Bayık: Savaş sorunu Önder Apo'suz çözülmez

23 Haziran seçiminden sonra tecridin tekrar devreye konulduğunu söyleyen KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, "Türkiye'de huzur ve barışın sağlanması isteniyorsa önderlik üzerindeki tecridin kırılması lazım" dedi.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik tecridi, Türk siyasetini, 3 Ağustos Şengal Katliamı'nı, Güney Kürdistan işgalini, Türk devletinin Kuzey Suriye'ye yönelik tehditlerini, Amerika ile İran arasındaki çekişmeyi ve 3. Çizgiyi ANF'ye değerlendirdi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik tecride dikkat çekerek konuşmasına başlayan Bayık son süreçte hem avukatların hem de ailenin İmralı'ya gidişinin engellediğini belirtti.

Öcalan'ın 23 Haziran'dan sonra durumun netleşeceğine ilişkin sözlerini hatırlatan Bayık, "Önderlik 1 ayda görüşmelerin devam edip etmeyeceğinin belli olacağını söylemişti, şu an görüşmeler devam etmiyor. Hem uluslararası kanunları hem de kendi kanunlarını ayaklar altına almış durumdalar. Adalet bakanı görüşmelerin önünde bir engel yok diye açıklama yapmıştı. Fakat seçimden sonra konuşmalarını unuttular.

Bu konuşmaları da önceki görüşmelere seçimden dolayı izin verdiklerini ortaya koyuyor. Şu an tamamen özel savaş yürütüyorlar. Türk ve Kürt halkını kandırmak istiyorlar. Zaten Erdoğan-Bahçeli karakteri yalan ve kandırmadır. Tecrit tekrar devreye konuldu ve bu tecrit sona ermeyene kadar Türkiye'de hiçbir zaman demokratikleşme olmaz, hiçbir zaman savaş sorunu çözülmez. Bahçeli-Erdoğan eğer ekonomik kriz varsa bunun nedeni savaştır, fişek, bomba fiyatlarının ne olduğunu biliyorsunuz diyordu. Halka açıkça ekonomik krizi dile getirmeyin diyorlardı. Bu yüzden faşizme karşı olan Türkiye halkları, özgürlük ve demokrasi güçleri yaşanan sorunların iktidarın siyasetini gösterdiğini bilmeliler.

Türkiye'nin demokratikleşmesini isteyen halklar iktidarın bu siyasetine dur diyebilmelidir. Bu siyaset hiçbir zaman savaşı ortadan kaldırmaz. Bir yerde savaş varsa tüm sorunlar yaşanır. Türkiye'de de yaşanan bu sorunların hepsi Kürtlere yönelik siyasetten kaynaklanıyor. Kürtlere yönelik zihniyetleri değişmediği sürece, demokratik zihniyeti esas almadıkları taktirde Kürtlere karşı her zaman kirli siyaset yürüteceklerdir. İşgal ve katliamı sürdüreceklerdir. Önder Apo'ya yönelik tecrit devam edecektir. Türkiye halklarına karşı bu zulüm devam edecektir. Bu gerçeği herkesin görmesi lazım.

Kürt ve Kürdistan adına ne varsa onlara göre suçtur. Onlara göre Rêber Apo büyük bir suç işlemiş. Neden? Kürtlere sahip çıktığı için. Halklara ve demokrasi güçlerine sahip çıkmış, bunun için mücadele etmiş. Bu yüzden Rêber Apo'ya yönelik vahşet ve zulüm politikası yürütüyorlar. Herkesin bunu iyi anlaması lazım. Türkiye'de huzur ve barışın sağlanması isteniyorsa önderlik üzerindeki tecridin kırılması lazım" diye konuştu.

ERDOĞAN-BAHÇELİ KATLİAM SİYASETİ YÜRÜTÜYOR

Erdoğan-Bahçeli siyasetini de değerlendiren KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, şunları belirtti: "Erdoğan ve Bahçeli günümüzde İttihat Terakki siyaseti yürütüyor. Nasıl ki İttihat Terakki Türk ve İslam dinine mensup olmayanları katliamdan geçirdi ise bugün de Erdoğan-Bahçeli o siyaseti esas alıyor. İttihat Terakki 1. Dünya Savaşı’nda bu zihniyeti geliştirdi. Rum, Pontus, Ermeni, Süryani halklarını katliamdan geçirdiler. Bu katliamlarla birlikte Kürtlerini de kökünü kazımak istediler. Türk ulus devleti inşa etmek için Enver Paşa halkları katliamlardan geçirdi. Erdoğan-Bahçeli de aynı şeyi yapıyor. Kürtler üzerinde katliam gerçekleştirmek istiyorlar.

Bugün dünyada büyük bir savaş yaşanıyor. Kürtler olduğu sürece amaçlarına ulaşamayacaklarını düşünüyorlar. Bu yüzden Kürt ve Kürdistan adına ne varsa ortadan kaldırmak istiyorlar. Ulus devleti yeniden inşa etmek için. Dünya savaşında kaybettiği Osmanlı topraklarını yeniden almak istiyorlar. Bir kez daha Misak-i Milli sınırları oluşturmak istediklerini söylüyorlar. Kaostan pay almak istiyorlar. Kürtleri ortadan kaldıralım, Osmanlı'nın elinde olan Rojava ve Başur topraklarını tekrar topraklarımıza katalım diyorlar. Bu doğrultuda bir kez daha Ortadoğu'da güçlenmek istiyorlar. Bu esas üzerinden savaş yürütüyorlar.

23 Haziran'dan sonra bu siyasetlerini hızlandırdılar. Neden? Çünkü büyük bir darbe yediler. Düştükleri zayıf durumu saklamak için. Zulüm ve savaşı kendilerine esas aldılar. Hem zayıflıklarını örtmek hem demokrasi güçlerinin önünü almak için, hem de iktidarlarını sürdürmek için savaş siyasetini kendilerine esas aldılar. Türkiye'de bir kez daha ırkçılığı ve şovenizmi güçlendirmek istiyorlar. Seçimden sonra meşruiyetlerini kaybettiler. Kendiler İstanbul'u kaybedersek, Türkiye'yi kaybederiz diyordu. Artık Türkiye'yi yönetemeyeceklerini herkes gördü. Eğer Türkiye halkları, Kürt halkı ve Ortadoğu halkları bunların zayıflıklarını iyi anlasa ona göre zulüm ve baskı karşısında durarak daha iyi mücadele edebilir.

Zayıf oldukları için savaş ve tehditlere hücum ediyorlar. Psikolojik savaş yürütüyorlar. Eğer faşist Türk devleti hem içeride hem de dışarıda Kürtlere yönelik katliamlar yapıyorsa bu sadece Erdoğan-Bahçeli'nin gücü ile olmuyor. Kapitalist sistem destek veriyor. Erdoğan-Bahçeli Kürt halkına yönelik katliamlarda fayda görüyor ve siyasetlerini böyle yürütüyorlar. Devletlerin kendi çıkarları için Kürtleri kurban etmemeleri gerekir. Erdoğan'ın siyasetine yardım etmemeli ve ortağı olmamalılar. Kürt katliamlarında kimsenin Erdoğan ve Bahçeli'ye ortak olmaması lazım."

KÜRT SOYKIRIMINA KİMSE ORTAK OLMAMALI

Kürt soykırımına kimsenin ortak olmaması gerektiği konusunda uyarıda bulunan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık şöyle konuştu: "Erdoğan-Bahçeli, Kürtlere karşı yürüttüğü siyasette sadece kapitalist modernite devletlerinden destek almıyor, aynı zamanda bazı Kürtlerden de faydalanıyor. Halkı, Kürtleri insanlığı kandırıyor. 'Kürtlere karşı değiliz, PKK'ye karşıyız, onlarla savaşıyoruz' diyerek hedeflerine ulaşmak istiyor. Tarih boyunca Kürtleri ortadan kaldırmayı kendisine amaç edinen işgalci faşist Türk devleti bu amaç için her zaman Kürtleri parçalamayı esas almıştır. Kürdü kürde karşı kullanarak zayıf bırakmış, birbirleriyle uğraştırarak düşmanına karşı çıkamayacak durumuna getirerek Kürtleri ortadan kaldırmak istemiştir. Bir bölgeyi diğer bölgeye karşı, bir aşireti diğer aşirete karşı kullanarak Kürtleri her zaman parçalamaya çalışmıştır. Bu siyasetini bugün de devam ettiriyor. 'Halkına hizmet etmeyen bize de hizmet edemez' anlayışı ile her zaman hareket etmiştir.

Erdoğan-Bahçeli ile yürüyenlerin bunu iyi bilmesi gerekiyor. Kendisine, halkına düşmanlık yapıyorlar, PKK'ye değil. PKK'ye düşmanlık yaptıklarını sanıyor olabilirler, Türkiye ile hareket ederek kazanç sağlayabileceklerini düşünüyor olabilirler. Bu kendi kendini kandırmadır. Eğer bugün kazanç sağlamışlar ise bu PKK mücadelesi sayesindedir. PKK mücadelesi olmasaydı elde ettikleri kazanımların hiçbiri şu an olmayacaktı. Kendilerini PKK'ye borçlu görmeleri gerekiyor. Türk devletine borçlu değiller, Türkiye sistemine hizmet etmemeleri gerekiyor. Türkiye sadece Kuzey Kürtlerine veya PKK'ye düşmanlık beslemiyor, düşmanlığı tüm Kürt halkınadır. Güney ve Rojava Kürdistan'ında bu gerçeklik açıkça görülüyor. Kamuoyunu kandırmak için 'PKK'nin varlığına karşı orada savaşıyorum, nerede PKK varsa oraya gideceğim' diyor. Rojava ve Güney'deki bazı Kürtler ise, 'Doğrudur, PKK burada olduğu için Türk devleti saldırıyor, PKK olmasaydı saldırı gerçekleşmezdi' diyor. Bu tür düşüncelere sahip olanlara Libya ve Akdeniz’i örnek göstermek istiyorum. Akdeniz'de PKK yok ancak Türk devleti orada da herkes ile sorun yaşıyor.

Libya'da PKK'li yok, ancak herkes oradaki sorunların temel kaynağının Türk devleti olduğunu biliyor. Dolayısıyla sorun PKK'nin varlığı değil. PKK, Kürt halkının namusunu, şerefini savunuyor. Türkiye'nin saldırıları bundandır. PKK şahsında tüm Kürtlere saldırıyor. Kürtlerin bunu görerek faşist Türk devletinin hizmetine girmemesi gerekiyor. Kimsenin kendisine ve halkına düşmanlık yapmaması gerekiyor. Türk devleti eğer bugün Rojava ve Güney’e saldırabiliyorsa bu Güney ve Rojava'da destek gördüğü, ağanın olduğu anlamına geliyor. Kürtlük ile alakası olmayan söz konusu Kürt ayağı olmazsa saldırı gerçekleştiremez. Saldırıyı onlar üzerinden gerçekleştiriyor. MİT Kandil'de Helmet arkadaşı nasıl şehit düşürebilir? Destek gördüğü bazı kişiler var ki Türk devleti orada katliam gerçekleştirebiliyor. Türkiye 'ordumuz ile MİT ortak operasyon düzenliyor' diyor. Kürtler, hükümet bunu nasıl kabullenebiliyor? Türk devleti ordusu ve MİT'i ile burada nasıl operasyon yapabilir diye kendisine sormuyor mu? Bunun kabul edilmemesi, karşı çıkılması gerekiyor. Yurtseverlik bunu gerektiriyor. Yurtseverlik kardeşine sahip çıkmayı gerektiriyor, işgalciler ile yan yana durarak insanına, arkadaşına, yurtseverine düşmanlık yapmayı değil. Var olan siyaset Kürtlere kazandırmıyor, kaybettiriyor. Hiçbir Kürt'ün bu siyasete hizmet etmemesi gerekiyor."

PKK GÜNEY KÜRDİSTAN'IN KAZANIMLARINI SAVUNUYOR

PKK mücadelesi olmasaydı Türk devleti Güney'deki kazanımları ve Güney hükümetini hiçbir zaman kabul etmeyeceğini hatırlatan Bayık, "Türkler zaten açıkça 'PKK'yi ortadan kaldırmak için Güney ile ilişki kurduk ve yardım ettik. PKK'yi yok etmek için stratejik davrandık' diyorlar. Ancak bu yaklaşımları PKK'yi ortadan kaldıramadı ve Güney halkının hizmetine girdi. Güney'deki halkımız bunda kazançlı çıktı. Şimdi de 'yanlış yaptık' diyorlar. Bunu biz demiyoruz, Türkiye generalleri kendileri dillendiriyor. Şimdi de 'PKK güneye düşmanlık yapıyor, Güney kazanımlarına düşmanlık yapıyor, dolayısıyla PKK Güney için tehlike arz ediyor' deniliyor. Bu doğru değildir, yanlıştır, güney halkını kandırmadır. Güney'deki halkımızın buna itibar etmemesi gerekiyor. Zaten güney halkımız bu gerçekliği gün geçtikçe daha iyi görüyor, kazanımların PKK sayesinde olduğunu fark ediyor. Türk devleti Güney’i kabullenmişse bundan dolayı kabul etmiştir. Bu gerçeklik PKK'nin Güney’in dostu, Güney'deki kazanımları koruyan ve kazandıran güç olduğunu ortaya koyuyor. DAİŞ saldırdığında Güney’e yardıma kim koştu? PKK gerillaları koştu. Ki Güney'deki halkımız da devlet de bunu biliyor. Gerilla müdahalesi olmasaydı Hewler’e kadar ulaşırlardı. Güney'deki var olan durumun şu an ortadan kalmış olabilirdi. Bu gerçeklikten hareketle Sayın Mesut Barzani Maxmur’a giderek gerillaya teşekkür etti. Bu durumda PKK nasıl zarar verebilir? Eğer gerilla zararlı olsaydı o zaman teşekkür etmeye gitmezdi. Herkesten daha fazla PKK, DAİŞ'e karşı durdu, mücadele etti. Gerilla halkı, Güney hükümetini, Güney'in şerefini kerametini savundu. PKK ve gerillaya borçludurlar. Bu gerçeklik ne çabuk unutuluyor? Nasıl oluyor da şimdi Güney'de PKK herkesten daha tehlikeli görülüyor? Tehlike arz eden Türk devletidir, PKK ve gerilla değildir. Güney'de referandum gerçekleştiğinde kim karşı çıktı? Herkesten önce Türk devleti karşı çıktı. Sayın Mesut Barzani Türkiye'nin saldırılar gerçekleştiğinde kendilerine yardım etmediğini söyledi.

DAİŞ saldırdığında Türkiye'nin kendilerine yardım etmediğini söyledi. Bu durumda nasıl oluyor da Türkiye dost, yardım eden PKK ise düşman oluyor? Bu doğru değildir, doğru olanın halka kavratılması gerekiyor. Yalan söyleyerek insanların beynin karartılmaması gerekiyor. Güney halkımız artık neyin gerçek olduğunu biliyor. Güney halkımızın kazanımlarına, değerlerine sahip çıkacağına inanıyoruz. Güney halkımızın en büyük değeri PKK'dir, PKK gerillasıdır. Dolayısıyla Kürt birliğine bu süreçte ihtiyaç var. Herkesin Kürt birliğini kendisine esas alması gerekiyor. Türk devleti Kürtler arasında çatışma çıkarmaya çalışıyor ve bunu da Güney'de gerçekleştirmek istiyor. Güney'deki Kürt ve hareketlerinin böylece imha etmeye çabalıyor. Kürtleri parçalayarak iç çatışma çıkarmaya çalışan Türk devletine karşı Kürtlerin de aralarındaki parçalı duruşu ortadan kaldırarak kardeşlik ve birliğini sağlaması önem teşkil ediyor. Birlik içerisinde ulusan duruş sergilenmeli, düşmana, işgalcilere karşı tavır takınılmalı. Kürtlere hizmet edecek olan, doğru olan budur. Biz buna her zaman açık ve hazır olduk. Kürt birliğini, ulusal birliği istiyoruz. Bunun için uğraşan herkese yardım etmeye, hizmet etmeye hazırız. Kendimiz için bir şey istemiyoruz, halkımız için istiyoruz. Kendisine Kürdüm, yurtseverim, Kürt halkının özgürlüğü için mücadele ediyorum diyen herkesin bu çağrımızı esas alması ve bu temelde adım atması gerekiyor. Bu amaçla adım atacak herkese yardım edeceğiz, hizmetinde olacağız. Tüm Kürdistan partilerini, şahsiyetlerini ulusal görevlerini yerine getirmeye çağırıyorum. Kişisel çıkarları öne çıkarmayın, sadece halkı düşünün. Kürt halkının bu tür durumlara kurban edilmemesi gerekiyor, herkesin Kürt ulusunu esas alması gerekiyor. Kürt ulusal birliğinin yaratılması için herkesin uğraşması gerekiyor. Bunun çağrısını yapıyoruz ve bu duruma hazır olduğumuzu belirtiyoruz. Herkesin bu temelde görüşünü sunmasını bekliyoruz, çünkü bu aynı zamanda halkımızın beklentisidir" dedi.

TÜRK DEVLETİ SURİYE TOPRAĞINI İŞGAL ETMEYİ PLANLIYOR

Türkiye’nin sorunların nedeni olduğunu belirten Bayık, Suriye'deki gelişmelere ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı: "Türkiye sorunların nedenidir. Sadece Türkiye'de değil tüm Kürdistan'da sorunların temel nedeni Türkiye’dir. Irak'ta, Suriye'de, Akdeniz'de, Libya'da sorun çıkaran Türkiye'dir. Herkes bunu daha çok görmeye başlıyor. Türkiye'nin sadece Kürtler için değil herkes için tehlikeli olduğunu görüyor. Kürtleri siyasetlerine engel gördükleri için şiddetli bir şekilde Kürtlerin üzerine gidiyor. Kürt engellini aşarak Ortadoğu'daki amaçlarını gerçekleştirmek istiyor. Türkiye şu an 'barış koridoru' yaratacağım diyor. Erdoğan-Bahçeli zaten faşizm karakterini temsil diyor. Herkesi kandırarak amaçlarını gerçekleştirmek istiyor. Erdoğan-Bahçeli'nin söyledikleri ile düşündükleri birbirine tamamen zıt. Söyledikleri doğru değildir, kandırmacadır. Şu an Kuzey Suriye'de halklar kardeşçe yaşıyor. Kendi demokratik sistemlerini kurarak geliştirmek istiyor. Türkiye demokrasi özgürlüklerin düşmanı olmasından kaynaklı bu sistemi ortadan kaldırmak istiyor. Kardeşliğe, halklara düşmandır. Aynı zamanda dine de düşmanlık yapıyor. Erdoğan-Bahçeli'nin yaptıkları ile İslamiyet’in birbiriyle alakası olmadığı gibi yaklaşımları dine de zarar veriyor. Türk İslam siyaseti ile Türk devletine hizmet etmek istiyor. Daha önce de bir konuşmamda söylemiştim: 'Türkiye kendisine göre plan hazırlamış ve plan programına göre hareket ediyor. Planın temelinde ise Kürtleri nasıl parçalarım, Kuzey ile Güney, Kuzey ile Rojava'daki Kürtleri nasıl birbirinden koparırım anlayışı var.' Bu plan çerçevesinde Kürtleri yerinden ederek yerlerine kendilerine uygun insanları yerleştirmek istiyor. Türkiye ısrarla Kuzey Suriye’ye gireceğini söyleyerek 'orayı parçalayacağız, Suriye'den bize gelen göçmenleri oralara yerleştireceğiz' diyor. Aynı zamanda kendilerine bağlı çeteleri de yerleştirmeyi planlıyor. Efrîn örneğinde olduğu gibi. Bunu söylüyor ve hayata geçirmek istiyorlar. Kürt halkının da bu gerçekliği iyi görmesi ve tüm imkanları ile karşı durması gerekiyor. Kuzey Suriye halklarının Türkiye'nin amacını iyi anlaması gerekiyor. Bunun için de oradaki tüm halkların kardeşliğini pekiştirmesi, örgütlüğünü ile mücadelesini geliştirmesi gerekiyor. Kuzey Suriye'deki halklar; Kürt, Arap, Ermeni, Süryani, Türkmen, Çerkes herkesin demokratik ulusunu güçlendirmesi gerekiyor.

Bu temelde pratiğe yönelerek örgütlüğünü güçlendirmeleri gerekiyor. Kendilerini Türk işgaline karşı savaşa hazırlamalıdır. Savunma ve güvenliği için öz savunma güçlerini hazırlamalıdır. Aksi taktirde tehlike büyüktür. Suriye'de yakın zamanda barışın sağlanması ihtimali görünmüyor. Sadece Suriye'de de değil tüm Ortadoğu'da bugün üçüncü dünya savaşı yaşanıyor ve yaşanmaya devam edecek. Bu savaş daha da büyüyebilir. Dolayısıyla mevcut durumda barış ile çözülecek sorun yok. Kimse böyle bir umuda kapılmamalı, kendisini kandırmamalıdır. Bundan dolayı hem Kuzey Suriye toplumu hem de savunma gücü kendisini savaşa hazırlamalıdır. Savunmasını her konuda güçlendirmesi gerekiyor. Onları yaşatacak olan budur. Bunun dışında onları yaşatabilecek ya da Türkiye işgalini engelleyebilecek başka bir şey yoktur.

Koalisyon güçlerine, Rusya’ya, Suriye’ye bu gerçekliği kavratmaları gerekiyor. Tüm Arap halkına bunu kavratması gerekiyor. Yardımlarını alınmalı onlarla birlikte Türk işgaline karşı cesaretle karşı konulmalıdır. Kendileri için doğru olan budur. Türk devleti Kuzey Doğu Suriye’yi işgal etmek için bazı çete gruplarıyla kendileri ile hareket eden bazı Arapları kullanmak istiyor. Girê Spî, Şêxler, Serêkaniyê... gibi yerler için 'Kürtlerin toprağı değildir, Arapların toprağıdır. Bize sığınan Arapları oralara yerleştireceğim' diyor. Efrîn'de yaptığını tekrarlamak istiyor. Türk devleti ve çetelerinin Efrîn'de halklara yaptıklarını herkes biliyor. Kürtler başta olmak üzere tüm halklara nasıl zulmedecekleri herkes tarafından görülüyor. Türkiye’nin Kuzey Suriye’ye girmesi durumunda Efrîn'den daha kötü davranacaktır. Herkesin bunu iyi bilmesi gerekiyor. Dolayısıyla tüm imkanları ile mücadeleyi güçlendirmesi gerekiyor."

ÊZİDÎLER GELECEĞİNİ BELİRLEYECEKTİR

Şengal’deki halkın, Êzidî toplumunun birçok ferman yaşadığını da dile getiren Bayık, “Fermanı gerçekleştirenler Êzidî toplumumuzu yok etmek istediler. Kürtlere karşı neden bu kadar ferman gerçekleşti? Çünkü Êzidîler Kürtlerin kökenidir, Kürtlerin temelidir. Kürtleri yok etmek isteyen başta Êzidîleri yok etmesi gerekiyor. Şengal'de Êzidî toplumumuza karşı yapılan fermanların amacı budur. Şengal'de Êzidîlere sahip çıkmak Kürtlere sahip çıkmaktır. Hem Êzidî toplumumuz hem de tüm parçalardaki halkımızın bunu iyi bilmesi gerekiyor. Şengal’e, Şengal’deki Kürtlere sahip çıkmak kendine, insanlığa sahip çıkmaktır. Şengal’e Êzidîlere sahip çıkmayan ben Kürdüm, yurtseverim, insanlık değerleri ile yaşıyorum diyemez. Şengal'deki Êzidî toplumumuz bir daha ferman yaşamaması için kendilerine güvenmeleri, örgütlüğünü ve mücadelesini geliştirmeleri gerekiyor. Mücadele etmeden ne yaşayabilir ne de kazanım sağlayabilir. Mücadelesiz yaşayamaz. Bazı kurumlarını, güçlerini oluşturmuşlar, daha da güçlendirmeleri gerekiyor. Tüm Êzidîlerin kendilerini örgütlemeleri gerekiyor. Toplumu saldırılardan korumak için de savunma gücünü büyütmesi gerekiyor. Savunma güçleri ile birleşmeli, iradeleri ile geleceğine sahip çıkmaları önem teşkil ediyor. İhtiyaç duydukları budur.

İradelerini kimseye teslim etmemeleri gerekiyor. Kendilerini örgütlemeli, yönetmeli ve sorunlarını kendileri çözmeleri gerekiyor. Neyi talep ediyorsa onu gerçekleştirmeliler. Özerk Şengal’i hedefliyor, bu amaçları iyidir. Bunun için çalışma yürütmeliler. Her yerde siyasi, diplomatik çalışma yürüterek kendi gerçekliğine sahip çıkmaları gerekiyor. Kendinizi örgütlü toplum haline getirin, kurumlarınızı geliştirin. Savunma güçlerinizi her konuda güçlendirin ki ferman bir daha yaşanmasın.

Irak’ta Güney’de Êzidîlere saygılı davranması gerekiyor. Onlar kimseyi tehdit etmiyor, kimseye tehlike oluşturmuyor. Herkes, insanlığa hizmet eden topluluktur. İnsanlığa hizmet edene herkesin saygı göstermesi, yardımcı olması ve taleplerini kabul etmesi gerekiyor. Hiç kimse isteklerini onlara zorla dayatmaması gerekiyor. Şengal'deki Êzidî toplumumuz neyi talep ediyor? Herkesin bunu kabullenmesi gerekiyor. Biz de bundan başka bir şey istemiyoruz.

Êzidî toplumumuz özgürlüğü, değerleri ve kültürü için şu an mücadele ediyor, onları selamlıyorum. Var olan mücadeleyi yeterli görmemeleri, daha da güçlendirmeleri gerektiğine söylüyorum. Êzidîleri koruyorlar, Kürtleri koruyorlar ve dünyanın Kürtlere saygı ile yaklaşmasını sağlayacaklar.

DAİŞ HENÜZ ORTADAN KALKMIŞ DEĞİL

Doğrudur, DAİŞ darbe yedi ama henüz ortadan kalkmış değil. Tamamen ortadan kaldırılması gerekiyor. Düşüncesi, siyaseti ve örgütlenmesinin ortadan kaldırılması gerekiyor. Askeri yönden darbe yemiş olabilir ancak diğer yönden insanlığa karşı halen büyük bir tehlikedir. Her kes bunun farkında. Bu yüzden yargılanması gerek. Bazıları yargılanması gerektiğini söylüyor bazıları da buna karşı çıkıyor. Çünkü yargılanması durumunda gerçekler ortaya çıkacak. Kimin DAİŞ'e yardım ettiği, kimin onu büyüttüğü, kimin DAİŞ ile Ortadoğu'daki siyasetini gerçekleştirmek istediği ortaya çıkacak. Bundan korktukları için DAİŞ'in yargılanmasını istemiyorlar ve bunu engelliyorlar. En önce de Türkiye bunun önünde engeldir. Türkiye durumunun açığa çıkmasını istemiyor. Bu yüzden Kuzey Suriye'yi tehdit ediyor, 'oraya gireceğim, dağıtacağım' diyor. DAİŞ'e bir fırsat verip onun yeniden toparlanması ve yine vahşi uygulamalarına devam edebilmesi için bunu yapıyor. Kürdistan'da yargılanması gerekiyor. Çünkü en büyük vahşetini Kürdistan'da, Kürtlere karşı yaptı. Bu sebeple orada yargılanması gerekiyor, doğrusu bu. Bazıları bunu kabul ediyor. Eğer DAİŞ'in yine insanlık için büyük bir bela olması istenmiyorsa, DAİŞ'in yargılanması gerekiyor ve Türkiye'nin de engellenmesi gerekiyor."

ORTADOĞU ÜÇÜNCÜ ÇİZGİ İLE MÜMKÜNDÜR

Ortadoğu’da Üçüncü Dünya Savaşı’nın yaşandığını da belirten KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık “Savaşın ne zaman biteceği belli değil. Ortadoğu'da nasıl bir sistem kurulacak belli değil. Bu savaşın sonunda belli olacak. Şimdi dış güçler Ortadoğu'ya el koymuş durumda ve bir savaş var. Bu savaşlar önlerindeki engelleri kaldırmak istiyorlar ve kendi çıkarları doğrultusunda kendilerini yeniden yapılandırmak istiyorlar.

Önlerindeki tüm güçleri zayıflatıp, ortadan kaldırmak istiyorlar. Kendi çıkarları için engelleri ortadan kaldırmak istiyorlar. Ortadoğu'da bazı güçler var hem halkına karşıdırlar ve hem de dış müdahalelere karşı duruyorlar. İktidarlarının korumak istiyorlar. Kendi iktidarlarını, ulus devletlerinin korumak istiyorlar. Bunlar sadece dış devletlere karşı değil, kapitalist modernite devletleri kendi halkına karşı, bölge halklarına da karşıdırlar. Bölge halkını kendileri için bir tehlike olarak görüyorlar. Bölge halkı eskisi gibi artık bu rejimlerin egemenliği altında yaşamak istemiyor. Halklar özgürlük, demokrasi ve huzur içinde yaşamak istiyor. Bunun için mücadele ediyor.

Önder Apo ve PKK, Üçüncü Çizgi'yi temsil ediyorlar, halkların çizgisini temsil ediyorlar. İlk çizgi dışardan Ortadoğu'ya müdahale etmiş durumda. İkinci çizgi de Ortadoğu'daki egemen güçlerdir. Bu da kendi için bir savaş yürütmekte. Bölge halkı da bu iki çizgiye karşı, kendi çizgisini kendisi için esas görmekte. Üçüncü çizgiyi esas alıyorlar. Yani ne dış güçlerin yanında ne de Ortadoğu'daki iktidarların yanında yer alıyorlar. Çünkü kendi çıkarını bunlarda görmüyor. Taktik olarak bazı ilişkilenmelere gidebiliyorlar ancak egemen devletler de kapitalist modernist devletlerle taktik bir ilişkiye giriyorlar.

Zaten günümüzde cepheler yok. Her kes ilişki ve çelişki içinde yaşıyor. Çıkarları neyse onu gerçekleştiriyorlar. Bazılarıyla daha çok ilişkilenip bazılarıyla da daha az ilişkileniyorlar. Her kes böyle bir ilişki içinde. Bu savaş içinde kendi amaç ve çıkarlarını güçlendirmeyi amaçlıyorlar. Bölge halkı da kendisi için bunu yapıyor. Bunu Önder Apo ve PKK temsil ediyor. Bölge halkı için mücadele ediyor. Ortadoğu'da özgürlük, demokrasi, huzur için mücadele ediyor. Demokratik ulus, demokratik konfederalizm, demokratik özerklik için mücadele ediyor. Kadın özgürlük, ekolojik toplum üzerine demokratik toplumu gerçekleştirmeyi amaçlıyor.

Ortadoğu huzura, kendi hakikatine, köklerine, tarihine mücadele ediyor. Çünkü Ortadoğu insanlığın başlangıcından bu yana önemli bir görev üstlenmiş, her şey Ortadoğu'da başladı, dünya bunu üzerinde kuruldu. Fakat bu gerçekliğini kaybetmiş durumda, karanlıkta kalmış durumda. Yine kendi hakikatine, köklerine, tarihine ulaşması gerekiyor. Bu yüzden Ortadoğu'da temel bir değişim olmalı. Bu da halklarla, kadınların özgürlüğüyle olur. Çünkü üçüncü çizgide kadının özgürlüğü esastır. Ekolojik özgürlük esastır. Bu temel üzerine demokratik toplumun inşası esastır. Demokratik toplum içinde ortak yaşam esastır.

Bugün KODAR, PJAK çizgilerini bu biçimde belirliyorlar, onlar da üçüncü çizgiyi esas aldıklarını belirttiler. Yani, 'Biz ne Amerika ne de İran devletinin yanındayız. Biz demokrasi, halklar ve kardeşlik yanındayız. Bu esas üzerinden mücadele etmek istiyoruz' dediler.

Biz de dış müdahaleyi doğru bulmuyoruz. Dış müdahaleler Ortadoğu'daki sorunları çözüme kavuşturmaz. Biraz hizmet edebilir ancak çözüme kavuşturmaz. Ortadoğu'daki sorunları ancak Ortadoğu halkları çözebilir. Bu da demokratik bir sistemle mümkün. Bu biçimde çözülebilir. Ortadoğu'daki egemen sistemler de halkın bu istemlerini yerine getiremiyorlar, çünkü demokratik bir yapıya sahip değiller. Ancak Ortadoğu halkları kendi sorunlarını çözebilirler. Kendi iradeleriyle çözümlerini getirebilirler. Biraz acıya neden olabilir ancak Ortadoğu halkları için en doğrusu budur."