Amed: Kürdistan gerillası mücadeleyi zafere taşıyacaktır

Delal Amed: Gerilla gücü daha büyük hamlelerle Erdoğan hükümetinin güçlerine karşılık vermeye hazırdır. Kürdistan gerillamız bu mücadele sürecinde öncülük rolünü oynamış ve mücadeleyi zafere taşırmada üzerine düşen rolü bundan sonra da oynayacaktır.

YJA Star Merkez Karagah Komutanı Delal Amed, Bakurê Kürdistan’da gelişen savaşa ilişkin sorularımızı yanıtladı.

Sizce Erdoğan'ın soykırımcı zihniyetinin iyice deşifre olduğu bugünden bakıldığında 1 Haziran Hamlesi daha iyi anlaşılıyor mu?

İkinci 15 Ağustos Hamlesi niteliğinde olan 1 Haziran Hamlesi’nin 12. yıldönümünü geride bırakırken, başta hamle şehitlerimiz olmak üzere Apocu ruhla Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’ni bugünlere ulaştıran kahraman şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyorum. Şehitlerimizin mücadeleyi zafer aşamasına getirip dayandırdıkları bu süreci başarıyla taçlandırma sözümüzü yineliyor ve bu kararlılıkta olduğumuzu belirtiyorum.

1 Haziran Hamlesi, Türk devletinin Kürt sorununu çözümcü zihniyetten ziyade yok sayan soykırımcı zihniyetine verilmiş bir cevap olmaktadır. Bilindiği üzere Önder Apo’nun 1993 yıllarından beri Kürt sorununun çözümünde Türk devleti ile diyalog, müzakere, demokratik-siyasi mücadele yöntemleriyle çözüm arayışları ve bu konudaki çabaları söz konusu oldu. Buna karşılık Türk devleti içerisinde de Kürt halkını savaşla bitiremeyeceğine kanaat getiren yetkili bazı kesimlerin yeşil ışık yakmaları ve karşılıklı çabalar Kürt sorununun çözümünde demokratik-siyasi mücadele yöntemlerini gündeme getirmiş ve mücadelemizin belli dönemlerinde çatışmaların durdurularak ateşkes süreçlerinin yaşandığı bilinmektedir. Ancak Türkiye içerisinde faşist, şoven, tekçi zihniyetle savaştan beslenen derin devlet güçleri, Kürt halkını inkar ve imha siyasetinde ısrar ederek karşılıklı gelişen bu çabaları boşa çıkarmış, Kürt halkını, hareketini ve önderliğini tasfiye etme planlarının yanı sıra devlet içerisinde de savaş dışında çözüm arayan eğilim sahiplerini ortadan kaldırmıştır. Esasta da Önderliğimiz 1999 uluslararası komplo sürecine karşılık olarak -ki bu komplo sadece Kürt Özgürlük Hareketimizi ve Önderliğimizi hedeflememekte aynı zamanda Türkiye’nin geleceğini karartmayı amaçlayan bir komplo iken- Kürdistan Özgürlük Mücadelesi stratejimizde değişikliğe giderek halkların birliğini esas alan demokratik-siyasi mücadele stratejisi ile Kürdistan ve Türkiye halkları açısından dönüm noktası olan yeni bir süreci başlattı. Tayyip Erdoğan öncülüğündeki AKP hükümeti, iktidara gelişi ile birlikte faşist, tekçi zihniyetle Kürt halkını soykırımdan geçirmeyi kendi iktidarının teminatı olarak görmüştür. 1 Haziran Hamlesi de AKP hükümetinin bu soykırımcı politikalarına cevap olma niteliğinde olup, Kürt halkının direniş ruhuyla mücadele gücünü ortaya çıkarmıştır, bu nedenle de ikinci bir 15 Ağustos Hamlesi niteliğindedir. Günümüzde de, Erdoğan Saray rejimini kurarak devlet ve AKP içerisindeki farklı sesleri de bertaraf edip tek başına diktatör olma hayalleri içerisindedir. Yine kendi diktatoryal rejimini kurarken, Kürt halkını ve değerlerini büyük bir vahşetle ortadan kaldırıp, soykırımdan geçirerek iktidar hayallerini gerçekleştirme planı içerisindedir. Tek millet, tek bayrak, tek dil, tek din sloganlarıyla tekçi zihniyetini ortaya sermekten çekinmemekte, son olarak da Hareketimizin militanları şahsında halkımızın da Zerdüşt dinine sahip olduğumuzu propaganda ederek İslami kesimleri karşımıza çıkarmayı amaçlamıştır. Uluslararası terör örgütü DAİŞ‘in Zerdüştlüğe dayanan inanış biçimine sahip olan Êzidî halkımızı katliamdan geçirmek istediği bir dönemde Erdoğan’ın da bu dini inanışına saldırması, DAİŞ’ten farksız olduğunu çok net gözler önüne sermiştir. 24 Temmuz 2015 yılında halkımıza, Hareketimize ve Önderliğimize yönelik gerçekleştirilen saldırılarda da bu çok açık ortaya çıkmıştır. Kuşkusuz, Özgürlük Hareketimiz öncülüğünde halkımız da 1 Haziran hamle ruhuyla gelişen bu saldırılara karşılık Kürdistan şehirleri başta olmak üzere her alanda direniş mücadelesini geliştirmiş ve kendi öz gücüyle özgür, bağımsız çözüm gücünü ortaya koymuştur. Halkımızın ve Hareketimizin sergilediği eşsiz direniş düzeyi, Erdoğan’ın gerçek yüzünü tüm çıplaklığıyla deşifre ederek, bu politikalarıyla kendi sonunu getireceğinin de habercisi olmaktadır.        

 

Erdoğan yönetimindeki yeni Türk devletini, askeri-siyasi-diplomatik olarak daha güçlü kılan unsurlar nedir ki, diğer hükümetlerin bitiremediği Kürt Özgürlük Hareketi'ni bitireceklerini tekrarlıyor?

7 Haziran 2015 Türkiye seçimlerinde demokrasi bloğu olarak HDP’nin başarı kazanması ve Erdoğan’ın tek başına iktidar olamaması karşısında bu yenilgiyi hazmedemeyen Erdoğan ve AKP iktidarı Kürt halkı ve Özgürlük Hareketimize karşı savaşı başlatmıştır. Bu savaşı başlatırken, devlet içerisindeki muhalif ve diğer kesimleri “devlet elden gidiyor, devletin bekası için” Erdoğan kendi iktidarının desteklenmesi karşılığında Kürt halkını feda ederek soykırımdan geçirme planını devreye koymuştur. Bu temelde, MHP kendi içerisinde parçalanmayı da göze alarak Erdoğan’a tam destek vermiştir. Yine soykırım planına karşılık her alanda halkımızın direnişi gelişince, Erdoğan’a bağlı özel güçler direnişi bastıramayınca Türk ordusundan da destek istemiş ve ordu içerisinde de yaptığı düzenlenme değişiklikleriyle kendisinin direkt yönlendirdiği Türk ordusunun tam desteğini almıştır. Türkiye içerisinde var olan siyasi ve askeri güçleri operasyondan geçirip kendi yandaşlarını atadığı bu güçlerden tam destek almıştır. Yine Suriye somutunda, dış politikasında da kriz yaşayan Erdoğan ve hükümeti dış güçlerle de hem bu krizini aşmak hem de DAİŞ ile mücadele adı altında esasta da PKK ile mücadele için, Türkiye’yi pazarlama pahasına işbirliğine girmiştir. Erdoğan ve hükümeti Kürt Özgürlük Hareketimizle mücadelesinde gerek içten gerekse de dıştan aldığı bu destek ve işbirliğine güvenmektedir. Ancak Kürt Özgürlük Hareketi olarak 43 yıldır sürdürülen mücadele gerçeği şunu net olarak ortaya koymuştur; hükümetlerin iç ve dış siyasette en güçlü olduğu dönemlerde bile Kürt Özgürlük Hareketimizi bitiremediği aksine Hareketimizin güçlenerek büyüdüğü ve bizimle mücadele sonucunda kendi hükümetlerinin devrildiğine tarih tanıklık etmiştir. Kaldı ki, içte ve dışta Erdoğan hükümetinin bu kadar destek arayışı, kendi zayıflığının ve mücadelemiz karşısında yenildiğinin göstergesidir. Bu zayıflık ve yenilgisini her taraftan aldığı destekle kapatmaya çalışmaktadır. Ancak bu nafile bir çabadır. Erdoğan nasıl ki Davutoğlu hükümetini bu mücadele sürecinde kendi eliyle düşürdüyse, bu, yolun ortasında at değiştirmeye benziyor, bunu da gerçekleştirerek kendi sonunu yakınlaştırmıştır. Erdoğan’ın kendisi de mücadelemiz karşısında yenilmekten ve devrilmekten kurtulamayacaktır.

 

Mevcut savaşı nasıl tarif ediyorsunuz; güçlerin konumu, siyasi argümanları, halklara vaatleri ve varılması beklenen sonuç açısından karşılaştırır mısınız?

Kürt Özgürlük Hareketi açısından mevcut yürüyen savaş, meşru ve haklı bir mücadeledir. Çünkü halkımız üzerinde soykırım politikalarıyla vahşet uygulanmak istenmektedir. Demokratik-barışçıl yöntemlerle Kürt sorununun çözümü ve halkımızın özgürlüğünün sağlanması konusunda attığımız her türlü adıma karşılık Erdoğan ve hükümetinin Hareketimizi ve halkımızı tasfiye etme amacına karşı direniş ve kendi öz gücümüzle çözümümüzü gerçekleştirme bunun için mücadeleyi yükseltme dışında herhangi bir yol bize bırakılmamıştır. Bu nedenle, kendi öz gücümüzle demokratik özerklik mücadelesini yürütmekteyiz. Bu hem kendi çözümümüzdür, hem de uygulanan vahşet ve soykırım politikalarına karşı direnerek varlığımızı koruma mücadelesidir. Bu nedenle meşru ve haklı bir mücadeledir. Mücadelemizin gelmiş olduğu aşamada Kürt halkı bilinçlenmiş ve kendi özgür yaşamını inşa edecek düzeye ulaşmıştır. Özgür yaşama hakkı olan halkımızın bundan geri adım atması mümkün değildir. Dayandığımız temel gücümüz, kendi öz gücümüzdür, Önderliğimiz, halkımız ve gerillamız temel direniş gücümüzü oluşturmaktadır. Erdoğan ve hükümetinin orantısız güç kullanarak her türlü iç ve dış desteğin yanı sıra askeri olarak da en üstün teknolojiden yararlanarak yürüttüğü bu savaş, kendi iktidar çıkarlarına dayalı ve iktidarı uğruna Kürt halkımızı feda etmektedir. Adını terörle mücadele koyduğu bu savaş, Kürdistan şehirlerinin tank, top, uçaklarla yerle bir edilerek viran edilmesi, insanlarımızın göçertilmesi, katliamlardan geçirilmesi savaşıdır. Bu savaşın haklılığı olamaz. Maalesef Erdoğan hükümetinin sergilediği vahşet, tüm dünya insanlığının gözleri önünde cereyan ediyor, demokratik ve ilerici insanlığın bu vahşete duyarsız kalması, bir insanlık ayıbıdır. Tüm demokratik kesimleri Kürdistan’da yürütülen bu soykırımcı-katliam politikaları karşısında sorumlu ve duyarlı olmaya davet ediyorum.

22 Temmuz'dan itibaren başlayan savaşın stratejik ve taktik bütünlüğü ile askeri ve siyasi bilançolarına bakıldığında Kürdistan gerillası, nasıl bir rol oynadı/oynuyor?

Kürdistan gerillamız 24 Temmuz’la başlayan imha saldırılarına karşılık; kendisini, halkını ve değerlerini savunmuş, halkımız da demokratik–özerklik mücadelesiyle siyasi amacını ortaya koymuştur. Kürdistan halkımızın kendi çözümü olan demokratik özerklik mücadelesini savunmak elbette ki gerillamızın temel görevi olmaktadır. Bu temelde gerilla güçlerimiz halkımızın öz yönetim direnişlerine karşı gelişen düşman saldırılarını bertaraf etmek için gerek kırsal alanda gerekse de şehirlerde aktif eylemsellik içerisinde olmuştur. Yine demokratik özerklik ilan edilen alanların savunulması için dışarıdan yol ve araziyi denetime alarak düşman güçlerinin bu alanlara saldırılarını engellemiştir. Yine gerillanın Kürdistan’da oynadığı rol itibariyle halkımızda geliştirdiği savunma bilinci, gelişen düşman saldırıları karşısında hızla kendini ve alanını savunma amaçlı, örgütlenmesini ve YPS direniş güçlerinin gelişmesini sağlamıştır. Bu anlamda Kürdistan gerillamız bu mücadele sürecinde öncülük rolünü oynamış ve mücadeleyi zafere taşırmada üzerine düşen rolü bundan sonra da oynayacaktır.

Binali Yıldırım atandıktan sonraki Bakanlar Kurulu'nda ve muhtemelen MGK'de tartışılıp karar altına alındığı basın yansıyan; 'ülke içindeki gerilla üslerinin imhası ve eylem kapasitesini yok etmeyi öngören 'önleyici savaş' stratejisi, gerçekten sunulduğu gibi yeni bir şey mi, yoksa mevcut planlamanın sürdürülmesi?

Önleyici savaşla kastedilen, gerilla gücümüzün hamlesel çıkışlarını engelleme, eylem yapmasının önüne geçme amaçlanmaktadır. Yani aktif eylem gücümüz olan gerilla gücümüzün imhası hedeflenmektedir. Geçmiş dönemlerde de Türk devlet güçleri, gerilla güçlerimizi bitirmek için gerek Kuzey alanlarında gerekse de Medya Savunma Alanlarında her türlü savaş yöntemlerini kullanarak imha konseptleri ve planlamaları uyguladı. Fakat hiçbirisinde sonuç alamadı aksine gerilla güçlerimiz gelişip, büyüyerek Kürdistan’ın her tarafında ve Türkiye kırsalında da yaygın örgütlenerek her yeri mücadele alanına dönüştürdü. AKP hükümeti döneminde de Hareketimizi, halkımızı tasfiye ve imha planları sürekli yürürlükte oldu. Hatta AKP hükümeti daha ince yöntemlerle demokratik-siyasi çözüm mücadelemizin gündemde olduğu süreci, halkımıza vaatler vererek oyalayıp, beklenti yaratarak halkımızı ve Hareketimizi tasfiye planı içerisinde oldu. Bunu son yıllarda savaş ve şiddet politikalarıyla Hareketimizi tasfiye etmeyi başaramayacağını anlayınca, Kuzey Kürdistan alanlarında bulunan gerilla güçlerimizi, demokratik-siyasi çözüm mücadelesinin gündemde olduğu bir süreçte gerillamızı Kuzey Kürdistan sınırları dışına çıkararak tasfiye etme planları yapmıştı. Demokratik-siyasi mücadelenin gelişmesi için biz 2013 yılında belli bir kısım gücümüzü Kuzey alanlarından Medya Savunma Alanları’na çektik. Ama bu geliştirdiğimiz adımlara karşı AKP ve Erdoğan hükümetinin çözüm sürecinde samimi olmadığı açığa çıktı. Aksine bu süreci Kürt halkını ve Özgürlük Hareketi’ni bu biçimiyle nasıl tasfiye ederim hesapları ve planlamalarını geliştirdi. Buna karşılık Kuzey alanlarındaki gerilla gücümüzün mevzilenmesi ve varlığını koruyarak halkımız üzerindeki soykırım uygulamalarına karşı aktif eylemsellik içerisinde olması bizim için hayatidir. Kuzey Kürdistan’da gerilla gücümüz var olduğu sürece Kürt halkını ve değerlerini koruyacak, Türk devlet güçlerinin saldırılarına karşılık verecektir. Bunu engellemek için Erdoğan hükümeti Kuzey alanlarındaki gerilla güçlerimizi tekrardan yeni planlama olarak gündeme koyduğu bu konseptle imha etmeyi planlamaktadır. Bu sadece Kuzey ile ve gerilla güçlerimizle de sınırlı bir plan değildir. Zaten Medya Savunma Alanlarımıza dönük de saldırılarını kesintisizce sürdürmektedir. Yine halkımıza dönük olarak, katliam, göçertme, tutuklama, baskı politikaları ile birlikte Kürdistan şehirlerini bombardımanlarla coğrafik olarak ortadan kaldırma, yine farklı kesimleri getirip Kürdistan’ın belli yerlerine yerleştirerek demografyayı değiştirmeyi hedefleyen soykırım uygulamalarını geliştirmektedir. Bunların tümü de bu konsept dahilindedir. Kürt halkına karşı ilan edilmiş topyekün savaş yaklaşımıdır. 24 Temmuz’dan itibaren biz de halk ve Hareket olarak tüm dinamiklerimizle topyekün savaş karşısında topyekün mücadele halindeyiz. Özellikle kırsal alandan şehirlere yayılan ve halkımızın da dahil olduğu direniş süreci Türk devlet güçlerini ciddi anlamda zorlamış, yenilgi ile yüz yüze bırakmıştır. Bu yenilgisini örtbas etmek için işte “şehirlerde bitirdik, şimdi de sıra Kuzey kırsal alanlarındaki gerilla üslerini, kendi deyimleriyle Kandilcikleri bitirme planı” söylemleriyle kamuoyunu yönlendirmeye çalışmaktadır. Psikolojik, özel savaş yöntemleri ile yalan-uydurma kara propagandalarıyla kamuoyunu manipüle etmek istemektedir. Yoksa yeni bir plan değildir. Mevcut savaşın sürdürülmesidir. Bu savaşta yaşadığı yenilginin örtbas edilmesi için yeni planlar devreye koymuş gibi görünmeye çalışmaktadır. Şunun bilinmesi gerekir ki, ne şehirlerde mücadele bitmiştir, ne de öyle Kuzey’de ve başka alanlarda kurbanlık koyunlar gibi imhayı bekleyen gerilla üsleri vardır. Aksine Kürt halkı şehirlerde direnişle destan yaratmakta, direniş gücüne güç katmakta, gerilla gücü de daha büyük hamlelerle Erdoğan hükümet güçlerine karşılık vermeye hazırdır ve bu temelde mücadelesini sürdürmektedir.

Kürdistan'ın neredeyse tüm parçalarına yansıyan savaş gerçekliği göz önünde bulundurulduğunda gerillanın durumu nedir?

Erdoğan hükümeti Kürt halkına karşı sadece Kuzey Kürdistan’da savaşmıyor. Kürdistan’ın diğer parçalarındaki halkımıza dönük diğer güçlerin geliştirdiği savaşı da yönlendiriyor. Buna karşılık Kürdistan gerillası da başta Kuzey Kürdistan olmak üzere tüm Kürdistan parçalarında örgütlenmiş ve mevzilenmiş bulunmaktadır. Kürt halkını soykırımdan geçirmek isteyen uygulamalara karşı tüm Kürdistan parçalarında direnerek kendi varlığını ve halkımızın değerlerini savunacak güçtedir. Ayrıca Kürdistan’da gelişen mücadele düzeyiyle çözüm aşamasına gelmiş bulunan Kürt sorununa kendi özgücüyle çözüm projesini hayata geçirecek güçtedir, bunun için mücadelesini sürdürecektir. En başta da tüm Kürdistan parçalarındaki savaşı yönlendiren Erdoğan hükümetinin soykırım politikalarını boşa çıkararak, halkımızın özgücüyle çözüm projesi olan bağımsızlıkçı, demokratik özerklik çözümünü gerçekleştirecektir. Yine Kürdistan’ın diğer parçalarında uluslararası terör örgütü olan DAİŞ karşısındaki gerilla güçlerinin direnişi, bölgesel düzeyde yürütülen mücadelede, Kürdistan gerillasının bölgenin temel mücadele dinamiği olarak esas aktör olmasını sağlamış, bu yönüyle bölge halklarının da özgürleşmesinde öncülük rolünü oynamaktadır ve oynayacaktır.

YPS'nin şehirlerdeki direnişi; Nusaybin'deki çekilme ve Şırnak'taki durum nedir?

Bilindiği üzere Kürdistan halkımız Erdoğan hükümetinin Kürt sorununa çözümsüzlük dayatan politikalarına karşı, kendi özyönetimini ve demokratik özerklik sistemini ilan etti. Halkımızın özyönetim ilanlarına karşı Erdoğan hükümeti tüm gücüyle pervasızca saldırdı. Bu saldırılar karşısında kendi varlığını ve özyönetimi ile özgür yaşam sistemini savunma amaçlı halkımız direniş içerisine girdi. Bu direniş süreci ile birlikte direnişçi güçler YPS adıyla örgütlendiler ve direndiler. Cizre’de, Sur’da, Silopi’de, Farqin’de, Gever’de Kürdistan’ın hemen her yerinde YPS güçleri düşman saldırılarına karşı görkemli direnişler sergiledi. Son dönemde de Nusaybin ve Şırnak’ta YPS güçlerinin görkemli direnişi söz konusudur. Kuşkusuz ki, Türk devlet güçleri her türlü teknik ve tüm gücünü ortaya koyarak direnişi bastırmayı hedeflemektedir. Bunun için kadın-çocuk-yaşlı ayrımı yapmadan halkımızdan insanları katletmeyi hedefleyerek, şehirleri bile bombardımanlarla yıkmayı esas aldı. Vahşet düzeyindeki pervasızca bu yönelimlere rağmen YPS güçleri hem Şırnak, hem Nusaybin’de devlet güçlerine çok ağır kayıplar verdirerek görkemli direniş sergilediler. Yaklaşık 80 günü bulan Nusaybin ve Şırnak’taki YPS güçlerinin direnişi başarıyla sonuçlanmıştır. Bu yönüyle Kürdistan’ın diğer yerlerinde olduğu gibi Nusaybin ve Şırnak’ta da tarihi direnişler olmuştur. YPS Koordinasyonu’nun bu konuda resmi bir açıklaması da oldu. Nusaybin’de YPS güçlerini geri çektiğini ve bu güçlerin üslerine ulaştıklarını ifade etti. Biz de HPG olarak şehirlerde sürdürülen bu mücadele sürecini yakından takip ediyoruz.

Nusaybin ve Şırnak’ta YPS güçlerinin direnişi başarıyla tamamladığını ve sonuç alarak güçlerin başarılı bir biçimde geri çekilmeyi sağladığını biliyoruz. YPS güçleri geri çekildikten sonra Nusaybin’de Yasemin Ana’nın da içerisinde olduğu bir grup sivil insan; çoğu çocuk olan analar ve yaralı sivil insanlar, düşman tarafından katledilmemek için şehirden çıkmak istediler. Bu insanlarımızı kamuoyuna “ PKK’li teröristtirler, gelip teslim oldular, terör örgütü çözüldü” diye lanse etmek büyük bir yalandan ibarettir. Peki ben de soruyorum. Bu sivil insanlar mı 80 gün boyunca Türk ordu ve özel polis güçlerine karşı mücadele yürütüp bu kadar kayıp verdirdiler. Tüm kamuoyunun bildiği gibi Nusaybin ve Şırnak’taki YPS güçlerinin direnişinden dolayı orada savaşan devlet güçlerinin çok ağır kayıpları oldu, Nusaybin’de 3 taburluk güçlerinin tasfiye olduğunu kendi içerilerinde birilerinin itiraf ettiğini, bir o kadar da Şırnak’ta vurulduklarını biz de biliyoruz. YPS direniş güçleri 25 Mayıs tarihinden itibaren çekilmesine ve hiçbir çatışma olmamasına rağmen her gün Nusaybin’de bilmem kaç JÖH, PÖH vb. silahlı kuvvetler öldürüldü deyip cenaze törenleri düzenliyorlar. Herhalde şimdiye kadar açıklamadıkları, saklı tuttukları kayıplarını gizleyemediğinden tek tek bu biçimiyle açıklama yoluna girmiş olacaklar ki bu tür haberlerle kamuoyunu da aldatmaya çalışmaktadırlar. Yine YPS güçleriyle savaşan devlet güçlerinin verdiği kayıplarla psikolojilerinin bozulduğunu, moralmen çöktüğünü, bunun için psikologların bu alanlara getirildiğini hepimiz biliyoruz. Ben de soruyorum, teslim oldu dediğiniz 75 sivil ana ve çocuk mu bu kadar kaybı Türk ordu ve özel polis, jandarma güçlerine verdirdi. Eğer bu devlet tüm ordu ve silahlı güçleriyle tüm teknolojik silahlarını Nusaybin ve Şırnak’a yığmış ve 75 kişi ağırlığı çocuk olan bu insanlara karşı 80 gün boyunca hiçbir şey yapamamışsa, kendini gözden geçirsin. 80 gün boyunca Şırnak ve Nusaybin’de YPS güçleri direnmiştir, devlet güçlerine büyük kayıplar verdirmiştir ve direnişini başarıyla tamamladıktan sonra o alanlardan başarılı bir şekilde çekilmeyi sağlamıştır.” Bu herkesçe bilinmelidir.

Erdoğan’ın “şehirlerdeki direnişi bitirdik, PKK yenildi, Türk devlet güçleri zafer kazandı” söylemleri tamamen gerçeklik dışıdır. YPS güçleri kendi inisiyatifleriyle bu alanlardan çekildikten sonra devlet güçleri bu alanlara girebilmiştir. Bu girişlerini de operasyonlar tamamlandı, şehirler temizlendi biçiminde yansıtıyorlar ki böyle değildir. Nusaybin ve Şırnak’ta YPS direniş güçleri kazanmıştır. Devlet güçleri, YPS güçlerinin boşalttığı alanlarda Türk bayrağını dalgalandırarak, marşlarla zafer kutlama havası yenilgisinin ispatıdır. Devlet güçleri acizliğinden ve güçsüzlüğünden şehirleri yakıp, yıkmış, virane etmiştir. Bunu da savaşta zafer kazanmış biçimiyle yansıtması kamuoyunu manipüle etmek ve psikolojik savaş amaçlıdır. Kendi yıkımlarını da direniş güçlerine mal etmeleri büyük bir yalandır. YPS güçlerinin elinde tanklar, uçaklar; evleri, binaları yıkacak silahların olmadığını herkes bilmektedir.

Devlet güçlerinin saldırılarından dolayı evleri yakılıp, yıkılan; yerlerini boşaltmak zorunda kalan başta Nusaybin ve Şırnak halkımız olmak üzere tüm halkımız, kendi toprağına ve evine sahip çıkmalı, çatışmalar durmasına rağmen devam eden yakma-yıkma uygulamalarına karşı durmalı, eylemsel tutum alarak mücadelesini yükseltmelidir. 

Türk devletinin savaşı Kürdistan'la sınırlama çabasını aşacak çıkışlar söz konusu mu?

Kuşkusuz Türk devleti bu savaşın faturasını Kürdistan halkımıza ve coğrafyamıza ödettirmeye çalışmaktadır. Ancak savaşın ulaştığı düzey Kürdistan sınırlarını aşmakta ve Türkiye coğrafyasında gerilla güçlerimizin gerek kırsal gerekse de şehirlerde devlet güçlerine karşı mücadeleyi sürdüreceği bir süreç olmaktadır. Şimdiye kadar Türkiye’de güçlerimizin geliştirdiği eylemler de bunun göstergesidir. Yine Türkiyeli devrimci güçlerin HBDH çatısı altında ortak cephede geliştireceği mücadele süreci yeni bir çıkış olmaktadır. Türk devleti ve Erdoğan hükümeti şunu iyi bilmelidir ki, Kürdistan’da yaktığı ateş, harlanarak tüm Türkiye’yi de saracak boyuta ulaşacaktır.