Kobanê Davası: Onur duyuyoruz

Kobanê Davası'nın duruşmasında konuşan siyasetçiler, HDP'de yer almaktan onur duyduklarını belirtti, "6 milyonluk terör örgütü olmaz" dedi. Duruşma yarına ertelendi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) yöneticilerinin de aralarında bulunduğu 28’i tutuklu 108 ismin yargılandığı Kobanê Davası’nın 2'nci duruşması ikinci gününde devam etti. Ankara 22'nci Ağır Ceza Mahkemesi’nin baktığı davada Kürt Siyasetçi Akat Ata’nın savunmasıyla başladı.

ATA: KARANLIĞI AYDINLIĞA ÇEVİRECEĞİZ

Ata, şunları söyledi:

"Türkiye'de 2010-2017’de yapılan Anayasa değişiklikleri ile yargı üzerinde siyasetin tam tahakkümü sağlanmıştır. Bizim dosyamızın açılma gerekçesi ve bugün yargı karşısına taşınması da bugün burada yapılan yargılama da bunun bir örneğini ortaya koyuyor.
Bunun önlemi alınamaz mıydı, alınabilirdi. Bizim de bunun için anayasamızda 2 düzenleme var. Birincisi anayasa değişikliği için nitelikli çoğunluğun sağlanması, ikincisi de yapılan düzenlemelerin anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle iptal davasının açılabilmesidir. Her iki yola da başvurulmuştur. Belli dönemlerde ama suiistimalci anayasacılığın önüne geçebilen düzenleme olmamıştır. Ne doğuruyor bunlar ortada? Tam demokrasi ile otoriter rejim arasında karma rejimleri ve rekabetçi otoriter rejimleri doğuruyor. Türkiye’deki sistemlerin de böyle olduğunu ifade edebiliriz. Çok açık bir şekilde bu rejimlerin iktidarda kalmayı amaçlarken, mevcut mevzuatı kendilerini denetleyebilecek tüm kurumları ortadan kaldırmayıp, anayasa mahkemesinde ortadan kaldırmayıp yapısına müdahale etmek istiyor. Parlamentoyu ortadan kaldırmayıp işlevsiz bırakmak istiyor.
İktidarı güçlendirmeye, iktidarın ömrünü uzatmaya yönelik bir süreç söz konusudur. Yargı bağımlıdır.  
Size bir uyarı buradan doğru yapabiliriz; sayın hakim iktidarlar sürekli değildir, bu iktidar gider bir başka iktidar gelir.
Ama salonları 2009’dan beri farklı kılan bir gerekçe var. 2009 KCK operasyonları ile bugünkü yargılamada salonun yarısını kadınlar ve erkekler oluşturuyor. Kadınlar yargılanmaya başlandılar. Önceki yargılanmadan farkımız budur. Bu da HDP fikriyatı yargılandığı için Türkiye’de ötekileştiren, yok sayılan, yüzdelik barajı için parlamentoya giremeyen, sözünü söylemeyen herkes bugün bu sıralarda bizimle birlikte yargılanıyor.
Bu dosya, bizim karanlığı aydınlığa çevireceğimiz dosyadır."

KIŞANAK: HUKUK DEVLETİ YOK

Ata’nın ardından, görevi gasp edilen Amed Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Gültan Kışanak söz aldı. Kandıra F Tipi Kapalı Cezaevi’nden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile söz alan Kışanak, "Kurallar, kanun devleti, bir toplumu faşizme teslim eder, otoriter rejimlere teslim eder, güçlü olanın borusunun öttüğü bir düzene teslim eder. Ama hukuk devletinde vicdan vardır, adalet vardır. Biz hukuk devleti arıyoruz. Artık yasamaya da gerek yok. Bir kararnameyle yasaları değiştiriyorlar. 50 yılık belediye kanununu kararnameyle değiştiren bir saray rejiminin kararıyla belediye eş başkanlığından alınmış ve burada oturuyorum. Yargının şu anda içinde bulunduğu durum, yargısal büyük bir krizdir. Yargı siyasetin oyuncağı haline getirilmiştir” diye konuştu.
Kışanak, devamında özetle şunları söyledi:
"Bugün ülkede yargı bağımsızlığı en büyük sorun haline getirilmiştir. Yolsuzlukların üstü örtülüyor, mafya ilişkilerinin üstü örtülüyor.
Yolsuzlukların önünü kapatan, düşünenleri tutuklayan bir yargı var. Yargı bu hale gelmiştir. Yargı mensuplarının artık bundan kurtulması lazım, bir çaba içerisinde olması lazım.
Siz ne kadar bizi siyasetten atmak isteseniz de sorunları demokratik yollarla çözmenin yollarını aramaktan vazgeçmeyeceğiz.  
Laf arasında iddianameyi ben yazmadım diyorsunuz ya ama siz burada sarayın görev verildiği Ahmet Altun tarafından kurulan senaryoda görev aldığınıza dair bir izlenim yarattınız.  
Yalan yanlış şeyleri hazırlamışsınız, iddianamenin yarısı zaten PKK tarihi. Çok merak ediyorsanız siz kendiniz okuyun. Demokratik siyaseti yargılıyorsunuz ama neden demokratik siyaset tarihi yok, yaptığınız PKK tarihine yer vermek. Hepsini çıkarsanız geriye 15 sayfa bile kalmaz. Onu da çıkart iddianameden dörtte biri kalır. Kalanı da ANF’nin şu gün şu tarihte yayımlanan haberi var. Onu da çıkarsan, geriye elinizde 15 sayfa kalır. Ondan sonra da bu heyet adalet dağıtacak diyorsunuz. Bu bir iddianame değil, bu bir kurgu, bu bir kumpas, bu talimatla hazırlanmış bir senaryo. Siz bu senaryoda bir aktör olmak isteyebilirsiniz ama biz olmayacağız. Biz barışı demokrasiyi insan haklarını kadın haklarını savunmaya devam edeceğiz. Bu iddianameyi size iade edeceğiz.
Bu iddianame aynı zamanda İŞİD’i savunma iddianamesi.  
Kürtleri yeri geldiğinde gerici diye, yeri geldiğinde terörist diye, yeri geldiğinde komünist diye yargılarsınız. Ben Kürdüm Kürt. Ben Kürdüm, bir Kürt kadınıyım. Bana yeni sıfatlar bulmayın.  
Burada Türkiye toplumuna, halklarımıza, eşitliğe ve özgürlüğe inanan herkese sesleniyorum; HDP’ye, barışa, özgürlüklere sahip çıkın. HDP barışa giden yolun en kilit noktasıdır. Biz bu ülkede barış içinde bir arada yaşamayı mutlaka başaracağız. Reddi hakim talebimi sunuyorum. Bu dava HDP’yi, barışı yargılamaya çalışan bir davadır. Buna da izin vermeyeceğiz.”

 KUBİLAY: TASFİYE İDDİANAMESİ

HDP önceki dönem Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi ve Parti Sözcüsü Günay Kubilay, reddi hakim talepleri ve tahliye talebine ilişkin söz aldı.
Kubilay, Kobanê iddianamesinin iktidarın kendisine siyasi rakip olan partilerinin tasfiye etmek için hazırlandığını vurguladı.


MAHKEMENİN KÜRTÇE DÜŞMANLIĞI


HDP eski Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım, reddi hakim gerekçelerini Kürtçe açıkladı. Mahkeme salonunda tercüman bulunmadığı için Yıldırım'ın savunmaları çevrilmedi.
Tercüman olmadığı için uzun değerlendirme yapmayacağını dile getiren Yıldırım, şöyle dedi:
“Kobanê Davası diyorlar ama biz bunu kabul etmiyoruz. Bu Kürt halkının siyasetinin engellenmesinin davasıdır. Bu zulüm tek adam rejiminin zihniyetidir. İnkar üzerine kurulu bir zihniyet. Bu zihniyet devam ettikçe bu sorunlar da devam edecek.  Ahlak ve vicdan ve azıcık hakikat arayışı olan varsa mahkum ediliyor. Bugün başlayan bir durum değil, 100 yıllık tarih boyunca bu böyle devam etti. AKP-MHP faşist ittifakı devam ediyor. Onlar bizi nasıl yargılayabilir? İnkar siyasetinin sözcüleri mi bizi yargılayacak? Bütün haklarımız ayaklar altına alınıyor. Bunlar ne dinde ne de imanda var. AKP dini kullanıyor, Müslümanız diyor. Ama bu kadar Müslümanlıkla alakası olmayan şeyler yapıyor. Ezelden beri Kürt halı üzerinde katliam yürütülüyor. Kürt halkı Müslüman değil mi?”
HDP’nin ideolojisine, fikrine sahip olduğu için gurur duyduğunu ifade eden Yıldırım, şöyle devam etti: “İnsan sevgisi, doğa sevgisi, kadın hakları gibi bir ideolojiyi bana sevdirdiği için teşekkür ediyorum. Sevgili başkanım Figen Yüksekdağ Türk olmasına rağmen başkanımız oldu. Herkes inancı ile HDP çatısı altında birleşti ve herkes kendi inancını yaşattı. Bizi bir araya getiren bu inanç, bu ideoloji bu felsefedir. Bu tüm dünyadaki ezilen halkların hakkını savunuyor. HDP ile iktidar arasındaki farkın bilincinde olan kimin neyi hak ettiğini de bilecektir. 7 Haziran’da Türkiye ve Kürt halkı HDP’ye sahip çıktı. İktidarı korkutan ise halkların birlikteliği idi. Özgürlük, barış ve demokrasi halklar içindir. İktidar ise çıkarları doğrultusunda hareket ediyor. Dün yoksulluktan geldik diyenler bugün halkların kanının üstüne oturuyor. Bunlar saltanatlarını sürdürüyor, bu hak ve adalet değildir. Bu hastalıklı bir zihniyettir. Biz de eşitlik, adalet, özgürlük için mücadele ediyoruz.
İktidarı yaratanlar karşısında konuşuyorsak bu HDP fikriyatı sayesindedir."
Yıldırım’ın konuşmasından sonra söz alan avukatlar, “Duruşma salonunda tercüman bulunmadığından reddi hakim talebinin gerekçelerini anlamadınız. Ama birazdan bu konuda bir karar vereceksiniz. Gerekçelerini duymadığınız bir duruma dair karar vereceksiniz. Kürtçe konuşacak başka arkadaşlarımız da var. Bu nedenle tercümanın bulundurulmasını istiyoruz” dedi. Mahkeme başkanı ise, “Ne karar vereceğime dair şimdiden bir kanaat oluşturmayın, biz SEGBİS kayıtlarını dinlemeden reddi hakim talebini bir karara bağlamayacağız” diye belirtti.
Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nden duruşmaya SEGBİS ile bağlanan Zeynep Ölbeci de Kürtçe konuştu. Ölbeci, “IŞİD’i savunan bir dosya hazırlanmış. Hukuka, insanlığa uygun bir şey yok. O nedenle de bu mahkemeyi kabul etmiyorum. Avukatım bunları ayrıntılı bir şekilde ortaya koyacaktır. Bütün deliller ANF’den toplanıp buraya sunulmuş. Heyetin bu dosyayı kabul etmesi ne kadar yanlı olduğunu gösteriyor. Bu nedenle mahkeme heyetini reddediyorum” dedi.
Ardından söz alan, görevi gasp edilen Kars Belediye Eşbaşkanı Ayhan Bilgen, “Yargılanmaktan kaçmamak için kendi irademle belediye başkanlığını seçtim. ‘Dokunulmazlıktan yararlanmaya ihtiyacım yok’ dedim. Kaçma şüphesinden bahsediyorsunuz. Dosyadaki arkadaşlarımızın bir kısmı siyaseti bıraktı, 4 yıldır bu arkadaşların çoğunu görmedim, bir kısmı özel işleriyle ilgileniyor. Bize sadece bir suç makinesinin mekanik dişleriymişiz gibi davranılıyor, bu yönde bir otomatik karar veriliyor. Bu dosyada tutuksuz yargılanan arkadaşlarımız var. Tutuksuz yargılanan arkadaşlarımız bir kaçma şüphesi sergilemediler” dedi.
Sağlık sorunları olduğunu ve avukatlarının mahkemeye başvurduğunu ifade eden Bilgen, tedavi olabilmek için tutuksuz yargılanma talebinde bulundu.

 ÖNDER: HDP İLE ONUR DUYUYORUM

İstanbul’dan Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katılan İmralı Heyeti Sözcüsü Sırrı Süreyya Önder, “İstiklal mahkemeleri ile başlayan Devlet Güvenlik Mahkemeleri, Sıkıyönetim, Yüksek Yetkili Mahkemeler vb. adını unuttuğumuz yüzlerce doğal hukuk dışına çıkan mahkemeler her o günkü statükoya muhalif olanlar üzerinden bir sopa işlevi görmüştür” dedi.
Önder, şöyle konuştu:
“Yargı siyasallaşmış diyorlar aslında siyaset yargısallaşmış. Türkiye'de bir rejim kendini mahkemeler eliyle tahkim etmiş belli ki daha demokrasi bize selam verene kadar böyle olacak. Ben şimdi bu mahkemeden ilk gün iddianamenin okunmasından sonra çıkıp gitmeyi düşündüm. Meğer ben sanık değilmişim. Çünkü iddianame özeti denilen şeyde benim adım geçmedi. Sanıklar arasında benim adımı okumadınız. Burada özel mahkemeye duyulan güven duygularından hangisini beğenip alayım sizce? İddianame özetlemek demek 3 bin 530 sayfadan 35 sayfasını çekip çıkarmak değildir. Önemli ayrıntıları konsolide etmek sanık olarak herkesin ne ile itham edildiğini söylemek gerekmez mi bir cümleyle de olsa? Adımı bile söylemediler.
6 milyon üyeleri, kuruluşunda ve fikriyatında emeğim olan ve ilk vekili olma onurunu yaşadığım siyasi bir partinin davası görülüyor burada. Biz 6 milyonun üzerinde oy alıyoruz ve bu topyekûn ‘terör organizasyonu’ olmakla suçlanıyor. Bir hukukçu değilim, sayarsanız bir sanatçıyım, sıradan insandan daha fazla duyarlılık, sorumluluk sahibiyim. Ömrüm demokrasi mücadelesi ve bunun bedelini ödemekle geçmiş. Ceza, cezaevi gibi şeylerin bizim üzerimizde bir yaptırım değeri yok elbette. Özlenen, tercih edilen mekanlar değil ama bunlar yüzünden tutumundan tasarruf edecek insanlar değiliz. Bu bizim için bir yaşam biçimi, su gibi, ekmek gibi, hava gibidir.

 'DÜNYADA 6 MİLYONLUK TERÖR ÖRGÜTÜ YOKTUR!'

Filistin konusunda gösterilen topyekûn hassasiyet neyse Kobanê konusunda gösterilen hassasiyet de aynıdır. Tek bir farkla provokasyon yoktur. Şimdi bu meselede dünyanın hiçbir yerinde 6 milyonluk bir terör örgütü yoktur. Birçok ülkenin nüfusundan fazla bir terör örgütü organizasyonu olur mu? Böyle bir itham varsa burada akla gelen soru bu terör örgütünden başka bir şey olması sorusu olmalıdır. Temel refleksimizin bu olması gerekir. Nedir kardeşim bir ülkede 6 milyon insanı kesin suçlu statüsüne iten şey? 5 vakit namazdan, 5 vakit ezandan fazla belirlenmiş kanallarda bize küfür, hakaret ediliyor, orada kendimizi ifade etmek adına en ufak bir alan açılmıyor. Bunu yapmayarak kalkanların üzerinde yargı kılıcı sallanıyor. Bu reva mıdır? Bunu hangi vicdan kabul eder? Bu baki midir peki? Değildir, bugünler geçecek. Bu topraklar hikmetli insanların birlikte olduğu topraklardır. Bu bir avuç nefret söylemiyle dolu, kendini ancak Kürt düşmanlığı ile var eden vasıfsız insanlar bir gün siyaset sahnesinden silinip gidecekler. Ama yazık değil mi?”
Siyasi olan şeyler yargısal metotlarla çözülemez. Bu tamamen toplumsal bir meseledir, kriminal bir mesele değil. Bunun da çözüm yeri de mahkeme salonu değil. Bunlar ancak nihai barışı uzatacak şeylerdir. Gelin bu kötülüğü yapmalıyım. Sayın heyet farkında mısınız? Bir vekilimiz anadilinde savunma yapamamanın hüznü ile konuştu ana diliyle çok kısa konuştular, farkında mısınız? Siz bu dili anlamadığınız için talepleri bile anlamadınız. Siz konuştuğunuzda da Kürtler sizin o Kürtçe savunmadan anladığınız kadarını anlıyorlar. Bu, meselenin can yakıcı binlerce meselesinden biridir.  Bu şekilde mahkeme salonlarını reva görmek insanlık  açısından hiçbir fayda reva görmeyecektir.”

ALTINÖRS'TEN 'NAZİ' ÖRNEĞİ

HDP Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi Alp Altınörs, reddi hakim gerekçelerini açıkladığı sırada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Daire’nin Demirtaş-Türkiye kararının çevirisinin dosyada olup, olmadığını sordu.
Mahkeme başkanı ise dosyada olduğunu ancak UYAP’ı iyi bilmediğini açıkladı.
Türk hukukunda “kolektif suç” kavramı olmadığının altını çizen Altınörs, şunları kaydetti: “Bunun yerine suçun bireyselliği esas alınır. Fakat bu iddianamenin savcısı Ahmet Altun tarafından kolektif suç ilkesi zemini de hazırlanmıştır. İddianamede MYK üyesi olmak suçlu sayılma gerekçesi oluyor. Kolektif suç kavramı tarihte Nazi döneminde ortaya konulmuştur. Nazi hukukunda var" dedi.
Eski HDP Milletvekili İbrahim Binici de tahliyesini istedi.

'BURADA SUÇ YOK, HDP'LİLER YARGILANIYOR'

Eski HDP MYK üyesi Bülent Parmaksız, mahkeme heyetinden hiçbir beklentisi olmadığını dile getirirken, eski HDP MYK üyesi İsmail Şengül de davanın siyasi saiklerle yürütüldüğünü kaydetti.
Reddi hakim talebinde 26 Nisan’daki mahkemede bulunduğunu dile getiren eski HDP MYK üyesi Bircan Yorulmaz, "İnandığım ve mücadelesinin verdiğim evrensel insan haklarına bir hakaret olarak görüyorum bu suçlamayı. Görünen o ki burada HDP olmak ve HDP’liler yargılanıyor” dedi.
HDP’nin 6 milyon oy almış bir siyasi parti olduğunu dile getiren Yorulmaz, “HDP hiçbir zaman şiddet yapmamıştır" dedi.
Eski HDP MYK üyesi Berfin Özgü Köse, “Neden kaçma şüphem olduğunu düşünüyorsunuz? Nasıl oluştuğunu anlamış değilim. Şahsıma yönelik iddianamede bir şey yok. Delil olmamasının sebebi delil bulunmamasından kaynaklı" vurgusunda bulundu.
Eski HDP MYK üyesi Pervin Oduncu da "Çözüm süreci ve barış sürecinden yargılanıyoruz" dedi.
Eski HDP PM üyesi Meryem Adıbellii ise "Bana da yurt dışı yasağı verilmiş ama köküm bu coğrafya üzerine kurulmuş durumda. Köküm burada olduğu için yönümü HDP’ye vermiş durumdayım" diye konuştu.
Tutsak HDP MYK üyesi Ayşe Yağcı da söz alarak, tahliye talebinde bulundu.
HDP Ekoloji Komisyonu Üyesi Prof. Dr. Beyza Üstün, yazılı olarak sunduğu reddi hakim gerekçelerini sözlü de beyan etmek için söz aldı.
Torba yasa pratiğinin yargıya da yansıdığını sözlerine ekleyen Üstün, “Bu iddianame bir torba" diye belirtti.
Gerekçesiz bir şekilde tutukluluk devam yönünden karar verildiğinin altını çizen Üstün, "Hiçbirimizi burada bir dakika bile özgürlüğümüzden yoksun bırakmaya hakkınız yok çünkü elinizde bir delil yok" dedi.
Mahkeme başkanı duruşmaya yarın saat 09.30’a kadar ara verdi.