Dört kızı şehit olan Ebu Haci: Yerlerini torunlarım dolduracak

Adı Süleyman, 90 yaşlarında. Herkes onu Ebu Haci olarak bilir. Rojava’da daha doğrusu Halep’te Kürt Özgürlük Hareketi ile ilk tanışan insanlardan.

Ebu Hacı'nın yaklaşık bir hafta önce şehit düşen kızı Fatma Ana, 11 Kasım'da Efrîn’in Raco ilçesine bağlı Sorke köyü topraklarını işgal etmek isteyen Türk askerlerinin geçişini engellemek için sınırda nöbet tutarken, yine Türk askerlerinin kurşunlarına hedef olmuştu. Yaralanarak hastaneye kaldırılmıştı. Yaklaşık bir hafta hastanede yaşam mücadelesi verdi ancak kurtarılamayarak şehit düştü. 

Fatma Ana, Ebu Hacı'nın şehit düşen dördüncü kızı oldu. Fatma Ana'dan önce Fidan, Canda, Rumet adındaki kızları da şehit düşmüştü. 

Fidan, 1992 yılında Güneybatı eyaletinin kuş uçup kervan geçmeyen Nurhak dağlarında şehit düşmüştü. Rumet ise 1998 yılında bir Mart gününde Metina’da şehit düştü. Ebu Hacı'nın diğer kızı Canda ise Hacı Umran'da şehit düşmüştü. 

Fatma Ana, kardeşleri gibi dağa çıkmamıştı. Evlenip çoluk çocuk sahibi olmuştu. Ancak rejim zamanında ölümün kol gezdiği, zindan kapılarının sonuna kadar Kürtlere açık olduğu günlerde Fatma Anasız tek bir eylem olmamıştı. Yakalanıp günlerce sorgulandığı da olmuştu. Ancak kız kardeşlerinin izinden hiçbir zaman kopmamıştı. 2012’de Rojava Devrimi gerçekleştikten sonra bazı dönemler çeteler, bazı dönemler de rejim Şêx Meqsûd'a saldırırken, o Halep ve Şêx Meqsûd'u bırakmıyordu. Aylarca Şêx Meqsûd'da kuşatmada kaldı. Ekmek bulamadığı günleri de oldu. Elektriksiz ve susuz kaldı. Eşini ve çocuklarını köye gönderdi. Ama o tek başına hep Halep ve Şêx Meqsûd'da kaldı. Burada YPG ve YPJ’lilerin ihtiyaçlarını karşıladı. Meclis ve kadın çalışmalarını yürüttü. 

Halep ve Efrîn’de kuşatmada iken Fatma'nın ekmeğini yer, çayını içerdik. Birçok yolu onunla gittik. Bana kuryelik yaptığı günler de olmuştu; büyük riskler alarak.

Şehadetinin ardından babası Ebu Hacı ile konuştuk: "Keşke onun gibi birkaç kızım ve oğlum olsaydı ve onlar da Kürdistan ve dağlarımızın gelini, damadı olsaydı. Artık belki çocuklarım yok ancak torunlarım var. Onların yerini torunlar alır ve her zaman bu davada var olduğumuzu yaşatacaklar bana. Benim ve bizim gibi yüzlerce aile var, Kürdistan'da. Tek bir yolumuz var; çalışmak, mücadele etmek ve devrimimiz ile davamızı başarıya götürmek. Bundan başka bizim bir yolumuz ve kurtuluşumuz yok."

Aslında Ebu Hacı'ya biraz moral vermek istemiştim. Ancak o bana moral veriyordu. Eminim ki, başsağlığı için taziye ziyaretine giden herkes de bu duyguyu yaşadı. 

Ebu Hacı’dan sonra Fatma Ana'nın küçük oğlu Kendal ile konuştum. Kendal yanımda büyüdü. Şimdi de iyi bir muhabir, gazeteci. Kendal, henüz yüzünde tüy yokken 2012 yılında Halep Eşrefyiye’de yaralanmıştı. Ancak kısa sürede iyileşip işinin başına geçti. Ve yılları geride bırakarak büyüdü. Eminim ki, annesinin acısıyla şimdi biraz daha büyümüştür. Çünkü yiğit ve cesur insanların sözleriyle konuşuyordu. Kendal, "Heval Seyit buraya gelmeden önce şehitliğe gittim. Annemin mezarına senin yerine bir deste çiçek götürdüm. Çünkü biliyorum, burada olsaydın götürürdün. Çünkü hep kuşatmada yaşadığımız günleri anlatırdı ve senden söz ederdi" dedi.

Bir kez daha Kürdistan’daki direnişin sahiplerinin gücünü gördüm. Bir kez daha bu davanın sahiplerinin kazanacağına inandım. İnanmayanların lanetleneceklerini de biliyorum. Tıpkı geçmiş zamanlarda olduğu gibi. Yine bu davanın başarıya gitmemesi için uğraşanların sonlarının iyi olmadığını da biliyorum. 

Babası "Keşke daha fazla oğul ve kızlarım olsaydı da verseydim" diyor. Oğlu da dedesi kadar güçlü ve dirençli, yaşı çok genç olmasına rağmen. O yüzden bu dava, özgürlük davası kazanacak. Çünkü içinde can, kan, emek, gözyaşı, özlem, hasret ve bütün bunları bir arada tutan inanç var.