Hukukçular: CPT raporuyla tecrit teyit edildi

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik süren tecridi değerlendiren hukukçular, CPT’nin raporuyla tecridin teyit edildiğini belirtti.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit ağırlaşarak devam ediyor. 21 yıldır aralıksız süren tecrit özellikle son yıllarda farklı boyutlara taşındı.

Türkiye cezaevlerine ilişkin raporunu açıklayan CPT, İmralı’da uygulanan sistemin tecrit ve işkence olduğuna dikkat çekti. Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’nin (CPT) raporu ile yıllardır Türkiye ve Kürdistan’da sık sık dile getirilen tecrit açıklamaları böylelikle uluslararası anlamda teyit edilmiş oldu.

Yaşanan tecridi ANF’ye değerlendiren İstanbul Barosu avukatlarından Feyzi Çelik ve Özgür Hukukçular Platformu (ÖHD) Yöneticisi Medeni Gür, CPT’nin cezaevlerindeki işkence vakalarına ilişkin yaptığı incelemelerin önemli olduğunu belirterek, raporun uluslararası hukuk anlamında önemli bir kayıt olarak tarihe geçtiğini beyan etti.

ÖHD’Lİ GÜR: AĞIR BİR HAK İHLALİ YAŞANIYOR

Özgür Hukukçular Derneği (ÖHD) Van Şube Yöneticisi Medeni Gür, 22 yıldır dünyada hiçbir örneği olmayan bir ceza infaz rejimi ile Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın tecrit edildiğini vurguladı. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile aile görüşünün son olarak geçtiğimiz Mart ayının başlarında avukat görüşünün ise Ağustos 2019 tarihinde yapıldığını hatırlatan Gür, “Aile ve avukat görüşünün yaptırılmaması bile tek başına ağır bir hak ihlal iken tecrit uygulanmasının hukuki anlamda hiçbir dayanağı yoktur. Şöyle ki ‘Hükümlü ve Tutukluların Ziyaret Edilmeleri Hakkında Yönetmeliğe’ göre kurum idaresinin uygun göreceği bir hafta açık görüş, ayın diğer haftaları kapalı görüş yapmalıdır” dedi.

‘CPT’NİN TESPİTİ OLDUKÇA ÖNEMLİDİR’

CPT’nin 2017 ve 2019 yıllarına ilişkin Türkiye raporlarında öne çıkan en önemli tespitlerden birinin Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve İmralı adasında bulunan diğer mahpusların içerisinde bulundukları koşulların ilk defa tecrit olduğu tespitine de dikkat çeken Gür, “CPT’nin bu nitelendirmesi ile İmralı ceza infaz sisteminin infaz rejimi içerisindeki karşılığını da ‘tecrit sistemi’ şeklinde tanımlamış olup gerek ulusal gerek uluslararası kurumlarca fiili olarak uygulandığı defalarca vurgulanan tecridin artık uygulanamayacağı anlamını taşımaktadır” diye konuştu.

‘HÜKÜMET TECRİT İŞKENCESİNİ GEREKÇELENDİRİYOR’

Gür, tecridin aynı şekilde sürmesi halinde resmi olarak tespiti yapılan bir hususta devletlerin sorumluluk almayıp gereğini yapmamalarının hukuken mahkum olmaları anlamına geleceğini vurguladı.

ÇELİK: CPT’NİN RAPORU KÖTÜ GİDİŞATI ORTAYA KOYMUŞTUR

İstanbul Barosu avukatlarından Feyzi Çelik ise, CPT’nin varlığının işkence ve kötü muamele yasağı ile ilgili olduğunu belirtti. Cezaevi koşullarının da işkence ve kötü muamele kapsamında ele alındığını vurgulayan Çelik, Türkiye’nin CPT ile ilgili sözleşmeye taraf olduğunu belirterek, “Raporu bağlayıcıdır. Öcalan ve İmralı’da bulunan hükümlülerin görüş haklarının sağlanmayışı ihlal olarak değerlendirilmiştir. Kaldı ki bu haklar Türkiye’nin yürürlükteki kanunlarında da vardır. Yasalar açıkça ihlal ediliyor. Bizzat CPT’nin karar verme gücü yoktur. Var olan ihlali ilgili komitenin üst kurulu olan Avrupa Konseyi’ne bildirecektir. Avrupa Konseyi bu konuda Türkiye’ye gerekli uyarıları yapabilir. Yaptırım olarak Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nden çıkarılmasına kadar gidebilir. Yine buna neden olan yetkililerin hukuki ve cezai sorumluluğu vardır. Bu konuda ilgili kişiler hakkında suç duyurusu yapılabilir. Mevcut durum, pandemi gibi durumlar hukuki mekanizmaların işleyişi önünde engel olarak ileri sürülemez. CPT’nin raporu sadece İmralı ile ilgili değildir. Genel bir hukuksuzluktan bahse edişi de gidişatın çok kötü olduğunu gösteriyor” dedi.