AP Türkiye ile tam üyelik müzakerelerini askıya alınmasını istedi

Avrupa Parlamentosu (AP) bu akşam saatlerinde Avrupa Birliği’nin Türkiye ile tam üyelik müzakerelerini askıya alması çağrısında bulunan raporu kabul etti.

AP parlamenteri Nacho Sanchez Amor tarafından kaleme alınan rapor ve buna bağlı karar tasarısı 480 "evet", oyuyla kabul edildi. Oylamada "64 hayır" 150 de "çekimser" oy çıktı.

Kabul edilen raporda, Türkiye’ye sert eleştiriler yöneltildi. Eleştirilerin odağında Doğu Akdeniz, demokratikleşme ve insan hakları konuları yer aldı.

AB-Türkiye ilişkilerinin tarihi olarak en düşük seviyesinde olduğu" tespiti yapılan raporda, Türkiye-AB ilişkilerindeki mevcut gidişatın acilen ve tutarlı biçimde tersine dönmemesi halinde Türkiye ile katılım müzakerelerinin resmen askıya alınması çağrısı yapıldı.

Kabul edilen bir değişiklik önergesiyle Türkiye'nin 1915 olaylarını "soykırım" olarak kabul etmesi çağrısında bulunuldu ve bunun Türk ve Ermeni halkları arasındaki barışa katkı sağlayacağı ifade edildi.

Avrupa Parlamentosu'nun raporunda neler var?

• Türkiye'nin AB değerleri ve standartlarıyla arasına mesafe koyması ilişkilerde tarihi bir dibin görülmesine neden oldu. Öyle ki, bu durum her iki tarafın da var olan ilişki çerçevesini gözden geçirmesini şart koşmaktadır.

• Türkiye'nin reform konusundaki isteksizliği daha derinlikli bir ilişki biçiminin önünde engel olmuş ve ilişkiler daha ziyade gündelik ve dönemsel gelişmeler üzerinden pazarlıkla yürütülen bir hale gelmiştir.

• Üç ana alanda Türkiye'de yaşanan gerileme derin endişe kaynağı halini almıştır: Hukukun üstünlüğü ve temel haklarda yaşanan gerileme, tersine işletilen kurumsal reformlar ve çatışmacı dış politika ile açık bir AB karşıtlığı söylemi. Bu aşamada Türkiye'yi AB vizyonu konusundaki samimiyetini ve bağlılığını sorgulamaya çağırıyoruz.

• Avrupa Parlamentosu olarak bu aşamada AB'den gelecek hiçbir yeni teşvikin veya cesaretlendirme gayretinin Türkiye'de olgun bir demokrasi inşa etme yönünde siyasi irade sahibi olmak kadar etkili olmayacağının, çok ihtiyaç duyulan bu irade şeklinin yerini alamayacağının önemle altını çiziyoruz.

• Son Parlamento raporunda işaret edilmiş olan durumlarda herhangi bir ilerleme yaşanmadığı aksine daha da kötüye gidildiğine dikkat çekiyoruz. Bu sebeple müzakere sürecinin sona erdirilmesi gerektiğini ve daha gerçekçi ve uygun bir düzlemde ilişkilerin ele alınması gerektiğini tekrarlıyor, ilişkilerin geleceği için olası yeni modellerin bu şekilde keşfedilebileceğini düşünüyoruz.

• AP olarak Türkiye ile AB arasındaki bu anlaşmazlıklardan üzüntü duyuyor ancak Türkiye'nin stratejik bir komşu ve müttefik olduğunu yineliyoruz. AB bu şartlarda olabilecek en iyi ilişkinin kurulmasını diliyor.

• AP Türk ve Avrupalı toplumlar arasında karşılıklı anlayışı güçlendirmeyi ve derinleştirmeyi arzuluyor. Bunun için tüm sosyal, dini ve kültürel önyargılarla mücadele konusunda tam taahhüt verir ve ilişkilerin geleceği ne olursa olsun Türkiye'deki tüm bağımsız sivil toplum kuruluşlarına destek vereceğini beyan eder. Her şeye rağmen katılım sürecinin Türk hükümeti üzerinde kalan en ideal baskı aracı olduğunu aynı zamanda demokratik ve AB içinde olma arzusu taşıyan Türk toplumu için de en iyi çerçeve aracı olduğuna inanır. Tamamen durumsal çıkar alış-verişi üzerine kurulu bir ilişkinin Türkiye'nin daha demokratik bir modele doğru ilerlemesine neredeyse hiç katkıda bulunmadığının altını çiziyoruz.

• OHAL Temmuz 2018'de kaldırılmış olmasına rağmen Türk demokrasisi ve temel haklar üzerindeki olumsuz etkileri devam ettiği derin endişe ile not ediliyor.

• Baskıcı yönetim tarzının bilinçli, aralıksız, insafsız ve sistematik bir devlet politikası haline gelmiş olması esefle karşılanıyor. Bu baskının başta Kürt aktivizmi olmak üzere 2016 darbe girişiminden önce gerçekleşmiş Gezi protestoları da dahil tüm eleştirel aktivitelere kadar uzandığına dikkat çekiliyor.

• Aşırı geniş şekilde yorumlanan ve uygulanan anti-terör yasalarının suiistimal edildiği ve bu kötüye kullanımın artık devlet politikasının ana omurgasını oluşturduğu belirtiliyor.

• Hukukun üstünlüğünün erozyona uğradığı ve yargı bağımsızlığı eksikliğinin en acil ve endişe uyandıran sorun olduğu tekrar edilerek savcıların, hakimlerin, avukatların ve baroların üzerinde uygulanan yürütme ve siyaset baskısı kınanıyor.

• Başta HDP olmak üzere Muhalefet partilerine yönelik saldırı ve baskıların da işleyen bir demokrasinin önünü tıkadığı ve bu durumun da yine derin endişeye neden olduğu kaydediliyor. Selahattin Demirtaş'ın devam eden tutukluluğu şiddetli şekilde kınanıyor.

• Otoriter bir yorum ile Cumhurbaşkanlığı sisteminin konsolide edilmesi alarm verici olduğu kaydedilirken gücün Cumhurbaşkanlığında olacak şekilde aşırı merkezileşmesinden derin endişe duyulduğu aktarılıyor.

• Demokratik seçimle gelmiş belediyelere somut kanıtlar gösterilmeden kayyım atanması bir kez daha güçlü şekilde kınanırken bu durumun demokrasinin en temel prensiplerine aykırı düştüğü ve milyonlarca kişinin oyunu hiçe saydığı dile getiriliyor.

• Gümrük Birliği'nin modernizasyonunun iki tarafın da çıkarına olacağı yineleniyor. Bunun ekonomik açıdan Türkiye'ye bir AB çıpası sağlayacağı ve Avrupa ekseninde tutacağı hatırlatılıyor. Ancak bu güncellemenin de yine Türkiye'deki insan hakları ve temel özgürlüklerin durumu göz önüne alınarak yapılabileceği hatırlatılıyor. Bu nedenle var olan durumda Gümrük Birliği'nde herhangi bir güncellemenin gerçekçi bir vizyon olmadığı ifade ediliyor.

• Doğu Akdeniz'de devam eden anlaşmazlıktan ötürü derin endişe duyulduğu kaydedilirken Türkiye'nin Yunan ve Rum sularında gerçekleştirdiği tüm aktivitelerin yasadışı olduğu ileri sürülüyor. Bu noktada AB'nin üye ülkeleri ile tam işbirliği içerisinde olduğu yineleniyor. Türkiye'ye tek taraflı yasadışı adımlar atmaktan ve tehditler savurmaktan vazgeçme çağrısı yapılıyor.