Karakaş: Diyanet araçsallaştırılıyor

Gazeteci Burcu Karakaş’a göre dindar bir nesil yaratmadan aileyi korumaya kadar çok geniş bir alanda faaliyet yürüten Diyanet, bir tür araçsallaşmış vaziyette.

Gazeteci Burcu Karakaş son dönem bütçesinden açıklamalarına birçok tartışmalı durumla gündeme gelen Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı’nın faaliyetlerini “Biz Her Şeyiz- Diyanet’in İşleri” kitabı ile mercek altına alıyor. Gazeteci Karakaş özellikle 2010’da yasal bir düzenleme ile statüsü değişen ve bu değişim ile birlikte Diyanet’in camii dışına taşan faaliyetlerini sorguluyor. Özellikle bütçesi ve artan personel sayısı sorulduğunda ‘Toplumun buna ihtiyacı var’ diye kuruma bunun nasıl bir ihtiyaç olduğunu soruyor. Burcu Karakaş bu ihtiyacın ne tür faaliyetlerle somutlaştığını ortaya koyarken aslında ‘dindar bir nesil yaratma, aileyi koruma’ gibi tüm toplum mühendisliği görevinin Diyanet’e verildiğinin altını çiziyor. Gazeteci Burcu karakaş ile “Biz Her Şeyiz- Diyanet’in İşleri” kitabını konuştuk.

DİYANET CAMİ DIŞINDAKİ FAALİYETLERE AĞIRLIK VERDİ

Kitapta özellikle Diyanet’in son 10 yılını ele alıyorsunuz, bu 10 yıl içerisinde Diyanet nasıl bir ayrıcalık kazanarak çalışmalarını ‘her yere’ ve ‘her şeye’ yaydı?

Ben gazeteci olarak ağırlıklı toplumsal cinsiyet, kadın, çocuk ve gençler alanında haberler yapıyorum; ama şunu fark ettim ki Diyanet bir şekilde bu haberleri yaparken hep karşıma çıkıyor. Diyanet’in bu alanlarda yaptığı işler var ve bu yüzden dikkatimi çekti. Özellikle bu son 10 yılı almamın sebebi de 2010’da yapılan bir yasal düzenleme ile Diyanet, cami dışındaki faaliyetlerine ağırlık verdi. Statüsü de değişti ve giderek büyümeye başladı. O yüzden bu tarihi başlangıç olarak kabul ettim. Elbette kadınlar, çocuklar ve gençler gibi toplumsal kesimleri camiye çekme çabaları var ama benim asıl dikkatimi çeken şey, cami dışında yaptıkları çalışmalar. Diyanet birçok açıklamasında kendisi de belirtir cami dışındaki faaliyetlere ne kadar büyük önem atfettiğini. Bunlar da gençler, çocuklar ve aile üzerine çalışmalar, özellikle kadın demiyorum aile diye belirtiyorum.

'AİLE KURUMUNU KORUMA GÖREVİ' DİYANETTE

Neden?

Şöyle ki sadece Türkiye için geçerli değil bu söyleyeceğim şey, mevcut muhafazakâr iktidarların en çok önem verdiği kurumların başında aile geliyor. Bu Türkiye için de geçerli, aile aynı zamanda toplumun bekasını korumak için de en önemli kurum haline geliyor. Hatta aile kurumunu koruma görevi neredeyse çok büyük bir şekilde Diyanet’e verilmiş durumda. Onlar da hem boşanmaların önüne geçmek hem de kadına şiddeti önlemek için bu çerçevede çalışmalar yürütüyor. Ama burada şunun altını çizmek lazım. Evet, Diyanet de kadına şiddete karşı ama nasıl karşı? Aile dağılmasın diye karşı.

Bu anlamda mesela aile seminerleri var. Bu da yeni evlenmek üzere ya da nişanlı veya 5 yıla yakındır evli olan çiftlere yönelik yapılan çalışmalar. Buralarda da kadına şiddet konusu ele alınıyor. Fakat mesele şu ki Türkiye’nin neredeyse kangrenleşmiş bir sorunu olan kadına şiddet konusunda çözüm için diyanet de paydaşlarından biri olabilir, olmalıdır da ama bunun tamamı neredeyse diyanete bırakılmış.

DİYANET POLİTİKALARI HUKUKUN İŞLEMESİNE ENGEL OLUYOR
Nedir bu verilen görev tam olarak, biraz daha açarsak?

Aile ve rehberlik kurumları var ve bunların çoğuna kadınlar başvuruyor, bunu ben söylemiyorum Diyanet’in verileri söylüyor. Buraya başvuran kadınların çoğu da aile meseleleri için gidiyor. Örneğin kitapta yaptığım saha çalışmalarından birinde ben de şiddet ile karşı karşıya olan bir kadın gibi müftülükleri aradım. Bana orada tavsiye olarak ‘sabret, dua et, bak polisi ararsan kocan eve geldiğinde işler daha da kötü olacak’ dediler. Herhangi bir şiddet durumu ile karşı karşıya kaldığında polise gideyim mi diye soruyorum ‘hayır gitme’ diyor. Evet, Türkiye toplumunun gerçekliği ortada herkesin polise ya da aile danışmanlarına gitmesini bekleyemeyiz, insanlar dini olarak da rehberlik alıyor. Tabii ki camiye de müftülüğe de gidebilir, demin çözüm içerisinde paydaşlardan biri olabilir dediğim tam olarak buydu. Ama burada kurumların nasıl yönlendirme yaptığı önemli. Şiddete uğrama ihtimali olan bir kadına polise gitme, diyorsan burada bir görev gaspı da var hukuk devleti içerisinde. Aslında burada bir şekilde hukukun işlemesinin önüne de engel koyuyor, başka bir şekilde bakarsak da kolluğun görevini yapmasının önüne de geçiyor.

Aslında ilk soruya dönersek Diyanet’in her konuda bir fikri olması ve buna açıklama getirmesi bekleniyor. Ama ben bu kitapta şunu soruyorum, Diyanet’in her açıklamasına toplumun ihtiyacı var mı? Örneğin Diyanet’in her sene personel sayısı artıyor kitapta da verileri var, buna verdiği cevap şu: Toplumun buna ihtiyacı var. Ama bu çok muğlak bir tanımlama, neye göre ihtiyaç? Misal Türkiye’deki bütün üniversitelere cami hatta külliye yapıldı fakat zaten üniversitelerde mescitler var yani ibadet yeri yok değil. O zaman bu yapılanlar neyin ihtiyacı? Ben bu noktada Diyanet araçsallaştırılıyor diyorum.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ TÜM KADINLAR İÇİN GEÇERLİ

Kadınlar üzerinden verdiğiniz örnek bir yandan İstanbul Sözleşmesi’nin de uygulanmasına engel teşkil değil mi sizce de?

Türkiye’de bundan yaklaşık 10 yıl önce boşanmış babalar diye bir platform kuruldu. Bu platformla meclise gidip mağdur olduklarını ifade ettiler. Nafaka konusu da böyle. Şöyle bir gerçek var Türkiye’de artık kadınlar şiddet gördüğü yerde cefa çekmek istemiyor ve bu çerçevede boşanıyor. Evet, boşanma sayıları konusunda verilen rakamlar doğru. İşte bunun önüne geçilmeye çalışılıyor. İstanbul Sözleşmesi de bu anlamda kadınları koruyan çok mühim bir metin, hala yürürlükte gerçi 1 Temmuz’da çıkılması planlanıyor. Aslında baktığımızda Diyanet’in yaptığı çalışmalar da bundan farklı değil. Aileler dağılmasın diye uğraşıyor Diyanet; ama aileler şiddet varsa da dağılmasın diye uğraşıyor. Ya da istismar varsa da bozulmasın, bir yolu bulunsun ve aile kurumu devam etsin diye uğraşıyor. Kaldı ki İstanbul Sözleşmesi sadece seküler kadınları ilgilendiren, onları koruyan bir şey değil ki. Tüm kadınlar için geçerli. Zaten bunu bugün sadece seküler kadınlar değil, muhafazakâr kadınlar da bu anlamda dile getiriyor, medyada görünür olmaları gerekmiyor. Zaten bu cenahın da çekindiği şey tam olarak bu. Muhafazakâr kadınların da buna karşı çıkması. Yine bence Diyanet’in bu çalışmalarının yapmasının ana temel nedenlerinden biri de bu.

Peki bir araçsallaştırmadan bahsettiniz, güncel örnek verecek olursak 23 Nisan’da Aile Bakanı Yanık’ın koltuğuna oturan ve koruma altındaki bir çocuğa Ramazan diye şeker ikram edilmedi. Ve siz de zorla sahura kaldırılan koruma altındaki çocuklarla ilgili bir haber yaptınız. Kitapta da bahsediyorsunuz Diyanet’in bu kadar hem aile hem de diğer bakanlıklarla geniş çapta anlaşma sağlaması ya da anlaşmalarının olması bu bahsettiğiniz araçsallaştırma mı?

Diyanet’in Aile Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı gibi birçok kurum ve kamu kuruluşuyla imzaladığı protokoller ve bu çerçevede de hayata geçirdiği etkinlikler var. Örneğin Gençlik ve Spor Bakanlığı ile imzalanan protokoller gereği her yaz Diyanet tarafından gençlik kampı düzenleniyor. Ya da Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın düzenlediği kamplarda Diyanet'in hep bir standı bulunuyor. Öte yandan Diyanet, üniversitelerde örgütleniyor enteresan tabii ki. Çünkü Diyanet bir sivil toplum kuruluşu değil ama Diyanet Gençlik diye bazı üniversitelerde kulüpler var. Türkiye'deki vatandaşların vergileri ile varlığını devam ettiren bir kurumun, üniversitelerde örgütlenmesini nasıl okuruz? öncelikle elbette örgütlenmek bir hak ama bir yandan da neyi örgütlediğinize göre de değişir.

En önemli protokollerden bir de Millî Eğitim Bakanlığı ile 4- 6 yaş arası çocuklara değerler eğitimi veriliyor. Aslında bu zorunlu bir ders değil ama bu da uygulamada öyle çok da seçmeli gibi yapılmıyor. Bu kapsamda Diyanet’ten bir personel hafta içi okulları bir gün gidip bu dersi veriyor. Ama bu seçmeli ders olduğu için velilerden imza alınması gerekiyor öğretmenler tarafından. Kitap için saha araştırması yaptığımda Eğitim- Sen’le de okullarla da birçok yer ile de görüştüm. Bunlardan bir tanesi de Yalova'da bir anaokulu öğretmeniydi. Açıkçası benim görüştüğüm öğretmen de muhafazakâr biriydi. Ama bu eğitimi kabul etmiyor. Çünkü 4-6 yaş arasının çocuklar için soyut kavramları anlayamayacağı bir çağ olduğunu söylüyor. Velilere de benim görüşümü sorarsanız öğrencilere katılmasın derim diyor. Veliler de hocayı dinliyor ve çocuklarının katılmasını istemiyor bu derse. Daha sonra bu öğretmen hakkında soruşturma açılıyor. Çünkü öğretmen internetten bulduğu AİHM kararından yerel mahkeme kararına kadar din eğitimi ile ilgili bir dilekçe sunuyor. Altına da velilerin isimlerini yazıyor ve müdüriyete veriyor. Bu bir seçmeli ders ise zaten öğretmenin yaptığında hukuka aykırı bir şey yok tam ders hukuk metinlerini bir araya getirip böyle bir şey yapıyor. Ama bu soruşturma da aslında bir şekilde göz korkutma yöntemi. Gerçi öğretmene soruşturma kapsamında neyse ki bir şey olmadı. Ama bu demek değil ki bu işler her yerde aynı yürüyor. Dediğim gibi pek de seçmeliymiş gibi davranılmıyor. Tabii yüz yüze eğitime bir süre ara verildiği için bu tarz problemler yaşanıyor mı şu an bilemiyoruz.

DİYANET SANAL MEDYADAN DA RAHATSIZ

Bir dönem anketlerde özellikle imam hatipler ve ilahiyatta dahası genel olarak gençlik içinde deizm ve ateizmin yaygınlaştığı kamuoyuna yansıdı. Bu kadar gençlere ve çocuklara yönelik propaganda yaparken bu durum Diyanet açısından ne anlama geliyor?

Diyanet'in özellikle ilahiyat fakülteleri içerisindeki personelinde çokça tartışma konusu olan bir mesele bu. Zaten gençlere yönelik faaliyetlerin artış göstermesinin ana sebeplerinden biri de ateizm ve deizmin bu yeni kuşakta çok fazla kendine alan bulduğu iddiası. Bu demin anlatırken verdiğim örnekteki gençlik kampları, üniversitelerdeki Diyanet’in örgütlenmesi, ayrıca KYK yurtlarındaki manevi danışmanlar Diyanet’in deizm ve ateizmin yaygınlaşması iddiasına karşı yürüttüğü bir faaliyetler bütünü.

Bir de şunu ekleyeyim Diyanet özellikle sosyal medyadan çok rahatsız. Gençleri, çocukları ve aileleri çok etkilediğini düşünüyorlar. O yüzden bu alanda kendi medyaları ile var olmaya çalışıyorlar 2010’dan bu yana Diyanet TV ile. Diyanet TV'de gençler, çocuklar ve aile üzerine çok fazla program var, bu şekilde o kesimlere de ulaşmayı planlıyorlar. Zaten Diyanet’in dindar bir gençlik nesli yaratıma iddiası da bilinen bir şey.

DİYANETİN NE KADAR BAĞIŞ TOPLADIĞINI ÖĞRENEMEDİM

Peki Diyanet'in en çok tartışılan konusuna gelirsek Ayasofya’dan Kariye Müzesi’ne Heybeliada’daki Sanatoryumdan daha birçok yere Diyanet Vakfı'na aktarılan taşınmazlar var. Bunun yanı sıra hemen hemen her bütçe görüşmesinde Diyanet’in bütçesi eleştirilere sebep oluyor. Bu kadar bütçe, personel sayısı ne ile açıklanıyor?

Her bütçe görüşmesinde Diyanet şunu söylüyor: ‘Muhalefet her defasında bütçemizi eleştiriyor ama sorun bir neden bu kadar bütçe var. Çünkü bunların çok büyük oranı personel ihtiyacına gidiyor.’ Evet aslında haklılar çünkü her sene personel sayıları artıyor. En başından dediğim gibi peki gerek var mı bu kadar personele ya da niye var? Öte yandan şöyle bilinen bir durum da söz konusu, Diyanet Vakfı çok şeffaf olduğunu söylüyor fakat öyle değil. Diyanet İşleri Başkanlığı Sayıştay denetimine tabi fakat Türkiye Diyanet Vakfı bu denetimden muaf. Örneğin kitabı hazırlarken Diyanet Vakfı'nın sitesinde yıllık raporları inceliyorum orada her yıl ne kadar bağış toplandığına dair rakamlar var. Kitapta da yer alıyor fakat 2019 raporunda herhangi bir bağış rakamı verilmiyor. Diyanet Vakfı'na böyle bir kitap hazırladığımı, 2019'daki bağış miktarını bulamadığımı ve yardım istediğimi söyledim fakat cevap alamadım. Daha sonra vakfı aradım bana ‘Tamam Burcu Hanım size bu konuda bilgilendirme için geri dönüşü yapacağız’ dediler fakat geri dönüş olmadı. Bırakın gazeteci olmayı bu ülkenin bir vatandaşı olarak Diyanet Vakfı'nın ne kadar bağış topladığını öğrenemiyorum.

Zaten Sayıştay'ın denetimi olmadığı için vakıf, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kara kutusu olarak da geçiyor. Yurtdışına yapılan camilerden tutun da gençlik için yapılan faaliyetlerin bir kısmı hatta çoğunluğu vakıf üzerinden yürüyor. Örneğin Moskova'ya bir cami yapılmış bakıyorsunuz ne kadara yapıldı, miktar ortada ama o kadar bağış nasıl toplanmış bilmiyorsunuz. Bu sadece bir örnek bunun gibi dünyanın birçok yerine camiler yapıyor vakıf. Bir denetim olmadığı için değirmenin suyu nereden geliyor öğrenemiyoruz. Ama inanılmaz paralardan bahsediyoruz hatta çoğu kamuoyuna yansıdı bu cami inşaatları ve tepki de topladı.

Genel olarak baktığımızda Diyanet’ten toplumun her türlü ihtiyacına bir cevap alınabileceği düşünülüyor. Diyanet de bir tür toplum mühendisliğine soyunuyor. Bu toplum mühendisliği bir şekilde Diyanet’in üzerinden yürütülmeye çalışılıyor; ama 2021 Türkiye’sinde bunun çok da başarılı olduğunu ben çok da göremiyorum. Elbette ki Diyanet’in çalışmalarının etkisini nasıl olup olmadığı başka bir çalışmanın konusu. Aslında bu cumhuriyetin kurulduğundan bu yana var olan din ve devlet işlerinin birbirine girmesi ile alakalı da bir mesele. Örneğin günümüz Türkiye’sinde Diyanet, Milli Eğitim'in de alanına giriyor ama bakıyorsunuz ki bu konuda açılmış davalar var hem Eğitim- Sen’in hem Ankara Barosu'nunkiler. Yargı bu konuda bazen Eğitim-Sen ve Ankara Barosu’nu haklı bulurken bazen de herhangi bir sıkıntı görmeyebiliyor Diyanet’in bu faaliyetleri ile ilgili. Bir şekilde din ve devlet işlerinin ne kadar girift olduğunu da ortaya koyuyor. Ben burada çelişik bir durumda olduğunu görüyorum. Tabii bundan sonra ne olacağını hep birlikte göreceğiz.