'Ülkedeki karanlıktan kurtulmanın yolu demokrasi ittifakıdır'

HDP’li Tülay Hatimoğulları, Türkiye’deki kaotik ve karanlık ortamdan kurtulmanın en temel yolunun demokrasi ittifakının güçlenmesiyle mümkün olacağını söyledi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP), Halklar ve İnançlar Komisyonu'ndan Sorumlu Eşbaşkan Yardımcı Tülay Hatimoğulları, sonuncusu Adana Seyhan ilçesinde yaşanan ırkçı saldırıların nedenlerini ANF’ye anlattı. Konya’da Kürt bir ailenin katledilmesi, Ankara’da mültecilere yönelik saldırılar ve yine mevsimlik Kürt işçilere yönelik saldırıların ardından son olarak Adana’da Alevi evlerinin işaretlenmesinin ardından konuşan Hatimoğulları, Türk devletinin kaos ortamını bilinçli olarak yarattığını vurguladı.

"Türkiye'de herhangi bir kaos ortamı yaratmak istenildiğinde, devletin tarih boyunca yaptığı şey halkı, Kürtlere ve Alevilere karşı kışkırtmak" diyen Hatimoğulları, iktidarın da bu anlayışın sürdürücüsü olduğunu kaydetti. Türkiye'deki mülteci sorununa da değinen Hatimoğulları, sorunun Türk devletinin savaş politikalarının sonucu olduğunu dile getirdi. HDP olarak demokrasi ittifakını güçlendireceklerini ifade eden Hatimoğulları, tüm muhalefete demokratik Türkiye için asgari müştereklerde buluşma mesajını verdi: Kürtlere, Alevilere dönük bu saldırılar, geçmişten bugüne kadar gelen sistematik yaklaşımın ürünüdür. Burada asıl olan şey, devletin yürütmüş olduğu politikanın parça parça yansımasıdır.

Bugün tamamen iktidarın elinde olan medyaya baktığımızda, bir kitleye tek taraflı bir fikir pompalıyorlar. Mevcut iktidar ve ortakları hatta bazen muhalefetin de bir kesimi, ırkçı saldırıların önünü açan bir dil, üslup kullanıyorlar. Bugün Türkiye’de çok ciddi bir göçmen meselemiz var. Suriye'de devam eden savaştan dolayı 4 milyona yakın sadece Suriyeli, 2011’den bu yana Türkiye’ye gelip yerleşmiş durumda. Bunlar savaşın sonuçlarıdır. Kürt halkına dönük zaten 40 yıldır devam eden savaşın ürünü olarak da karşımıza, Kürtlere dönük ırkçı saldırılar çıkıyor. En son Konya'da bir aile katledildi. Bunun kabul edilebilir bir tarafı yok. Bugün İzmir il örgütümüzü basarak, Deniz Poyraz’ı katleden anlayışla, Konya’da Kürt aileyi katleden anlayış aynı anlayışın ürünüdür."

MÜLTECİLER, İKTİDARIN ARACI

Türkiye’deki göçmen sorununu değerlendiren Hatimoğulları, göçün nedenlerini şu sözlerle anlattı: “Biri savaşlar ve yaşanan şiddet olayları, diğeri ise yaşanan yoksulluk. İnsanlar geçinemiyor, barınamıyor, açlıkla karşı karşıya kalıyor ve kurtuluşu başka bir ülkeye sığınmakta buluyorlar. Türkiye’nin Suriye savaşında yürüttüğü politikaların, bu yaşananların sebebidir. Türkiye, başından beri Suriye’deki savaşta, sözüm ona muhalif gibi gözüken IŞİD ve diğer unsurları desteklememiş olsaydı, bu savaş çoktan biterdi. Mevcut iktidar, bu savaşta öyle bir politika yürüttü ki sanki Suriye Türkiye'nin bir vilayetiymiş gibi doğrudan savaşın bir parçası oldu.

Savaş siyasetindeki amacı bir yandan tabi ki Suriye'de bir egemenlik kurmak, öte yandan ezeli Kürt düşmanlığını sürdürmekti. Kürtlerin Suriye'de bir statü elde etme imkanını ortadan kaldırmak istiyor. İşte bu nedenle, Türkiye’deki mülteciliği sorgulayanların öncelikle bunları görmesi gerekiyor. Mültecileri, sığınmacıları hedef haline getirmek, bir insanlık suçudur. Şüphesiz ki uluslararası güçlerin, Suriye’de yarattığı kaotik ortamın büyük payı var ama aynı zamanda Türkiye’de mevcut iktidar, savaş yerine barışçıl bir siyaset izlemiş olsaydı; bu kadar mülteci akını Türkiye'ye gelmiş olmayacaktı.

İktidar, mültecilere bir araç olarak yaklaştı. Bir yandan Avrupa Birliği (AB) ülkelerine karşı şantaj malzemesi olarak kullanma, diğer yandan burada tahkim etmek istedikleri faşist rejime, olası bir AB eleştirisi gelirse mülteci kartını onlara karşı kullanmaktı. Kürdistan coğrafyasında da demografik yapıyı değiştirecek bir Arap kemerini de bölgede yaratmak istiyorlardı. Bunların hiç birini görmeyen, analizini yapmayan bir yerden mültecileri hedef haline getiren anlayış; ırkçılığı ve savaş politikasını besler. Bu konuda zaten bizim iktidardan bir beklentimiz yok. Ama muhalefetin dilini düzeltmesi gerekiyor. Ankara Altındağ’daki yağma, bir pogrom denemesiydi. Bunun devamı gelirse Türkiye tam bir kaos ortamına dönüşecektir. Kürtçe müzik dinlediği için, Kürt bir işçi Karadeniz’e çalışmaya gittiği için hedef haline getiriliyorlar. Kürtler de bu ülkenin yurttaşıdır."

TEHLİKELİ OYUNLAR DEVREYE KONULMAK İSTENİYOR

Türk devletinin geçmişten bugüne Alevilere ve Kürtlere dönük ırkçı politikalarını hatırlatan Hatimoğulları, “Mevcut iktidarın ortaya koyduğu oyunlardan birisi şudur; faşist bir diktatörlüğü tahkim etmek istiyor. AKP ve müttefikleri, kitleler nezdinde güç kaybediyor. Ekonomi kötü yönetiliyor, hak ihlalleri boyumuzu aştı. Başta kadınlar olmak üzere, Türkiye'de kendimizi açık cezaevinde yaşıyor gibi hissediyoruz. Bu kadar hak ihlalinin yaşandığı bir yerde tabi ki iktidar güç de kaybediyor. Ekonomik kriz, artan işsizlik, şiddet, yoksulluk ne ararsanız var. Artık Türkiye'de klasik bir devlet yapısı yok. Mafyalaşmış ve mafyatik yöntemlerle ülkeyi yöneten bir iktidar var.

Mafyatik düzeni korumak için de ülkede kaos yaratmak istiyorlar. Tarihe dönüp baktığımızda bu kaos hep Kürtler ve Aleviler üzerinden yaratılmıştır. Kürt halkına ve Alevilere dönük ırkçı saldırıların sebeplerinden biri budur. Seçim bölgem olan Adana’da Ova ve Uçak mahallesinde 7 Alevi ailenin evi işaretlendi. Genellikle işaretlemeleri ya siyah, ya da kızıl renkle yaparlarken bu kez yeşil rengi kullanmışlar ve yanına Kızılbaş yazmışlar. Bunlar çok tehlikeli oyunlar. Bu tehlikeli oyunu devreye koyanlar, bu ülkede Alevi-Sünni, Kürt-Türk çatışmasını derinleştirmek isteyenlerdir. Irkçı saldırıları derinleştirmelerinin nedeni, çatışma zemini yaratmak ve bu zeminle yolsuzluğa batmış, ülkeyi soyup soğana çeviren bu iktidarın, mafyatik düzenini devam ettirmek istemesindendir” diye konuştu.

FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜ GERİLETMELİYİZ

Hatimoğulları, toplumun tüm muhalif kesimlerinin demokrasi ittifakında birleşmesi gerektiğini belirterek, ülkedeki faşizm inşasına karşı başka çarelerinin olmadığını vurgulayarak, “Demokrasi güçlerinin, ülkenin demokratikleşmesi için asgari müştereklerde tüm güçlerin bir araya gelerek demokrasi zeminini güçlendirmesi gerekiyor. Bunun dışında bir çıkar yolumuz yoktur. Demokrasi güçlerinin her biri, kendi görev ve sorumluluklarını yerine getirmede ısrarcı olmalıdır. Tüm demokrasi güçlerinin aşağıdan yukarıya doğru, yerelden genele kadar demokrasi talebini daha güçlü haykırması gerekiyor. Siyasal bir zemin şüphesiz ki olmalıdır. Bu ilkeler zeminini biz asgari müşterekte tutmak durumundayız. Biz bu ülkede seküler yaşamın devam etmesini istiyorsak onun için mücadele edeceğiz.

Ana muhalefet partisi laiklik kavramını ağzından düşürmez fakat bugün Türkiye başka bir yere evriliyor. Siyasi partiden öte, bu siyasi partiye oy veren seçmene şu soruyu sormak istiyorum; bizler bu ülkede seküler yaşamı kurmak için neler yapıyoruz? Alevilerin evleri işaretleniyor, kadınlar giydikleri kıyafetlerden dolayı hiç tanımadığı erkekler tarafından şiddete uğruyor. Tüm bunlar bizim yaşamımıza doğrudan müdahaledir. Bütün bunların üzerinde somut bir şekilde çalışılması lazım. Kendi hayatlarımıza dönüp bakmalıyız. Bugün zengin dediğimiz zümreyi bir kenara bırakalım, orta sınıf dediğimiz kesim bile yoksullukla karşı karşıya. Bu hepimizin sorunu değil mi? İdeolojik ayrımları şimdilik bir kenara bırakarak bunun için ortak bir mücadele vermemiz gerekmiyor mu?

Demokrasi ittifakından kastımız tam olarak budur. Mesela kadınlar olarak biz ister başımız örtülü olsun ister açık aynı şiddete maruz kalıyoruz. Türkiye’de en başarılı mücadele kadınlarındır, peki kadınlar olarak bütün farklılıklarımızı bir kenara bırakıp bu ülkenin değişmesi ve dönüşmesi için ortak bir mücadele yürütmemiz gerekmiyor mu? İşte demokrasi ittifakı tam da budur. Bu ülkede yaşadığımız bu kaos ve karanlık dönemden kurtulmanın en temel yolu bu oluşumun daha da güçlenmesidir. Demokratik bir cumhuriyetin inşasının yolunu açmak için de öncelikle bu faşist diktatörlüğü geriletmemiz gerekiyor" ifadelerini kullandı.

SALDIRILARI GERİ PÜSKÜRTECEĞİZ

Partisine yönelik saldırıların de değinen Milletvekili Tülay Hatimoğulları, yapılan bütün saldırıları boşa çıkaracaklarını kaydederek konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı: "HDP Türkiye’nin bu tablosu içinde, tüm muhalefete yönelik bir saldırı var. Fakat tabi ki HDP’ye özel olarak bambaşka saldırılar var. Bunun birkaç sebebi var; ilki muhalefetin dinamizmini kırmak, dağıtmak ve iktidarın tahakkümünü kalıcılaştırmak. Bunun için en güçlü durana, en canlı olana saldırıyorlar. Yine seçim sathına girildiğinde dengeleri değiştirecek olan, HDP’dir. Bu yüzden HDP’yi güçsüzleştirme, yalnızlaştırma, kriminalize etme çabası içindeler. Hatta, HDP’yi ‘tarafsızlaştırmak’ çabası içindeler. HDP, tüm bunların farkında.

HDP, toplumsal kesimlerin kendini rahat ifade edebildiği, Kürt halkının örgütlü mücadele taleplerini örgütlü bir şekilde ifade ettiği partidir. Bütün bunlara karşı bir devlet anlayışı ve bu anlayışı devam ettiren bir iktidar söz konusu olduğu için partimize yönelik saldırılar hiç hız kesmedi. İzmir il örgütümüzde Deniz Poyraz canımızın katledilmesi bize bir kez daha bunu gösterdi. Biz bu dönemi, saldırıları geri püskürterek karşılayacağız. Partimiz kapatılmak isteniyor, hali hazırda dava da açıldı. Ama biz bunu da geri püskürteceğiz. HDP’ye vurdukça, HDP büyüyor. Bağımsız anketler, yandaş medyanın 7/24 HDP’yi, HDP’siz konuşması bunun göstergesidir. Dolayısıyla bu saldırıları, demokrasi güçleri ile dayanışarak, tüm muhalif kesimlerle ortak alanlar bularak ve demokrasi ittifakı zeminini güçlendirerek tüm saldırıları geri püskürteceğimize dair inancım sonsuzdur."