Demirhan: Suriye'de çok şaşırtıcı durumlar olabilir

Suriye’de birçok çıkar ilişkisi ve çelişkinin olduğunu söyleyen Sendika.org yazarı Ali Ergin Demirhan, “O yüzden çok şaşırtıcı durumlar olabilir. Yani yarın operasyon başlasa da kimse nasıl başladı diyemez engellense de diyemez” dedi.

Erdoğan’ın Fırat’ın Doğusu'na bir askeri operasyon başlayacağını söylemesinin üzerinden birkaç gün geçmişti ki ABD’nin tüm ordusunu Suriye’den en kısa zamanda çıkaracağı haberi geldi. Trump’ın DAİŞ’in yenildiğini gerekçe gösterip askerlerinin çekilmesini onaylaması, saha üzerinde yeni dengeler oluşmasına sebep olacak.

ABD henüz bu kararı resmi ve gayri resmi olarak açıklamadan önce, Suriye’deki yeni dengeleri konuştuğumuz Sendika.org yazarı Ali Ergin Demirhan, zaten ülkeler arası ilişkilerde birçok pozisyonun değişmesinin çok da şaşırtıcı olmayacağını söylüyor. ABD ile Türkiye’nin olası bir ittifakının olabileceğini de işaret eden Demirhan’la Erdoğan’ın Fırat’ın Doğusu'na operasyonu yeniden dillendirme sebebini ve sahadaki son durumu konuştuk.

Erdoğan neden yeniden Fırat’ın doğusuna operasyon yapmayı yeniden gündemine aldı?

Öncelikle bunun birkaç nedeni var. Bir seçim sürecindeyiz ve bu süreçlerde AKP’nin bir savaşa ihtiyacı var. Milliyetçi, fetihçi ve saldırgan temel üzerine kurdukları bir ittifakları var. Sadece AKP- MHP ortaklığı değil, aynı zamanda devlet içi ittifak için de durum böyle. Öte yandan Kürtlerin siyasal statü kazanmasını engellemenin diri tutulması lazım. Bir de muhalefetin baskı altına alınması gerekiyor. Ya da yerel seçimlerde CHP, HDP’nin destekleyebileceği ortak bir adayın çıkma konusu edilmesi; İYİ parti gibi milliyetçi seçmen tabanına sahip partilerin kışkırtılması gibi gereklilikleri var. Çünkü iktidarla geriye kalan muhalefeti bir blok olarak bir tarafa koyarsak neredeyse başa baş giden bir oran var. Hem muhalefeti parçalamak hem kendi ittifakını korumak için Kürt sorunu ve savaş en elverişli şey. 24 Haziran öncesinde Efrîn operasyonu gündeme gelmişti. 31 Mart seçimleri öncesinde de Fırat’ın doğusu gündeme geldi. Bu işin bir boyutu.

Diğer boyut ya da boyutlar neler?

İkinci boyut ise ABD ve Türkiye ile ilişkiler. ABD ve Türkiye öyle 3-5 yılda ortadan kalkamayacak bir bağımlılık ilişkisi içerisinde. Daha doğrusu Türkiye’nin NATO ilişkileri içerisinde ABD’ye bir bağımlılığı var. Bu sadece askeri değil, siyasal bir ilişki de var. İkisi de NATO ordusu ama burada eşit bir ilişkiden değil aksine eşitsiz bir ilişkiden, yani ABD’nin belirleyici olduğu bir şeyden bahsedebiliriz. Suriye’de işlerin sarpa sarması yani savaşın başında ABD ile Türkiye’nin birlikte yola çıkarken hesap ettikleri gibi bir gelişmenin olmaması; hem Esad’ın ayakta kalması hem de Kürt siyasal gerçekliğinin açığa çıkması ile birlikte dengelerin değiştiği, bu krizde ABD ve Türkiye’nin ayrı ayrı düştüğü bir durum vardı. Ama bu iki taraf açısından da onarılması gereken bir şeydi. Öte yandan ne ABD’nin Kürtlerle kurduğu ne de Türkiye’nin Rusya ile kurduğu ilişki, ABD’nin Türkiye’ye karşı bir tercihi olmadı. Yani ne Türkiye, Rusya için ABD’den ne de ABD, Kürtler için Türkiye’den vazgeçti. Bu kriz döneminde sadece idare etmeye çalıştılar. Hatta bence ABD ile Türkiye ilişkisi zayıflamak bir yana, bu zayıflıkları gidermek üzerine kafaların yorulduğu bir süreç yaşadı. İdlib operasyonu gündeme geldiğinde gördük ki ABD ile Türkiye arasındaki hat hiç de o kadar zayıf değil, hatta kuvvetli. Aynı şeyleri söyleyebiliyor ve hatta aynı şekilde harekete geçebiliyorlar. Tabii sonrasında Rusya ve İran anlaştı, Türkiye’yi yine bir dengede tutmaya yöneldiler ama şunu gördük; ABD de Türkiye’yi hizaya getirmek için bir takım adımlar attı, yaptırımlar uyguladı. Dolar fırladı ve Türkiye’nin ekonomik ihtiyaçlarını karşılayamayacağı görüldü ve sonuçta Rahip Brunson bırakıldı.

Peki, sizce Türkiye ABD’nin istediği hizaya geldi mi?

Yani yüzde yüz hizaya geldiğini söyleyemeyiz ama böyle bir sürece girildiğini, kamuoyu ile bizim bilmediğimiz bir takım anlaşmalar yapıldığını söyleyebiliriz. Çünkü bu görülebiliyor ve bir hat işliyor. Hakan Fidan ABD’ye gidiyor, işte James Jeffrey Türkiye’ye geliyor. 15 Temmuz’dan sonra ilişkiler bozulmuştu ama sonrasında, Türkiye ile ilişkileri yürütmek üzere atanmış bir komutan vardır, ayrı bir oda bile oluşturuldu. Bunlar pek görünmeyen taraflar. F-35’lerin alınması meselesi misal geçen Erdoğan bahsediyordu. Konuşmalarına dikkat edin mesela ABD’ye doğrudan bir sataşma yok. Yüzde yüz bir uyum sağlandığından söz etmiyoruz ama Erdoğan,  Trump’ın 30 güne bu işi bitiriyoruz lafına karşılık “Madem 30 güne bu işi bitirtiyorsun YPG ile de bu yönlü bir anlaşman vardı, o zaman ben geliyorum. Madem müttefikiz yan yana gelelim” dedi. Zaten anlaşabilecekleri noktalar var. İran karşıtlığı misal. Çünkü Türkiye’nin İran’la ya da Rusya ile anlaşmalar çok öyle köklü ya da sağlam temeller üzerine kurulu değil.  Efrîn örneğin sadece Kürtler açısından değil, tüm Türkiye siyaseti açısından uyarıcı bir özelliği sahipti. Tamam, orada ABD yoktu belki ama hem Rusya hem de ABD onayı ile Türkiye yaptı bu operasyonu. Aynı senaryonun Tel Abyad(Gire Spi)’da da gerçekleşmeyeceğini yüzde yüz kimse söyleyemez.  Zaten bu güvensizlik Kürt siyasal hareketinde de var ki bizler Salih Müslim’den şu sözleri duyduk: “ABD ile Türkiye arasında nasıl bir anlaşma var bilmiyoruz ama Efrîn’de tepemize yağanların NATO bombaları olduğunu biliyorduk.”

Yani böylesi bir operasyonun olasılığı fazla mı?

Şimdi lafın ötesindeki eylemlere baktığımızda Tel Abyad’ın karşısında gizili bir yığınak var. Münbiç’te Türkiye’ye verilmiş “Biz YPG’lileri orada uzaklaştıracağız, YPG’li olmayan SDG unsurları orada kalacak” diye bir söz var. Sonrasında ÖSO’nun ulusal ordu adı altında Tel Abyad karşısına yığılması, TSK’nın sevkiyatları var. Bunlar kamuoyuna yapılan resmi açıklamalarda ipuçlarını bulamayacağımız çeşitli askeri hareketlilikler. Bundan önce Fırat Kalkanı ya da Efrîn operasyonunda resmi açıklamalardan izini süremediğimiz bir takım olayların sahadan takip edilebildiğini görmüştük. Şimdi yine benzer bir şeyler var. Misal bu operasyon için ABD müdahale etmeyeceksin demiyor, Tek taraflı müdahale etmeyeceksin diyor.

Ne anlama geliyor bu?

Bunun anlamı şudur “bizimle koordinasyon içerisinde oraya gireceksiniz.” AB’den gelen açıklama da bu yönde. Türkiye buna açık mı? Evet, açık.

Peki, bu tabloda sahadaki diğer unsurlar yani Rusya ve Şam nasıl bir tavır alıyor?

Fırat Kalkan’ından bu yana Rusya’nın izlediği politika ‘benim müttefikim Şam, onun dışındaki tüm güçleri (herkesi çatıştırmak gibi derdi yok ama) kendi aralarında çatıştırtırım ama ben doğrudan karşı karşıya gelmem’ hattında ilerliyor. IŞİD ile TSK’yı, ÖSO ile TSK’yı ya da TSK ile YPG’yi. ABD ile ilişkili bütün unsurların çelişkilerini kaşımak Rusya’nın işine geliyor. Hani hep Türkiye’nin Şangay beşlisine alınacağı NATO’dan kopartacağı ifade ediliyor ya bence bu olsa da uzak ihtimal ama Rusya bu bakış açısıyla hareket etmiyor. O hasımlarını birbirine kırdırma politikasında. Kürtler, ABD ile değil de kendileriyle ilişkide olsaydı belki farklı olurdu. Ama Rusya’ya göre Türkiye NATO’nun zayıf halkası, Kürtler de ABD’nin askeri işbirlikçisi. Yeni emperyalist bir devlet olarak bu çelişkileri göz önünde bulunduruyor. Bazı okumalarda ABD ile arasında soğuk savaş olduğu söyleniyor ama artık Sovyetler değil orası. Burada ABD ile Rusya arasında emperyalist bir rekabet var. Olası bir müdahalede bunun Kürtleri zayıflatacağını. Kürtlerin de Şam’a yaklaşacağını düşünür Rusya. Bu da onlar açısından Kürtleri Şam’la yeniden diyalog kurmaya ve taviz vermeye zorlar.

Şam’la görüşme ihtimali dillendirildi…

Elbette benzer söylemler hem Kürt hem de Arap basınına yansıdı. Ama bu çağrının aynısını Efrîn’de de gördük. Ama o zaman bile Şam’ın tutumu bu kadar negatif değildi. Hatta milisler de yollanmıştı ama orada da “kenti bize devredin” talebi geldi. Onlar da devretmediler; elbette bunu Rusya mı bastırdı bilmiyoruz ama Efrîn, Suriye’nin kendi yerleşik Kürt yurttaşlarının ve YPG’nin elinde olacağına işgal devletlerinin eline geçti. Yani kendi Kürtleri yerine bunu tercih de ettiler. Kimisi buna güçleri yetmiyordu diyordu bunu bilemeyiz ama Rusya’nın hava sahasını açtığını ve operasyonu bu biçimde gerçekleştiğini biliyoruz. Öte yandan İran açısından da Türkiye oraya ABD ile bir uzlaşma ile girdiğinde ne olur göreceğiz. Ki ABD’nin burada amacı İran’ın etkisini azaltmak ve kendi ayak basacağı zemini çoğaltmak. Onu yapmak açısından cihatçılar ve Türkler daha elverişli bir şey sunabilir mi bilmiyoruz tabii. Türkiye bunu vaat edebilir ama en nihayetinde birileri direnecektir. Öte yandan sahadaki birçok ikili ilişki, üçüncü, dördüncü taraflarla çıkar ilişkilerine ya da çelişkilerine sahip. O yüzden çok şaşırtıcı durumlar olabilir. Yani yarın operasyon başlasa da kimse nasıl başladı diyemez engellense de diyemez. Bütün taraflar birbirleriyle görüşüyorlardır ve kozlarını ortay koyacaklardır. Ama bundan önceki olayların verileriyle kıyasladığımızda ise ABD ile Türkiye arasında bir anlaşma olduğunu tahmin etmek zor değil. ABD’nin hem Kürtleri hem de AKP’yi bir şeye ikna edip; AKP’nin seçim öncesi fetih ve savaş ihtiyacını da karşılayacağı Kürtleri de daha savunmasız, kırılgan ve kendi sözüne daha bağımlı kılacağı bir şeyi tercih etmesi kendi siyasetinin doğasına uygun.

Tabii şu da var ABD ile Türkiye’nin yakınlaştığı noktada Rusya’nın Erdoğan’a ‘Astana ve Soçi’deki taahhütlerin yerine getirilmediği’  vurgusunu yaptığını görüyoruz. Öte yandan ortada bir Kürt hareketi de var ve eylem kapasitesi de sadece Fırat’ın doğusuyla sınırlı değil. Elbette ne kadar etkilidir değildir tartışılır ama bugün görüyoruz ki Efrîn’de TSK ve cihatçıların ‘güvenliği’ sağladığı denilen yerlerde bir takım eylemler gerçekleşiyor. Ya da İdlib’te bir bakıyorsunuz Rusya yeniden hava operasyonlarına başlıyor. Belki de çok ütopik bir şey ama cihatçıları dışarıda bırakarak söylüyorum, Araplar ve Kürtler arasında bir anlaşma olmadığı sürece çatışmaların İdlib ya da başka bir şeyle bitmeyeceği, Rusya’nın da ABD’nin de iki tarafı karşılıklı zayıflatan durumdan faydalanıp çatışmayı bölge hakları aleyhine daha yıpratıcı şekillerde sürdüreceği vaziyetlerle karşı karşıyayız. Yani Suriye’nin esas iki unsuru gücün diyaloğunu bu kadar kopmuş olması, Suriye dışı güçlerin ABD, Rusya, Türkiye gibi bunların elini daha da güçlendiriyor.