Milislik, koruculuk ve Kürtler arası savaş Kürdistan’a kaybettirdi

Doktor Sedat Ulugana, Osmanlı, Türkiye, İran ve Irak gibi sömürgeci devletlerin, "Kürdü Kürde kırdırma" hedefiyle oluşturduğu işbirlikçi kurumların Kürtlere büyük zararlar verdiğini söyledi.

Sedat Ulugana Osmanlı’nın son döneminde kurulan Cumhuriyet'in ilk yıllarında ayaklanmalara karşı geliştirilen milislik kurumunu anlatarak bunun bu günün koruculuğuna denk gelen işbirlikçi kendi halkının katledilmesinde kullanılan bir kurum olduğunu söyledi. Ulugana, "Bunlar Kürdistan halkına ciddi zararlar vermişlerdir. Bu Milis aileler olmasaydı devletin o dönemde Kürdistan’daki direnişçi kitleleri elimine etmesi imkânsıza yakındı" dedi.

Sömürgecilerle işbirliğinin Güney Kürdistan’daki ayaklarını da değerlendiren Sedat Ulugana, "Kürdü kürde kırdırma stratejisinin" İngilizler tarafından Irak BAAS rejimine de öğretildiğini dile getirdi. Ulugana, "Türk, Arap, Fars olsun Kürt halkının kadim düşmanlarının aynı yöntemleri kullandığını, birbirinin metotlarını kopyaladıklarını görebiliyoruz. Bildiğimiz kadarıyla özellikle Barzan, Soran ve Halepçe civarında yüzlerce Kürt köyü yakılıp yıkılmış, binlerce Kürt de katledilmiştir" diye belirtti.

Ulugana günümüzde de Türkiye, İran gibi sömürgeci devletlerin Kürtleri Kürtlere karşı kullanılmaya ve birbirine kırdırmaya çalıştığına dikkat ederek, bu noktada oldukça iştahlı görünen KDP’nin karakterini ve bazı Kürt kırımcı politikalarını ele aldı. Ulugana, "1968’de Muini’nin öldürülmesi ve sonrasında 2 Sait’in öldürülme olayı vardır. 1971’de Sait Elçi öldürülür, buna karşılık da Dr. Sait Kırmızıtoprak tutuklanır ve öldürülür. 1928’de Kor Hüseyin Paşa -Nuh Bey’in öldürülmesiyle iki Sait’in öldürülmesi olayı birbirine çok benziyor" diye konuştu.

Cumhuriyet'in ilan edildiği dönemle birlikte Kürtler mevcut siyasi durumu nasıldı?

Kürtler açısından bakıldığında, Cumhuriyet'in kuruluş süreciyle Osmanlı’nın dağılış süreci aynıdır. Bu dönemde de aslında siyasal anlamda Kürtler arasında birliktelik ve fikir birliği yoktur. İstanbul merkezli bir Kürt entelektüel kitle vardı. Lakin Kürdistan’a çok sirayet edemiyorlardı. Kürdistan’da özellikle aşiretlerin ve Halidi şêxlerin etkisi çok fazlaydı. Bundan dolayı Kemalistler aşiret kitlelerine gitmek yerine ağalara ve şêxlere gittiler. Ağalar ve şeyhler üzerinden Kürt toplumunu dizayn etmeye çalıştılar.

1. Dünya savaşı sürecinde Mustafa Kemal Bitlis, Siirt ve Diyarbakır çevresindeydi. Bu süreçte Küfrevi ve Norşin Şêxleri’yle tanışmış, onlarla diyalog kurmuş ve birlikte Ruslara karşı savaşmıştı. Sonraki süreçte de bu şeyhler Muş ve Bitlis yöresindeki Ermenileri bizzat katlettiler. Bu şêxlerin dışında bazı Kürt ağaları da vardı. Bunlardan biri Şırnak’tan, Ağayê Sor dediğimiz Abdurrahman Ağa’ydı. Muş çevresinde Hacı Musa Bey, Garzan bölgesinde Cemilê Çeto…. Bu şêxler ve ağalar sonraki süreçte de hiçbir şekilde Kürt hareketine destek vermiyorlar.

Sevr sürecinde, Paris Barış Konferansı toplandığında, Kürtlerin siyasal anlamda bir temsilcileri vardı. Kürdistan Teali Cemiyeti her ne kadar İstanbul merkezli olsa da, temsilci olarak Şerif Paşa’nın Paris’teki konferansa katılmasını uygun görmüşlerdir.

Şerif Paşa sadece Türklere karşı tedirgin değildi. Savaşın galibi olan Fransa, İngiltere, İtalya gibi İtilaf Devletleri de masadaydı. Şerif Paşa bunlara karşı da tedirgindi. Masadaki bu güçlerin Kürtlerin haklarını gasp edebileceğini düşünüyordu. Ermenilerin temsilcisi de Nubar Bogos Paşa’ydı. O da aynı şekilde “Ermenilerin hakları gasp edilebilir” diye düşünüyordu. Nubar ve Şerif Paşa bir işbirliği yapıp ortak bir taleplerde bulundular.

Bugün “Kürtler Ermenileri katletti” propagandası bu dönemdeki gelişmenin tam tersi bir propaganda değil mi?

Aynen. Sevr’deki Ermeni ve Kürt delegasyonunun birlikte hareket etmesi aslında günümüzdeki , “Hayır devlet değil Kürtler Ermenileri katletti” şeklindeki planlı propagandanın, ne kadar kasıtlı olduğunu da gösteriyor. Katliamdan birkaç yıl sonra halen Kürtler ve Ermeniler birlikte hareket ediyorlardı. Böyle bir gerçeklik var.

Bu görüşmelerin olduğu dönemde Kürt Şêx ve ağalarının görüşmelere etkisi olmuş mudur?

Bu süreçte bazı Kürt şêxleri ve ağaları Paris’e mektup göndererek “Biz Şerîf Paşa’yı tanımıyoruz, kendi varlığımızı ümmetin içinde görüyoruz. Türk kardeşlerimizden ayrılmak istemiyoruz” diyorlar. Bütün bunları tabi devletten aldıkları paralar karşılığında ya da direk devletin yönlendirmesiyle yapıyorlardı. Ama bir kesimin, bu dilekçelerden haberi bile yoktur. Devlet onlara haber bile vermeden onlar adına bu dilekçeleri gönderiyordu. “Biz falan aşiretin ağalarıyız. Hiçbir şekilde Türk kardeşlerimizden ayrılmak istemiyoruz. Şerif Paşa’yı tanımıyoruz” şeklinde dilekçelerdir bunlar.

Devletin hazırladığı bu sahte dilekçelerin varlığını 1920’de Alişer’in kaleme almış olduğu mektuptan öğreniyoruz. Alişer bu mektubu Fransızlara göndermiş, “Şerif Paşa’yı destekliyorum. Kürdistan’ın bağımsızlığını ve özgürlüğünü istiyorum” diyor. Bu mektupta, “Bazı Kürt şêxleri ve ağaları adına sahte mektuplar gönderiliyor, lakin onların haberi yok” şeklinde bir uyarıda da bulunuyor.

Türk devletinin kuruluş sürecinde gelişen Koçgiri, Şêx Said, Dersim, Ağrı isyanı sürecinde Kürt soykırımcılarıyla işbirliği yapan kişi ve yapılar nasıl kullanıldı?

Koçgiri Ayaklanmasıyla birlikte devlet tekrar milis yapılanmasına gitti. Milisin bu günkü karşılığı aslında koruculuktur. Bazen Hamidiye Alayları’nı koruculuğa benzetiyoruz ama alakası yoktur. Hamidiye Alayları Kürdün kendisine karşı savaşmıyor aslında. En azından kuruluş amacı bu değildir. Ama Kemalizm dönemi “milislik” tamamen Kürdün kendisine karşı savaşmaları için oluşturulmuş bir kurumdur. Koruculuk da bunun bugünkü versiyonudur.

Devlet, milisleri özellikle işbirlikçi olan ailelerden seçmeye çalışır. Yani babası ya da dedesi 1. Dünya savaşında Osmanlıyla işbirliği yapmışsa, bir şekilde Ermenileri de katletmişse bu ailelerden milis yapılanmasına gidilmiştir. Yurtsever aşiretlerle kan davası olan veya bu tür çelişkileri olan düşman aşiretleri de kullanmaya çalışmışlardır. Velakin zamanla Kürdistan’da “milis” diye bir kategori ortaya çıktı. Zilan Katliamı sürecinde Gıdıkzadeler, Muş bölgesinde Topalzadeler, Diyarbakır çevresinde Pirinçcizadeler bu kategoride yer alan mühim ailelerdi. Bu aileler, isyanların ortaya çıkmasıyla birlikte devletin 1921’den 1938’e kadar itinayla kullandığı etkili ve yetkin lokal paramiliter güçlerdi.

Bunlar Kürdistan halkına ciddi zararlar vermişlerdir. Bu Milis aileler olmasaydı devletin o dönemde Kürdistan’daki direnişçi kitleleri elimine etmesi imkansıza yakındı. Devlet coğrafyaya ve toplumsal yapıya hakim değildi. Lakin bunlar coğrafyayı tanıyorlar, halkı tanıyorlar, çünkü oranın yerlisiydiler. Milisler bu işbirliğini sadece devlete yaranmak, düşman oldukları aşirete darbe vurmak yada rakiplerinden intikam alma motivasyonuyla değil biraz da maddi bir motivasyonla da yapıyorlardı.

Burada kastedilen maddi motivasyon nedir?

Talan kültürü... İnsanlar katledildikten sonra mal varlıklarına, koyun sürülerine, arazilerine el koyuyorlardı. Hatta katledilen insanların üzerinden çıkan para, ziynet eşyalarına el koyuyorlardı. Bazen de sırf talan için binlerce insanı ölüme götürüyorlardı.

Milisliğin Kürt toplumu üzerindeki etkisi nasıl olmuştur?

Milislikle birlikte 1921 Koçgiri-1938 Dersim sürecinden sonra Kürdistan’ın sosyal ve ekonomik yapısı tamamen değişmiştir. Güçlü aşiret ağaları, yurtsever aşiretler tamamen tasfiye edilip, Batıya sürülmüşlerdir. Kürdistan’ın yeni zenginleri ve muteber kesimini de artık bu milis aileleri oluşturuyordu.

Bir örnek vereyim. Zilan katliamından önce şehirde tellallık yapan yani davul çalıp Belediye’nin duyurularını yapan Tellal Şerif isminde biri vardır. Bu kişi Zilan Katliamı sürecinde milis oluyor. Milislikten sonra 3 köye ağa oluyor. Bu sosyolojik ve ekonomik yapıyı nasıl değiştirdiklerine dair önemli bir örnektir

İşbirlikçiliğin Güney Kürdistan’a yansımaları nasıl oldu ya da Güney Kürdistan'daki ayağı nasıl yürütüldü?

Güney Kürdistan’da bir “Caş” kategorisi ortaya çıktı. Arap rejimi ve ondan sonra BAAS iktidarı o dönemde Barzan bölgesindeki aşiretlerle- ki Barzan bir bölge ismidir- kan davası olan, düşman olan aşiretleri kullandı. Rejim aynı şekilde binlerce Kürdü devşirip, o dönemde ulusal talepleri olan Kürtlere karşı savaştırdı. Burada aslında Türk, Arap, Fars olsun Kürt halkının kadim düşmanlarının aynı yöntemleri kullandığını, birbirinin metotlarını kopyaladıklarını görebiliyoruz. Bildiğimiz kadarıyla özellikle Barzan, Soran ve Halepçe civarında yüzlerce Kürt köyü yakılıp yıkılmış, binlerce Kürt de katledilmiştir.

Mevcut hareketin birleşik bir hareket olamaması, Güney Kürdistan’ın en büyük şanssızlığıydı. YNK’nin KDP’den ayrılması ve Mam Celal’in tek başına bir partileşmeye gitmesi o süreçte bir ikililik ortaya çıkardı. Bununla birlikte İran ve Irak bu iki Kürt partisini birbirine karşı kullanmayı ciddi bir şekilde denediler. Bu hem Farsların, hem BAAS yöneticilerinin kadim bir geleneğidir. Ki BAAS rejimine bunu öğreten İngilizlerdi. Amiyane tabirle bu “Kürdü Kürde kırdırtma stratejisidir”.

Saddam ve İran’ın bundan sonuç aldıklarını söyleyebiliriz. Saddam Amerika tarafından sınırlandırılmasaydı, Güney Kürdistan’ın bugünkü statüsünden bahsetmek, çok çok zor olurdu. Yani birbirini bitireceklerdi. İran’ın desteklediği KDP Saddam’ın desteklediği YNK... Kısa bir süre sonra taraflar değişiyor ve bu defa İran’ın desteklediği YNK Saddam’ın desteklediği KDP... Bunlar birbirlerini katlettiler, resmen birbirlerini kırımdan geçirdiler.

Bu günde benzeri durumlar yaşanıyor. Özelde KDP’nin YNK içerisine bir müdahalesi oldu. Ayrıca PKK’ye dönük her an açık bir savaşa dönüşebilecek örtülü bir savaş yürütülüyor. Bu gün açısından ne söyleyebilirsiniz?

Kürdistan’daki kardeş kavgası dediğimiz aslında “kendini öldürme” yani intihar etmektir. Daha önceki iç çatışmalar bu sürecin ne kadar korkunç olabileceğini nelere mal olabileceğini bize gösterdi. Onun için bu günlerde çok dikkat etmek gerekiyor.

O dönemde Güney Kürdistan’da isyanların gelişimi nasıldır? Farklı bölgelerdeki Kürt isyanları arasında bir bağlantı ya da bunların birbirine karşı kullanılma durumu var mıydı?

Aslında 1840-1850’lerde Güney Kürdistan, Kuzey Kürdistan gibi kavramlar yoktu. Hatta 1920-1930’lara kadar da böyle bir kavram yoktu. 1801’de Mirê Kor’un yani Abdurrahman Paşa’nın isyanını görürüz. O dönemde Abdurrahman Paşa Êzidîlere, Êzidîler de ona saldırıyor. Êzidîlerle Duhok’un Sünni aşiretleri olan Zebarîler, Muzurîle arasında çatışmalar derinleşiyor. Mirê Kor Sünni cenahı desteklemesi söz konusudur. Êzidîlere saldırırken hızını alamaz oradaki Arap köylerine de saldırır.

Bunun üzerine Osmanlı da Mir’e karşı ordu gönderir. Aslında bu adli bir vakadır, ama Osmanlı bunu siyasi bir vakaya dönüştürür. Çünkü Mir ilk defa top kullanır. Osmanlı bundan çok çok korkar. “Bir Kürt mirinin elinde top varsa bu benim için büyük bir sıkıntıdır” der. Bu isyan uzun bir dönem devam eder.

Bazı kaynaklarca Güney Kürdistan’da “Kürt Modern Milliyetçiliği’nin” kurucusu olarak kabul edilen Barzaniler Kürt tarihinde nasıl bir rol oynadı?

Modern Kürt milliyetçiliğinin banisi Barzaniler değildir, Heci Qadirê Koyî’dir. Heci Qadirê Koyî’nin eğittiği Bedirhanilerdir. Barzanilerin böyle bir iddiası da yok aslında. Sadece şunu söyleyebiliriz, Şeyh Abdulselam Barzani çok farklı bir kişiliktir. Şeyh Abdulselam Barzani 1905’ten başlayarak 1916’ya kadar Osmanlı devletine karşı neredeyse kesintisiz isyan eder. Kürdî, talepleri vardı. Şeyh Abdulselam Barzani’nin Kürtçenin resmi dil olması, Kürdistan’ın kalkındırılması, Osmanlı askerlerinin sayısının Kürdistan’da azaltılması gibi ulusal talepleri vardı

Şeyh Abdulselam Barzani “Pro-Sosyalist” diyebileceğimiz bir figürdü. Sömüren değildi sömürüye “dur” diyen bir şahsiyet idi. Bu anlamda da devrimci bir düşün dünyasına sahipti. Barzan bölgesindeki toprağın köylülere eşit bir biçimde dağıtılması gibi taleplerden tutun, kız çocuklarının kesinlikle okula gönderilmesi gibi o dönem için ilerici sayılabilecek kararlar almıştı.

Osmanlı ile işbirliği yapmadı. 1908-1916 yılları arasındaki Abdurrezzak Bedirhan’ın başını çektiği Kürt hareketinde yer aldı. Simko ve Seyid Taha’yla birlikte Osmanlılara karşı savaştı. Hayatını da bu uğurda feda etti. 14 Aralık 1914’te Musul Meydanı’nda, dönemin Türkçü simalarından ve aynı zamanda Musul valisi olan Süleyman Nazif tarafından idam edildi. Cenazesi de götürülüp bir yere gömüldü. Bildiğim kadarıyla nereye defnedildiği de belli değildir. Barzani ailesinin mezar yerinin tespiti konusunda bu güne kadar Türk devleti nezdinde herhangi bir girişimde bulunup bulunmadığını da bilmiyoruz.

Abdülselam Barzani’den sonra ailesinden hiç kimse de bu özellikleri göremiyoruz?

Abdulselam Barzani’den sonra Barzani ailesinden hiç kimse onun gibi olamadı. Bazıları o mirası taşımaya çalıştı ama beceremediler. Güney Kürdistan’da Şêx Ahmed Barzani İdris Barzani ve Mele Mustafa Barzani’nin yarattığı prototip bir Kürtlük bilinci var. Ama bu Kürtlük bilincini taçlandırmak ve bu bilinci çok değerli bir yere oturtmak gibi bir kaygı taşıyamadılar maalesef. Bugün itibariyle baktığımızda Şeyh Abdülselam Barzani’nin mirası Erbil diktatörlüğüne dönüştü. Bu çok çok yaralayıcı, vahim ve üzücü bir durum.

KDP’nin kuruluş sürecinde Barzanilerin oynadığı rol nedir?

KDP’nin temelini aslında atan bir anlamda da Mahabad Cumhuriyeti'dir. Qazi Muhammed kurmuştu. 1946’da Mahabad Kürt Cumhuriyeti yıkıldıktan sonra bazı araştırmacılar işte, “Mele Mustafa Barzani Qazî Muhammed’e seni buradan çıkaralım diye yalvardı” diyor. Lakin Barzanî orada savaşmadı. Mahabad düşerken, Barzani Tahran’daydı ve Şahla uzlaşmaya çalışıyordu. Uzlaştı da, ama bu planı ağabeyi Şêx Ahmed Barzani kabul etmedi.

Qazî Muhammed, “Ben Mahabad’ta kalacağım. Kalan varsa benimle kalsın, dirensin” diyordu. Mele Mustafa Barzani direnmedi. Mele Mustafa Peşmergelerini aldı ve oradan ayrıldı, Irak’a geçti. Ağabeyi Şêx Ahmet Irak tarafından tutuklanınca İran ve Türkiye sınırı üzerinden Sovyetlere geçti. Soyyetler Birliği’nde kaldığında orda Komünist Parti mektebine gönderilmiş, subay eğitimi verilmeye çalışılmıştı.

Rus arşivine baktığımızda görebiliyoruz ki Mele Mustafa Barzanî'de Ruslar bir ışık görememişlerdi. Yeniliğe karşı muazzam direnen bir kişiliğe sahipti. Belgelerde feodal yönünün çok baskın olduğu belirtilmiş. Dahası onu İngilizlerin adamı olarak görüyorlardı. Bu anlamda Ruslar, ondan vazgeçiyorlar. Ama bir süre daha misafir ediyorlar. Sonrasında oradan Güney Kürdistan’a dönecektir. Irak KDP’yi aktif hale getirecektir

KDP’nin siyasal anlamda özgün hiçbir şeyi yok diyebilirim. Parti ismini Mahabad’dan alıyor. Qazî Muhammed’in kurmuş olduğu İran Kürdistanı Demokrat Partisinden. Bayrağı Rojava Kürdistanı’nda kurulan Xoybun’dan alır. Bunun üzerinden aile bir Kürtlük inşa etmeye çalıştı. Tahayyülleri ailenin çıkar güdülerini geçemedi, Kürdistan teşekkülleri de maalesef günümüz itibariyle bir diktatörlüğe dönüşmüş durumda. Bu aslında Qazî Muhammed ve Xoybun’un o kutsal mirasına da saygısızlıktır.

Kuruluş süreci ardından 1966’ydı KDP’nin kurucularından sosyalist eğilimli İbrahim Ahmed ekibinin Barzaniler tarafından tasfiye edilişi süreci var. Ve sonrası Rojhilat ve Kuzey Kürdistan’lı devrimcilerin katledilmesi var. Bu konularda ne söyleyebilirsiniz?

O süreçlerde kendi içindeki sosyalistleri tasfiye ediyorlar. Mele Mustafa aslında Sovyetler Birliği’nde kaldığı süreçlerde “Sosyalizmin” ne olduğunu teorik anlamda öğreniyor. Komünist Parti okulunda sosyalizmi teoride tanıyor. Böylece Sosyalizmin kendi ailesi ve şahsına karşı bir tehlike arz edeceğini de görüyor. Öncelikle Parti içindeki sosyalist simaları tasfiye etmelerinin nedeni de budur. Sonrasında zaten Mam Celal de ayrılacaktır ve YNK’yi kuracaktır.

1928’de Kör Hüseyin Paşa olayına da değinmek gerekiyor. Kör Hüseyin Paşa Hacı Musa Bey’le birlikte önce Rojava’ya geçerler. Rojava’da Hacı Musa Bey ölür. Hüseyin Paşa, Hacı Musa Bey’in oğlu Medeni ve kendi oğullarıyla birlikte Güney Kürdistan’a geçerler. Amaçları Güney Kürdistan üzerinden Urmiye’ye, Tebriz’e oradan da Ağrı Dağı’na geçip Ağrı isyanına katılmaktı.

Güney Kürdistan’a geçtikten sonra Barzan bölgesinde, Piran köyünde Şeyh Ahmed Barzani’nin evinde konaklıyorlar. O misafirlik sürecinde Hacı Musa Bey’in oğlu Medeni, Kör Hüseyin Paşa’yı, bir oğlu ve yeğenini öldürür. Barzaniler de buna karşılık Medeni’nin amcası Nuh beyi, “Kör Hüseyin Paşa’nın intikamını aldık” diye öldürürler. Aslında Nuh Bey meseleden bihaberdir ve o aile de yurtsever olan tek kişi de odur.

Kısacası 1928’de iki yurtsever şahsiyet o bölgede tasfiye edilir. Birisi Kor Hüseyin Paşa’dır, diğeri Nuh Beydir. Bu ikisi de Ağrı Direnişi’ne katılabilselerdi belki direnişin rengi değişecekti. Söylenenlere göre o süreçte Medeni, Kor Hüseyin Paşa’yı öldürdükten sonra başını getirip Diyarbakır’da dönemin Umumi Müffettişi (günümüzün OHAL valisi ) İbrahim Tali’ye sunar. İbrahim Tali’de Medeni’yi affeder, Medeni daha sonra milis olur. Ağrı Direnişi’nden arda kalan direnişçilerin peşine düşer.

Sonraki süreçte 1968’de Muini’nin öldürülmesi ve sonrasında iki Sait’in öldürülmesi olayı vardır. 1971’de Sait Elçi öldürülür, buna karşılık da Dr. Sait Kırmızıtoprak tutuklanır ve öldürülür. 1928’de Kor Hüseyin Paşa -Nuh Bey’in öldürülmesiyle iki Sait’in öldürülmesi olayı birbirine çok benziyor.