'Süreçler hep aynı; katliamcı zihniyet değişmiyor'

HDP MYK üyesi Salim Kaplan, AKP'nin iktidarı boyunca kutuplaştırıcı bir dil kullanarak katliamları meşrulaştırdığını, ancak Cumhuriyet tarihinden bu yana Kürtlere ve diğer halklara yönelik bu saldırıların hep var olduğunu belirtti.

Son bir ayda AKP-MHP’liler tarafından Kürtlere yönelik dört farklı noktada dört saldırı düzenlendi. Afyon'un Sultandağı ilçesine bağlı Dereçine beldesinde 19 Temmuz’da berbere giden mevsimlik Kürt işçilere ırkçı saldırı düzenlendi. Saldırıda 2 kadın 5 kişi çeşitli yerlerinden yaralandı. Ankara’da 20 Temmuz’da Kürt bir aileye yine ırkçı saldırı düzenlendi 2’si ağır 4 kişi yaralandı. 28 Temmuz’da da Elmadağ ilçesinde Hakkarili bir aileye saldırıldı. Son olarak da 30 Temmuz’da Konya'nın Meram ilçesinde düzenlenen silahlı saldırıda 3’ü kadın 7 kişi katledildi. Ardında da yaşadıkları ev ateşe verildi. Aile 12 Temmuz’da aynı kişiler tarafından darp edilmişti. Aile basına yaptıkları açıklamada Kürt oldukları için saldırıya uğradıklarını söylemişti. Konuya dair tepkiler ise devam ediyor. Çok sayıda sivil toplum örgütü de Konya’ya giderek taziyeye katıldı.

Konya Valisi ve kaymakamlığı tarafından her ne kadar ırkçı bir saldırı olmadığı iddia edilse de aile yakınları Kürt oldukları için bu saldırının gerçekleştiğini ifade etti. Türkiye'de Kürtlere dönük saldırıları Halkların Demokratik Partisi (HDP), MYK üyesi Salim Kaplan ile konuştuk. Kaplan, “iktidarın topluma dayattığı düşmanlaştırıcı dil ile okumak biraz da yüz yıllık devletin Kürtlere dönük asimilasyon, inkar-imha, soykırım politikasını iyi okumamak ve eksik okumak olur. Konya’daki aileye dönük bu vahşetin katliamı yüz yıldır Kürde dönük soykırım politikalarının bir devamıdır" dedi.

Son günlerde Kürt halkına yönelik saldırıları nasıl yorumluyorsunuz?

Uzun bir süreden beri neredeyse 20 yıllık AKP iktidarının bu topluma verdiği en temel kötülüklerden bir tanesi kutuplaştırıcı, düşmanlaştırıcı, ayrıştırıcı dil oldu. Çünkü kutuplaştırma üzerinden kendi iktidarını sağlayabilmeyi bir şekilde başardı ama bugün konuştuğumuz şey hem Deniz Poyraz şahsındaki katliam, hem de Konya’daki ırkçı katliam düşmanlaştıran, kutuplaştıran, ötekileştiren dilin ötesinde çok daha sistematik ve çok daha planlı şekilde hem HDP’yi hiçleştirme, hem de Kürt halkına dönük organize bir katliamdır.

Irkçı bir saldırı olmadığına dönük açıklamalar var. İki aile arasında yaşanan husumet olarak lanse ediliyor. Ne düşünüyorsunuz?

Kaymakam ve Vali’nin açıklamalarını da okuduk. Elbette böyle bir açıklama yapacak, kendisini mecbur hissedecek. İktidarın yapmış olduğu bu sistematik, katliam girişimlerine göz yumma sürecinde aksi bir şey söylemesini bekleyemeyiz. Bir tarih hatırlatmasında fayda var 6-7 Eylül olaylarına giderken de benzer şeyler vardı. Dikkat ederseniz sadece Konya'daki meselede bir ailenin katledilmesi değil Kürde dönük katliam üzerinden Kürdün malına da çökme girişimi söz konusu. Bir boyutu da böyledir. Çünkü daha önce bu ailenin ırkçı söylemlerle Konya’dan uzaklaştırmaya çalışırken mevcut 20-30 yıllık emeklerine çökme talepleri de var.

Bir bu olaya bakın, bir de 6-7 Ekim 1956’da Rumlara dönük olaylara bakın. Irkçı zihniyet, ötekileştiren, soykırım ve katliamcı zihniyetin o günkü tavrıyla bugünkü tavrı aynıdır. Bir şey değişmedi. O gün devletin Rum esnaflara dönük saldırıları, katliamları meşru gören ya da bunu ırkçı saiklerle yapılmadığına dair gazetelere verdikleri beyanlar vardı. Bu devletin kendisinin dışındaki bütün mazlum halklara dönük katliam girişimlerinin göstergesidir.

Deniz Poyraz da katledildiğinde İzmir’de CHP ve diğer partiler başsağlığı dileklerinde bulundu. Bugün de Konya için aynı açıklamalar yapılıyor. Bu açıklamalar toplumsal muhalefeti kurmak açısından yeterli midir?

Muhalefet partilerinin açıklaması yetersiz. Bakın AKP ve MHP iktidarı kaybediyor. Kaybettikçe de saldırıyor. Saldırdıkça kaybeden ve kaybettikçe de saldırmaya devam eden bir iktidar bloğu var karşımızda. Faşizm nitelemesi öylesine söylenmiş bir şey değildir. Yirmi yıllık mevcut iktidarın pratiğine baktığımızda Almanya’nın 1935'li yıllarıyla aynı pratikler sergileniyor. HDP’nin öncülük ettiği demokrasi bileşenleri, bloğu bu iktidara faşist nitelemesi yaptı. Sadece yine bir hatırlatma bugünü anlama noktasında yardımcı olacaktır, biliyorsunuz iktidarın küçük ortağının bir bireyi ‘HDP ezilmesi gereken haşerelerdir’ demişti. Bugün HDP’yi ve Kürtleri ‘haşere’ olarak nitelendiren aynı zihniyet 1936-37-38 ve 39’un yarısında Dersim’de de ‘ezilmesi gereken çıbandır, yılandır’ demişlerdi.

Bu tarih okumalarının hepsi art arda okunduğu zaman bir devlet, katliamcı zihniyet kodu ile karşımıza çıkıyor. Bu iktidar toplumsal rızasını tümden kaybetmiş bir iktidar. Elinde tek bir yöntem var; saldırıyor. Hem ülke içinde, hem de ülke dışında saldırgan savaş politikalarının dışında elinde başka hiçbir yöntem kalmadı. Bu saldırı dalgasını ve bu iktidarın kendisini bu saldırıyla iktidarını muhitedir kılmayı, ikame etmeyi, süreci boşa çıkarmanın elbette tek bir yöntemi var; rıza göstermeyen, toplumun tüm dinamiklerinin yan yana ortak bir direnç, tavır ve tutum alması gerekiyor. Maalesef mevcut muhalefet partilerinin yaklaşımı, iktidarın bu saldırgan tutumunu geri palana düşürecek yeterli düzeyde değil. Yakınma mesajları bugünkü saldırganlığı boşa çıkarmaz. Ya da iktidarın politikalarını destekleyici nitelikte İYİ Parti'nin çıkışları mevcut süreci daha hızlandırır.

Bu ülke bunu hak etmiyor. Bu ülkenin birlikte ortak bir yaşamda, demokratik bir kültürde, özgür bir yaşamda, halkların bir arada yaşayabileceği toplumsal bir zemin var. İktidar bu zemini güçlü gördüğü için de çok fazla panik oluyor. Korku, telaş içerisinde ve bu korkuyla saldırılarını devam ettireceğini gösteriyor. Deniz Poyraz’ın katledilmesinde polisin katliamcıya şefkatle yaklaşması, yine Konya'da katliam girişimi öncesi devletin ve polisin oradaki ırkçı gruba dönük yaklaşımları, tutuklananların tamamının delil yetersizliğinden serbest kalmaları katliama giden süreci yarattı.

Nasıl bir yol izlenmeli peki?

Tüm bunlar korkusunun dışa vurumu. Bunlar ülkeyi korku cehennemine, bir cendereye sokmaya çalışıyor. Bu toplumsal cehennem haline gelmiş iktidardan bu ülkeyi kurtaracak yegane güç muhalif kesimlerin çok kararlı bir şekilde tavır takınması ve yan yana gelmesidir. Bundan dolayı HDP uzun bir süreden beri toplumsal dinamikleri yan yana getirmek için kampanyaları örgütlüyor. Bugün partimiz, ‘HDP’liyiz her yerdeyiz, birlikteyiz’ kampanyasının da sürecini götürüyor. Bu muhalefet partilerinden ziyade toplumsal dinamik yapılarına ve halkın kendisine çağrımız HDP öncülüğünde ses vermeleridir. Dayanışmayı hep birlikte yükseltmeliyiz.

Sosyal medyada Konya’da yaşanan katliama dair yapılan paylaşımlarda en fazla ‘kardeşlik’ kavramına yönelik bir eleştiri hakim. Eşitlik vurgusu yapılıyor…

Belki iktidarın tam da yapmak istediği şey bu. Bu ülkede yüz yıldan beridir Kürde dönük aralıksız katliam, inkar, imha politikaları yaşandı. Sadece Kürtlere değil, Ermenilere, Rumlara, Cumhuriyet'in kuruluş kodlarında yer alan Türklük ve Müslümanlık sözleşmesi dışında kalan bütün inançlara, çevrelere sistematik bir saldırı yapıldı. Ancak tüm bunları boşa çıkaracak yegane güç halkların kardeşliğini, birlikteliğini, yan yana duruşunu ısrarlı bir şekilde savunmaktan geçiyor. Bu yan yana gelebilmeyi de inşa etmekten geçiyor. Asla ne HDP tabanının, ne HDP’nin yanındaki demokrasi cephesinin, ne de Kürt halkının kardeşliğini bozabilecek.

Buradaki toplumsal barışı inşa etme sürecinde buna zarar verecek hiçbir oluşuma kapılmamak gerekir. Ancak şunu da söylemek lazım mevcut AKP iktidarının şu an yaptığı zemin klasik yada sıradan bir süreç değil, Kürde dönük soykırım politikalarının bir devamıdır. Her şeyden önce Kürdün ulusal birliğinde ısrarı ve diğer halklarla da kardeşlik ısrarını sürdürmesi en temel çözüm olacaktır.