'Grê Spî, Demokratik Öz Yönetim ile gelişiyor'

Girê Spî Öz Yönetimi Eşbaşkanı Mustafa, Demokratik Öz Yönetim ile halkların birbirlerine ve kadına dönük yaklaşımlarında tutuculuğu aştıklarını belirtti.

Girê Spî Öz Yönetimi Eşbaşkanı Mustafa, Demokratik Öz Yönetim ile halkların birbirlerine ve kadına dönük yaklaşımlarında tutuculuğu aştıklarını belirtti. Türk devleti ve DAİŞ çetelerinin, yoğun saldırılarına rağmen sonuç alamadıklarına dikkati çeken Mustafa, "Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın fikirleri, halkların kardeşliğine ilişkin fikirleri halklar arasında okunup tartışıldıkça gelişmeler de olmaya başladı" dedi. Mustafa, Rojava'ya açılan kapıların kapatılması dolayısıyla yine Türk devleti ve Barzani'ye tepki gösterirken, "Ne yaparlarsa yapsınlar, devrimi boğamayacaklar" dedi.

Dört ana halkın oluşturduğu şirin bir kasaba Grê Spî, Arapça adıyla Tıl Ebyad. Bütün isimler ayrı dilde ama hepsi beyazı ve tepeyi tarif ediyor yani Türkçe anlamıyla da beyaz tepe. Şehrin ana unsuru olarak başta Arap halkı olmak üzere Kürtler, Ermeniler ve Türkmenler yüz yıllarca bu topraklarda yaşamışlar. Birlikte yaşayan bu halklar eski sistemlerde, özellikle Baas iktidarı döneminde sonrasında da DAİŞ çeteleri eliyle birbirine düşman hale getirilmiş. Rojava Devrimi ile birlikte kasaba halkı yeni bir anlayış, yeni bir sistemle tekrar halkların kardeşliğini arıyor. Demokratik Öz Yönetim ve Eş Başkanlık sistemi umutla çalışmalarına devam ediyor.

Girê Spî Öz Yönetimi'nin bir eşbaşkanı Arap halkından, diğeri ise Kürt halkından Leyla Mustafa. Mustafa ile çalışmalarını konuştuk...

NASIL BAŞLADI?

Girê Spî'de özerk yönetim çalışmaları, örgütlenmesi nasıl gelişti?

6 Haziran 2015'te çetelerin elinden kurtarılmıştı. Yerlerini terk eden halk da geri döndü. Kasabanın özgürleştirilmesinden bir hafta sonra kasabanın ihtiyar heyeti oluştu. Bu ihtiyar heyetinde tüm burada yaşayan halkların; Kürt, Arap, Ermeni, Türkmen temsilcileri yer aldı. Bu heyetten bir meclis oluştu ve hepsi yetkin insanlardı. Hem bu heyetin, hem de halkın hazır bulunduğu bir seçimle Girê Spî Demokratik Özerk Yönetimi 21 Ekim 2015’te resmi olarak oluşturuldu. Özerk Yönetim Girê Spî için çalışmalara başlandı. Kasabanın içinde çetelerin yarattığı yıkıntıları, izleri ortadan kaldırmak için çalışmalara başlandı. Halkın yiyecek, içecek, yakacak ihtiyaçlarının ilk elden karşılanması için çalışmalar yapıldı. Çeteler şehir içindeki eskiden kullanılan yönetim yerlerini harabeye döndürmüşlerdi. Elektrik şebekesi önemli oranda parçalanmıştı. Eşyaları çalınmıştı. Kasabanın su ihtiyacını karşılayan dinamolar çalınmıştı.

Ölü bir kente dönmüştü burası. Bu durumdan yeni bir yaşam yaratıldı. Halk ve özerk yönetim yeniden yaşamın canlanması için ortak çalışmalar yürüttü. Çocuklar okullarına döndüler. Hem kent içinde, hem de kent dışındaki köy alanlarına hizmet gitti. Elektrik, su sorunları çözüldü. Grê Spî'nin kurtarılışıyla birlikte şehre dönüşler yaşandı. Kasaba eski nüfus yoğunluğuna tekrar ulaştı. Bu durumda halk arasında bir soğukluk vardı. Burada yaşayan halktan DAİŞ çetelerine katılım olmuştu. Kürt nüfusu da DAİŞ zulmünden kurtulmak için yurtlarını terk etmişlerdi. Malları talan edilip dağıtılmıştı ve yine Kürt halkının çocukları bu savaşta şehit düşmüşlerdi. Bu hassas bir durum ortaya çıkarmıştı. Özerk Yönetim'in ilanı ve kasabada yaşayan tüm halk ve ulus kesimi yönetimde yerini alınca demokratik ulus anlayışı ekseninde bu hassasiyet önemli oranda aşıldı. Özerk Yönetim anlayışının kabul gördüğü oranda halk talepte bulunmaya başladı. Köylerine, mahallelerine davet etmeye başladı.

'TÜRK DEVLETİ HEM SALDIRDI, HEM DE ÇETELERİ YÖNLENDİRDİ'

Hem kasabanın kurtarılışı, hem de yönetim ilanıyla kasabanın üzerinde ne gibi dış etkiler yaşandı?

İlandan sonra Türk devletinin kasabaya yönelik etkileme çalışmaları da olmaya başladı. Bir taraftan çeteleri kasabaya yönlendirmeye çalışırken, diğer yandan kendi karakollarından kasabaya doğru top ve mermi atmaya başladı. Sınıra yakın yerlerde tarlaları olan halkın üretim yapmasını engelledi. Açtığı silah ateşiyle sivil halkı katletti. Bir taraftan da YPG güçlerini tahrik etmeye başladı. Bu tahrikle kasabaya yönelimini meşrulaştırmak istedi. DAİŞ çeteleri buradayken hiçbir ateş açmıyordu, aksine işbirliği içerisinde yardım ediyordu. Ama Özerk Yönetim ilan edilince böyle tahriklere girişmeye başladı.

27 Şubat'ta Türk devleti destekli olarak çeteler kasabaya girmişlerdi. Ama bu provokasyon ve savaşta halkın duruşu önemliydi. Çetelere kasabada yaşayan halk büyük tepki gösterdi. Hiçbirisi Özerk Yönetim'e karşı silah kaldırmadı. Bu da halkın yaşadığı birlikte, kardeşçe yaşama isteğine önemli bir örnek oldu.

Baas rejimi burayı yıllarca yönetti, önemli bir zihniyet hegemonyasını bu halkın üzerinde kurdu. Halk da yaşamını garantiye alabilmek için rejime yaranma yönlü girişimlerde bulunuyordu. Rejimden yana, Baas'tan yana olmazsan iyi yaşama imkanın elinden alınıyordu. Mevcut durumda Baas iktidarının kasaba üzerinde etkisi bulunmuyor fakat yarattığı zihniyet halen de mevcut durumda var. Demokratik Öz Yönetim'in halk nezdinde daha da kabul görmesinin önünde Baas rejimi dönemiyle büyümüş, kültür edinmiş insanların zihniyet direnişleri önemli direnç kaynağı oluyor.

'FARKLILIKLARA VE KADINA YAKLAŞIM DEĞİŞTİ'

Neler değişti? Mesela, kadın bu sistemle neler yaşadı?

Demokratik Öz Yönetim her anlamda yeniydi. Bin yıllardır alanda farklı sistemler ve devletçi zihniyet hakimdi. Halkı birleştiren değil, ayrıştıran ve birbirine düşman eden bir anlayış vardı. Demokratik Öz Yönetim bu anlamda bu topraklar ve özellikle de Girê Spî için bir ilkti. Grê Spî'de dört önemli halk yaşamakta. Bu halklar eski alışkanlıklarına, geleneklerine aşırı derecede bağlılar. Kadının yeri bu eski yaşam alışkanlığında yok derecesindeydi. Hele hele yönetim işlerinde bulunması hiç kabul görmüyordu. Kadını evin namus ve şerefi olarak görüyorlardı. Bu yüzden de evin dışına çıkmalarına izin verilmiyordu. Baas rejimi zamanı da Kürtlerin tüm hakları ellerinden alınmıştı, bu yüzden yeni dönemde aktif hale gelince kendine yanlış güvenden kaynaklı başka halkları kabul etmeme yaklaşımı da gelişmeye başladı. Bu durumlara karşı tüm halk içerisinde çalışmalar yaptık. Bütün halkın bu şehrin asli unsuru olduğunu vurguladık. Bütün halkın rızası alınmaya başlandı. Hem halkın yaşamına karışılmadı, hem de yönetim kademelerinde yer aldıkça birlikte yaşam, birlikte idare anlayışı önemli oranda yakalandı.

Halkların birbirini kabul etmeme zorluğunun yanında Kürt halkının da bizi zorlaması çok yaşandı. Kürt halkı aşiret kültürüne oldukça bağlı. Gelenek göreneklerini yoğun yaşıyorlar. Hep 'başkaları ne der' anlayışındalar. Yeniyi yakalamada tutucu davrandılar, hep eski alışkanlıklarını önümüze koyup dayattılar. Kadının devrim çalışmalarında yer almasını ilk anda olumlu karşılamadılar, kendilerini küçük düşürdüğünü düşündüler. Bunun karşısında kadının duruşunu, çalışmalardaki gelişmesini, kafalarındaki ön yargıların boş olduğunu gördükçe eski düşüncelerinden vazgeçmeye başladılar. Aileler artık kendileri kızlarını getirmeye başladılar. Bu da Demokratik Öz Yönetim anlayışının bir başarısıydı.

Yönetim nasıl çalışıyor? Halihazırda eşbaşkanlık kabul görüyor mu?

Demokratik Özerk Yönetim'in ilanıyla birlikte dokuz da komite oluşturuldu. Bunlar belediye, dışilişkiler, sulh, adalet divanı, vakıflar, ziraat, eğitim, sağlık ve kadın komiteleridir. Her komite eşbaşkanlık sistemiyle yönetiliyor. Her komite yedi kişiden oluşuyor. Her komitenin kendi rutin toplandığı zamanları var. Bu toplantılarında yaptıkları, yapacakları; eksikliklerini kendi içlerinde tartışıp sonraki zamanda nasıl daha iyi sonuç alınabileceği yönünde tartışmalar yürütüyorlar. Karar organı komitenin genel bileşenidir. Eşbaşkanlık kendi başına karar alamaz. Biz de eş başkanlık olarak her ay iki toplantı yapıyoruz. Diğer komitelerin eşbaşkanlarının hazır olduğu bir değerlendirme toplantısı oluyor. Bu toplantılarda her dokuz komitede tekmillerini veriyorlar. Yaptıkları ve yapacakları işlerin sonucunu aktarıyorlar. Hem kasaba içinde, hem de köylerde toplantılara gidiyoruz. Dertlerini, sorunlarını dinliyoruz. İhtiyaçlarını belirleyip imkanlar ölçüsünde gidermeye çalışıyoruz.

Eşbaşkanlık da yeni bir sistemdi, bir bilinmezlik vardı. Ama demokratik ulus yaklaşımı anlaşılmaya başlandı. Özellikle Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın fikirleri, halkların kardeşliğine ilişkin fikirleri halklar arasında okunup tartışıldıkça gelişmeler de olmaya başladı. Bu fikirlerin somutlaşmasında da yönetimsel, örgütsel alanlarda her halktan insanlar yer aldıkça, her çalışmada temsiliyetlerini buldukça hem çalışmalar önemli sonuçlara ulaştı, hem de halklar arasındaki kaynaşma gelişti. Aynı yaklaşım cinsler arasında da önemli. Demokratik Özerk Yönetim anlayışı altında tek bir cinsin hakimiyeti kırılmış durumda. Bütün çalışma, yönetim alanlarında eşit temsiliyet esas olmuş durumda. Rojava Devrimi kadın devrimi. Bu devrimde kadının emeği çok fazla, bundan dolayı kadın devrimdeki yerini korumak zorunda. Devrime katılan kadınlar, tekrar evine dönmek için öncülük yapmadı. O yüzden yönetim ve çalışma alanlarında kadın rengi gelişti ve gelişmeye devam edecek. Eşbaşkanlık anlayışı hem farklı halkların birbirini anlayıp anlaşmasında, hem de cinslerin birbiriyle çalışmasında önemli oldu. Önümüze gelen herhangi bir kararı tek merciden onaylamıyoruz. Birbirimizi bilgilendirerek onay veriyoruz; bu da insanların birbiriyle çalışmasını kolaylaştırıyor.

'DEVRİMİ BOĞAMAYACAKLAR'

Kasabanızın çok canlı bir hayatı var. Köy alanları ve kasaba merkezinin içi, insanları ve pazarıyla çok hareketli ama buna rağmen Rojava'ya açılan tüm kapılar kapalı...

Girê Spî halkı çalışkan bir halk. Bunun için de mevcut yokluk ve ambargo koşullarında yaşamını devam ettirebilmek için daha fazla eldeki imkanlarını iyi kullanmaya çalışıyor. Ticarette de faaliyet yoğun. O yüzden çarşıda hayat oldukça hareketli. Hem elde bulunan toprak iyi işleniyor, hem de kasabanın içindeki pazar hareketli olduğu için hayat da hızlı yaşanıyor burada. Rojava’yı dışarı açan kapılar şimdi her taraftan kapatılmış durumda. Bu, yaşamı ve pazarı biraz etkiledi ama halk ve Demokratik Özerk Yönetim'in tedbirleriyle bu aşılıyor.

Buradaki durum Rojava'nın geneline bağlı. Hem diğer kantonlar birbirinden ayrı düşünülemez, hem de halkın durumu ayrı düşünülemez. Hepsi birbiriyle bağlı. Devrimin başlangıcıyla ve sonrasında ilan edilen özerk yönetimlerle beraber dışarıdan saldırılar da başladı. 2004'teki Qamişlo katliamı ve Hesekê katliamı da bu temeldedir. Demokratik federal sistem projesiyle bu saldırılar daha da yoğunlaştı. Devrimi her alanda boğma baskısı başlatıldı. Geçenlerde Qamişlo'da yapılan saldırı da, her gün Şêx Meqsûd'a yapılan saldırı da bu anlayışla yapılıyor. Saldırılar yetmedi; bütün kapılar kapatıldı. Bu durumdan bütün dış güçler de sorumlu. Türk devleti Rojava'da yaşanan devrimden korkuyor; Kuzey'i etkileyeceğini düşünüyor. O yüzden hem kendisi bütün kapıları kapattı, hem de destekçisi olan Barzani hükümetini harekete geçirdi. Ne yaparlarsa yapsınlar, ne devrimi boğabilir ne de halkı birbirine düşman edebilirler...