Beştaş: Türkiye'yi Abdullah Öcalan'ın sesi rahatlatır

HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, "Türkiye’yi rahatlatabilecek Sayın Öcalan’ın sesi kısılmak isteniyor. Cezaevinde devam eden açlık grevlerinin sesinin duyulmasını istiyoruz" dedi.

HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, Meclis'te basın toplantısı düzenleyerek gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi.

Konuşmasının başında 1 Eylül Dünya Barış Günü’nü kutlayan Beştaş, şunları söyledi:

"Yeni adli yıl açılışı vesilesiyle şunu söylemek isterim. Adalete olan güvensizlik % 75 oranında. Bu oran hakikaten bir ülke için büyük bir utançtır. Bunun izahı, kabul edilebilir bir yanı bulunmamaktadır. Türkiye’de "adaleti arıyorum" diyenler tutuklanıyor. Meşruiyeti, hukukun üstünlüğünü bir kenara bırakıyorum şunu talep ediyoruz: Yasalara uyun, hukuka uyun, altına imza attığınız sözleşmelerin gereğini yerine getirin. Bu bile Türkiye’nin aydınlığa çıkması için ilk adım olabilir."

Salgına dikkat çeken Beştaş, "Türkiye en fazla vakanın görüldüğü 6. ülke" dedi.

Beştaş, "Tecrit İmralı’dan bütün cezaevlerine yayılmış durumda" vurgusunda bulunarak, şu değerlendirmeleri yaptı:

"En temel gündemlerden biri cezaevlerinde alınan COVID tedbirleri. Tüm hak ve özgürlükler askıya alınmış ve pandemi iktidar tarafından bir fırsata dönüştürülmüş, tüm yasal haklar tutuklu ve hükümlüler açısından askıya alınmıştır. Hala açık görüş yoktur, görüntülü görüşme olacak denildi yapılmıyor. Aileler eşlerini, çocuklarını aylar yıllardır göremiyorlar. İmralı'da devam eden tecrit, pandemi fırsata çevrilerek bütün cezaevlerine fiilen yayılmış durumda. Pandemi ile mücadelenin yetersizliğini, eksikliğini, vatandaşın canına mal olduğunu söylemekten vazgeçmeyeceğiz. Bununla mücadele ederek yolumuza devam edeceğiz.

Doktorların tavsiyesine uyup aşı olun."

ORMAN YANGINLARI

Hakikaten bu yıl çok büyük afetler yaşandı. Bir yandan müsilaj, bir yandan kuraklık, orman yangınları, sel felaketleri çok büyük acılar yaşandı. Ülke olarak hepimiz buna çok üzüldük. Zaman zaman yardıma koşuldu, eleştirdiler oldu ve felaketler bitmedi. En son Bitlis, Bingöl ve Dersim'de orman yangınları yaşandı. Aldığımız bilgilere göre Dersim'de yangın büyük oranda kontrole alındı. Bitlis ve Bingöl’de kontrole yakın bir sürecin olduğunu biliyorum ama Kürt illerinde bu yangınların bize çok acı gerçekleri gösterdiğini söylemeden geçemeyeceğim. Dersim’de çıkan yangınların sadece bir yangın olmadığını, yetersizlikle ifade edilemeyeceğini de önemle belirtmek isterim. Yangın çıkaranlar söndürmüyorlar. Dersim’de 10 yılı aşkın süredir, diğer illerde olduğu gibi operasyon, terörle mücadele adı altında birçok yalan ve çarpıtma ile ormanlar yakılıyor ve tabii yakanlar söndürmüyor. Bu devletin ezelden beri var olan politikasıdır. Hakikatten yüreğimizdeki yangınları bile ayrıştırıyorlar. Bizim yüreğimiz Marmaris ve Dersim için aynı oranda yanıyor ama salgında olduğu gibi yangında bile ayrımcılık yapan, ötekileştiren, kutuplaştıran, yalan haberlerle toplum birbirine düşürmeye çalışan bir politika ile karşı karşıyayız. Muğla’da yaşanan yangınlarda yayılan yalan ortaya çıktı. Bir vatandaş ortaya çıktı, alkollüymüş yangını çıkarmış. Halbuki Kürtler hedef gösterilmişti. Bu yangınlar doğayı, yüreğimizi yakıyor. Biz ülkenin ayrıştırılmaması, bölünmemesi için mücadeleye devam edeceğiz. Bütün yangınlar aynıdır, aynı zararı verir. Kürt, Türk, Laz, Çerkes, Arap fark etmez, bu ülkenin yurttaşlarının acısını yüreğimizde hissettiğimizi söylemek isterim."

EKONOMİK ÇÖKÜŞ

Beştaş, ekonomik çöküşe değinerek, şunları dile getirdi:

"Ekonomi gündemi her zamanki gibi ağır seyrediyor. Büyüyen zamlar, kiralar, stopajlar, ÖTV’ler... Bu başlık altında iktidar şahlanıyoruz demeye devam ediyor. Yangınlar doğayı yakarken zamlar da sofraları yakmaya devam ediyor. Elektrik ve doğalgaz başta olmak üzere gıda fiyatları, kiralar, eğitim ve giyim gibi her alan AKP’nin ibretlik deyimiyle şahlanarak artmakta ve uçmaktadır. Sadece birkaç rakam vereceğiz. 2009 yılından bu yana elektrik birim fiyatı 4 katına çıktı, suyun birim fiyatı 12 yılda 3 katına, doğalgaz ise 2 katına çıktı. Bu veriler TÜİK kaynaklı veriler. Daha da düşürüldüğü, gerçeklerin saptırıldığı veriler olduğunu söyleyeyim. Çünkü TÜİK hala ülke ekonomisinin 21.7 büyüdüğünü söyleyebiliyor. Bizim TÜİK’e bazı önerilerimiz var. Bir seçim anketi yayınlayın. Malum anketlerde yüksek rakamlara ihtiyacı olan bir iktidar bloğu var karşımızda. İkinci önerimiz de Saray'ın ve yandaşlarının zenginlik sınırını araştırmasıdır. Bu şekilde yapılan zamları kapatabileceğini zannedenler yanılıyor, çünkü bu zamlar hepimizin evini, hayatını doğrudan etkiliyor.

Yoksulluğun hiç kader olmadığını, iktidarın yanlış ekonomi politikalarının sonucu ortaya çıktığını söylemek istiyorum. Vatandaşı adeta yerli IMF’ye teslim ettiler. Yeni doğan çocuklar borçlu doğuyor. Borçla ülkeyi yönetme politikası olanca hızı ile devam ediyor. Rakamlar çok korkunç. 10 milyon insan yoksullukla mücadele ediyor. Asgari ücret 2825, yoksulluk sınırı 2926 lira. 6 milyon insan işsiz ve sosyal yardımlarla geçiniyor. 35 milyon yurttaşın bankalara borcu var, 25 milyon yurttaş ise icralık. Bu rakamlarla Saray ve çevresi dışında herkes bir şekilde borçlu, açlık ve yoksullukla boğuşuyor. Yine de 'ekonomi büyüyor' diyebiliyorlar. İktidar George Orwell'in 1984 romanını okumuş gibi görünüyor. Goebbels’ten oraya kadar büyük mesafe almışlar ve TÜİK’i 'bolluk bakanlığı' ilan etmişler. Her açıklamalarıyla aklımızla dalga geçmeye çalışıyorlar ama aklımızla dalga geçirmeyeceğiz. Bizim talebimiz asgari ücretin yoksulluk sınırının üstüne çıkarılması ve borçla ülkeyi yönetmeye son verilmesidir."

'BÜYÜK BİR SUÇ SİLSİLESİ VAR'

"Bu iktidarın suçları puzzle parçaları gibi birbirini tamamlıyor" diyen Beştaş, şöyle devam etti:

Erdoğan Bayraktar'ın itiraflarına ilişkin kısaca bir şeyler söyleyeyim. Karşımızda büyük bir suç silsilesi var. Bir yandan Peker büyük büyük suçlar ifşa ediyor, öte yandan bir AKP’li yönetici AKP’lilerin yüzde 95’i itirafçı olacak diyor, bir yandan da Erdoğan Bayraktar "benimle ilgili iddialar doğruydu" diyor. Bir de suçunun tanımını da yapıyor: "Bende hırsızlık yok görevi kötüye kullanma var". Herhalde hukukçulara danışmış, zaman aşımına uğradığını düşünüyor. Bunun takdirini yapacak olan gerçek savcılardır. 17-25 Aralık'ın siyasi ayağının iktidarda olduğunu hepimiz biliyoruz ama yargı da bu konuda çalıştırılmıyor. Bayraktar’ın açıklamaları ve en son yapılan birçok açıklamayı birlikte değerlendirirsek bu iktidarın suçlarının puzzle parçaları gibi birbirini tamamladığını ve ortaya büyük bir fotoğraf çıktığını görürüz. 17-25 Aralık’ın sembolü yolsuzluk idi. Bu yolsuzluk şu anda katlanarak, şahlanarak devam ediyor. Bunun devam ettiğini yeni vakalarla görüyoruz.

Yargıya çağrım var: Cesaret edin ve bu suçları soruşturun."

'DIŞ POLİTİKAYA KÜRT DÜŞMANLIĞI YÖN VERİYOR!'

Beştaş, AKP-MHP iktidarının işgalci dış politikası ve Kürt düşmanlığı arasındaki ilişkiye dikkat çekerek, şöyle dedi:

"Afganistan meselesi bütün dünyanın gündeminde. Acı olaylar yaşanıyor. Bizler de kaygıyla izliyoruz. Türkiye’nin dış politikadaki gelgitleri Afganistan meselesinde de devam ediyor. Rant üzerinden, havaalanının işletilmesi üzerinden bir politika ile yürütülüyor bu ilişkiler. Dış politika da müteahhitlere, rant sahiplerine kazandırmak üzerinden yürütülüyor. Oysa ilk başta 'çekiliyoruz' dediler. Sonra 'havaalanını biz işleteceğiz' dediler, şimdi çekiliyorlar. Taliban'a göz kırpmaya başladılar. Garip bir çelişki ve güvensizlik politikası almış başını gidiyor. Ama şunu söylemek istiyorum. Türkiye’nin dış politikası barış odaklı olmak zorundadır. Türkiye’nin evinin içinde yangın devam ediyor, çatışmalı süreç devam ediyor, Kürt sorunu çözülmedi. Türkiye iç politikada da dış politikada da savaş üzerine, ayrımcılık üzerine bir politika izlemeye devam ediyor. Kendi sorununu çözmediği, vatandaşlarını mutlu etmediği sürece dış politikada da başarılı olma imkanı yoktur. AKP’nin bu konudaki hamleleri samimi değildir. Çünkü dış politikaya yön veren temel yaklaşımlardan biri Kürt düşmanlığıdır. Bugün Irak’ta, Suriye’de, Afganistan’da halkların iradesinin esas alınması gerekiyor. Halkların hak ve özgürlüklerinin tanınması, demokratik bir sistem için dış politika yürütülmesi gerekirken maalesef bütün bunlardan uzak bir Türkiye var.

'AFGANİSTAN KADINLARI İLE DAYANIŞMAYI BÜYÜTECEĞİZ'

Tabii ki Afganistan’daki kadınların yaşadıkları ayrı bir dram olarak karşımızda duruyor. Evlerinden çıkamıyorlar, sınır illerine gidemiyorlar, her şey yasaklandı onlara. Radyo ve televizyonlarda bile kadınların sesi yasaklanıyor. Türkiye’nin buna dair tek bir söz söylediğini duyduğunuz mu? Kadın hak ihlallerine ilişkin bir tek itiraz duydunuz mu? Hayır, yine müteahhitler, rant, havalimanı… Ama bizim en temel gündemlerimizden biri kadınların yaşam haklarının, ekonomik ve siyasal haklarının tanınmasıdır. Bu konuda dünya kadın örgütleri ile küresel dayanışmayı büyüteceğiz, kadınların özgürlük ve eşitlik mücadelesinin yanında olacağız."

İMRALI TECRİDİ

Beştaş, İmralı tecridine de değinerek, şöyle konuştu:

"Dış politika derken, içeride de bir yandan barışı yasaklayan bir yandan tecridi derinleştiren bir akıl karşımızda duruyor. Barış gününde barışı yasaklayanlar barışın tesisi konusunda kilit rol oynayan Öcalan’a tecrit uygulanmaya devam ediyor. Bu ülkeye barışı getirebilecek, barışın anahtarını kullanabilecek, hepimizin önünü açabilecek, Türkiye’yi rahatlatabilecek Sayın Öcalan’ın sesi kısılmak isteniyor. İktidarın bu konudaki iradesi hala devam ediyor. Hiçbir özgürlük kanalının kullanılmasına izin verilmeden, CPT raporlarına ve AİHM kararlarına rağmen mutlak ve ağırlaştırılmış tecrit devam ediyor. Bu tecrit barışa uygulanan bir tecrittir, barışın sesi kısılmak isteniyor. Biz onurlu bir barış için rol alabilecek herkesin rolünü oynaması gerektiğini düşünüyoruz ve bu tecridin kaldırılması gerektiğini söylüyoruz. Cezaevinde devam eden açlık grevlerinin sesinin duyulmasını istiyoruz."

'DEKLARASYON YAYIMLAYACAĞIZ'

HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, "27 Eylül’de bir deklarasyon açıklayacağız" diyerek, şunları da belirtti:

"27 Eylül’de partimiz bir deklarasyon yayımlayacak. Bu deklarasyonla önümüzdeki dönemde, seçim sonrasında, olması gereken değişikliklere ve düzenlemelere dair ayrıntılı olmasa bile temel başlıklara ilişkin görüş ve önerilerimizi kamuoyuyla paylaşacağız. HDP’yi HDP’siz tartışanlara şunu söylüyorum: Lütfen 27 Eylül’e kadar susun. HDP’yi tartışmayın ya da HDP’nin dedikleriyle HDP’yi tartışın. HDP sözünü her gün söylüyor. Ama o gün bir daha söyleyecek. Konuşacaksanız HDP’nin taleplerini esas alarak konuşun."