Laz Haki’den Apocu Haki’ye

Abdullah Öcalan: Haki, Türkiyeli bir arkadaştı. En saf, en temiz PKK’li, hatta PKK’nin ilk şehidi olarak tarihe geçti. Farklı bir ulustan olmasına rağmen, Haki arkadaş bir kurucu önder gibi son nefesine kadar bizimle çok içten ve sıcak yaşayabildi.

Haki Karer’in şehadeti, Kürt Özgürlük Hareketinin seyrini değiştiren bir olaydı. Bu şehadet o güne kadar Apocular olarak bilinen grubu partileşme kararlılığına götürecek ve bu süreç de PKK’yi ortaya çıkaracaktı.

Haki Karer’in MİT ile ilişkili gerici bir klik tarafından Antep’te katledilmesinin üzerinden 44 sene geçti. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan birçok değerlendirme ve konuşmasında Haki Karer’i, onun gruba katılımı, mücadelenin gelişimine etkileri gibi konularda tespitlerde bulundu. Bu yazıda Abdullah Öcalan’ın değişik tarihlerde Haki Karer’e ilişkin söylemleri ve değerlendirmelerine yer vereceğiz.

LAZ HAKİ – APOCU HAKİ

1950 Ordu Ulubey doğumluydu Haki Karer. Ankara Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesinde öğrenciyken Abdullah Öcalan, Mazlum Doğan, Kemal Pir, Cemil Bayık, Ali Haydar Kaytan, Rıza Altun, Hayri Durmuş ve Duran Kalkan’ın öncülük ettiği grup içerisinde yer alan Karer, çevresinde “Laz Haki” ya da “Apocu Haki” olarak tanınıyordu.

Abdullah Öcalan, Haki Karer’in ilk grup dönemindeki katılımını şöyle değerlendirecekti: “Haki, Türkiyeli bir arkadaştı. Aslında Kürt halkıyla, ulusuyla hiçbir ilişkisi yoktu. Fakat en saf, en temiz PKK’li, hatta PKK’nin ilk şehidi olarak tarihe geçti. Bizde inanılmaz bir insani sıcaklığı bulmuştu. (…) Farklı bir ulustan olmasına rağmen, Haki arkadaş bir kurucu önder gibi son nefesine kadar bizimle çok içten ve sıcak yaşayabildi. Sırf iyilik olsun diye yapmadı, gerçekten bizde insanlığı bulduğu için, buna inandığı için ayrılmak istemedi. Devrimci içtenliği, insani içtenliği bizde buluyordu, kendi ulusal koşullarında bunu fazla göremiyordu. Biz bu anlamda PKK için bir insanlık hareketi deriz.”

ADYÖD DÖNEMİ

“İlkel milliyetçilik kendine DDKD biçiminde bir ad takmıştı. Biz daha gizli bir çaba içinde bulunuyorduk. Yüksek Öğrenim Derneğimizi (ADYÖD) geliştirdik. Çok geniş tartışmaları, hatta ulusal sorunu kitlelerin huzurunda kapsamlı bir tarzda tartışmaya da cesaret ettik. Çok açıkça anlaşıldı ki, gençlik platformunu gerek sosyalizmin, gerekse onun önemli bir sorunu olarak ulusal sorunun tartışılmasında iyi değerlendiriyoruz. Bu bir yandan sosyal-şovenizmin dikkatini çekiyor, bir yandan küçük burjuva her türden reformist kişiliklerin rahatını bozuyordu. Tabii en çok da devletin dikkatini çekiyordu.

Dernek bir-bir buçuk yıl çalıştı. Bir gün basıldı ve çoğu cezaevine alındı. Polise bizi de çağırdılar, yedi gün kadar kaldık ve dernek faaliyetimiz sona erdi, fakat önemli bir propaganda platformuydu. Orada çok sayıda kişiyi tanıdık. Çok kişi bizi tanıdı, görüşlerimizi dinletmenin bir kürsüsü haline getirdik. Grubumuzun gelişmesinde önemli bir sıçrama tahtası görevini gördü. Sadece devlet değil, başta Dev-Yol olmak üzere, bir sürü grup arkadan çelmelemeye çalıştı. Hatta üzerimize sert geldiler, o zaman Haki Karerler iyi direndi, soyluca direndi. Bizimle birlikte yürümenin kararlılığını gösterdiler.

Biz bu platformu daha fazla kullanamayacağımızı biliyorduk. Grubumuzu daha gizli, evleri okul biçiminde kullanarak yürütmek gerekir dedik. Bir yandan okulda kantinler, yurtlar, diğer yandan tuttuğumuz evler tam bir okul görevini gördü, grubumuz genişledi. Bazıları "hem Kürdistan diyorsunuz, hem de bizden daha çok bu yerleri işgal ediyorsunuz" diyordu. Biz, "her şeyin bir sırası var, bir gün oraya da çıkarız" diyorduk. Çoğu inanmıyordu. 1976'da grubu daha gizli, daha genişlemiş, daha somut amaçlar ve görevler temelinde toplantılara çağırdık. Hatta toplantılara DDKD temsilciliğini yapmış birisini de çağırdık. İçeriye girer girmez "Türk burjuvazisi böyle işler yaptığınızı duysa üç ayda sizi duman ettirir" dedi. Kelimesi kelimesine aynen böyleydi. Katılmadı, korktu, çekindi. Biz toplantıya devam ettik.”

HAKİ KARER YORGANINI ALIP KÜRDİSTAN’A GİTTİ

“O toplantımız meşhurdur. Orada Haki Karer başta olmak üzere, bir kaç arkadaşın daha ülkeye dönüşü için karar alıyoruz; yayılacağız!.. Haki'nin bir yorganı vardı, onu sırtlayıp Batman'a gitti sanıyorum. Mühim olan az bir donanımla da olsa, iyi bir yüreğin, iyi bir düşüncenin yola çıkmasıdır. Birkaçı Ankara'ya, birkaçı Kuzey'e Dersim'e, birkaçı Kars ve Ağrı'ya gitti. 1976'dan itibaren bir saçılma olayı gerçekleşiyor.

İlk sondajlar taban bulabileceğimiz biçimindedir. Sesimizi gençliğe dinletiyoruz, yine Ankara'daki faaliyetimiz daha da yoğunlaşıyor. Çok sıkı takip altında olduğumuz biçiminde bir izlenim var. Fakat o zaman kırka yakın grup var, biz onların içinde en küçüğüyüz. Gelişme potansiyelimiz polisin gözüne taş çatlasa o zamanki DDKO'nun çeşitli gruplarından daha tehlikeli gözükmüyor. Sadece ne olacakları kestirilemeyen ateşli genç propagandacılar... Bize böyle bir ad da takılmıştı.”

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Haki Karer konusundaki değerlendirmeleri devamla şöyle:

HAKİ KARER’İN ANTEP’TEKİ EYLEMCİLİĞİ

“Hakiler Antep'teyken hiç emir almadan, tek başına bizzat PKK'nin saldırı ruhunun bir gereği olarak faşist güçleri vurmuştur, sayısını belki de bilemediğimiz eylemi sergilenmiştir. O zaman PKK'nin askeri komitesi yoktu, politik organizasyonu da yoktu, grup aşamasıydı, ideolojik propaganda dönemiydi, ama devrimci insan faşistlere yönelik eylemler dahil, bir çok eylemi düzenledi ve bundan haberimiz bile yoktu. Haki hata mı yaptı, Haki komitesi belli olmadı diye acaba kuralları mı çiğnedi? Asla! Haki, Partimizin aynı zamanda askeri siyasi ruhuydu ve ruhun bir gereğini yerine getirdi. Hiç bize söylemedi, mektup yazmadı, karar var mı yok mu, komitesi oldu mu olmadı mı demedi. Tek başına yaptı, etti ve Partimizin tarihinde bir dönemi böylesine ortaya çıkarmak istedi. Gerçek PKK'lilik, PKK'nin gerçek saldırı ruhu ve pratiği buydu. Kemal böyledir, sayısız böyle militanlarımız vardır. Hiç bizden emir almadan direndiler, gerici ve hain vurdular, örgüt kurdular. Fakat "Emir veya komitesi yoktur, duralım" demediler.

Haki ilk eylemleri nasıl düzenledi? İlk bombaları, ilk fişeği nasıl patlattı? Kentlerde bunu yaptı, dağların doruklarına da yerleşmiş değildi. Biz, Haki'yi bu eylemleri yaptığında, hareketimizin ruhu ve bir saldırı silahıydı diye boşuna tanımlamadık. O, PKK ideolojisinin doğal bir sonucunu yerine getiriyordu ve düşmanda O'nu boşuna imha etmedi, bu özelliğinden dolayı imha etti. O halde PKK'nin saldırı ruhu, tüm özellikleriyle iyi kavranmalı ve doğru uygulanmalıdır diyoruz.”

HAKİ KARER NEDEN HEDEF ALINDI?

Özellikle 1977'de 1 Mayıs katliamı, peş peşe grup ve boykotlarını gelişmesi, okulların basılması ve giderek birçok genç devrimcinin katledilmesi; devrimcilerin örgütsel çalışmalarını, silahlı mücadele hazırlıklarını ve siyasal birliklerini daha geliştirme imkanı bulmadan şiddet eylemlerine zorladı. İşte aynı durumu yaşayan bizim hareketimiz de Ankara ve daha sonra da Antep'de, özellikle Haki yoldaşın önderliğinde, devrimci şiddet eylemlerine yöneldi. Devrimci faaliyetleri o alanda geliştirmenin faşist terörün hızının kesilmesine ve sindirilmesine bağlı olduğunu yakından bilen Haki yoldaş, grubumuzun gelişmesini ve militanlaşmasını sağlamak için bu eylemlere cesaret ediyor, çok yerinde ve tarihi devrimci inisiyatifi grup adına kullanıyor ve Antep'de daha 1976 sona ermeden, faşistlere karşı ilk eylemleri gerçekleştiriyor. Bunu yalnız Antep'le de sınırlı bırakmayarak, Adana, Urfa, Adıyaman gibi sınırlara da taşırmak için çabasını yoğunlaştırıyordu.

Haki yoldaşın Antep merkezli eylemleri, 1977 yılında MC hükümetinin çok açık desteğiyle, devletin tümden faşistleştirilmeye çalışıldığı ve faşist terörün devrimci güçleri tasfiye etmek için yoğun biçimde kullanıldığı döneme denk gelmektedir. Devrimci güçler, henüz ideolojik, örgütsel hazırlıklarını yaşadıkları bir dönemdedirler ve pratik olarak çok hazırlıksız durumdadırlar. Onları böylesine hazırlıksız yakalayan karşıdevrimci şiddet, devrimci güçlerin kendi eylem ve birlik anlayışlarını geliştirme imkanı vermemiştir. Buna rağmen Haki yoldaşın grubumuz adına inisiyatifini bu biçimde kullanması, faşist terörün dizginlenmesi ve özellikle faşist terörün giderek ön plana çıkarılacağı Kürdistan gibi bir ülke açısından son derece önemlidir. Bu gerçeğimizin önem ve anlamı, bugün çok daha iyi anlaşılmaktadır. Bugün de reformizmin başını çeken bir çok grubun, yani bir bütün olarak tasfiyeci solun, o dönemde devrimci şiddete yönelmeyi maceracılık ilan etmelerine ve sürekli faşist teröre boyun eğmeyi aşılamalarına karşın, bunu tanımayarak faşist teröre karşı, devrimci şiddeti geliştirerek karşılık verme, bu anlamda gerek hareketimizin militanlaşmasında ve gerekse Türkiye genelinde faşist teröre karşı mücadelede devrimci inisiyatifin en akıllı tarzda kullanılması açısından anılmaya değer bir husustur.

DEVRİMCİ İNİSİYATİF KOYMA BAŞARISINI GÖSTERDİ

Biliyoruz ki, bu çalışma faşist terörün daha baştan itibaren kendine pilot bölge seçtiği bu alanın, özellikle Antep faşistlerin eline geçmesini önlemiş ve hareketimizin önderliğinde hızla geliştiği bir alan haline getirilmiştir. Belirtildiği gibi, bunda Haki yoldaşın inisiyatifi belirleyicidir ve özellikle daha sonra anısına bağlı olmanın da bir gereği olarak, yine ideolojik grup faaliyetimizin zorunlu bir sonucu olarak silahlı mücadele devam ettirilmiş ve daha sonraki Hilvan pratiğiyle belli bir dönemece daha getirilmiştir. Hemen belirtelim ki, bu eylemlerin en anlamlı gelişmelere yol açacağı bir dönemde Haki yoldaşın katledilmesi, bugün köy koruculuğu ve özel timlerle resmen hayata geçirilen, ama o dönemde ordunun bünyesinde Özel Harp Dairesi’nin bir kolu olarak yürütülen kontrgerilla faaliyetlerinin, Haki'nin şahsında ilk kurbanını seçmesi tesadüf değildir. Çünkü Haki, onların faşist terörünü erken görerek ona karşı, devrimci inisiyatifi koyma başarısını göstermiştir. Dolayısıyla da onları can evinden vuracak bir gelişmenin başlatıcısı olmuştur. Bu nedenle, O'nun kurban seçildiğini bugün çok daha iyi anlamış bulunuyoruz.”

KARER’İN KATLEDİLMESİNİN ARDINDAN ORTAYA ÇIKAN SÜREÇ

“Olayın öneminden ötürü, biz Haki'nin katledilişi olayını grubumuzun yaşam sorunu olarak ele aldık. Bunun siyasi sonuçlarını görerek; bu sonuçlardan bazılarının kaçma ve teslim olmayı dayatmasıyla, bunun karşısında direnmeyi tercih etme gibi, büyük ve ağır bir sorunla karşı karşıya geldik. Çok iyi hatırlardadır ki Haki'nin vuruluşu, bazı sempatizanlarda ürküntü yarattı halen yaşayan bazıları bu konuda geriye çark yaptılar ve sindiler. Açıkça bu işi kaldıramayacaklarını söylediler ve dolayısıyla bu, faşist terör eyleminin grubumuzu daha doğmadan boğmak ve dağıtmak için seçtiği en tehlikeli eylemlerden birisiydi.

Aynı zamanda, o eylemin akabinde bazı arkadaşların polisin oyunlarına ve biraz da provokasyona gelme biçiminde, tedbirsizce yönelmek istediklerini biliyoruz. Biz, bunları o zaman önlemiştik; yani basit bir isyancılık, basit bir tepki de bulunma yerine, daha uzun vadeli, daha uzun soluklu ve örgütlü bir mücadelenin hazırlanmasıyla, özellikle partiye doğru dönüşümün tarihi kararlılığını göstermekle doğru karşılık verebileceğimizi seziyor, düşünüyor ve buna göre kendimizi hazırlıyorduk. Eğer bazılarında görülen ürküntü ve geriye çekilmenin kanıtı olarak bazı arkadaşların da o hızla adeta bir tahrikin kurbanı olması biçimindeki davranışları önlenememiş olunsaydı, grubun gerçekten yaşama şansı büyük bir darbeyle yok olabilir ve belki de altından kolay kolay çıkılamayacak bir duruma düşmesine yol açabilirdi. O zaman sıcağı sıcağına bu gelişme takip ediliyor, bunun böyle olmaması için tedbirler alınıyor, katliamın tüm siyasi nedenleri ve olası sonuçları gözden geçiriliyor, bundan nasıl en devrimci doğru sonuçların çıkarılabileceği, bu komplonun başarısızlığa uğraması için, dönem çok zor da olsa doğru olanın ne olması gerektiği üzerine çok düşünülüyordu. Aceleci bazı davranışlara yönelmeden, daha planlı ve örgütlü bir faaliyetin verilmesi ortaya çıktı, ama aynı zamanda da komplonun ele başlarının sıkı bir takibine yönelmek, böylece devrimcileri katletmekten sorumlu olanların cezasız bırakılmayacağı, adeta vazgeçilmez bir kararlılık olarak gündeme geldi ve bu yönlü çabalar yoğunlaştırıldı.

Açık ki Partimizin ilk grup aşamasında, henüz hazır olmadığı, sonuçlarını kaldırmakta oldukça zorluk çekeceği bir komplo ile karşı karşıya kalması, bu komplonun olumsuzluklara düşmeden önlenebilmesi için çok büyük bir ihtiyatlılık içinde bulunmasını gerektiriyordu. Dönemi her bakımdan değerlendirip devrimci sonuca götürmek için elden gelen her şeyin gösterilmesi gerektiği kendini dayatıyordu. Yapılan iki yönlüydü. Bir yandan pratik eylem alanında, başta karşıdevrimci terör ve o zamanki maskeleriyle "Stêrka Sor", daha sonra "Tekoşin" gibi Partimize yönelik imhacı ve tasfiyeci amaçları olan güçler ile, bunları biraz da dıştan besleyen ve özellikle de devrimci teröre karşı kesinlikle tavır alan ve pasifikasyonu geliştirmek aracı olarak piyasaya sürülen "Aydınlık" hedef olarak görülüyor ve onlara yönelik çalışmalar, eylemler hazırlanıyordu. Diğer yandan, sadece eylemlerle yetinilemeyeceği, aynı zamanda örgütlü bir faaliyetin örülmesi gerektiği, bu, ister grubun daha derinliğine örgütlenmesi anlamında olsun ve isterse bunu bir parti seviyesine çıkarma kararlılığını gösterme açısından olsun çalışmalar yürütülüyordu. Bu temelde, Haki'nin anısına en iyi karşılığın bir "program"a ulaşmak olduğu görülüyordu. Bu amaçla, daha 1977 sona ermeden Eylül ayında, Partinin bugün halen programı niteliğinde olan taslağı 10 gün içinde hazırlandı ve grupların bünyesine dağıtıldı, 1977 ve 1978'e bu temelde gelindi.”

HALİL ÇAVGUN’UN ŞEHADETİ

Haki'nin katledilmesinin birinci yıldönümünde, anısına afişleme yapımında ve bildiri dağıtımında, yeni bir değerli yoldaşın şehit olmasıyla karşılaştık. Hilvan'da, Halil Çavgun yoldaşın şehit edilmesi olayıydı bu. Bu da aynı karakterde yerel ağa ve emniyet güçlerinin son derece planlı, alçakça ve Partimizin grup aşamasında en çok geliştiği ve kitleselleştiği bir alan olan Hilvan'da gerçekleştirdikleri bir saldırı oldu. Hilvan, Kürdistan kırına açılmanın da bir ön kapısıdır. Halil yoldaşın katledilmesi, bu açılmayı önlemek ve boğmak için seçilen bir eylemdi. Çok az bir kayıpla, yalnız Halil Çavgun'un katledilmesiyle atlatılmış, bir kaç Parti sempatizanımız da yaralanmasıyla kurtulunmuştu. Bazıları ise, kararlı bir şekilde karşı koymakla faşist Süleymanlar çetesini püskürtebilmişlerdi ve bu daha da ağırlaşan bir durumu yarattı. Bunlar bizi silahlı mücadelenin daha da derinliğine ve güçlü bir biçimde verilmesi sonucuna bizi götürüyordu. Ama aynı zamanda, hazırlıklarımızın çok yetersiz oluşu, doğru dürüst silahlı mücadele yürütecek kadro bulmak şurada kalsın, silah kullanacak insanlarımızın bile çok zor bulunması, hatta Partinin elinde çok sınırlı bir kaç silah dışında hiç silahın bulunmaması söz konusuydu. Bunun yanında faşist terör, kontrgerilla, MC döneminde son derece örgütlü ve bilinçli hareket ediyordu. 1976'dan beri yoğunlaştırdığı karşıdevrim terörü adım adım Kürdistan'a doğru gelişiyor, özellikle Kürdistan kökenli gençler üzerinde ağlarını örmeye çalışıyordu. Bu arada Suruç'ta Fevzi Aslansoy, Viranşehir'de Ahmet Söken, Erzurum'da, Ankara'da birçok genç katlediliyordu. Cenazeleri büyük mitinglere dönüştü ve doğdukları yerlerde toprağa verildi.

Yine 1 Mayıs 1977 katliamı aynı düzeylerde gelişiyor, bir çok grevin kırılması bu dönemde gerçekleşiyordu. Bunun zirvesi de bildiğimiz gibi, Adıyaman'da, Malatya'da, Sivas'ta, Çorum'da denenen kitle katliamlarının, Maraş'ta gerçekleştirilmesidir. Dönem, faşist terörün zirveye vardığı bir aşamadır. İşte Hilvan'ın da bu döneme denk getirildiğini biliyoruz. Parti hareketimizin grupsal aşamasının geliştiği yörelerde, halen de Kürt feodal kompradorları, ağaları katliama yönelterek, hareketimiz daha ilk adımda, bir de bunlar eliyle boğdurulmaya çalışılıyordu. Hilvan bunun için ilk başta gelen bir tehlikeydi.

Çok derinliğine düşünmek zorunda kaldık, aylarca bizzat Hilvan içinde ve yakınlarında yaşadık, düşündük ve karar verdik. Haki arkadaşın katledilmesinde olduğu gibi karşılıksız bırakılmaması, ama planlı bir biçimde üzerine gidilmesini belirledik, grup aşamasında güçlenmemiz ne kadar zayıf olursa olsun, onları biraz daha iyi silahlandırmak ve biraz daha yakinen düşmanı, çeteyi takip altına almak, diğer yandan Parti hareketimizin devrim programı sorunlarını bir kuruluşla sonuçlandırmak için faaliyet iki elden yürütülüyordu. Bu kez de pratikte, Kemal Pir arkadaşın öncülüğünde geliştirilen, "çeteyi ezme hareketi" başlatıldı. İlk ciddi eylem olarak Hilvan içinde, çetenin bazı elebaşları cezalandırıldı. Ve bu yepyeni bir silahlı direnme döneminin açılması, içinde bulunulan dönemin en önemli bir aşamasına gelmesi anlamına geliyordu. Bir defa devrimci terörle, karşıdevrim terörü iç içe gelişmeye başlamıştı ve bunun dışında gelişme olanağı yoktu.”

SAVAŞ VE HAKİ KARER’İN ŞEHADETİNİ ANLAMAK

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, bir grup gerillaya yönelik yaptığı konuşmada da Haki Karer ve doğru savaş tarzı konusunda şu belirmelerde bulunmuştu:

“Doğru savaşacaksın. Ne sinme, ne de intihara gitme; sabırlı, inatçı ve planlı bir karşı koyma ile, çok duyarlı olmak kadar, çok uygun taktiklerle onu hayata geçirmesini bilerek bu savaşı geliştireceğiz. Giderek ajan ilişkiler, kişi ve kurumlara karşı yönelimi gerçekleştirdik. Jandarmadır, polistir dedik, bugün arkasında tüm dünyanın olduğu bir ordudur dedik, böylece kendi anlayışımızın sistemli ve planlı savaşını buraya kadar getirdik.

Bu plan, o zaman Kürt ve Kürdistan gerçeğinin hiç de fazla kendini hissettirmediği, Antep’in bir gece kondu semtinde geliştirilip hayata geçirildiği bir dönemde yapıldı. O zaman bir militanımıza karşı yürütülen bu plan, şimdi tüm bir ulusa, bir halka ve bütün PKK gerillasına karşı geliştirilmek isteniyor. Plan sinsi bir plan, Mayıs’ın ilk günlerinde muğlak bir adım attılar. Güney Kürdistan’a yönelme adımı dediler. Şimdi anlaşılıyor ki, bu adım aslında bizim 1977 Mayıs’ında Kürdistan geneline yaptığımız bir seferimizin böyle bir cinayetle noktalanmasının daha genelleştirilmiş ve yoğunlaştırılmış bir biçimi oluyor. Çok iyi hatırlıyorum, biz iki aylık bir Kürdistan seferi yaptık. Çok donanımsız, doğru-dürüst kendini gizlemekten yoksun, kendisini zor bela şuraya atacak ve bir kaç toplantı yapabilecek bir seferdi bu. Ve karşılığı da Haki yoldaşın şehadeti oldu. O günden bugüne yüklendik, Kürdistan’ın hemen her tarafına gerillayı çıkardık, yurtseverlik hareketini çıkardık. Bunu Kürdistan’ın bütün parçalarına yaydık.

(…)

Dediğim gibi biz bunun tam başarıya gitmemesinin hikayesini şehadetler çizgisine bağlılık biçiminde gösterdik. Büyük bir olasılıkla düşman şimdi son bir hamleyle, denilebilir ki iç ve dış dayanaklarını ve en gelişmiş özel savaş tecrübesini de son bir hamleyle planlayarak sonuca gitmek istiyor. Daha dün düşman Genelkurmayı “üç dört ay ömürleri kaldı” diyordu. Şırnak’a geldi, gelirken de komutunu verdi; “daha denemediğimiz silahlarımız var” dedi. Herhalde kimyasal silahları kastediyordu; “gerekirse onları da kullanırız” diyordu. Tehdit! Sanki kullanmadığı başka bir şey kalmış gibi. Fakat çok sıkışmış. Mutlak çılgınca uygulanması gereken bir imha seferini, –ki bu bin yıldır yürütülüyor- onun son bir kaç aynı da böylece kendine göre sözde atalarına yaraşır bir biçimde, yine sözde başarmak istiyor. Tam bir barbar!

İnsanlık ailesiyle hiçbir ilişkisi olmayan, politikayı insan imhasının temel aracı olarak gören, bütün iç ve dış ittifakları halkların soykırımından ibaret olarak değerlendiren, en talancı bir sömürüyü bir ekonomik yaşam biçimi olarak belirleyen, hiçbir insani değer tanımamayı yiğitlik belleyen bir tarzın en son sahipleri olarak, bizim gibi gerçekten bir insanlık hareketini, bir onur hareketini, son bir nefesle de olsa düşmüş ve zayıf insanı ayağa kaldırma hareketini böyle çok dengesiz koşullarda imha etmek istiyor. Böylesine bir insanlık katliamcısı ve suçlusu olarak kendisine karşı bir insanlığın hesap sorucusu biçiminde ortaya çıkan hareketimizden duyduğu derin korkuyla karşı bir saldırgan tutum içinde sonuca gitmek istiyor.

Şimdi düşmanın bu niteliğini anlamak gerekir. Siz Haki Karer yoldaşın şehadetini hiç anlayamadınız. Ondan sonraki bütün şehadetleri de anlayamazsınız. Ama bugün yaşamak isteyen sizlersiniz, “devrimciyiz, hazırlanıyoruz” deyip de yarın, öbür gün savaş alanlarına gideceksiniz. Hiç olmazsa şimdi anlayın. Kendinize biraz saygınız olsun. Bunun olabilmesi için düşmanı tanımayı bilmek gerekir. Onun bütün planlarından haberdar olmak gerekir. Bunlar işin alfabesidir ve yetmez. Senin kendi karşı planlarını ortaya çıkarman gerekiyor. Bu da yetmiyor. Savaş günlük vuruşma sanatıdır. Savaşmanın an be an nasıl verilmesi gerektiğini bilmen, hem planını yapman ve hem de uygulamasını başarman gerekiyor. Sen bu plandan başka türlü kurtulamazsın.”