Temelli: İmralı'ya hemen bir heyet gitmeli

HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, İmralı'ya bir an önce heyetin gitmesi gerektiğini söylerken, "Ya tecrit ya demokrasi" vurgusunda bulundu. Temelli, "31 Mart’ta çok önemli bir başarıya imza atacağız" dedi.

HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, partisinin haftalık grup toplantısında gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. 

Temelli'nin konuşmasından satır başları şöyle:

"Aramızda TOKİ işçileri var, hoş geldiniz. Bu ülke, bir emek cehennemine dönüştürülmüş durumda. Köle emeğine mahkum edilmiş olan işçiler, eskiden kamuda iş bulduğunda belli bir güvence bulduğuna inanırdı. Bugün kamu işçileri de mağdur, ücret gasbına uğruyorlar. Biz de Ekonomi Masası olarak bir çalışma bir araştırma başlattık en kısa sürede bu konuda bunu açıklayacağız. 

Türkiye'de işsizlik var, düşük ücret var ama ücret gasbı da var. Yani çalışan insanların ücreti bizzat gasp ediliyor ve ödenmiyor. Bugün AKP’nin iktidarda olmasının bedelini hep birlikte bütün bir toplum olarak adaletsizlik olarak ödüyoruz. 

'KORKAK CUMHURBAŞKANI'

Önce Türkiye halklarının onuru ve umudu olan partililerimiz, vekillerimiz, belediye eş başkanlarımız hedef alındı. Ablukalar döneminde AKP'nin sorumluluğunda halkın kentleri, hatıraları, toplumsal iletişim kanalları yerle bir edildi. İnsanlar en acımasız biçimde katledildi, yerinden yurdundan edildi. Yıllar önce Kürt halkına yapılanların yargılandığı davalar bir bir karara bağlandı. Bu kararlardan JİTEM'e, IŞİD’e beraat çıktı. Kürtlerin acılarına ise müebbet. En son Kızıltepe JİTEM davasının sanığı Eşref Hatipoğlu da Lice davasından beraat ile ödüllendirildi. Bakın arkadaşlarım geride bıraktığımız 11 ayda 2 bin HDP’li gözaltına alınmış, ayda ortalama 180 kişi gözaltına alınıyor. Yani artık devlette mutat bir işlem olmuş, her sabah kalkalım belli sayıda HDP'liyi gözaltına alalım diyorlar. 

Her ay ortalama 500 kişi hakkında Cumhurbaşkanı'na hakaretten dava açılıyor. 

2500’ün üzerinde imza verilen barış bildirgesi, Erdoğan’ın talimatı ile cezalandırıldı. Cizre’de sivil ve çocuk ölümlerini ortaya çıkaran 'Cizre önemli bir hakikattir' diyen sevgili hocamız Şebnem Korur Fincancı cezalandırıldı. 

'BARIŞ İSTEYENE CEZA, IŞİD'E MÜKAFAT'

Türkiye'de uzun yıllardır barış için verdiği emekle bilinen sevgili hocamız Gençay Gürsoy cezalandırıldı. Saymakla bitmeyecek kadar Türkiye toplumunun yüz akı yüzlerce hocamız cezalandırıldı. Neden? Barış istedikleri için. 

Bakın özgürlük ve demokrasi platformu olması gereken üniversitelerde şairimiz sevgili Ahmet Telli, faşistlerin tehdidi ile karşı karşıya kalıyor. Bir şaire tahammül edemeyen bir üniversitede gelinen nokta bu. Türkiye’nin geldiği durum bu. Ama bakın Şebnem Korur Fincancı hocamız aldığı cezayı madalya olarak nitelendirmiş. Ahmet Telli isyan etmiş. Biz de isyan ediyoruz! Korkmuyoruz, baş eğmeyeceğiz, mücadelemizi aynı kararlılıkla sürdüreceğiz. 

Tam da hocalarımızın ceza aldığı günlerde, Habur Sınır Kapısında teslim olan IŞİD’li adli kontrol şartıyla serbest bırakılıyor. Bu olay iktidarın aslında IŞİD’e yaklaşımını bütün çıplaklığı ile gösteriyor. Bu IŞİD zihniyetidir. Barış isteyene, demokrasi isteyene şiddet ve zulüm, IŞİD’liye mükafat. 

Maraş Valiliği, katliamının yıl dönümünde il genelinde yapılacak eylemleri yasakladı. 1978-2018; adaletsizlikte süreklilik esastır. Adaletsizlik sürüyor. 

AİHM'in sevgili Selahattin Demirtaş ile ilgili kararı yok sayılamaz. Çünkü bağlayıcıdır. 'Biz bu kararı yok sayıyoruz' demek bu ülkenin bir nebze olsun kalan hukuk bağını koparmaktır. Hukuk devletine dair bütün bağların koptuğu yerde faşizm vardır ve onu yöneten diktatörlüktür. 

İçişleri Bakanı 'polise şikayet azaldı' diyor. Azalmadı. Bu ülkede emniyet güçlerine güven sıfırlandı. Suruç’ta devlet hastanesinin bahçesinde Şenyaşar Ailesi hâlâ adalet bekliyor. 

'YA TECRİT YA DEMOKRASİ!'

Bu adaletsizliğin en önemli nedeni tecrittir. Sayın Öcalan’a uygulanan tecrittir, o yüzden öncelikle bu tecridin kalkmasını bütün Türkiye sağlamalıdır. Türkiye bugün ya tecrit ya demokrasi denklemindedir. 

O yüzden de demokrasi demek tecride karşı çıkmaktır, demokrasi demek bu tecrit zihniyetinin yıkılması demektir. Biz bir kez daha tüm Türkiye’ye çağrı yapıyoruz. Gelin, bu tecride karşı yan yana gelelim. Bu tecrit sadece Kürt meselesine dair değildir. Evet, Kürt meselesinin çözümü İmralı’dan geçmektedir. Ama onun ötesinde bugün uygulanan bu tecrit Türkiye’de demokrasi yolunu tıkamaktadır. Türkiye toplumuna dayatılmaktadır. Gelin, bu tecride son verin, bu zorbalığı bitirin. 

'BİR AN ÖNCE İMRALI'YA GİDİLMELİ'

Bugün sevgili Leyla Güven'in Hakkari Milletvekilimizin açlık grevindeki 48. günü. Leyla Güven onurumuzdur. Bu mücadelenin en önünde, en kararlı mücadeleyi sürdürmektedir. 48 gündür bu çağrıyı yapıyoruz. Diyoruz ki; bu açlık grevine Leyla Güven'in sesine, hakikatin sesine kulak verin, geç kalmadan bu konuda inisiyatif alın. Ama maalesef bu konuyu HDP dışındaki toplumsal muhalefet duymuyor, görmüyor. Avrupa’da olan arkadaşımız Federe Kürdistan’da olan arkadaşlarımız, birçok arkadaşımız Leyla Güven’e destek veriyor ve destek açlık grevlerini yapıyor. Ama bunun ötesinde cezaevlerinde bulunan birçok arkadaşımız da açlık grevinde. Birçok cezaevinde dönüşümsüz açlık grevi başladı. Açlık grevi konusundaki bu kararlı duruşa duyarlı olmak lazım. Bir an önce Sayın Öcalan’ın avukatları İmralı’ya gitmelidir, aksi durumda Türkiye telafisi mümkün olmayan acılarla yüzleşecektir. Yarın Diyarbakır’da Leyla Güven'in duruşmasında olacağız.   

'GAZETECİLER DE HABERLER DE TUTUKLU!'

Cumhurbaşkanı danışmanı bir televizyon kanalında diyor ki, 'Hiçbir gazeteci tutuklu değil.' Türkiye’de 200’ü aşkın gazeteci tutuklu. O yetmedi, sıra sanatçılara geldi. Metin Akpınar ve Müjdat Gezen düşüncelerini dile getirdikleri için apar topar savcının karşısına çıkarıldı. 

Bu ülkede sadece gazeteciler değil, haberler de tutuklu. O denli uzun bir haber yasağı var ki; bakın ablukalarla ilgili haberler tutuklu. Adana yurt yangını, Çorlu ve Ankara tren kazaları, Reina saldırısı, Gebze viyadük inşaatındaki işçi ölümleri, şüpheli asker ölümleri, Kars’ta bir çocuğun ölümü. Tüm bunlar 2018 yılı Türkiye'de adaletsizlik panoramasını bize gösteriyor. Maalesef karşı karşıya olduğumuz şey bu. 

'TABİİ Kİ DİKTATÖR DİYECEĞİZ!'

TİP Milletvekili sevgili Barış Atay’ın 'Diktatör' isimli bir oyunu var. Bir kez daha engellendi. Diktatörlüğe dair ne varsa yapıyor ama diktatör denmesin istiyor. Ne diyeceğiz sana? Demokrasi havarisi misin? Sana demokrasi havarisi mi diyeceğiz? Evet sen diktatör heveslisisin, sana diktatör diyeceğiz. 

ROBOSKİ KATLİAMI

Birkaç gün sonra Roboski katliamının yıl dönümü. 28 Aralık 2011’de savaş uçaklarının bombalaması sonucu 34 vatandaşımız öldürüldü. Kürt oldukları için. Meclis’teki komisyon gizlilik içinde yürütüldü. Sonunda bu 34 kişiyi kimin öldürdüğü, bunun emrinin nasıl verildiği gizliliğin altına saklandı. Bir tek suçlu ortaya çıktı, uçaklar. Suçlu uçaklar. Ama Roboski’nin hesabını soranlar gözaltına alındı yargılandı. İşte sevgili vekilimiz Ferhat Encü hala tutuklu. Roboski anıtı kaldırıldı. Diyarbakır Barosu Başkanı davanın avukatı Tahir Elçi katledildi. Ama buna karşı Roboskili ailelerin kurduğu dernek KHK ile kapatıldı. Roboski, bir kaçınılmaz hata olarak görüldü. Hatta dönemin Genelkurmay Başkanı tebrik edildi. 34 Kürt öldürüldü. Ferhat Encü’nün dediği gibi unutursak kalbimiz kurusun. Bunun da hesabını mutlaka ama mutlaka soracağız. 

IRKÇI CİNAYETLER

Havalimanında işçiler çalışırken 'Kürtçe şarkı dinliyorlar' diye gözaltına alınıyor. Sakarya’da bir baba, Kadir Sakçı oğluyla Kürtçe konuştuğu için öldürülüyor. Vali provokasyon olduğunu söylüyor. Bu insanlar Kürt olduğu için öldürüldüler. Evet, Kürdüz. 

Bu suçların ortaya çıkmasının nedeni bireysel değil. Bu suçların bu denli yaygın olmasının nedeni siyasidir. Bu iktidarın sürdürdüğü Kürt düşmanlığıdır, ayrımcı politikalardır. Bu iktidarın sürdürdüğü savaş politikalarıdır. Yine savaş tamtamlarını çaldılar. Rojava’da Suriye’de yine savaş hazırlığı yapıyorlar. 

Tıpkı Fırat Kalkanı’nda, tıpkı Zeytindalı’nda olduğu gibi buna bir isim arıyorlar. Bu zeytin dalı değil zeytin talanı. Söylediğimiz doğru çıktı. 'Efrîn Efrînlilerindir, Efrîn'den çıkın, ÖSO çetelerini de alıp çıkın, çünkü bunlar talan çetesidir' dedik. İnsanların rızıklarına el koydular, herkese zulmettiler. 

'SURİYE'Yİ YERLE BİR ETTİLER, ŞİMDİ KÂR PEŞİNDELER!'

Suriye’deki savaşta 500 binin üzerinde insan yaşamını yitirdi. 6 milyondan fazla Suriyeli ülkesini terk etti. Neredeyse yerle bir edilmeyen kent kalmadı. Bu yerle bir edilen kentlerin inşaat hesabını, kâr hesabını yapan bir iktidar var. Bugün de Suriye’yi yine bir savaş girdabının içine sürükleme derdindeler. 'IŞİD bitti mi bitmedi mi' tartışması sürüyor. Son gelen raporlara göre, halen Suriye’de 13 bin IŞİD'li var. Öyle olmasaydı son iki haftada 280 hava saldırısı gerçekleşmezdi. 378 operasyon yapılmış IŞİD'e yönelik. Bitmiş olan IŞİD ile neyin operasyonu?  Bütün mesele bu geri çekilme tartışmalarında saklı. Bu geri çekilme ne ifade ediyor. Geri çekilsin, oradaki bütün dış güçler Türkiye de dahil Suriye’den geri çekilsin. Ama öncelikle bu IŞİD’den Suriye halklarını kurtarmak gerekir.

'EFRÎN'DEN ÇEKİLİN'

Bugün İdlib'de, Efrîn'de çözüm bekleyen mesele budur. Bu çözümsüzlüğü Rojava’ya da taşımayın. Tam tersine öncelikle İdlib’'i çözün, Efrîn'den çekilin ve Suriye’de halkların çözümünü var etmek konusunda bütün ülkeler, uluslararası kamuoyu, BM inisiyatif almalıdır. Bize de düşen bu çözüme destek vermektir. Hiçbir ülkenin toprak bütünlüğü meselesi tartışmaya açık değildir. Kimsenin Suriye’de işi yoktur. Herkes kendi toprağının bütünlüğü içinde, ortak vatanda demokratik cumhuriyeti kuracak bir inisiyatif almalıdır. Bizim iddiamız budur, bu anlamda bunu her yerde dillendirmeye devam edeceğiz. 

'ROJAVA GEZİ'NİN HAYALİDİR'

Rojava neden bu kadar hedeftedir? Neden bu kadar Rojava’yı hedefine koyarak düşmanlaştırıyor? Bütün hesaplar buradan başlıyor, Orta Doğu meselesinde. Evet, Rojava Suriye içinde herhangi bir yer değil. Rojava Orta Doğu’da inşa edilmek istenen, hani bu dış güçlerin kendi hesaplarıyla var etmek istedikleri rejime en güçlü itirazın gerçekleştiği başka bir hayat umudunun yeşerdiği yerdir. Rojava umudun adıdır o yüzden Rojava’yı boğmaya bu umudu öldürmeye çalışıyorlar. Buna asla izin vermemeliyiz. 

19 Temmuz 2012’de Kürtler, Efrîn'de, Kobanê ve Derik kentlerinde yönetime geldi. Eğitim, sağlık, güvenlik alanında komiteler oluşturuldu. Atılan ilk adım Kürt, Arap, Çeçen ve Hıristiyan temsilcilerden oluşan 82 kişilik kurucu meclisin oluşmasıydı. 2014’te yönetimin tabandan örgütlenmeye dayandırıldığı bir toplumsal sözleşme hazırlandı. Rojava Anayasası. Yönetim, seçimler yoluyla belirlenen halk meclisleri aracılığıyla aşağıdan yukarı doğru örüldü. Sistemde her etnik ve inanç grubu ile gençlik ve kadın örgütlenerek bu meclislerde yer aldı. Yönetimin her kademesinde eşbaşkanlık sistemi ve kadın örgütlenmesi gözetildi. Kadınlar ve gençler için ayrıca kota konuldu. 

Rojava, Gezi’nin hayalidir. Kadın özgürlüğünün cesaretle sahiplenildiği bir kadın mekanıdır. IŞİD’e karşı dikilen kadınların zaferidir Rojava. HDP olarak temennimiz orada konumlanmış tüm dış güçlerin ve IŞİD zihniyetindeki çetelerin bir an önce çekilmesidir. Tüm Türkiye halklarına, kadınlara, gençlere, muhalefete buradan bir kez daha çağrı yapıyoruz. Bugün Rojava’ya karşı bu saldırgan politikaya karşı, gelin hep birlikte karşı çıkalım. AKP ve Erdoğan’ın, bu ceberut iktidarın 3-5 belediye hesabı için Orta Doğu’nun vahasına olan saldırısına gelin hep birlikte dur diyelim. 

'BİZ ÖCALAN'A SAYIN DERİZ'

Neyle uğraştılar? Halkın yararı için bir bütçe yapmakla değil. Neyle uğraştılar biliyor musunuz, Öcalan'a Sayın densin mi denmesin mi? Biz Öcalan’a Sayın deriz. Biz Öcalan’ın ismini zikrederken Sayın Öcalan diye zikrederiz. Bu böyle. Bunun mahkeme kayıtlarında da böyle olduğunu biliyorsunuz. 

Bakın, Suriye’de çekilme meselesi gündeme gelmeden bir gün önce 3 buçuk milyar dolar değerinde 80 patriotluk füze anlaşması için yola çıktı. 3,5 milyar dolar! Bu bütçe halkın tek bir derdine derman üretmiyor. Silah, yoksulluk ve işsizlik üretiyor. Bu bütçede emeklilikte yaşa takılanların sorunlarını çözelim dedik, hayır dediler, işsizlik sorununu çözelim dedik, hayır dediler. Kürt meselesinin çözümünde yegane adım barıştır, buraya kaynak aktaralım dedik, hayır dediler. Ve paraların önemli bir kısmını da yine Saray'a aktardılar. Cumhurbaşkanı bütçesi 3 kat arttı. 

Şimdi de parlamentoya yine bir yasa iniyor. Seçim rüşveti yasası. Kaçırmayacaklarına yönelik bir hazırlık yapıyorlar. Boğaziçi’nde yapılaşmaya yasak alanlar, yine imar affına açılacak. Turizm Bakanı eminim orada da bir şeyleri kaçırmayacaktır. 

'İŞSİZLİK FONUNU PATRONLARA VERİYORLAR'

İşsizlik fonundan 500 milyon işçiler kullanmış, patronlar 1 milyar 200 milyon kullanmış. Adı işsizlik fonu, işçiler kullanamıyor. O zaman adını değiştirin. Çok iyi alışmışlar. Halktan, emekçilerden vergi adı fon adı altında para alacaklar. Bunu ucuz kredi olarak işverenlere kullandıracaklar. 

Geçen yılın başında asgari 424 dolar iken şimdi 381 dolar oldu. Bu yetersiz çünkü yoksullaşma sürüyor. Ücret artsa da satın alma gücünüz düşüyor. Yani fakirleşiyorsunuz, çalışarak yoksullaşıyorsunuz. 

YEREL SEÇİMLER

Şimdi hep birlikte Şırnak’ta, Hakkari’de, Van’da, Amed’de nerede kayyum varsa bunların hepsini faşizmin çöplüğüne süpürüp atacağız. 

Bunu engellemeye yönelik olarak ellerinden geleni artlarına koymuyorlar. Asker polis kayıtlarını bir seçim mühendisliği yaparak kaydırmaya çalışıyorlar. 

Böylece nispi oy dağılımları üzerinden belediye başkanlığı kazanmaya çalışıyorlar. Bu hiledir, şaibedir, suçtur. Bunu defalarca söyledik. Şırnak ve Hakkari’de bir vekilimizi bu yöntemle, garnizon yöntemi ile çaldılar. Ordunun neredeyse yarısını götürüp, vekilimizi çaldılar. 

Bize düşen, bugünden 31 Mart’a kadar bulunduğumuz her yerde çalışmalara katılmaktır. 

31 Mart’ta çok önemli bir başarıya hep birlikte imza atacağız. Bu başarı sayesinde bugün tutsak olan tüm arkadaşlarımız özgür olacak. Bugün yerinden yurdundan uzak olan bütün arkadaşlarımız geri dönecek. Bugün tecrit koşullarında yaşamak zorunda kalan bu ülke tecritten mutlaka kurtulacak."