Amed'deki HDP'li vekiller: Halk bu zulmü kabul etmeyecek

Amed'deki duruşmaları takip eden HDP'li vekiller, 'KCK Ana Davası'nın Kürtlere karşı bir darbe davası olduğunu belirterek, "Halk bu zulmü kabul etmeyecektir" dedi.

Amed'de görülen “KCK Ana Davası”nı ve tutuklu bulunan DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, Amed Büyükşehir Belediyesi eş başkanları Gültan Kışanak ve Fırat Anlı’nın duruşmalarını takip eden HDP’li vekiller, duruşma sonrası adliye çıkışında basın açıklaması yaptı.

Basın açıklamasına DTK Eş Başkanı Leyla Güven, HDP Grup Başkanvekili Ahmet Yıldırım, Amed Milletvekili Feleknas Uca, Antep Milletvekili Mahmut Toğrul ve Urfa Milletvekili Osman Baydemir katıldı.

'SİYASİ SOYKIRIMIN PARÇASI'

Grup adına açıklama yapan Baydemir, dava dosyasında Kürt legal siyaseti ile sivil demokratik siyasetin yargılandığını belirterek, "Kendisi suç olarak tasnif ediliyor. Gerek iddianame de gerek sorulan suallerde Sayın Gültan Kışanak ve Sayın Fırat Anlı ve diğer bütün arkadaşlarımız belediyecilik faaliyetlerinden doğru sorgulanıyor. Örneğin ‘Neden cenaze defnettin?’, ‘Neden ambulans tahsis ettin?’ gibi sorular soruluyor. Ben sorarım, defin işlemi, defin ruhsatı yapmakla ve mezarı kazmakla mükellef bir belediye başkanı defin işlemi yapmayacak da ne yapacak. Bunun gibi onlarca durum ortaya koyabiliriz. Bu irtibatla bir kez daha soruyoruz bu aynı zamanda bir siyasi soykırım operasyonunun bir parçasıdır” dedi.
Amed Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Fırat Anlı’nın “Diyalogla, müzakereyle ve uzlaşıyla Kürt sorunu çözebileceğiniz son kuşağız” sözünü hatırlatan Baydemir, “Ve o son kuşak şuanda cezaevinde tutuluyor. O son kuşak şuanda legal meşru demokratik siyaset yollarında ısrar ettikleri için tutuklanıp cezaevine konulmuşlar. Çok açık söylüyorum bu bir zulüm ve hukuksuzluktur. Ve son bir fert kalıncaya kadar hukuksuzluğa, zulme itiraz etmek insan olmanın da gereği, sorumluluğu ve ödevidir” diye konuştu.

'SANDIKTA ALAMAYINCA KAYYUM ATIYORLAR...'

Baydemir, "21’inci yüz yılda bir siyasetçinin söylemi ve fikrinden, iktidarı eleştirdiğinden ve siyasi paradigmasından dolayı yargılanacağı yer şu arkamızdaki bina değildir” diyerek, şöyle devam etti: 

“Bir siyasetçinin yargılanacağı yegane yer var, o da halk mahkemesidir. Halk mahkemesi seçim ve sandıktır. Halk seçer, belediyecilik faaliyetini ve siyasi söylemini beğenmese bir dahaki seçimde onu sandıkta yargılar ve gereği sandıkta verir. Sandıkta Diyarbakır’daki sonuca ve belediyelere ulaşamayanlar ve alamayanlar şimdi mahkemelerle belediyelere tabiri caizse el koyuyorlar. Önce tutukluyorlar, akabinde de kayyum atıyorlar. İşte en büyük itiraz noktamız kabul etmeme nedenlerimizden bir tanesi de budur. Ben inanıyorum ki bu hesap bir kez daha halkın vicdanından geri dönecektir. Halk bu zulmü kabul etmeyecektir ve günü geldiğinde bu uygulamanın sahiplerini sandıkta yargılanacaktır. Ama esas olan sorulması gerek soru o güne kadar ki bu hukuksuzluk ve adaletsizliği yapanların yanına kar mı kalacak? Hani mahkeme salonlarında der ya ‘Adalet mülkün temelidir.’ Peki adalet olmasa adalet göz göre göre çiğnenirse, adalet kişiye göre uygulanırsa, adalet etnik kimliğe göre uygulanırsa Kürde adalet yoksa o zaman mülk nerede kalıyor?

'DARBE DAVALARI'

KCK ana davası dediğimiz bu dava darbe davalarıdır. Bugün Türkiye’de yaygın söylem ve propaganda FETÖ diye bir örgüt olduğu ve bu örgütün 15 Temmuz darbesini gerçekleştirene dair yaygın bir kanat var. İddianamelere yansımış süreçler var yargılamaya başlamış süreçler var. Peki KCK ana davasının fezleke hazırlayıcısı olan kamu görevlisi olan polisler, savcılar ve hakimler neredeler? FETÖ davasından tutuklular. Peki, darbecilerin hazırlamış olduğu bu iddianame nasıl oluyor da hukuki bir belge hukuki bir delil ve araç olarak kullanılabilir. Ergenekon, Balyoz davalarının emsal teşkil etmiş olduğu süreçler var. O davalarda elde edilen bütün deliller yok hükmünde sayıldı. Neden? Bunun bir suç organizasyonun ve bir kumpas organizasyonun olduğuna kanaat getirildi. O halde bu yargılamanın bir bütün olarak iddianamesi, delilleriyle birlikte hukuka haykırı ortam dinlemeleriyle birlikte düşmesi gerekir. Eğer Türkiye’nin batı yakasında bu uygulanıyorsa Kürt coğrafyasında bu uygulanmıyorsa o zaman hukuk Kürde çifte standartla uygulanıyor demektir. Biz çifte standardı kabul etmiyoruz, reddediyoruz. Bir gün mutlaka bu coğrafyada adalet ve hukukun üstünlüğü tecelli edecektir. Barış, özgürlük ve demokrasi uğrunda çaba edenler gibi biz de bu çabaya devam edeceğiz.”