‘Para çöpte, İstanbul’un da çöpü bitmez’

Kâğıt ya da atık toplayıcıları, İstanbul’un her yerindeler. Uzun çalışma saatleri ve zorluklarına rağmen ekmeklerini de paralarını da çöpten kazanıyorlar…

Trafikte, caddelerde, köşe başlarında ve sokaklarda arkalarında sürükledikleri, bazen de yokuş aşağı kızak gibi kullandıkları el arabalarıyla kâğıt toplayıcılarını İstanbul’un hemen hemen her yerinde görebilirsiniz. Çoğunlukla da çöp konteynerlerinin başlarında kâğıt ya da plastik türü evsel atıkları toplarken. Yaz, kış demeden hemen hemen her gün sokakta kâğıt toplayıcıları. Peki, günde kaç saat çalışıyor ve ne kadar para kazanıyorlar? Dahası sokaklarda neredeyse tüm gün çalışan bu insanlar, emeklerinin karşılığını ne kadar alıyor?

‘MECBUR, BAŞKA İŞ YOK’

Bu soruların cevabı için Üsküdar sokaklarında kâğıt toplayıcılarıyla konuştuk. Her sokakta bir kâğıt toplayıcıya rastlamak mümkün hatta biriyle konuşurken yanınızdan birkaç tane daha geçip gidebiliyor. Ama herkesle konuşmak mümkün değil. Sebebi de Türkçe bilmemeleri. Üsküdar sokaklarında karşılaşacağınız 5 kâğıt toplayıcıdan en az 3’ü Afganistanlı. Çoğu da Türkçe bilmediği için röportaj talebini geri çevirmek zorunda kalıyor. Aralarından sadece bir tanesiyle sohbet edebilmek mümkün oluyor. Adı Ahmedhan, o da Afganistanlı ve 8 ay önce Türkiye’ye gelmiş. Kâğıt toplayıcılığı işini sadece 1 aydır yapıyor Ahmedhan, şimdilik memnun çünkü kırık Türkçesiyle verdiği cevapta olduğu gibi “Mecbur, başka iş yok!” “Yorucu mu?” sorusuna da cevabı aynı “mecburiyet.” Ahmedhan günlük ortalama 10 ile 8 saat arasında çalışıyor. Topladığı kâğıda göre bazen bu saat dilimi 12 de olabiliyor. Yine de bu işi bulabildiğine memnun olduğunu ifade edip yoluna devam ediyor. Çıkması gereken uzun bir yokuş var…

“İSTANBUL 7, ÜSKÜDAR 77 TEPE!”

“Üsküdar’ın her yanı yokuş. İstanbul 7, Üsküdar 77 tepeli. Kadıköy daha düz, ova gibi. Üsküdar’da tüm gün in- çık, in- çık çok yorucu ama en çok kâğıdı da atığı da burada buluyoruz.” Bu sözlerin sahibi ise Urfa Siverekli Said. Said üniversite mezunu, radyoloji okumuş, KPSS’ye girmiş, atanamamış çünkü çok fazla mezun olduğunu söylüyor; ama yine deneyeceğini de ekliyor. Kâğıt toplayıcılığına ise yaklaşık 10 yıldır devam ediyor. Ama daha çok mevsimlik iş gibi. Said bu işi amcaoğullarıyla birlikte yapıyor. Onları da zaten bir başka amcaoğulları vasıtasıyla bulmak mümkün oluyor. Topladıkları kâğıtları taşıdıkları küçük bir kamyonetleri var. Bir nevi ekip gibiler. Dağılıp arabayı bıraktıkları noktada yeniden buluşuyorlar. Röportaj talebi karşısında ise önce “TV ise olmaz” deseler de kamera görmeyince razı oluyorlar. Aralarından Said “Ben konuşurum” diyor. Diğerleri de “O üniversite mezunu, anlatsın işte” diye gülüşüyor. Yemek molasını bitiren Said’le yürümeye başlıyoruz. Said de amcaoğulları da İstanbul’da yaşamıyor. Aileleri ile Siverek’teler. Buraya ise 3 aylık ya da daha fazlası için kâğıt toplama işine geliyorlar.

GÜNLÜK 12 SAATLİK ÇALIŞMA, 20 KİLOMETRE YOL

Said de Ahmedhan gibi günde 10 saati bulan bazen de aşan zaman dilimlerinde çalıştıklarını ifade ediyor. Said kendine göre harçlığını çıkardığını düşünüyor. Türkiye’deki ekonomik kriz şartlarına göre aylık kazancı yüksek değil, “2000 lirayı bazen buluyor ama geçmiyor” diyor. Bu rakam, Türkiye’deki asgari ücretin üstünde olsa da günlük 12 saati bulan çalışmaya göre emeğin çok azını karşılıyor. Zira Said günde 20 kilometre bazense fazlasını yürüdüklerini anlatıyor. Said’e göre bu işi kilolu biri yapamaz, sigara içenler de hele de Üsküdar gibi yokuşu bol bir yerde. Çok iri olmaya da gerek yok zira bazen kaldırımdan arabayı çekemeyince anayollardan gitmek lazım. Bu da çeviklik gerektiriyor ve İstanbul’da araba kullanan şoförler sabırsız oldukları kadar öfkeli de. İnsanların onlara nasıl baktığını soruyorum Said’e “Öcü gibi” cevabını veriyor. Ama bu duruma alışkın çok fazla dert etmiyor. Öte yandan belediye faktörünü anlatıyor: “Salı ve Perşembe günleri kâğıt toplamamız yasak. Çünkü o günlerde belediye kendisi topluyor. Bizlerden birini görürse de topladıklarına el koyuyor.”

MESLEKTEN SAYILMIYOR Kİ

Said yoluna devam ederken, birlikte çıktığımız yokuşu geriye doğru iniyorum. Üsküdar sahiline giderken bir ara sokakta sahipsiz, kenarda duran bir kâğıt arabası görünce oradakilere kimin olduğunu soruyorum. Sahibi küçük bir dükkân önünde oturmuş çay içen İsmail Amca. Ahmedhan ve Said’e göre yaşça büyük, 60’larında. Ama kâğıt toplayıcılığı yaklaşık 10 yıldır yaptığı bir şey. İsmail Amca bunu özellikle “şey” olarak tanımlıyor çünkü “Meslekten saymıyorlar bizi” diye gülüyor. İsmail Amca kâğıt toplayıcılığının sistemini anlatıyor daha çok. 2016’da “ceza kesileceği, yasaklanacağı” söylentilerini hatırlatıyor: “Geri dönüşüm yasaklanacaktı ama belediyelerin bu anlamda ekipman olarak bir hazırlıkları olmadığı için şimdilik market vs. gibi kağıdın, kartonun bol çıktı yerlere sözleşme imzalatıyorlar. Bu sözleşmeye göre de marketler kâğıt atıkları çöpe atamıyor, atarsa ceza kesiliyor. Bu yüzden bizim işlerde verim azaldı.”

BU İŞTEN DE RANTÇILAR KAZANIYOR

İsmail Amca bundan önce de kâğıdın kilosun düşük olduğunu ifade ediyor. Ama bu işten asıl olarak ekip olarak çalışanların yüksek oranda kazandığını ekliyor. Ayrıca Afganistanlı ya da başka ülkelerden gelen mültecilerin aslında organizatörlere çalıştığını belirtiyor: “O garibanlar kendilerine çalışmıyor ki. Adamın neye ihtiyacı var kalacak yere, bir organizatör ya da ekip kuran kişi geliyor bunlara kalacak yer diye depolarda derme çatma mekân veriyor. 50 kişiyi çalıştırıyor. Kâğıdın misal 100 kilosu 200 TL ise mülteci çalışanlara 100 TL veriyor. Adam hiçbir şey yapmadan bir sürü para kazanıyor.” Tek başına yapılınca da ancak günlük harçlığın çıkar diyor İsmail Amca kâğıt toplayıcılığı için; ama çalışma sistemine ve kişi sayısına göre ise kazancın değiştiğini de ekliyor.

Belediyelerin atıklara el koymasını ise “Siyaset yapmak istemiyorum ama bunun adı gasp değil mi” diye soruyor İsmail Amca. Konu belediyelerin yaptığı geri dönüşüm faaliyetlerine gelince anlatacakları çok: “Eskiden bunlar bizden parayla alırlardı ama Aziz Nesin’in dediği gibi baktılar insanlar ‘aptal’ şimdi size ceza keseriz vs. deyip bizden malımız bu şekilde alıyorlar. Hani şu yerin altına gömülen büyük çöp kutuları var ya, ya da kapalı atık konteynerleri, cam, plastik, kâğıt için ayrı ayrı. Bunları halk sağlığı ya da çevre düzeni için mi yaptıklarını sanıyorsun. Hiç de bile. Belediyelin geri dönüşüm faaliyetleri için ihaleye şirketler giriyor. Kimse oradan atık toplayamasın diye de çöpü yerin altına gömüyorlar. Belediye kendi yapsa bunun kazancı hazineye girer, belediye dediğin de sen ben ama bu para halkın değil, büyük rantın cebine giriyor.”

İsmail Amca’nın anlattığına göre topladıkları kâğıtların kalitesine göre sınıflandırması var. Temiz sadece kâğıt varsa fabrika düz bir kilo miktarına göre fiyatlandırma yapıyor. Fakat içinde fazla çer çöp varsa misal 100 kiloluk malı en az 20 kilo düşüyor. İsmail Amca atıkların sadece kâğıtla sınırlı olmadığının da altını çiziyor. Ona göre plastik ve demir hurda da “altın çağını” yaşıyor. Plastik şişe, demir gibi atık ve hurdaların kilosunun daha fazla ettiğini de sözlerine ekliyor. Bir de bu işte “ince toplayıcı” bir ekip olduğundan bahsediyor onlara “sosyete toplayıcısı” diyorlarmış. Bu kişiler daha çok insanların yanlışlıkla çöpe attığı ya da soba, çekyat gibi malzemelerin içine saklayıp unuttukları kıymetli malları arıyor. Kendisi de birçok kıymetli mal ve evrak bulmuş ama sahiplerine teslim etmiş. Son olarak “Para çöpte, İstanbul’un da çöpü bitmez, eskiden bizleri çöp karıştırıyoruz diye hakir görürülerdi ama şimdi emekliler bile bu toplayıcılığı yapıyor” diyor İsmail Amca…