Devrimci Güçler Komutanı: Osmanlı'nın torunları yenilecek!

Devrimci Güçler Genel Komutanı Hacı Ehmed, Türk devletinin işgalci saldırılarıyla sonuç alamayacağına dikkati çekerek, "Osmanlı’nın torunları umut etmesinler; Rojava’da bir gün rahat oturamayacaklar. Biz topraklarımızı onlara bırakmayacağız'' dedi.

Devrimci Güçler (Çeyş El Suwar) Genel Komutanı Hacı Ehmed, 1 yıldır süren Kuzey Suriye İşgal Harekatı'nı, Türk devletinin yeni işgal planlamasını ve Devrimci Güçler'in tutumunu ajansımıza değerlendirdi.

Türkiye’nin bir yıla yakındır Kuzey Suriye İşgal Harekatı kapsamında Şehba’yı işgal politikası devam ediyor. Bunu nasıl ele alıyorsunuz?

Türkiye’nin Şehba Alanı’na giriş tarihleri Kuzey Suriye İşgal Harekatı'nın başladığı 24 Ağustos 2016. Fakat Türklerin Şehba’ya yönelik planları ve çalışmaları çok uzun süreye dayanıyor. Yani Suriye’de çıkan çatışma ve kaosun başlarına dayanıyor. Türk devleti özelde Halep olmak üzere Suriye’de yerini garantiye alabilmek için bir giriş kapısı olarak Şehba’yı seçti. Çok uzun süreden beri Şehba üzerine çalışıyorlar ve Şehba’yı örgütlüyorlar.

Özellikle orada bazı Türkmenlere, yine Arap veya Kürt olsun çete gruplarına dayanarak çalışmalarını sürdürüyorlar. 24 Ağustos 2016 tarihinde Türk devletinin bizzat kendisinin Şehba’ya fiili bir girişi oldu. Fakat istihbarat, örgütlenme boyutuyla çok uzun süreye dayanıyor. Yani Türk devleti Şehba’ya kendisi girmeden önce bölgeyi bu girişine hazırlamıştı, diyebiliriz.

Özellikle de IŞİD'in bu bölgede olması Bab da içinde olmak üzere Cerablus’tan ta Ezaz’a kadar uzanması durumu vardı. IŞİD orada olduğu süreçte Türkiye orada çok rahattı. Adeta MİT elemanları orada cirit atıyordu. Gidiş gelişleri, oradaki hareketleri, IŞİD’i desteklemeleri, oradan cephane sevk etmeleri, mazot ticaretinin Cerablus-Türkiye sınırı üzerinden olması; her şeyi çok rahatlıkla yapabiliyorlardı. Türk istihbarat elemanları IŞİD Emiri kılığında yine bölgedeydi. IŞİD adıyla aslında Şehba’yı işgal etmişlerdi.

‘DAİŞ BÖLGEYİ TÜRK DEVLETİNE DEVRETTİ’

Ama kendisinin açıktan girişi için de bahane yaratmak istiyordu. Sizler de hatırlarsınız, giriş süreci Minbic zaferi sonrasına denk geldi. QSD savaşçıları Minbic’te IŞİD’e darbe vururken burada Türkler birçok bahane yaratıyordu. Türk medyası bu giriş için zemin hazırlıyordu. IŞİD için “Ha Kilis’e vurdular vuracaklar, Suriye’den topraklarımıza roketler atıldı, Kilis’e roket düştü” şeklinde haberler yapıyordu. Bu roketlerin de hepsinin Şehba bölgesinden gelip yani Ezaz’dan, Cerablus’tan geldiğini söylüyorlardı.

Bunlarla Şehba’ya fiili geçişin zeminini böyle hazırladılar. Tabii istihbarat ve kontra çalışmalarını Türkiye içerisinde de daha da aktifleştirmişlerdi. Suruç Katliamı, Antep’te bir düğünde canlı bomba saldırısıyla bir Kürt ailesini tümden katletmeleri bunların tümü Şehba’ya girişin hazırlıkları, zemin çalışmalarıydı. Ve böylece giriş gerekçesi oluşturdular.

Bu giriş için Koalisyon Güçleriyle anlaşmışlardı. Önce 5 kilometrede anlaşmışlardı, daha sonra 10 kilometreye çıkardılar ve girişi Koalisyon desteğiyle yaptılar. IŞİD'in herhangi bir saldırısına rastlamadan, herhangi bir çatışma yaşanmadan Cerablus gibi büyük bir yeri 2 saat içerisinde aldılar. Minbic 72 gün boyunca düşmezken, Cerablus saatler içinde teslim edildi. Cerablus’tan El Rai yani Çobanbey’e kadar alanlar 2 gün içerisinde teslim edildi. Bu açıkça ortaya koyuyor ki IŞİD Türk devletidir ve bu bir istihbarat oyunudur.

QSD güçleri Minbic’i almıştı ve Minbic’ten sonra El Bab’a girmeleri an meselesiydi. QSD güçleri hem Efrîn’den hem de Minbic’ten harekete geçmişti ve alana ulaşmaları an meselesiydi. Türkler bu planı sezmişlerdi ve adeta bir yarış gibi içeri girdiler. Koalisyon bir noktadan sona onlara “dur” demesine rağmen Ruslarla ikinci bir anlaşma yaparak El Bab’a yöneldiler. Ve El Bab’ı da anlaşarak teslim aldılar. Bunu herkes bilir. Yani DAİŞ belki bir süre direndi ama ondan sonra El Bab’ı teslim etti.

Amaç Kobanê, Minbic ve Efrîn arasını kapatmak ve bununla bir mesaj vermekti. Burada “Ben Suriye’de bir söz sahibiyim. Bensiz bu proje olmaz. Ben de bu projenin bir ortağı olmalıyım” mesajını vermek istedi. Burada uluslararası güçler arasındaki çelişkilerden faydalandı ve Ruslarla anlaştı.

Peki şu anda Türkiye’nin Şehba’daki askeri varlığı ne durumda?

Türk devleti Şehba’ya girdi ve Şehba’yı gerçekten de işgal etti. İlk sözü neydi? Şehba’ya girecek ve Şehba’yı DAİŞ’ten temizleyip orada güvenliği sağlayıp Şehba'yı asıl sahiplerine bırakıp çıkacaktı. Fakat şimdi belli oluyor ki ne güvenliği sağladı, ne de yerel güçlere verdi. Sadece kendi üstlerini geliştirdi. Kendi askeri elemanlarını ve eğitip içeriye soktuğu iç güvenlik elemanlarını bölgede yerleştirdi.

Bu süreç içesinde binlerce askeri aracı, askerini Şehba’ya sokarak Ezaz, Mare, Bab, Rai’de yerleştirmiş ve Şehba’nın büyük bir bölümünü adeta Türkiye’nin bir parçası durumuna getirmiş durumdadır.

Siz bölgenin çocuğusunuz ve bölgedeki diğer alanlarda yakın ilişkileriniz olduğu biliniyor. Şehba halkı bu işgali nasıl karşıladı?

Şehba halkı Türklerin ilk girişini kendilerini IŞİD'den kurtarma olarak gördüğü için özümsedi. Çünkü gerçekten IŞİD’in artık bölge halkı üzerine büyük bir baskısı vardı. Halk IŞİD’den nefret ediyordu ve her an bir kurtarıcının gelip orayı IŞİD’den temizlemesini bekliyordu. İlk başta IŞİD’in oradan çıkışından dolayı halkın da Türklere karşı ılımlı bir yaklaşımı vardı. Fakat gittikçe Türklerin orada yaptığı uygulamalar, geliştirdiği askeri üstler, çete örgütlenmeleri, bazı grupları güçlendirme, bazılarını tasfiye etme, insanları birbirine vurdurma, bireyleri çeteleştirme... Bunları görünce halk artık gerçeklerin farkına vardı. Şu anda Şehba halkı Türkiye’nin IŞİD’i temizlemek amacıyla değil de işgal harekatını gerçekleştirmek için Şehba’ya girdiğini görüyor ve bundan rahatsız.

Fakat güçten düşmüş ve çaresiz bırakılmış bir halk. Önce ÖSO, sonra DAİŞ, 1 yıldır da Türkler geldi. Belli bir kısım askeri güçleri kendisine bağladı. Onlara maddi destek vererek çeteleştirerek halka karşı kullanıyor. Bu konuda halk çaresiz ve Türkler kendilerini orada kalıcılaştırıyor.

Son süreçte Türk devletinin bölgeye askeri yığınak yaptığı, Efrîn ve Şehba’nın kurtarılmış alanlarını da işgal etmeyi hedeflediği basına yansıdı ve bu plan deşifre oldu. Bunun nedeni nedir? Bu planı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu planın temel nedenlerinden biri de Reqqa operasyonunu boşa çıkarmaktır. Türk devleti Reqqa operasyonunda yer almayı ve operasyonda QSD, YPG güçlerinin yer almaması için çok çaba sarf etti ve birçok oyun yaptı. Adeta Amerika’ya yalvaracak düzeye geldi. Fakat hiçbiri sonuç almadı. QSD güçleri Koalisyon güçlerinin desteğiyle Reqqa'da IŞİD’e büyük darbeler vurdu. Reqqa'yı özgürleştirmek için son hamleyi gerçekleştiriyor. Türk devleti tüm çabaları sonuç almayınca bu defa da bunu nasıl sabote ederim, tersyüz ederim arayışına girdi.

Bunu yapabilmek için de vücudun en yumuşak yeri olarak gördüğü Efrîn, Şehba’yı hedefliyor.

Şu anda bölgede Türk devletinin askeri durumu ve hazırlıklarını nasıl görüyorsunuz?

15-20 gündür büyük bir sevkiyat ve hazırlık var. Onlarca tankını, binlerce askerini Mare, Ezaz’a konumlandırmış durumda ve halen de sevkiyatı vardı. Efrîn ve Şehba’ya saldırmaları an meselesidir ve Türkler bunu ciddi bir hazırlıkla yapıyorlar.

Şimdi sadece Ruslara kalmış. Ruslar evet dediğinde yada çekildiğinde böyle bir saldırıyı gerçekleştirebilirler. Zaten çekilme sinyalleri de var. Medyada bu konuda “Ruslar çekildi, çekiliyor” vb. tarzında spekülasyonlar var. Rusların buna karşı sessiz kalması ve bir açıklama yapmaması insanı düşündürüyor.

Ruslar son dakikada çekilip gidebilir mi?

O da olabilir. Reqqa’daki gelişmelerden Ruslar da rahatsız. Ruslar kendileri yapamadığı için yeşil ışık yakarak Türkleri buralara saldırtabilirler. Gelişmeler değerlendirildiğinde bu olası bir durum.

Tabii Türkler bu kadar gücü buralara sadece bir gözdağı vermek için getirmedi. IŞİD'e karşı bölgeye girdiğini iddia ettiğinde, yine Bab’a yöneldiğinde şimdi buraya getirdiği gücün yüzde 10’unu bile getirip hamleye sokmadı. Her an bir büyük bir saldırı başlayabilir ve bunu açık açıkta söylüyorlar.

Buna karşı sizin hazırlık düzeyiniz nedir?

Her konuda bir hazırlık yaptık, yapıyoruz. Güçlerimizi hazırlıyoruz, mevzilendirdik, mevzilendiriyoruz.

Ama biz her konuda her şeye hazırız. Her türlü saldırıya, her türlü şekilde cevap vermeye hazırız. Türkler buraya da girerse tam bir bataklığa girmiş olacaklar. Bir halkı sömürmek, katletmek, yerinden etmek için böyle bir harekete girişmek kolay değil.

Umarız tabii uluslararası kamuoyu da, Ruslar da dahil olmak üzere bu konuda sessiz kalınmaz. Tabii herşey olabilir. Biz tüm ihtimallere göre hazırlık yapıyoruz.

Bu konuda halkımıza ve genel kamuoyuna da çağrı yapıyoruz; Halkımız duyarlı olsun. Bu Kürt halkının kazanımlarını hedef alan topyekûn bir savaştır. Bizzat sömürgeci Türk devletinin açtığı bir savaştır. Kuzeyde Kürtlere açtığı savaşlarla yetinmezken bir de Rojava’ya karşı savaş açma hazırlığında.

Tabii bunu Ezaz tarafından ve İdlib tarafından yapmayı planlıyor. İdlib tarafında da hazırlık yapıyor. Ona bağlı ÖSO gurupları, Ehrar-u Şam, yine kendisinin Türkiye’de eğitip örgütleyip bize karşı İdlib'e soktuğu güçleri harekete geçirebilir. Hem Ezaz, hem de İdlib tarafından bizim gücümüzü bir çembere alıp uğraştırarak erken bir sonuç alma çabasına girmiş durumda. Bu plana göre hareket etmeyi düşünüyorlar.

Türk devletinin bu saldırı planına karşı Devrimci Güçler olarak tutumunuz nasıl olacak?

Genel kamuoyunda bir sessizlik ve bu durumu sanki medya savaşı gibi algılama var. Gerçekten Kobanê’ye olan yönelimi katbekat aşacak bir yönelim olabilir, buna da biz hazırız ama tüm kamuoyunun da hazır olması gerekir.

Tabii bizler Devrim güçler birleşim karargahı olarak birçok defa bunlara karşı durduk. Tüm denemeleri de başarısız oldu. Adeta iradeleri kırıldı. Bu çetelerin saldırısı sonuç almayınca çetelere nefes aldırmak, moral vermek ve toparlamak için onların babası ve patronu ortaya çıktı. Bu da Türk devletidir. Bu sefer de Türkler kendilerini denemek istiyor.

Gelecekleri varsa görecekleri de var. Gücümüz bu konuda motive olmuş, halkımız da bu durum karşısında uyanık. Kendi devrimci güçlerimizin de “Bu oyunu ya bozacağız ya bozacağız” şeklinde bir kararlılığı var.

Osmanlı’nın torunları hiçbir zaman umut etmesinler ki Rojava’da bir gün rahat oturacaklar. Biz topraklarımızı onlara bırakmayacağız, burada yeni bir toprak edinemeyecekler. Hiçbir zaman bu umuda kapılmasınlar.