Beştaş: İmralı tecridinde ısrar zorbalıktır

HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, İmralı tecridinde ısrarın hukuksuzluktan öte zorbalık olduğunu vurgulayarak, “Bir ülkede yasaların uygulanması için açlık grevine girmek zorunda kalınması totaliter rejimin geldiği aşamayı ortaya koyuyor” dedi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a uygulanan tecride karşı cezaevlerinde başlatılan süresiz ve dönüşümlü açlık grevleri sürerken, tepkiler giderek büyüyor. Tam anlamıyla güvenilmez bir iktidar ile karşı karşıya olunduğunu vurgulayan HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, sistematik hale gelen İmralı tecridinden açlık grevlerine, partisine yönelik nefret söylemlerinden reform tartışmalarına kadar son gelişmeleri ANF’ye değerlendirdi.

‘İKTİDAR TECRİT KONUSUNDA BÜTÜN YASALARI REDDEDİYOR’

- Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Daimi Komitesi’nin (AKPM)  peşpeşe yayınladığı raporlara rağmen iktidarın İmralı tecridindeki ısrarı nasıl okunmalı?

İktidar, tecrit konusunda bütün yasaları, uluslararası sözleşmeleri, anayasayı, uluslararası kurumları, CPT’yi, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’ni (AKPM), AİHM’i tamamen reddeden, bunlara uymayan ve hukuksuzlukta, haksızlıkta, çözümsüzlükte ısrar eden bir yerde duruyor. Dış politikada, kavga, savaş, kötü ilişkiler kendini gösterirken, iç politikada Sayın Öcalan’a uygulanan tecrit ve buna bağlı olarak savaş politikalarıyla barışı ve çözümü reddeden bir anlayış sürüyor. Ve bunların hepsi de birbiriyle bağlantılı aslında.

‘BİZ İSTEDİĞİMİZİ YAPARIZ DİYEN BİR İKTİDARLA KARŞI KARŞIYAYIZ’

-Tecridin kaldırılması talebiyle cezaevlerinde tekrar başlatılan açlık grevlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir ülkede yasaların uygulanması için açlık grevine girmek zorunda kalınması korkunç bir şey aslında. Bu asla olmaması gereken bir tablo. Dış dünyayla bağları kopuk, dört duvar arasında her türlü hukuksuzlukla boğuşan, hele pandemi sürecinde büyük sıkıntılar yaşayan ve adeta toplama kampına dönüşen cezaevlerinde tecrit için açlık grevi yapan insanların varlığı, totaliter rejimin geldiği aşamayı da ortaya koyuyor. Geçmişte yapılan açlık grevleri sonucunda birtakım sözler verildi, görüşmeler yaptırıldı, hatta Adalet Bakanı ‘Hukuka göre devam edecek’ diye açıklama yaptı. Ama bir süre sonra bu sözlerini de unutan, rafa kaldıran bir iktidar aklıyla karşı karşıyayız. ‘Biz istediğimizi yaparız, istediğimiz zaman yaparız’ anlayışı meşruiyetle olan bağların tamamen kopartılmasıdır. Adalet Bakanı sonuçta bu ülkede yasaların uygulanmasından birinci derecede sorumlu olan insandır. Kendisinin bile verdiği sözü çiğnetmesi ve yine tecritte ısrar edilmesi hukuksuzluktan öte zorbalıktır.

‘AÇLIK GREVİ KARARI VERENLER BİR TIKANIKLIK GÖRMÜŞLER’

-Öcalan’ın yöntem olarak açlık grevlerini eleştirdiği biliniyor. Hatta kendisine yönelik tecridin kaldırılması talebiyle DTK Eşbaşkanı Leyla Güven öncülüğünde yapılan açlık grevlerinin sonlandırılması için gönderdiği mesajlarda başka yöntemlere başvurulması çağrısında bulunmuştu. Tecride karşı tekrar cezaevlerinin devreye girmesi hukuken ve siyaseten yolların tükendiğinin göstergesi midir?

Evet, Abdullah Öcalan ister kendisi için ister başka amaçla yapılan açlık grevlerine karşı. Ama gelinen aşamada yolların tıkandığı, sözün gücünü yitirdiği, siyasetin etkisizleştirilmeye çalışıldığı bir ortamda açlık grevi kararı verenler demek ki bir tıkanıklık görmüşler. Biz onların adına karar veremeyiz. Neticede bu kararı veren biz değiliz; içerideki tutuklu ve hükümlüler bu kararı vermişler. Biz dışarıda tecridin de, cezaevinde yaşanan tablonun da kabul edilemeyeceğini söyleyen ve buna karşı mücadele eden bir partiyiz. Ben tutukluların kararını değerlendirmeyi doğru bulmuyorum açıkçası ama bunca talebe, mücadeleye, dirence rağmen tecridin kaldırılmamasına karşı belli ki açlık grevini düşünmüşler. Yaşananları bir tıkanmışlık ve tükenmişlik durumu olarak okuyup açlık grevine girmişler.

‘TAMAMEN GÜVENİLMEZ BİR İKTİDAR!’

-Demin de ifade ettiğiniz gibi açlık grevleri sürecinde Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, avukatların görüşmesi önünde bir engel olmadığını açıklamıştı ancak öyle olmadı. Bu açıdan iktidarın söylemlerinin tam tersi bir icraat içinde olduğu söylenebilir mi?

Tabii ki söylenebilir. Zaten bu nedenle bu iktidarın artık hiçbir sözüne güven duyulmuyor. Tam anlamıyla güvenilmez bir iktidar. Çünkü söylediği sözlerin bazen 24 saat, bazen 1 hafta geçmeden aksini yapan bir iktidar ile karşı karşıyayız. Güvenilmezlik bu iktidarın en temel karakterlerinden biri. Çok rahat yön değiştiren, kararlarının aksine bir pratik sergileyen bir iktidar aklı söz konusu. Çünkü onların asıl önemsediği hukuk, anayasa, halk, halkın iradesi, çözüm, huzur, mutluluk, sağlık değil, kendi bekaları. En basit örneği, halk ekmeğe muhtaç dendiğinde bile bunu alay konusu yapan bir iktidar var karşımızda. İktidar sadece istikrarsız ve güvenilmez değil, kendi adımlarından bile korkuyor.

‘HDP’YE YÖNELİK SALDIRILAR AMACINA ULAŞAMAZ!’

-Reform söylemlerini de bu kapsamda mı ele almak lazım?

Bu iktidar reformdan önce var olan yasaları, anayasayı, uluslararası sözleşmeleri uygulasın. Yargıyı zapturapt altına alan, kontrol altında tutan ve talimat veren bir iktidar olduğu sürece, hangi reformu yaparlarsa yapsınlar bir kıymeti yok zaten. Önemli olan uygulamadır ama şu anda uygulamayan bir hukuk var. Durum böyleyken reform söylemlerine güven olmadığını söylememe bile gerek yok.

-HDP’ye yönelik nefret ve ırkçı söylemler giderek artıyor. Bu saldırgan tutumla iktidar neyi hedefliyor?

HDP’ye yönelik saldırılarla kendi yolsuzluklarını, hırsızlıklarını ve suçlarını örtmeyi amaçlıyorlar. Ancak HDP halkların partisidir ve bu saldırılar hiçbir zaman amacına ulaşmadı, ulaşamaz.