par’ı 200 bin oy için bünyesine almadı. Kürdistan’da kendilerine bağlı bir ‘siyasi odak’ inşa etmenin önemli adım olarak hesaplandı.
AKP Genel Başkanı ve Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hüda-Par’ı 200 bin oy için bünyesine almadı. Kürdistan’da kendilerine bağlı bir ‘siyasi odak’ inşa etmenin önemli adım olarak hesaplandı.
Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın af yetkisini kullanarak ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını kaldırdığı Vanlı Mehmet Emin Alpsoy, Ankara’da üç kişiyi işkenceyle katlettikten sonra kardeşinin evinin bodrumuna saklamıştı. Alpsoy, ‘Hizbullah’ın ‘askeri kanat sorumlusu’ olarak ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almıştı. Mehmet Emin Alpsoy, 1990-1996 arasında Hizbulkontra üyesi olduğunu çıkarıldığı mahkemelerde kabul etmişti. Aynı mahkemelerde Hacettepe Üniversitesi’nde doktor olan oğlu Abdurrahman Alpsoy’u da ‘prestij’ için ‘Hizbullah’a kattığını dile getirmişti. Aynı şekilde diğer oğlu Şehmus Alpsoy da Hizbulkontra’nın katlettiği masum insanların cansız bedenlerinin taşındığı kamyonu kullandığı için hüküm giymişti. Cesetlerin çıktığı evin sahibi ise kardeşi Hasan Alpsoy’du. AKP, IV. bölümden itibaren belirttiğimiz gibi binlerce masum insanın katili Hizbulkontra şef ve tetikçilerini cezaevinden salıvererek Hizbulkontra’ya yeni bir rol ve misyon vereceğinin sinyalini yakmış ve bu eksende Hüda-Par kurulmuştu.
Kürdistan’da HDP’nin dışında bir siyasi odak inşa etmenin önemli bir adımı olarak öngörülen Hüda-Par, Fethullah Gülen Grubu’nun tasfiyesi sonrası oluşan boşluğun devlet lehine doldurulması için de ihtiyaçtı. Devletin savaşta ve barışta faydalanabileceği oldukça kullanışlı bir aparattı. Böylece 2023 seçimlerinde Meclis’e taşınıp devlet protokolüne dahil edildi. Dolayısıyla Erdoğan, bunu 200 bin oy için yapmadı.
KÜRTLÜK VE KÜRT MESELESİNİN BİLEŞENİ DEĞİL
Böyle olmadığını zaten dönemin Türk İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da itiraf etmişti. Tabiatı gereği bu kontra yapılanmanın askeri ve siyasi kılıflı halinin hiçbir zaman Kürt ulusal mücadelesiyle ilgili bir derdi ve talebi olmadı. Kürdistan Özgürlük Mücadelesine karşı devletle saf tutmayı daha ziyade Müslümanlık üzerinden işledi. Eğer bir karşılaştırma yapılacaksa, Mozambik deneyimi bize daha fazla şey söyleyebilir. Portekiz sömürgeciliğine karşı mücadele eden Frelimo’ya karşı kurdurulan Renamo’ya benziyor ‘Hizbullah’ın misyonu.
SOSYOLOJİK YAPIYA İDEOLOJİK MÜDAHALE
Hizbulkotra ilk cinayetlerine başladığında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, “Bunlar gerçek Müslümanlar değil” diyor ve sözü buradan kuruyordu: “Kürt toplumu dindar, inançlı bir toplum. Halk gündelik dindarlığını derin bir şekilde yaşıyor. Fakat Hizbullah’ın önüne koyduğu siyasal program, Kürt halkının yaşadığı gündelik dindarlıkla alâkası olmayan, son derece ideolojik ve bütün hayatı yönetmeye, ideolojik yönetimsellik içerisinde üretmeye dayalı bir yaklaşım.”
Nitekim, kravat takılan Hizbulkotra olan Hüda-Par, şimdilerde Kürdistan’da sosyolojik yapıya ideolojik bir müdahale için verilen rolünü oynamaya başladı. Özellikle Amed’de kimi saldırılarla korku iklimini yaratmaya başladı. Starbucks, Burger King şubeleri ve kafelere dönük saldırılar, bunu örnekleridir.
KAYYUM REJİMİYLE SEMİRMELERİ SAĞLANDI
Kayyum politikaları başladığından beri bölüşümü yerelde örgütleyip, dağıtacak yeni bir mekanizma oluştu. Hüda-Par bu mekanizmanın içinde aktif. Mesela, Diyarbakır Milli Eğitim Müdürlüğüne yerleşti. Aynı zamanda, kentteki bürokratik mekanizmalar üzerinden kültür-sanat faaliyetlerinin örgütlenmesinde de güçleniyor. Devlet bürokrasisiyle iş birliği içinde ortak amaca doğru ilerliyorlar. Devlet aklının da içinde olduğu kısa, orta ve uzun vadeli planların olduğu çok net.
AKP’nin özelikle DEM Parti’ye yönelik topyekun saldırıları kapsamında Kürdistan’da her türlü desteği veriyor. Kayyum atanan yüzlerce belediye üzerinden yıllarca Hüda-Par’a yakın dernek ve kurumlara ihaleler üzerinde finans sağlayan AKP, yüzlerce kadroyu belediyelerde istihdam etti. Ayrıca bölgede devlet tarafından yapılan birçok çalışmanın ihalesi de bu yapıya yakın müteahhitlere veriliyor.
Özelikle Sağlık Bakanlığı bünyesine alınan kadroları Kürdistan’da görevlendiriliyor. Kürdistan’ın bazı mahallerine Hüda-Par’lı imamlar atanıyor. Camiler, örgütsel faaliyet ve siyasi amaç için kullanılıyor. Bundan rahatsız olan bazı imamlar, durumu müftülüklere bildirdiklerini, ancak kendilerine “Emir yukarıdan, yapacak bir şey yok” denildiğini aktarıyor.
Bu yapı, kimi yerlerde formalite olarak Kürdistan kavramını kullansa da "Ümmet" yalanıyla gasp edilen hakları iade edilmeyen Kürtlere karşı hil yapılıyor.
KDP İLE YOĞUN GÖRÜŞME TRAFİĞİ
Türk devleti ve mevcut iktidarı, ‘Hizbullah’a dair 90’lardaki negatif hafızayı silmek istiyor. Dikkat ederseniz, seçimlerden önce Güney Kürdistan’da Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ısrarla Erdoğan’a desteğini ifade etti. Son zamanlarda Hüda-Par ve KDP arasında yoğun bir trafik olduğunu, özgür Kürt’ün karşısında kontra oluşumu güçlendirme çabasını görüyoruz. Elbette bu planın sahiplerinin, bunu gerçekleştirecek güçten yoksun olduğunu da görmek gerekir. Mevcut durumda Hizbulkontra’nın bırakalım kitle tabanını genişletmesini her geçen gün daha fazla daralan- eriyen bir yapı söz konusudur. Devlet, çok açık bir şekilde KDP'yi, Hüda-Par’ı Kürtler nezdinde meşrulaştırma aracı olarak kullanıyor. KDP Genel Başkanı Mesud Barzani'nin Hüda-Par Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu ile yaptığı görüşmelerin ve birlikte fotoğraf vermesinin en büyük amaçlarından biri de bu.
KÜRDİSTAN DEVRİMİ UMUT OLMAYA DEVAM EDİYOR
En acımasız şekilde seri cinayetler işlenmiş. Ceset torbaları, boğma telleri, sorgu kasetleri her şey delillere bağlanmış… Şimdi bu kirli tayfaya ‘alim’ denilmesi, Kürt halkının aklıyla, çekilen bunca acılarla alay etmektir. Bilimle de ilimle de bağdaşmayan bir maske. Bu yapay ünvanlar, maziyi temizlemeye yetmeyen birer maske… Siyasi parti haline gelmiş olmaları, hukuken de siyaseten de meşru oldukları anlamına gelmez. Çünkü hukuki anlamda, hatta siyasal anlamda meşruluk, Türk İçişleri Bakanlığı nezdindeki yasallığın çok çok üzerindedir. Hizbulkontra yasal bir siyasi parti haline gelmiş olsa da bu dava dosyalarına yansıyan olgu ve deliller karşısında, asla meşru değildir. Samimi bir şekilde nedamet getirmemiştir, elindeki kanı temizlememiştir. Tersine yeni katliamların hazırlığını yapmaktadır. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası nedeniyle hüküm özlü kontraların güvenlik soruşturması duvarından atlaması çok garip. Bir de ulu orta tehdit savurmaları, bir yerden güç alma sürecinin yeniden başladığının göstergesi. Devlet tarafından yapılan sokağı harekete geçirmek için her an düğmeye basabilme tehdidinin arkasında, güvenilen, potansiyel bir güç vardır. O güç Hizbulkontra’dır. Bu kontra yapı, kuruluşundan bu yana devletin, Kürt Özgürlük Hareketi karşısında her sıkıştığında başvurduğu en kullanışlı aparat rolünü istikrarlı şekilde sürdürmektedir.
İki Kürtlük hattı inşa ediliyor. Biri, iş birlikçi KDP merkezli çizgi. Diğeri, devrimci ve radikal bir siyaseti önceleyen, sadece Kürtleri değil, Kürtlerin beraber yaşadığı halkları da dönüştürmeyi hedefleyen bir özgürleşme ve bağımsızlık çizgisi. Bu iki gerçeklik çarpışıyor. Kürt toplumunda Kürt Özgürlük Hareketi’nin hareketinin yarattığı muazzam bir dönüşüm var. Her ne kadar kayyumlar ve siyasi kırım operasyonlarıyla toplumsal dönüşümün önünü kesmeye çalışsalar da potansiyel orta yerde duruyor. Osmanlı’da Sünni ve Türk olmayan halk tabakasına reaya denirdi. Reayanın sadece “itaat etme hakkı” vardı. AKP, devlet eliyle Kürdistan’da Sünni bir Kürt reaya yaratmaya çalışıyor. Türklerle ümmet kardeşliğine ne olursa olsun “evet” diyen, devletin kırmızı çizgilerini asla geçmeyecek muhafazakâr Sünni bir “halk” istiyor.
Devam edecek…