Soro: Rusya iki yüz yıllık hayalini gerçekleştirmek istiyor

Rusya’nın Ortadoğu siyasetini yakından takip eden KNK Dış İlişkiler Komitesi Üyesi Selahattin Soro, Rusya’nın iki yüz yıllık Akdeniz’e inme hayalini Suriye'de gerçekleştirmek istediğini belirtti.

Rusya ve Ortadoğu siyasetini yakından takip eden Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) Dış İlişkiler Komitesi Üyesi Selahattin Soro, Rusya’nın Ortadoğu ve Suriye politikalarını, Rus Türk ilişkilerini, Rusya’nın Kürt politikasını ve Rusya ile ABD’nin bölge stratejisinin yanı sıra ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye’den çekilme kararını ANF’ye değerlendirdi.

Kürt Siyasetçi Selahattin Soro bölgedeki vekalet savaşını vekillerin devraldığını, bundan sonraki süreçte olası bir çatışmanın bölgede tüm dengeleri değiştireceğine dikkat çekti. Ayrıca Trump’ın almış olduğu Suriye’den çekilme kararının da yeni bir karar olmadığına dikkat çekti.

2018 yılı birçok yönüyle siyasi gelişmelerin yoğun yaşandığı bir yıl oldu. Rusya eskiye göre siyasi arenada daha çok aktif rol üstlenmeye başladı. Sizce bunun nedeni nedir. Bu süreçte Rusya’yı bu kadar önemli kılan siyasi faktör nedir?

Kuşkusuz 2018 yılı Rusya’dan bakıldığında Ortadoğu merkezli önemli gelişmelerin yaşandığı bir yıl olarak karşımıza çıktı. Efrîn işgal operasyonuyla Rusya'nın Türkiye’nin Suriye sınırlarını geçmesine izin vermesi ve Efrîn üzerindeki Suriye hava sahasını Türkiye’ye serbestçe kullanabilmesi için müsaade etmesinden sonra Ocak ayının ikinci yarsında Türkiye Efrîn’e bir işgal operasyonu başlattı. Aslında Türkiye’nin bu operasyonu ve bu operasyona karşı Rojava Kürt Özgürlük güçlerinin YPG, YPJ ve direnişçi yurtsever Kürtlerin geliştirdiği 58 günlük mücadele 2018 yılına damgasını vurdu.

Yıl bir bütünen bunun üzerinde şekillendi diyebiliriz. Tabii Rusya’nın sahada aktif olması küresel bir planın parçası. Rusya ile Amerika Suriye coğrafyasını Fırat’ın Doğusu ve Batısı biçiminde kendi aralarında bölüşmüş ve paylaşmış bulunuyorlar. Kürtler bu süreçte Efrîn, Halep ve Şam hattında Rusya ile belli bir denge politikası, Minbic, Tabqa Req ve Kobanê’den Derik’e kadar olan hatta da Amerika ve koalisyon güçleriyle belli bir denge politikası yarattı.

RUSYA SICAK SULARA İNME HAYALİ PEŞİNDE

Rusya’nın sahada aktif olmasının temel sebebi şu, Rusya 2 yüzyıldır Ortadoğu ve Akdeniz’e yani sıcak sulara inme hayalinde. Bunu stratejik bir hedef olarak önüne hep koydu. Putin 3 yüz yıl içerisinde şekillenen Rusya yayılmacılığını ilk defa gerçekleştiren bir lider olarak 21 yüzyılın ilk çeyreğinde karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla Akdeniz’e inme ve Suriye’de Akdeniz’de Hmeymim üssünü kurma ve burada rejimi terörist saldırılara karşı koruyup kollaması Rusya’nın bu kadar öne çıkmasına neden oldu.

Atom-Enerji, Gaz-Petrol ve nüfus-coğrafik açısından Amerika’dan sonra dünyanın önemli nükleer güçlerinden birisi Rusya’dır. Putin ile birlikte Suriye siyasetiyle aslında Libya’da, Mısır’da, Tunus’ta ve Lübnan’da yaşanan çelişki çatışma benzeri durumlarda Rusya’yı böyle çok etkili bir aktör olarak göremedik. Ama Suriye siyasetinde Rusya’nın bu kadar öne çıkması tabii üzerinde önemle durulması gereken bir husus olarak karşımıza çıkıyor.

Suriye’de yaşanan olaylardan sonra Ortadoğu’da daha çok rol üslenmeye başlayan Rusya’nın bölgedeki asıl planı nedir. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Baas Rejimi aslında tırnak içinde belirtmek gerekirse bir Arap Nasyonal Sosyalizmidir. Rusya’nın Sovyet döneminde Mısır, Irak ve Suriye’de geliştirdiği Arap Cumhuriyetleridir. Bir nevi Suriye’nin Akdeniz’deki Ortadoğu’daki süpermarketi diyebiliriz. Çünkü dünyaya silah satan önemli ülkelerden bir tanesi de Rusya’dır. Bu süper marketlerinden bir tanesi de Suriye sahasıdır. Yani dünyaya buranın üzerinden değişik kanallardan değişik biçimlerde silah satan bir ülke. Rusya’nın Ortadoğu’da rol üstlenmesi, başta da belirttiğimiz gibi Ortadoğu siyasetinde önemli ve etkili bir güç olmayı inisiyatif sahibi olma konusunda var olan stratejik emperyal politikalarıyla bağlantılı bir durum.

Suriye’de yaşanan kaos, kriz ve iç çatışmadan dolayı rejimi korumak açısından Rusya’nın Ortadoğu’ya inme ve Akdeniz’de üst ve mevzi sahibi olma müthiş imkan ve olanaklar sundu. Rusya’da bunu çok ustaca değerlendirerek bölgedeki savaşa müdahil oldu. Tüm batı koalisyonun Esad devrilecek yerine yeni bir rejim kurulacak planları yaparken Rusya ve İran bu savaşa müdahil olarak Esad rejiminin ayakta kalmasını sağladılar. Gelinen aşamada da Esad tüm uluslararası ve özellikle batı koalisyon güçleri istemeseler de hala Suriye’nin başkanı olarak yoluna devam ediyor.

BATI, RUSYA'NIN MÜDAHALESİNE SES ÇIKARMADI

Tabii bu Suriye’de yaşanan duruma ya da sorunlara nokta konulduğu anlamına gelmiyor. Ama mevcut durumda Rusya’nın fiili müdahalesi ve savaşa dahil olmasıyla batının Esad ve Suriye için öngördüğü plan ve projeler bir nevi berhava olmuş ve Suriye’de yaşanan altı yıllık çatışma sürecinde Rusya’nın müdahalesiyle belli bir denge oluştu. Dengeyi şu şekilde tarif edebiliriz; bir terazi biçiminde düşünürsek eğer terazinin bir kefesinde Amerikan öncülüğünde olan bir koalisyon var. Öbür tarafından ise Rusya’nın öncülüğünde gelişen bir taraf var. Burada bir denge oluşturulmaya çalışılıyor.

Batı Rusya’nın bu müdahalesine çok ses çıkarmadı. Çünkü mevcut uluslararası yasalara ve Suriye devletinin anayasasına göre orada bulunuyor ve resmi olarak davet edilen bir güçtür. Tabii bu davetle birlikte kendi bölgesel ve küresel siyasetini de hayata geçirmenin yol ve yöntemini arıyor. Aynı zamanda Rusya savaşa fiilen dahil olarak DAİŞ karşısında ya da batı Suriye ve çöl kısmında diğer El-Nusra Ahrar-Şam benzeri terörist gruplara karşı da rejim, İran ve Hizbullah ile birlikte önemli başarılar elde ederek oradaki pozisyonunu ve denge olma gücünü çok ciddi biçiminde geliştirdi.

2018 yılında Rusya ile Türkiye’nin daha çok yakınlaştığını görüyoruz. Türkiye’nin Efrîn’e saldırmasına müsaade eden Rusya’nın Türkiye’nin Suriye topraklarına bu kadar müdahale etmesine izin vermesinin nedeni nedir?

Rusya’nın Ortadoğu ve dış politikası, pragmatist ve çıkarcıdır. Kendi çıkarlarını gözeten bir siyasi duruş içinde olmuştur hep. Şimdi Ortadoğu’da Kürt gerçekliğini en iyi bilen ve bunun ne anlama geldiğini jeostratejik ve sosyolojik toplumsal boyutunu en iyi irdeleyen Rusya’dır. 2 yüz yıllık bir Kürdoloji geleneğini ilk oluşturan ülkedir. Bu açıdan hem Kürdistan coğrafyasını, hem de Kürdistan toplumsallığını ve mevcut siyasal durumunu iyi analiz eden Rusya’dır. Bunun bölge devletleri için ve uluslararası güçler için ne ifade ettiğini çok iyi analiz edebilir.

Yine bu konuda pragmatist siyaseti geliştiren de aslına Rusya’nın kendisidir. Dolayısıyla Rusya’nın Türkiye ile bu kadar içli dışlı olması Türkiye’nin Kürdistan’ı işgali altında tutması kadar Türkiye’nin bir NATO partneri olması ve Suriye’deki terörist gruplara yönelik geliştirdiği hamilik kadar komşu ülke olması nedeniyledir. Tabii bunun dışında enerji politikasında Türkiye’nin bir transit güzergah olarak öne çıkması pazar olarak Rusya’ya hizmet sektöründe ve orta alt sektörlerde özellikle inşaat, tarım vb. ticari ilişkilerin yoğun olması Türk Rus ilişkilerini oldukça öne çıkarmaktadır. Tarihsel olarak da Osmanlı Rus Çar ilişkileri oldukça önemli biçimde gelişmiştir. Aslında düşman kardeşler olarak tanımlamak daha doğru olur. Çünkü tarih boyunca hep savaşmışlar ama hep de belli bir ilişki ve iletişim içerisinde olmuşlardır.

RUSYA TÜRKİYE'Yİ NATO'YA KARŞI KULLANDI

Bunun bir diğer boyutu da Rusya’nın jeostratejisiyle ilgilidir. Çünkü Rusya kendisi için iki stratejik tehdit tanımlamaktadır. Birincisi Turanizim yani Türkçülük ikincisi ise siyasal İslam. Şimdi Türkiye’nin Türk İslam sentezli politikası aslında Rusya için stratejik bir tehdittir. Ama Türkiye için ise Turancılık ve Pantürkizm neo Osmanlıcığın AKP-MHP siyasetinin bin yıllık hayalinin gerçekleştirme hedefi olarak ortaya çıkıyor. Bu boyutlarıyla ele aldığımızda Rusya’nın Türkiye ile ilişkisini anlayabiliriz. Suriye’de rejimin yıkılmasını isteyen Türkiye, Baas rejiminin görevi bırakmasını isteyen tüm terörist grupları savundu ve onları hem besledi hem de kollayan bir pozisyon içinde oldu.

Rusya bunları çok iyi görüp inceleyerek analiz etmiş ve buna göre Türkiye'ye yönelik bir politika geliştirmiştir. Özellikle uçak krizinden sonra herkes Rusya ile Türkiye çatışması beklerken tam tersine Putin öncülüğündeki Rusya Suriye’de Türkiye’yi yanına çekerek farklı bir denklem ortaya çıkarmak istedi. Türkiye’yi NATO’ya karşı kullanarak ABD ile karşı karşıya getirmek istedi. Yani Kürtleri NATO’nun bir üyesi olan Türkiye’nin eliyle Efrîn’de ezdirmekle Türkiye ile NATO’yu karşı karşıya getirmek istedi. Böylelikle Kürtler Amerika’dan uzaklaşır Rusya ve rejime daha çok yanaşabilir hesapları yapıldı.

Rusya’nın bu öngörüleri sahada istediği gibi gelişmedi. Oysa Rusya bu planlarının hayat bulması için Türkiye’nin Suriye topraklarına girmesine izni verdi. Yani böyle bir planla Türkiye’yi sahada kendine doğru çekecekti. Astana toplantılarında da bir tarafta Esad’ı korumak isteyen güç İran ve Rusya üçüncü partner ise Esad’ı devirmek isteyen güç Türkiye vardı. Bunu Rusya’nın bir diplomatik zaferi olarak görmek gerek. Çünkü bu süreçte Türkiye’yi terörün finansörü ve sponsoru olarak uluslararası kamuoyu nezdinde imza altına da almış oldu. Astana sürecini de bu şekilde okumak gerekir.

Rusya’nın Rojava politikasını nasıl yorumluyorsunuz. Size göre Rusya’nın bir Kürt politikası var mı?

İki yüzyıldır Kürdoloji faaliyetlilerini akademik düzeyde geliştiren bir ülkenin kuşkusuz bir Kürt politikası vardır. Rusya’nın bir Kürt ve Kürdistan politikası vardır. Fakat bu Kürtler ve Kürdistan için faydalı bir politika mı diye soruyorsanız eğer, maalesef hiç de hayırlı bir politika değildir. 1921 Koçgiri isyanından tutalım Mahabat süreci ve 1999 Önder Apo’nun komplo ile Türkiye’ye teslim edilmesi ve en son da Efrîn’de yaşanan gelişmelere baktığımızda Rusya’nın Kürt sorununa tavşan kaç tazı tut siyasetini en etkili kullan ülkelerden birisi olduğunu çok net bir biçimde görebiliyoruz.

Rusya bölgedeki statükocu devletleri veya küresel güçleri Kürt kartıyla ürkütüp korkutarak ve kendi emperyal hedeflerini doğrultusunda ulusal çıkarlarını uluslararası düzeyde koruyabilmek için Kürt kartını bir koz olarak kullanan bir devlettir. En son sayın Salahattin Demirtaş ile birlikte Rusya Dışişleri Bakanı sayın Sergey Lavrov’la yaptığımız görüşmede bu duruma ilişkin sayın Lavrov’un çok ilginç bir açıklaması oldu. ‘Biz Kürt sorununu komşu devletler için bir sopa olarak kullanmayacağız’ bunu bir tevhit olarak kullanmıştır ve biz de bunu not ettik.

TÜRK İŞGALİNE GÖZ YUMAN RUSYA'NIN KÜRT POLİTİKASI HİÇ DEĞİŞMEDİ

O zamanda kendilerine de söyledik, Rusya tarihsel süreç içerisinde bir sopa olarak ya da tavşan kaç tazı tut tarzında kullanageldiği Kürt sorununu bundan sonra daha ilkeli ve daha hakkane bir biçimde ele almalı. Biz de bu temelde bir beklenti içerisinde olduğumuzu kendilerine ilettiğimizde böyle bir değerlendirmede bulundu. Tabii özerinden yıllar geçti ve Efrîn’de yaşanan Türk işgaline göz yuman Rusya’nın aslında geleneksel Kürt politikası ve Kürdistan politikasında çokta bir değişime gitmediği ortaya çıktı.

Bu açıdan Rusya’nın bir Kürt politikası vardır ve Kürtler bu politikayı çok ince, ayrıntılı ve detaylı bir biçimde anlamak ve ona göre siyaset yapmak durumundadırlar. Nihayetinde Rojava ve Efrîn siyasetinde Kürtlerin Rusya’nın sahada geliştirdiği o bahsettiğimiz terazi biçiminde kefelerden birisini ihmal ettiğinde dengenin nasıl bozulduğunu ve bozulan dengenin Kürtlerin aleyhine nasıl işlediğini çok acı bir biçimde gördük. Efrîn işgal altındadır ve orada çok ciddi direniş ve özgürleştirme hareketi vardır.

Türkiye’nin Rojava’ya yönelik tehditlerde bulunduğu bu dönemde, ABD başkanı Donald Trump ani bir kararla Suriye’den çekileceklerini duyurdu. Şok etkisi yaratan bu karar Rusya’dan nasıl okunuyor?

Kuşkusuz Donald Trump’ın Tayıp Erdoğan’la yaptığı telefon görüşmesinden sonra özellikle Kuzey Doğu Suriye ve Rojava’dan çekileceğini açıklaması herkeste bir şok etkisi yarattı. En çok Beyaz Saray koridorlarında siyaset yapan ve Amerikan yönetiminde bu şok etkisini görmek mümkün. ABD Savunma Bakanı James Mattis ve ABD DAİŞ ile Mücadele Koalisyonu Özel Temsilcisi McGurk'ın bu karardan dolayı istifa ettiğini biliyoruz. İsrail, İngiltere ve Fransa ile Almanya başta olmak üzere Avrupa’nın bir çok ülkesi bu karardan dolayı kaygılarını dile getirdi.

Tabii Rusya’nın buna nasıl yaklaştığını değerlendirmek gerekirse, bu konuda Putin’in vecih bir değerlendirmesi odu. ‘Amerika 17 yıl önce de Afganistan’dan çekiliyoruz dedi ve hala Afganistan’dalar. Biz de Rusya olarak iki defa Suriye’den çekiliyoruz dedik ama hala Suriye’deyiz.’ Tabii bu önemli bir karar. Şunu belirtmek isterim ki 1998-1999’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a karşı geliştirilen uluslararası komplonun merkezi de Suriye idi. 2018-2019’da komplonun 20. yıl dönümünde aynı komplonun bu sefer Kürt Özgürlük Hareketi yöneticilerine karşı geliştirildiğini görüyoruz.

PKK ULUSLARARASI KRİZLERDE YAPTIĞI HAMLELERİN ARDINDAN DAHA DA BÜYÜMÜŞTÜR

1999 komplosunu gerçekleştiren Batı güçlerince yeni bir komplo planlanmış ve hayata geçirilmiş bulunmaktadır. Tabii bu Kürt Özgürlük Hareketinin öncü kadrolarına yönelik Amerikan’ın ödül kararı ve ardından Rojava’da yaşanan durum ile Türkiye’nin NATO orjinli silahlarla Maxmur ve Şengal’e yönelik saldırıları bir birleriyle bağlantılıdır. Uluslararası arenada özellikle Rojava ve Şengal’de Kürt siyasetinin PKK ile paralel bir biçimde terörize edilmesi, yasaklanması sembollerinin hedeflenmesi ve diplomatik kapıların teker teker kapatılması ile Efrîn’in 2018 yılında Türkiye’ye peşkeş çekilmesi arasında bağ vardır.

Efrîn’e dönük saldırılarda da aynı güçler rol oynadığından dolayı bu saldırıların uluslararası komplonun devamı olduğuna dönük değerlendirmeler yapılmıştı. Suriye zeminin de 1998 ve 1999 yılında Kürtler ile Türkler arasında yüzyıllık bir savaşın temeli atılmak isteniyordu. Önder Öcalan derin öngörüsü ile siyasi potansiyeli ile bu oyunu gördü ve boşa çıkardı. Yirmi yıl sonra baktığımızda komplo ile hedeflenen değil, komplonun üzerinde en büyük gücü açığa çıkaran Kürt Özgürlük Hareketi oldu.

Şimdi Suriye’nin bu şekilde tasfiye ediliyor olması, Irak’ta Saddam’dan sonra istikrarın hala oluşturulamaması ve İran’ın hedeflenmesi ile birlikte yaratılan kaos durumu bölgeyi her türlü müdahaleye açık bırakıyor. Bu denli geniş bir coğrafyada büyük bir devrim potansiyelinin ortaya çıkan bu boşluğu doldurması söz konusu. Çünkü PKK gerçekliğinde baktığımızda tüm bölgesel ve uluslararası krizler çıktığında kendisini hamlesel olarak öne çıkarıp büyütmüştür.

TÜRKİYE YENİ BİR İŞGALE GİRİŞİRSE CEHENNEMİN KAPILARINI ARALAMIŞ OLACAK

Mevcut durumda Suriye ve Irak gibi İran’a yönelik bir saldırıda yaşanabilecek devasa boşluğu doldurabilecek en örgütlü, hazırlıklı ve mobilize güç Kürtlerdir. Bunu önlemek ve bertaraf etmek için tıpkı Saddam’a yönelik saldırıda olduğu gibi Türkleri razı etmek için nasıl ki 1998-99 sürecinde önderliğe karşı bir komplo geliştirildi 2018-2019’da da İran’a saldırı öncesinde de Özgürlük Hareketinin öncülerine ve hareketin geneline bir komplo geliştirilmek isteniyor.

Bu komplonun da merkezinin Suriye olması tesadüf değildir. Komplonun Efrîn saldırısıyla başlaması tesadüf değil. Çünkü Efrîn çok homojen bir yapıya sahip ve Önderlik projenin hayat bulduğu bir alandı. Bir nevi bir laboratuvar rolü oynuyordu. Kendi ayakları üzerinde duran, kendisini savunan, kendisini üreten devam ettiren ve kurumsallaştıran bir demokratik modernite alanıydı. Kuzey Doğu Suriye ise bunu Rojava’da diğer Arap, Türkmen, Asuri, Süryani ve Ermeni halklarla birlikte mayalandığı bir yer. Bu açıdan buraların hedeflenmesi aslında önderliğe yapılan komplonun önderliğin sistemine, düşüncesine ve onun ardıllarına yapılan bir komplodur.

Bu açıdan Türkiye’nin müdahalesi ve sahaya yönelimi bu şekildedir. Trump’ta hiç kimsenin beklemediği ya da şok ettiği boyut bu komployu böyle hızlı bir biçimde hayata geçirme adımını atmasıdır. Tabii bu derin bir hesaplaşmadır. Bunu dar bir grup bilir öyle herkes bilmez. Bu açıdan da Trump ne yaptığını biliyor. Önder Öcalan’ın İmralı sürecinde yaptığı çok ciddi bir uyarı vardı. Uluslararası Kapitalist Modernitenin sahipleri Suriye zemininde Kürtler ile Türkler arasında yüzyıllık bir savaşın fitilini ateşlemek istiyorlar. Tabii eğer Türkiye Cizre’den, Kobanê’den, Minbic’ten, Serêkani’den ve Dirbesiye’den bir işgal hareketine girişirse, bir nevi cehennemin kapıları aralamış olacak.

ABD’nin Suriye’den çekilme kararı Rusya, Türkiye ve İran tarafından nasıl değerlendirilecektir?

Mevcut durumda zaten bu kararı Türkiye ve Erdoğan kendi zaferleri olarak değerlendiriyor. İran ve Rusya da Amerikan’ın Suriye’de hedeflerine ulaşamadığının bir sonucu olarak değerlendireceklerdir. Zira 2011 yılında Dera’da başlayan isyan ve giderek yayılan ve terörize olan muhalif gruplar İslamcı teröristler Esad’ı yıkmak istemişlerdi ve bu hedeflerine ulaşamadılar. Bunu kim engelledi, İran ve Rusya engelledi.

Türkiye de kendi hedef ve emellerini gerçekleştirmek için bu çekilmeyle birlikte kendisine zemin sunulacağını ve kendi lehlerine bir durum olarak görecekler. Bunun üzerinden şimdiye kadar yürüttükleri ikircikli kaygılı politikaları daha pervasızca yürüteceklerdir. Bu açıdan özellikle Astana grubu Amerika’nın bu kararı kendileri için olumlu ve kendi lehlerine olduğunu değerlendireceklerdir. Dolayısıyla sahada daha aktif bir siyaseti gütmeyi esas alacaklardır.

Başta ABD ve Rusya olmak üzere uluslararası bazı güçlerin DAİŞ’in yenildiğine dönük açıklamaları var. sizce DAIŞ yenildi mi?

Kanımca DAİŞ’in yenilmesi veya yenilmemesini tartışmaktan ziyade DAİŞ’in nasıl ortaya çıktığını değerlendirmek gerekiyor. DAİŞ bir araç olarak oluşturuldu. Hem bölge gericiliği, hem de uluslararası kapitalist modernite güçleri tarafından yaratıldı. Çünkü DAİŞ’in Ortadoğu’da şimdiye kadar ne bir camisi, ne bir derneği ne de bir vakfı var. Bunların hep İngiltere, Fransa, Almanya, Hollanda, Belçika, Avusturya, Amerika ve Kanada gibi ülkelerde bulunan camilerde selefizm adı altında nüveleri atıldı.

Buralardan kadrolar devşirildi. Bağdadi ile daha çok Saddam’ın devrilmesinden sonra Şiilerin iktidara gelmesiyle birlikte bir El-Kaide siyaseti geliştirdi. Bunu da Saddam zamanında Suriye ve İran birlikte yaptı. Bunlar İzzetin El-Duri tarafından Sünni bölgelerde çok ciddi bir şekilde konumlandırıldı. Daha sonra bunlar 2007 yılında ilk önce El-Kaide olarak ortaya çıktılar. Amerika’nın müdahalesinden sonra Sünniler ile Şiilerin arasında belli bir uzlaşma oldu. Uzlaşmadan sonra bu El-Kaide nüveleri tekrar çölün derinliklerine çekildiler.

2011 yılında ise bu El-Kaide DAİŞ kimliğiyle ortaya çıkarak Suriye ve Irak başta olmak üzere Nijerya, Somali, Afganistan’a kadar tüm dünyayı tehdit eden bir konuma geldi. DAİŞ’in ne düşündüğü ya da ne söylediğinden çok DAİŞ’in fonksiyonel davranışları veya açığa çıkardığı mücadele kimlere nasıl bir zemin sunduğu değerlendirilse bence DAİŞ’in bitip bitmediğini daha çok net bir biçimde anlaşılır.

Peki Kuzey Doğu Suriye ve Rojava’ya dönük Türkiye’nin olası bir saldırısına karşı uluslararası koalisyon güçlerinin tavrı sizce ne olur?

Burada biraz daha paradigma esaslı değerlendirirsek eğer Türkiye’nin modernitenin yedeğine alınması temel stratejik bir hedef. Modernitenin yedeğine alınması konusunda da Türkiye’ye verilebilecek en önemli taviz Türkiye’nin Kürt fobisidir. Yani Kürtler ve Kürdistan’a ilişkin Türkiye’nin beslediği düşmanca politikalarının uygulanmasında engel olmaktan çıkmaktır. Dolayısıyla batı bu konuda Türkiye’ye kolaylık sağlayacak ve Kürtlere saldırtacaktır. Türkiye de kendi bölge politikalarını geliştirme noktasında tavizler verecektir. Bu tavizlerin başında da Kuzey Doğu Suriye’nin ve Rojava’nın Türklerce işgal edilmesinin önünü açmaktır.

Donald Trump’ın aldığı karar zaten bu anlama geliyor. Bu açıdan bölgede hala uzantıları olsa bile, DAİŞ’in örgüt olarak oynadığı rolün tamamlandığını söyleyebiliriz. Tabii DAİŞ daha farklı eylem ve saldırı şekliyle varlığını devam ettirmek isteyecektir. Fakat burada önemli olan DAİŞ’in ideolojik zihniyetinin esasına Türkiye’nin AKP MHP gerçekliği var. Bu devlet formundadır ve daha tehlikelidir. Daha acımasız ve daha barbardır. Şu an Kürtler bununla mücadele ediyor. Dolayısıyla DAİŞ Kürtler karşısında başarısız olduğunda ki Trump’ın Amerika DAİŞ’i yendi açıklamasını da düzeltmek gerekir. Amerika DAİŞ yenmedi Kürtler DAİŞ’i yendi.

Dolayısıyla DAİŞ’in yenilmesine en büyük öfkeyi kim duyuyor, tabii ki Türkler duyuyor. İşte Türkiye DAİŞ eliyle yapmak istediği ama başaramadığı siyaseti tekrardan hayata geçirmek için her türlü tavizi verecek ve her türlü gözü karalığı da yapacaktır. Bu konuda da net olmak gerekir. Amerika izin vermezse Türkiye Rojava’ya girmez gibi bir yaklaşım yanılgılı bir yaklaşımdır. Dolayısıyla Türkiye Kürt kazanımlarına saldırmak için daha etkili bir biçimde rol üstlenecektir. Belki örgütsel olarak DAİŞ belli bir sinmeyi yaşıyor ama zihniyet, kurumlaşma ve sistem olarak MHP AKP iktidarlaşması Türkiye’de bir DAİŞ’in varlığının devam ettiğini gözler önüne seriyor.

Bundan sonra Rusya'nın Suriye’de nasıl siyasi bir yol izleyeceğini düşünüyorsunuz?

Rusya Suriye’de şöyle bir siyaseti izleyecektir. Birinci madde İsrail’in güvenliğini riske atmayacak bir pozisyon alacak. İkincisi de Hmeymim, Lazkiye ve Tartus’ta Akdeniz sahilindeki konumlanmasını elinde tutmak ve bura üzeri tüm Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Doğu Akdeniz’de söz sahibi olmaktır isteyecektir.

Yani Enerji politikalarının ve enerji güzergahlarının belirlenmesinde rol sahibi olmak isteyecektir. Tabii bu noktada Türkiye’nin Kürt zaafını da çok iyi değerlendirerek hem Türkiye’yi Batıdan uzaklaştırarak kendine bağlamak, hem de Kürtlerle bölge devletlerini daha büyük tavizler verme konusunda belli bir siyasi çaba içerisinde olacaktır.

Rusya ile Türkiye'nin İdlib’in çetelerden temizlenmesi konusunda uzlaştığı biliniyor. Rus yetkililerce Türk tarafının bu anlaşmaya uymadığına yönelik açıklamalar yapıldı. Siz bunu nasıl değerlendiriyoruz?

Şöyle bir tahminde bulunmak yanlış olmayacaktır. Trump nasıl ki DAİŞ ile mücadelede, ‘haritadan baktım DAİŞ yok dolayısıyla DAİŞ’i yendiğimizi ilan ediyorum’ gibi bir kararlaşmaya gittiyse Batı Modernitesinin en büyük savaşçı, militan ve terörist kadro potansiyeli Türkiye’nin hamiliğinde İdlib ve Şehba bölgesinde yani Azaz, Bab, Cerablus ve Efrîn’de barınıyor. Bunlar önümüzdeki süreçte Halep, Lazkiye, Şam ve Hama’yı komple ele geçirme girişiminde bulunabilirler. Çünkü bunlar çok diri ve örgütlü güçler.

Ellerinde çok ileri düzeyde silah ve askeri mühimmat var. Hepsi farklı ülkelerde ordulardan ayrılmış profesyonelleşmiş yarı militer güçlerdir ve El-Kaide’nin asıl ana gövdesini bunlar oluşturuyor. Tabii Türkler bunlara hamilik yaparak bir nevi Amerika ve Batı koalisyonun bölgedeki yeni dönem siyasetinde değerlendirmek istiyor.

Eğer Kandil Lêlikan hattında Kürt Özgürlük Hareketi gerillası tasfiye edilseydi bu İslamcı militanlar İran’a karşı bu coğrafyaya Türkiye’nin eliyle yerleştirilecekti. Tabii bu plan 1998’de de boşa çıkarılan bir plan. Bu gün de hala bu plan güncelliğini koruyor. Bu açıdan Rusya’nın İdlib’e yönelik çok ciddi bir kini ve öfkesi söz konusudur. Çünkü Rusya’nın Suriye ve Ortadoğu’daki varlığı İdlib’te gelişecek nihai çözüme bağlı.

Rusya’nın bölgeye dönük planı nedir. Suriye’de nasıl bir çözüm öngörüyor. Ve sizce bundan sonra Suriye’de neler olacak?

Tabii Suriye’de bundan sonra neler olabileceğini kestirmek zor. Çünkü bölgede kaos hala devam ediyor ve taşlar yerine olurmuş değil. Rusya’nın müdahalesi ve Esad’ın iktidarda kalacağının kesinleşmesiyle vekalet savaşı bitmişti. Güçler askeri anlamda müdahaleyi belli bir çözüme ulaştıramadılar. Amerika her ne kadar biz güçlerimizi çekiyor dese de Suriye’den tümden çıkmasını beklememek gerek. İkincisi İngiltere, Fransa, Almanya ve koalisyonun diğer üyeleri orada kalacaklarını belirtiyorlar.

Türkiye hala fiilen işgalcidir, İran ve Hizbullah’ın orada hala çok ciddi bir askeri gücü var. Yine Rusya orada çok ciddi bir askeri güç konumlandırmış bulunuyor. Dolayısıyla bölgede hala çözüm bulunmuş değil bu bir ara dönem bu dengeyi hiçbir güç yıkmak istemiyor ya da yıkan güç olmak istemiyor. Çünkü sonrasında neyin olacağı tam olarak bilinmediği için kaygılar var. dolayısıyla vekalet savaşından vekillerin çatışması sürecine giriyoruz ki burada ciddi riskler var. Bir Türkiye İran kapışması, bir Türkiye Rusya kapışması, bir İsrail İran kapışması bir Kürt kapışması her an Suriye bölge zemininde yaşanabilir. Bu açıdan hangi güç nasıl bir konum ve pozisyon alacak şimdiden kestirmek zor.

SÜREÇ KÜRTLER AÇISINDAN ÇOK CİDDİ RİSKLER BARINDIRIYOR

Rusya’nın temel hedefi şu, oradaki kazanımlarını ve 3 yüzyıllık hayallerini gerçekleştirmenin koşullarını ve zeminini güçlendirmektir. Onun için buna yönelik adımlar atma ve bunu kalıcılaştırmak için uğraşacaktır. Fakat diğer bölgesel güçleri özellikle Batı koalisyonunun nasıl bir perspektifle süreci götüreceğini iyi irdelemek gerekiyor. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır’ın Sünni siyasetiyle müdahale edip hem Türkiye’ye yani Osmanlıcığı hem de İrancılığı durdurma konusunda bir Suriye müdahaleleri olacak. Yeni dönemde bunun çok iyi irdelenmesi gerek.

Yeni bir denge oluşturulacak bu denge çatışmayla mı yoksa siyasetle mi olacak şimdiden söylemek çok zor. Bu açıdan süreç Kürtler için çok ciddi riskler barındırmaktadır. Ama Kürtler için çok büyük devrimsel çıkış yapmanın imkan ve olanakları da var. Bundan sonra da özellikle İran merkezli Türkiye merkezli üç temel dinamik gelişiyor. Suudi ve Mısır merkezli bir Arap İslam’ı İran merkezli bir selefi Şii İslam’ı Türkiye merkezli bir Türk İslam neo İslamcılık bölge üzerinde bir nüfus mücadelesi içerisindeler.