Peköz: Türkiye Suriye'de sıkıştı

ABD'nin Suriye'den çekilme kararının QSD'nin DAİŞ'le savaşını sekteye uğratacağını söyleyen Yazar Mustafa Peköz, Türkiye'nin işinin kolay olmadığını, Suriye'de sıkıştığını vurguladı.

Peköz, Trump ile Erdoğan arasında yapılan telefon görüşmelerinde ‘Artık Rusya ile ilişkilerine çeki düzen verip, ABD merkezli role geri dönmesi’ için somut adımların atılması kararı çıktığı anlaşılıyor” dedi. Peköz, QSD’nin dikkatinin Ankara’nın operasyon yapacağını belirttiği sınır bölgelerine kayacağı, bu durumda sıkışan IŞİD’in yeniden güç kazanacağı uyarısında bulundu. Peköz öte yandan Türkiye’nin DSG’nin etki alanında olan Doğu ve Kuzey Suriye’ye yönelik bir operasyon yapma olasılığının sanıldığı gibi yüksek olmadığını kaydetti.

Ortadoğu Uzmanı-Yazar Mustafa Peköz, Kuzey Suriye'deki gelişmeleri ve ABD'nin Suriye'den çekilme kararını ANF'ye değerlendirdi...

ABD’nin Suriye’den ani çekilme kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?

ABD, belirlediği stratejiyi aşamalı olarak yaşama geçirmeye bağlı olarak Suriye’den askeri güçlerini çekecekti. Ancak politik etki alanını devam ettirecekti. ABD’nin Suriye stratejisi aynı zamanda Ortadoğu’nun geleceğini şekillendirmede önemli bir mesaj içeriyordu. Özellikle Demokratik Suriye Güçleri’yle kurduğu ittifaka geçici olarak bakılmıyordu. Sorun IŞİD’in tasfiyesinin çok ötesinde bölgesel denklemde ABD’nin etki alanı için önemliydi. Bu nedenle Trump’ın beklenenden önce çekilme kararı vermesi nispeten sürpriz oldu denebilir.

Trump’ın bu kararı açıklamış olması, ABD içerisindeki dengeler bakımından nasıl yorumlanabilir?

Biliyorsunuz Trump, seçim propagandası sırasında Afganistan ve Suriye’den çekileceğini ve hatta Ortadoğu’da savaşmayacağını söylemişti. Seçildiği gün bu görüşünü tekrarladığında, Pentagon sözcüsü şu karşılığı vermişti: “ABD’nin askeri stratejileri birkaç günlük değildir. Uzun yıllara göre belirlenir.” Bu açıklamadan sonra Trump, Suriye’den askerleri çekmeyi erteledi. Bugün Trump’ın yanı başında duran ve ABD siyasetini belirleyen Savunma, Dışişleri Bakanları ve Beyaz Saray Güvenlik Danışmanı, ABD’nin Suriye’de askeri güç olarak varlığını devam ettirmesi üzerinde sıklıkla durdular. Demokratik Suriye Güçleri’nin desteklenmesinde ısrar ettiler. ABD’nin 2025 stratejisi için bunun gerekli olduğuna dikkat çektiler.

‘İSTİFALARIN ARKASI GELEBİLİR’

Bu açıklama sonrası birçok istifa gündeme geldi...

Gelinen aşamada Trump ile ABD’nin stratejik kurumları arasında farklılık ortaya çıktı. Savunma Bakanı James Mattis'in ardından IŞİD İle Mücadele Özel Temsilcisi Brett H. McGurk da istifa etti. Bu istifaların arkası gelebilir. Bu durumu şöyle yorumlamak gerekir. ABD yönetim merkezinde, hem Ortadoğu politikası hem de yeni stratejik merkezlerin ön plana çıkması bakımından farklı eğilimlerin olduğunu gösteriyor. Önümüzdeki dönemde bu sorun çok daha boyutlanabilir. ABD belki de ilk kez devlet stratejisinde böyle ciddi bir kriz yaşamaya başladı denebilir. Özellikle Suriye’de Kürtleri önemli bir müttefik gören Savunma Bakanı, bu kararın ‘sadece Ortadoğu’da değil bütün dünyada müttefikler için bir güven sorunu yaratacağına dikkat çekti.

ABD’nin Ortadoğu politikası değişmeye mi başladı?

Trump, artık Ortadoğu ile eskisi gibi ilgilenmeyeceğini söylüyor. ABD’nin geleneksel stratejisinde ise Ortadoğu son derece önemlidir. ABD’nin Ortadoğu’dan çekilmesi veya etki gücünü sınırlaması, Washington’un bölgesel stratejisinde tahmin edilenden çok daha ciddi sorunların doğmasına yol açabilir.

Trump, söylediğini yapar da Ortadoğu’da askeri, politik ve ekonomik etki alanını sınırlamaya başlarsa, özellikle İsrail ve Suudi Arabistan merkezli Körfez devletlerinde çok yönlü krizlerin doğmasına yol açacaktır. Trump bütün bunları göze alarak, bir strateji değişikliğine gider mi? Bunun çok kolay olmayacağını belirtmeliyim.

Trump, anlık çıkışlar yaparak hem uluslararası hem de ABD içerisindeki politik dengeleri sarsmayı seviyor. Bu nedenle yarın çıkıp Suriye’den çekilme kararından vazgeçtim, daha çok güç göndereceğim derse şaşırmamak gerekir. Ancak bugün atılan adımı sadece Trump’ın kişisel tercihi olarak görmemek gerekir. Çünkü ABD için Pasifik ve Uzak Asya bölgesi giderek fazla ön plana çıkmaya başladı denebilir. Washington’da bölgesel dengeleri yeniden ayarlamak isteyen bir gücün olduğunu bilmek gerekir. Ancak bunların hiçbiri ABD için Ortadoğu’nun öneminin azaldığını göstermez. Önümüzdeki süreçte bunu göreceğiz.

‘BU KARARIN IRAK VE İRAN’DA DA YANSIMALARI OLACAK’

Trump’ın bu kararı Ortadoğu’ya nasıl yansır?

Trump’ın bütün ikna çabalarına rağmen, Suriye’den çekilme kararı almış olmasının Irak ve özellikle İran’da yansımaları olacaktır. Trump, İran’a karşı yeni bir strateji uygulama kararı aldı. Bu strateji küresel güç ilişkilerinde pek destek bulmadı ama kendisi ısrarla uygulamaya koydu. İran, bugün Suriye’de önemli bir güç ve bu sayede jeopolitik olarak Akdeniz’e açılıyor. Bir bakıma İsrail’e sınır oldu denebilir. Bu durum İsrail açısından son derece önemli bir güvenlik sorunu olarak algılanıyor. Ancak ilginç bir gelişme yaşandı; ABD ile İran arasında Londra’da bir kısım görüşmelerin yapıldığına dair bilgiler var. Böylesi bir durum doğal olarak ABD’nin İran politikasında da bazı değişikliklere gidebileceği anlamına gelir.

‘TRUMP ÇEKİLECEĞİNİ ERDOĞAN’A İKİ HAFTA ÖNCE İLETTİ’

Bu çekilme kararının tam da Türkiye’nin Doğu ve Kuzey Suriye’ye operasyon yapacağı açıklamasına denk düşmesi sizce bir tesadüf mü?

Tabii ki bir tesadüf değil. Trump, Erdoğan’a çekileceğini iki hafta önce iletmişti. Hatta basına yansıdığına göre Erdoğan, bu karara şaşırıyor ve hemen çekilmemesi gerektiğini belirtiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD askeri güçlerinin çekileceğini biliyor. ABD’den açıklama gelmeden kendisi ‘ABD, DSG’ye desteğini çekmediği takdirde biz müdahalede bulunacağız’ açıklaması yaparak, iç kamuoyunda çok yönlü destek alma taktiğine yöneldi.

‘DENGE POLİTİKASI ARTIK YÜRÜMEZ’

Bu kararın arka planında ABD ile Türkiye arasında bir anlaşma olduğunu düşünüyor musunuz?

Washington ile Ankara arasında mutlaka bir kısım görüşmeler yapılmıştır. Örneğin ABD Kongresi, Patriot savunma sistemlerinin Ankara’ya verilmesini onayladı. Bunun bir başka anlamı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Verin Patriotları, S-400’leri almayalım’ yönündeki açıklamalarıdır. Bu karar Ankara ve özellikle Erdoğan’ın Rusya-ABD dengesini çok ciddi oranda yıpratacaktır. Aynı şekilde eğer İran’a yönelik belirlenen strateji değişmezse, Türkiye’den buna uygun adım atmasını istenecektir. Trump Erdoğan’a, ‘Sana gerekli tavizleri verdim. Hatta Halk Bank davasının kararını da bekletiyorum. Kararını ver’ diyor. Şu an zorda kalanın Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğunu söylemek mümkün. Putin-Trump veya Patriot-S 400 arasında nasıl bir tercih yapacak? Denge politikası artık yürümez. Her iki durumda Erdoğan’ı ciddi oranda sıkıntıya sokacaktır. Erdoğan, hızla ABD’nin politikalarına doğru yönelecek gibi görünüyor. Trump ile Erdoğan arasında yapılan telefon görüşmelerinde “Artık Rusya ile ilişkilerine çeki düzen verip ABD merkezli role geri dönmesi” için somut adımların atılması kararı çıktığı anlaşılıyor. Patriot-S-400’ler konusundaki karar bunun somut adımı olacaktır. Artık her hafta Putin ile değil de Trump ile telefon görüşmesi yapacaktır.

‘TÜRKİYE İMKANSIZ GÖRÜNEN BİR SORUMLULUK ÜSTLENDİ’

Diğer önemli bir sorun da ABD’nin çekilmesi karşılığında Erdoğan’ın IŞİD ile mücadele sorumluluğunu üstlendiğine dair bir garanti verdiği bilgisi kamuoyuna yansıdı. Trump da ‘IŞİD ile mücadele Türkiye’nin sorumluluğundadır’ biçiminde bir açıklama yaptı. İlginç olan eğer doğruysa Erdoğan’ın böyle bir güvence vermesidir. IŞİD ile mücadele sınır bölgelerinde değil doğrudan Irak’a sınır olan Deyr-i Zor bölgesinde yürütülüyor. Türkiye’nin operasyona katılması için ya DSG ile anlaşması ya da İran-Rusya-Esad güçleriyle birlikte katılması gerekir. Bu iki olasılık da pek mümkün görünmüyor. DSG ile savaşarak IŞİD bölgesine inmesi oldukça zor ve riskli; DSG ile ittifak yapması da pek mümkün görünmüyor. Rusya-İran ittifakı Türk askeri güçlerinin Suriye’nin Irak-Ürdün sınır hattına kaydırılmasına izin vermez ve Esad da bunu kabul etmez. ABD’de yapılacak görüşmede Ankara’nın IŞİD’e karşı operasyonu masaya yatırılacak. Türkiye bir bakıma imkânsız gibi görünen bir sorumluluk almış oldu.

Türkiye, bu sorumluluğu yerine getirmez ve Dêra Zor bölgesinde Rusya-İran etkinliği artarsa, ABD almış olduğu kararı gözden geçirebilir ve yeniden, belki de daha aktif bir şekilde sürece müdahil olabilir. Erdoğan-Trump görüşmeleri bu gerçeği gölgelemez ve olasılık olarak küçümsenmemesi gerekir.

‘OPERASYON TEHDİDİ İÇ POLİTİKAYLA DA İLİŞKİLİ’

Saldırı tehdidinin zamanlamasına baktığımızda iç politika ile bir bağlantısı olduğunu söyleyebilir miyiz?

Kamuoyu yoklamalarına göre AKP’de belirli bir düşüş var. Ankara ve İstanbul’da AKP’nin kazanma olasılığı giderek azalıyor. Anketlerde Türkiye’nin en önemli sorunu ekonomi diyenlerin oranı %65 civarındadır. Bu nedenle 31 Mart 2019 yerel seçimlerinin genel seçim havasında geçeceği anlaşılıyor. Bu nedenle vazgeçilen AKP-MHP ittifakı yeniden kuruldu. AKP-MHP ittifakının, Kuzey Suriye olarak bilinen Fırat’ın doğusuna yönelik olası bir operasyon yapılmasının gündemde tutulmasının iç politikada çok etkili olacağını ve oy oranlarını pozitif olarak etkileyeceğini hesapladığını düşünebiliriz. Ancak bu sürecin Efrîn'den farklı olduğunu ve hatta Türkiye’nin ABD çekildikten sonra operasyon olanaklarının çok daha fazla azaldığını belirtmek gerek.

‘SURİYE 2013’E DÖNEBİLİR’

Hem Türkiye’nin saldırı sinyallerinin hem de ABD’nin çekilme açıklamasının QSD’nin Hecin’de DAİŞ’e son darbeyi vurmak üzereyken gerçekleşmesi nasıl okunmalı? Aynı şekilde bu bölgeye yapılacak herhangi bir operasyonun DAİŞ’i güçlendireceği söyleniyor; bu konuda ne düşünüyorsunuz?

ABD’nin DSG’nin bulunduğu Fırat’ın doğusundan çekilme kararının hiç şüphesiz ki hem psikolojik hem de askeri bir etkisi olacaktır. IŞİD’ın elinde kalan önemli merkezlerden biri olan Hecin’e girerek önemli bir inisiyatif alan DSG’nin dikkati, Ankara’nın operasyon yapacağını belirttiği sınır bölgelerine kayabilir. DSG, IŞİD ile savaşan güçleri sınıra çektiği takdirde, sıkışan IŞİD hem bir nefes alır hem de yeni saldırılar için zaman kazanmış olur. Bir başka ifadeyle IŞİD geçmişte olduğu gibi birçok bölgeye saldırmaya başlar ve kaos ortamı yeniden oluşur. Böylesi bir durum İdlib başta olmak üzere Esad rejiminin denetiminde olan bölgelerde diğer radikal İslamcı örgütlerin de saldırmasına zemin hazırlayacaktır. IŞİD’in kendisini toparlayarak yeniden saldırılara yönelmesi, Suriye’nin hızla 2013’e dönmesine nesnel bir zemin hazırlayacaktır.

‘İDLİB BAŞLI BAŞINA BİR AÇMAZ’

Bu durumun İdlib’deki gelişmelerle bir ilgisi var mı?

İdlib sorunu başlı başına ciddi bir açmaz oluşturuyor. Ankara’nın Fırat’ın doğusuna yönelik operasyon yaparız açıklamasını aynı zamanda işlerin iyi gitmediği İdlib’de dikkatleri başka yere çekme taktiği olarak görmek mümkün. Soçi’de Putin ile Erdoğan arasında varılan ‘İdlib Mutabakatı’ sanıldığı gibi sonuç alıcı bir tarzda ilerlemiyor. Örneğin Kasım ayı sonunda Halep-Lazkiye, Halep-Hama yollarını oluşturan M4-M5 yolları üzerindeki radikal İslamcı örgütlerin denetimlerinin bütünüyle kalkması ve bu yolların trafiğe açılmış olması gerekirdi. Bu olmadı. Radikal İslamcı örgütlerin ağır silahlarını Türkiye’nin gözlemcilerine teslim etme işlemlerinin Kasım başında tamamlanması gerekirdi. Bu da gerçekleşmedi. Radikal İslamcıların çekilmesini sağlamak ve ağır silahlarını toplamak Ankara’nın sorumluluğundaydı. Rusya Savunma Bakanlığı sıklıkla bunu belirtiyor. Olası bir operasyondan söz ediliyor. Türkiye’nin çaba gösterdiğini ama sorunu çözmediğini de belirten Moskova, gerektiğinde kara ve hava operasyonlarına başlayabilir. Benim tahminlerim Mart’ta böylesi bir durum gündeme gelebilir. Türkiye, Rusya ile yeni bir çatışmayı göze alamaz. Bu nedenle dikkatleri Fırat’ın doğusuna çekmek akıllı bir taktik olarak görülebilir ama İdlib gerçeğinden kaçınılması da mümkün görülmüyor. Türkiye, İdlib gerçeğiyle yakın zamanda yüzleşmek zorundadır.

‘KAPSAMLI BİR OPERASYON SON DERECE ZOR’

Rusya ve ABD arasında gidip gelen Türkiye’nin, tam da ABD’nin çekileceğini beyan ettiği günlerde operasyonu ertelediğini açıklamasını nasıl değerlendirmek gerekir?

Türkiye’nin ne ABD varken ne de ABD çekilme kararını açıkladıktan sonra DSG’nin etki alanında olan Fırat’ın doğusuna yönelik bir operasyon yapma olasılığı sanıldığı gibi yüksek değil. Bunu daha önce de birkaç kez vurguladım. Sınıra güç yığıyor, zaman zaman top atışları yapabilir. Bazı bölgelere küçük giriş çıkışlar yapabilir ama kapsamlı bir operasyon yapması son derece zordur. Türkiye’nin askeri olarak bu gücü var. Ama sorun askeri gücü olmasından çok bölgesel denklemin nasıl oluştuğudur. Rusya, İran, Irak ve Esad rejimi, Türkiye’nin bölgeye yeni bir operasyon yapmasına kesinlikle karşıdır. Fransa, Almanya, İngiltere operasyona karşı çıkıyor. İsrail-Suudi Arabistan karşı çıkıyor. Bütün bu dengeleri yok sayarak DSG’nin bulunduğu alanlara operasyon yapması pek olası görünmüyor. Operasyonun, Türkiye’nin nispeten sürece dâhil olmaya başladığı denklemin bütünüyle aleyhine dönmesine yol açacağı açıktır.

‘RUSYA VE İRAN OPERASYONA ONAY VERMEYEBİLİR’

Rusya ve İran, Türkiye’nin bölgeye yönelik bir operasyon yapmasına kesinlikle karşı çıkacaklardır. Fırat’ın doğusu, Suriye’nin en istikrarlı ve savaşta en az etkilenen bölgesidir. İdlib’in kontrolüyle Suriye’de bütünüyle politik çözüm süreci başlayacak. Fırat’ın doğusuna yönelik bir operasyon, yeniden kapsamlı çatışmaların başlaması ve politik çözümün bilinmeyen bir zamana ertelenmesi anlamına gelir. Rusya ve İran’ın, Suriye’de sürekli kalacak bir durumları yoktur. Suriye savaşının birkaç yıl daha uzaması Rusya ve İran için çok daha kapsamlı sorunların oluşması demektir. Bunu göze alamazlar.

Ayrıca Rusya ve İran ile DSG arasında görüşmeler kesintisizce devam ediyor. Bu iki güç, DSG’nin içerisinde yer almadığı bir çözüm sürecinin başarı şansının olmadığını biliyorlar. Bu iki güç Esad rejimiyle DSG arasında ilişki kuruyor ve ortak buluşma noktalarını artırmaya çalışıyor. Ayrıca Esad hem politik müzakere sürecinde hem de politik geleceği için PYD merkezli DSG’ye ihtiyaç duyacaktır. Bu nedenle Suriye sorununu kısa sürede çözüme kavuşturmak isteyen Rusya-İran ikilisinin Türkiye’nin yeni operasyonlarına onay vereceğini sanmıyorum. Ayrıca Rusya ve İran’ın Türkiye ile olan ilişkileri stratejik olmayıp bütünüyle dönemsel konjonktüre dayanmaktadır ve her an değişebilir. Ankara-Washington hattında olanlar Rusya-İran ilişkilerinin geleceği bakımından bize bir fikir verebilir.

‘DSG DAYATMALARI KABUL ETMEZ'

ABD’nin çekilme kararından sonra size göre QSD Suriye politikasında bir değişikliğe gidecek mi?

DSG’nin kontrol ettiği bölgesel alanların statüsünde stratejik bir değişikliğe gideceğini sanmıyorum. Yani bölgede hiçbir statü elde etmeden, Rusya-İran-Esad ittifakının dayatmalarını kabul etmez. Rusya daha gerçekçi bir politika izliyor ve Kürtlere bir statü verilmesi gerektiğini biliyor. Tabii Rusya’nın istediği biçimiyle bir özerklik olacaktır.

DSG geçmişten beri demokratik bir Suriye’nin bütünlüğü içinde kalacaklarını söylüyordu. Ortaya çıkan politik durum dikkate alındığında PYD merkezli DSG, Rusya üzerinden özellikle Rojava kısmını kapsayan özerk bir yapının oluşması konusunda uzlaşabilirler. Yani güçlü bir federasyondan vazgeçip özerkliği kapsayan bir oluşum üzerinde anlaşmaları mümkün. Hangisinin etkili olacağını bölgede bulunan küresel güçler arasındaki ilişkilerin durumu, askeri-politik-diplomatik ilişkilerin sonucu belirler.