Tüm cezaevleri İmralılaştı

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hukuk Komisyonu’ndan Avukat Kenan Maçoğlu, 5 Nisan 2015’te devreye konulan savaş politikalarının cezaevlerinde birebir karşılık bulduğunu belirterek, ”Cezaevleri İmralılaştı mı? Evet, bu tam olarak böyle oldu” dedi.

Avukat Maçoğlu, Türk cezaevleri, AKP’nin cezaevleri politikası ve devam eden açlık grevleriyle ilgili Yeni Özgür Politika'nın sorularını yanıtladı. AKP dönemi hapishane politikasının da önceki dönem politikalarının bir devamı olarak süregeldiğini belirten Av. Maçoğlu, ‘diyalog süreci’nin bitirilmesi sonrasında ise yeni dönemin savaş konseptinin cezaevlerine de fazlasıyla yansıdığını ve yoğun bir saldırı dalgası geliştiğini söyledi. ”OHAL sonrası ise İmralı Cezaevi sistemi, bütün Türkiye cezaevlerinde kurumsallaştı” diyen Av. Maçoğlu, siyasi tutsakların iradesini teslim almaya yönelik genel devlet politikasının, bu dönemde farklı araçlarla sürdürüldüğünü kaydetti. Avukat. Kenan Maçoğlu, şöyle devam etti: ”İmralı Cezaevi’ndeki ağır tecrit koşulları, uygulanan baskı politikaları bir siyasal program olarak AKP tarafından tüm topluma uygulanıyor. 5 Nisan 2015’ten sonra cezaevleri İmralılaştı mı? Evet, bu tam olarak böyle oldu.”

Bütün cezaevlerinde son derece sağlıksız koşullarda kapasitenin iki katı kadar insanın tutulduğunu kaydeden Av. Maçoğlu, su verilmemesinden kitap yasağına, radyoların toplanmasında görüş hakkına, hücre cezasından işkenceye kadar yoğun bir sindirme ve teslim alma politikasının uygulandığını aktardı.

YENİ CEZAEVLERİNDE ÖZEL BASKI

Yeni kurulan cezaevlerinin yönetimlerinin tutsakların kendi direnişleriyle kazandıkları hakların kullanımını sınırlamak, keyfi uygulamaları hayata geçirebilmek ve kendi hegemonyasını dayatabilmek için özel bir baskı politikası geliştirdiğini ifade eden Av. Maçoğlu, ”Bu kapsamda cezaevine sevk edilen tutsakların çıplak aramadan geçirilmesi, sürekli koğuş baskınları, ayakta sayım dayatması, yaşam alanlarının kamerayla izlenmesi gibi uygulamalar özellikle bu yeni cezaevlerinde keyfi olarak uygulanıyor. Buna tepki gösterilmesi halinde tutsaklar yoğun şiddet maruz kalıyor. Meclis İnsan Hakları Komisyonu kayıtsız; uluslararası kurumlar da bu hususları bilmelerine rağmen sessiz” şeklinde konuştu.

İMHA POLİTİKASININ PARÇASI

Sürecin bozulması sonrasında her alanda olduğu gibi hasta tutsaklar meselesinde de hükümetin tavrının, bir genel imha politikasından farklı olmadığını söyleyen Av. Maçoğlu, şunları paylaştı: ”Bu süreçte birçok hasta tutsağın sağlık durumunun ciddiyetinin bilinmesine rağmen tahliye edilmedikleri gibi tedaviye erişim hakları da engellendiği için maalesef hayatlarını kaybediyorlar. Adli Tıp ve hastanelerin de tavrı son dönemde bu politikaya bağlı değişmiştir. Sise Ana örneğinde de görüleceği üzere yaşı ve ciddi hastalıkları olmasına rağmen cezaevinde kalabileceğine dönük rapor verilerek tahliyesi engellenmiştir. Belki anmadan geçmemek gerek. Koçer Özdal hastanede kelepçeli şekilde yaşamını yitirdi. Bu bile tek başına bütün dönemi özetlemeye yetiyor.”

YENİ CEZAEVLERİ DE HAZIRLIKTIR

Yeni kurulacak özel güvenlikli cezaevlerinin sayısı ve yerleri dikkate alındığında mevcut politikaların devamı niteliğinde olacağını, baskı ve keyfiliğin artacağını dile getiren Avukat Kenan Maçoğlu, ”şunları söyledi: ”Hak ihlallerine yönelik denetleme görevi bulunan ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşların kayıtsızlığı göz önünde bulundurulduğunda, hükümetin bundan cesaretle yeni dönem politikasının bu bağlamlardan bağımsız olmayacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu kadar çok cezaevi toplu tutuklamalara da bir hazırlık olarak okunabilir. Bu da demokratik muhalefete dair herşeyin suç sayılacağı bir döneme geçileceğine dair kaygıları arttırıyor. Sadece devam eden cezaevi inşaatlarına baktığımızda aksini söyleyebilecek noktada değiliz.”