Temelli: Her yerde demokrasi güçleri ile yan yana olacağız

Partisinin Manisa Gölmarmara ilçesindeki halk buluşmasında konuşan HDP Eş Başkanı Sezai Temelli, “Biz HDP olarak bulunduğumuz her yerde demokrasi güçlerine katkı vereceğimizi ve yanyana olacağımızı söyledik. Bu fedakarlığı yapacağız” dedi.

HDP halkla buluşmaya devam ediyor. Bugün Manisa’nın Gölmarmara ilçesinde halk buluşmasına katılan Eş Başkanı Sezai Temelli, güncel gelişmeleri değerlendirdi.

Temelli’nin konuşması şöyle:

“Öyle güçlü bir "hoşgeldiniz" dediniz ki, anladım ki Gölmamara hazır. Bu ceberut iktidarın izdüşümünden şimdi kurtulma zamanı.

2014 yılında Gölmarmara'da yerel seçim çalışmaları yapıyorduk o zaman sevgili Eş Genel Başkanımız Sabahat Tuncel ile çalışma yapıyorduk. Burada birlikte miting yaptık. O gün topluma bir söz verdik. Daha HDP yeni kurulmuştu ve biz o zaman herkese söz verdik. "Halkın iktidarını var edene kadar yolumuza devam edeceğiz" dedik. Dönmedik, yolumuza devam ediyoruz. Buradan Sebahat'a sevgilerimizi yollayalım. Sebahat yoldaşım, Figen yoldaşım, Gültan yoldaşım tüm arkadaşlarım eş başkanlarım bugün tutsaklar ancak bu mücadeleyi sürdürüyorlar. Buradan bütün tutsak milletvekili arkadaşlarımıza da sevgilerimizi yollayalım. Tüm bu adaletsizliğe direnen, dik duran, boyun eğmeyen, diz çökmeyen hepimize cesaret bulaştıran Selahattin Demirtaş yoldaşımıza, kardeşimize de selam yolayım.

Bugün cezaevlerinde 6500’den fazla HDP’li tutsak var. Demokratik siyaseti savundukları, barış, demokrasi istedikleri; bu ülkede huzur istedikleri için tutsaklar. Yine binlerce arkadaşımız yerinden yurdundan uzak, sürgünde. Cezaevindeki ve sürgündeki tüm arkadaşlarımıza sevgilerimizi yollayalım. Gölmamara’nın coşkusu Türkiye’nin her yerine yayılsın.

Tüm arkadaşlarımız tutsak ve her gün bu iktidar, iktidarını sürdürmenin yegane yolu olarak gördüğü HDP düşmanlığını yeniden yeniden var ediyor. Her sabah gözaltılarla kalkıyorsuz, her gün operasyonlar. Cezaevlerinde işkenceler var. Tüm bunların nedeni hakikatin sesini kısmaktır. Ama nerede olursak olalım, cezaevinde, sürgünde, sokakta, alanlarda, işyerinde; yapmamız gereken hakikatin sesini yükseltmektir. Bu iktidara karşı faşizme karşı hakikatin sesini yükseltmeye devam edeceğiz.

 

BU İKTİDAR EVLATLARIMIZIN KANINDAN BESLENİYOR

Çünkü, biliyoruz ki bu iktidardan kurtulmadan bu ülkeye huzur, barış ve demokrasi gelmeyecek. Sadece bu ülkeye değil Ortadoğu'ya da barış gelmeyecek. Çünkü bu iktidar savaştan, zulümden, yolsuzluktan besleniyor. Hakkımızı gasp ederek, geleceğimizi gasp ederek evlatlarımızın kanından besleniyor. Buna izin vermeyeceğiz. Bu savaşı bu zulmü bu şiddeti omuz omuza vererek, yan yana gelerek buna son vereceğiz. Kararlılıyız. Asla bu kararımızdan vazgeçmeyeceğiz. Bu kararlılığı her yerde dile getirdik, getirmeye devam edeceğiz.

Kararlılık deyince bu mücadelenin en önünde, tüm bedeniyle, en kararlı bir şekilde duran Sevgili Leyla Güven’e de buradan sevgilerimizi yollayalım. DTK Eşbaşkanımız, Hakkari Milletvekilimiz Leyla Güven tam 50 gündür açlık grevinde. "Yaşamayı çok seviyorum" diyor ama bu ülkeye barış ve demokrasi gelsin diye 50 gündür mücadelesi ve bedeniyle, dillendirdiği barış talebiyle açlık grevinde direniyor. Bu ölüm iktidarına, zulüm iktidarına karşı direniyor. Hepimizi bu direnişe davet ediyor, sesimize ses gücümüze güç katmaya devam ediyor. Leyla Güven bu ülkede tecrit kalkmadan, demokrasinin yolunun, barışın önünün açılmayacağını biliyor. O yüzden demokrasi ve barış mücadelesi için "tecride hayır" diyor. Ya tecrit ya demokrasi! Demokrasiden yana tercihte bulunanlar bu tecride karşı yan yana gelmeli sesini yükseltmeli ve açlık grevindeki tüm arkadaşlarımızın sesine ses vermelidir.

Bugün Türkiye’de birçok cezaevinde onlarca tutsak yoldaşımız tıpkı Leyla Güven gibi tecridin sonlanması için açlık grevinde. Açlık grevindeler çünkü hepimizin bir arada yaşayacağı bir ülkeyi, yan yana duracağımız bir ülkeyi yaratmak için açlık grevindeler. Çoğulcu, laik, demokratik bir ülke istiyoruz. Ortak vatanımızda demokratik bir cumhuriyeti var etmek istiyoruz. Demokratik ulus anlayışımızla geleceğimizi örmek istiyoruz. Yan yana gelmemiz bundandır. Bu ülkenin tüm farklılıklarını yan yana davet etmemiz bundandır. HDK ile yola çıktık şimdi HDP ile tüm farklılıkları, hangi inanç, hangi etnik köken, hangi siyasi düşünceden olursa olsun, hangi toplumsal kesimden olursa olsun herkesi yan yana durmaya davet ediyoruz. Diyoruz ki, "farklılıklarımız zenginliğimizdir, gücümüzdür". Gelin bu gücü yan yana gelerek var edelim, iktidara taşıyalım. Halkların, emekçilerin iktidarını var edelim. İşte o zaman Türkiye bu ceberut anlayıştan, tekçi zihniyetten kurtulur. Farklılıklarımız zenginliğimiz ise birlikte siyaset yapmalıyız. Birlikte siyaset yaparak tüm sorunlarımıza birlikte çözüm bulabiliriz. Bu radikal demokrasidir, bu HDP'dir. Bu firkiyatla yürüyoruz, bu fikriyat bizi güçlü kılıyor, bu fikriyatla iktidara yürüyoruz. Bu fikriyatın sahibi Sayın Öcalan'a da buradan selamlarımızı yollayalım.

Tecrit bitmeden bu meselelerinin çözümünün mümkün olmadığını defalarca dile getirdik. Ağırlaştırılmış tecrit koşulları 5 Nisan 2015'te başladı. Bundan önceki iki yılı hatırlarsanız, tecrit olmayan koşullarda çözüme ne kadar yaklaştığımız, kalıcı barışın ne denli yakın olduğunu hepiniz hatırlarsınız. Ağırlaştırılmış tecrit koşulları bu ülkeye dayatıldığı andan itibaren bu ülke hızla savaşa sürüklendi, çözümden uzaklaştı, bu ülkenin insanları umudunu yitirdi. Bugün herkes bir gün önceye göre çok daha karanlık bir sabaha uyanıyor. Oysa 2013-2015 arası herkes umutluydu. HDP’ye oy versin vermesin herkes o umudu koruyordu ve güzel günler yakında diyordu. Ne oldu da bu karanlık tabloya, içinden çıkılmaz kabusa sürüklendik? Olan bizim umudumuza karşı karanlığı yaratan iktidarın zihniyetiydi. İnsanlar bu umudun peşinde koşarken, bu ülkeye kalıcı barış gelsin diye gecesini gündüzüne katarken, bu iktidar çökertme planları ile uğraşıyordu. O çökertme planı bütün bir ülkeyi çökertmiş durumda. Bütün bir ülkenin değerlerini çürütmüş durumda ve bugün ülke içinden çıkılmaz bir krizin içinde. İktisadi kriz, sosyal kriz, siyasi kriz, topyekün yönetememe hali ile karşı karşıyayız.

İKTİDAR, KAYNAKLARI HALA BU SAVAŞA AKTARIYOR

Çok farklı bir Türkiye'de bir arada yaşıyor olabilirdik, belki de Ortadoğu’da çok farklı gelişmeler olabilirdi. Ama savaşı tercih edenler, bu ülkeye barışı çok görenler bu ülkeye zulmü dayatanlar sadece bu ülkeye değil Ortadoğu'ya da, bütün halklara da zulmü reva gördüler. 2015 yazından beri yüzlerce, binlerce insanımızı yitirdik. Bu savaşta bunca evladımızı yitirdik. Niçin? Bu iktidarın kendisini dayatmasından, savaştan beslenmesinden başka bir şey yok. Son bütçeye bakın, iktidar hala savaş diyor, ülkenin kaynakları hala bu savaşa aktarıyor. Televizyonları açtığınızda bu iktidarın yalan propagandasından başka bir şey görmüyorsunuz. İnsanlara gelecekle ilgili tehditler savuran, ülkeye korkuyu hakim kılmaya çalışan bir anlayış her gün televizyonlarda psikolojik savaş yürütüyor. Kardeşi kardeşe düşman kılan, halkların arasına nefret tohumlarını eken bu iktidara bir an önce son vermek zorundayız, bu gidişata dur demek zorundayız. Aksi halde evlatlarımızı, geleceğimizi yutmaya devam edecek. Çünkü savaştan kandan besleniyor çünkü onların yegane varlık nedeni işte bu zulümdür, şiddettir.

Kürt düşmanlığı üzerinden siyasetini var etmeye çalışanlar koskoca bir halkı yok sayıyor. "Kürt meselesi yoktur" diyerek, Kürt halkını yok sayarak ırkçılığı Türkiye'nin her yerine yayıyor. Daha geçenlerde Sakarya'da oğlu ile Kürtçe konuşan bir baba öldürüldü. Oğlu da ağır yaralandı. Bu ilk kez karşılaştığımız bir olay değildi maalesef, son da olmayacak. İnsanlar kimliğinden dolayı bu ülkede öldürüldü. En çok da Kürtler öldürüldü. Çünkü ırkçılıktan beslenen bir siyaset var. Evet suçlular yakalanıyor ama bu suçu üreten zihniyet son bulmadığı sürece biz daha çok bu olaylara tanıklık ederiz. Aslolan bu suçu üreten zihniyete son vermektir. O yüzden de mücadelemizle, bugüne kadar var ettiğimiz siyasetle bu suçu üreten bütün bataklıkları kurutmak istiyoruz. Bunun yolu, demokrasiden, halkların bir arada siyaset yapmasından, herkesin birbirinin fikrine saygı göstermesinden hakça, adaletçe paylaşımından geçiyor. Bu demokrasidir, çoğulcu demokrasidir. Radikal demokrasi anlayışımızla herkesi buna davet ediyoruz. Gelin diyoruz eşit yurttaşlık temelinde bir anayasa yapalım. Bu bize bir zemin sağlar. Bu zeminin üzerinde siyasetimizi yükseltelim. Bugün buna kulak vermeyenler aslında bu zemini tümüyle yitiriyorlar. Eğer bu zemin tümüyle yitirilirse artık siyaset yapacak bir zemin ve mecra kalmaz. İşte o rejime diktatörlük denir. Gidişat o yöndedir ve bunu şimdi durdurabiliriz. Ya faşizm ya demokrasi.

Demokrasi zeminini tercih edenler yan yana gelmeli omuz omuza vermelidir. Bakın ufacık basın özgürlüğüne bile, ufacık bir eleştiriye bile tahammül edemeyen bir iktidar var karşımızda. Bir televizyonun haber programına 3 gün yasak getirilmiş. Haber programına yasak mı gelir? O denli iş şirazesinden kaymış ki ne yaptıklarını bilmiyorlar. Neden bunu yapıyorlar? Korkuyorlar, tedirginler, kaygılılar çünkü ne yaparlarsa yapsınlar hangi tedbiri alırsa alsınlar hakikatin sesi susmadı, susmayacak.

Saray’da muhtarları toplayıp, muhtarları yönlendirmeye çalışıyor. Daha bundan birkaç ay önce 300'e yakın muhtarı görevden aldılar. Neden? Kürt oldukları için. Muhtarlara sürekli talimat veriyor. Muhtarlığın ne kadar önemli olduğunu anlatıyor. Evet muhtarlık önemlidir. Muhtar, muhtariyet sözcüğünden dolayı muhtartır. Yani yaşadığı yerde mahallesinde köyünde, mahallelisiyle, köylüsüyle birlikte bir yönetimin sonucudur muhtarlık. Muhtariyet özerkliktir. Buna tahammül edemediği için muhtarları da kendisine bağlamak istiyor. Tıpkı kaymakamları, jandarmayı, yargıçları, polisi bağladığı gibi muhtarları da kendi yörüngesine çekip tek parti diktatörlüğünü örmek istiyor. Buna izin vermemek için, muhtarlarımızla ilçe yönetimlerimiz ve yerel yönetimlerimizle bu gidişata dur demek ve yerel demokrasiyi var etmek için faşizme karşı omuz omuza vereceğiz.

Gölmamara'nın ne sorunu varsa Türkiye'nin her yerinde aynı sorun var. İşsizlik var, yoksulluk var, geçinememe hali var. Çiftçinin durumu ortada. Türkiye belki de eşi benzeri görülmemiş en verimli tarım alanlarına sahip ama Türkiye’de tarım alanı kalmadı. Türkiye'nin kendisine yeter enerji potansiyeli var ama enerji sorunu var. Türkiye’nin altı üstüne getirildi, her yerde maden arıyorlar, bu zihniyetten dolayı ekilebilir topraklar kurutuldu, yok edildi. Yeraltı suları kalmadı. Neden söylüyorum bunları; eğer siz kentinize, köyünüze, mahallenize sahip çıkmazsanız bu her şeyi yutan, karadelik haline gelmiş olan bu Saray, gelecektir elinizde avucunuzda ne varsa onu da alacaktır. Doymuyorlar, aksırıncıya tıksırıncaya kadar yediler doymadılar. Gene doymayacaklar. Hala gözü emekçinin, köylünün esnafın rızkında. İşte buna izin vermemek için emekçiler, kadınlar işçiler köylüler esnaf yan yana gelmemeliyiz.

TÜRKİYE İÇİN TEK BİR TEHDİT VAR O DA ERDOĞAN İKTİDARIDIR, AKP İKTİDARIDIR

Hakça adaletçe üreten ortak zenginliğini var eden ve bunu da birlikte çocuklarının geleceği için paylaşan bir sisteme ihtiyacımız var. Yerel demokrasi böyle bir şeydir. Bunu yapmazsak, haksız zenginliklerine zenginlik katarlar, bunu meşru kılmak için de savaştan başka bir şey bilmezler. Önce Afrin’e saldırdılar, ÖSO çeteleriyle Afrin’i talan ettiler, Afrinlilerin rızkının üzerine kondular. Oradan da zeytinleri çaldılar. "Afrin afrinlilerindir, Afrinden çıkın dedik" dedik ama onlar zeytinleri çaldılar. Tarım Bakanı çıktı utanmadan bunu itiraf etti. Yine bir seçime gidiyoruz. Şimdi de Fırat’ın doğusu yani Rojava’yı hedef gösteriyor. Rojava Türkiye için tehdit değil. Türkiye için bir tek tehdit vardır o da Erdoğan iktidarıdır, AKP iktidarıdır. Şimdi bu iktidara son verme zamanı.

Yoldaşlar, asla umudunuzu kaybetmeyin, unutmayın biz umudun yolcularız. Tüm bu karanlık gece son bulacak en yakın zamanda. Önce yerel seçimlerden başlayarak Türkiye'de çok büyük bir dönüşümü başlatacağız. Büyük bir demokrasi mücadelesi ile bu dönüşümü hep birlikte sağlayacağız. Bunun ilk adımı tabii ki yerel seçimlerdir. Buradan tüm demokrasi güçlerine, emekçilere, kadınlara sesleniyorum; cesur olun gelin bu dönüşümü birlikte başaralım. HDP olarak herkese eşit yaklaşarak, bu mücadelenin başarıya ulaşacağına inanıyoruz.

Ama bugünkü iktidar HDP’yi düşmanlaştırararak bu seçim sonuçlarına şimdiden müdahale etme peşinde. Valisiyle, kaymakamıyla her türlü hile yoluyla seçim sonuçlarını etkilemeye çalışıyorlar. Ordunun yarısını götürmüş Hakkari ve Şırnak’a, oradan belediye başkanlığı kapma peşinde. Akla hayale gelmeyecek her türlü hile bunlarda. YSK üyelerinin görev süreleri doldu şimdi görev sürelerini uzatmaya çalışıyorlar. Çünkü mühürsüz oylar hikayesini ancak böyle talimatla hareket eden YSK başkanı verirdi. Şimdi ona ödül olarak görev süresini uzatmaya çalışıyorlar.

31 MART’A 24 HAZİRAN’IN İKİNCİ TURU GİBİ GİDELİM

Ne yaparlarsa yapsınlar sandığımıza irademize sahip çıkacağız ve ne kadar kayyum varsa hepsini faşizmin çöplüğüne süpürüp atacağız. Bu ülkeyi kayyumcu zihniyetten hep birlikte kurtaracağız. Hem belediyelerimizi geri alacağız hem de bu zihniyetten Türkiye’nin her yerinde hep birlikte kurtulacağız. HDP’yi düşmanlaştırıp, ötekileştiren bu anlayışa karşı HDP ile yan yana duracağız. İşte o zaman bu oyun bozulacak. Bu oyunu bozmanın yolu dayanışmadan ve bu anlayışın karşısına dikilmekten geçer, cesur olmaktan geçer. Bütün muhalefet partilerini bu anlamda dayanışmaya çağırdık. Biz 24 Haziran seçimlerinde gerçek anlamda dayanışmayı başarsaydık, ikinci tura kalırdık. Madem kalamadık o zaman gelin bu yerel seçimleri, her yerelin özelinde ikinci tura çevirelim. Gölmarmara da seçime giderken ikinci tur anlayışı ile gitsin, Manisa seçime giderken ikinci tur zihniyeti ile gitsin. Tek başına muhalefetten bir parti yerellerde iktidara geliyorsa burada sorun yok. Tek başına iktidara gelemiyorsa o zaman demokrasi güçlerine düşen dayanışmadır. Öyle adaylarla gidelim ki o adaylar Gölmamara'yı, Manisa'yı temsil etsin.

Biz HDP olarak bulunduğumuz her yerde demokrasi güçlerine katkı vereceğimizi ve yanyana olacağımızı söyledik. Bu fedakarlığı yapacağız. İlkelerimiz, hassasiyetlerimiz var ve bunların gözetilmesini istiyoruz. Zaten bunların gözetilmediği yerde ne demokrasi ne barış olur. O zaman ya barış ve demokrasiden yana tercihte bulunacaksınız ya da bu iktidarın kör kuyusunda hep birlikte boğulacağız. Bu kuyudan kurtulmanın yolu, iktidardan kurtulmanın yolu demokrasi güçlerinin halkların istediği dayanışmadan geçer.

Şimdi sandıklarımıza sahip çıkacağız, sandık görevlisi, okul görevlisi, müşahit olacağız. Her mahalleye, köye sözümüzü taşıyacağız. Mahallemize, kentimize sahip çıkarak kentimizi biz yöneteceğiz. Neredeysek orada temsil edileceğiz, oradan en güçlü şekilde HDP’yi sandıklardan çıkaracağız. Eğer belediye başkanlıklarını tek başımıza alamıyorsak, o kentteki demokrasi güçlerinin adayını destekleyeceğiz. Unutmayın bizler umudun yolcularıyız, bizler mücadaleyi yükselttikçe, umut yol aldıkça barış ve demokrasinin yolu açılır. Dönen dönsün yolundan biz dönmeyiz. Serkeftin hevalno.”