MAKALE

Kerkük ve bayrak

Adam bağırıyor, gırtlak damarları dışarıdan şişiyor ve adam tehdit ediyor. Bu adam ne diyor? “O paçavrayı indireceksiniz, hayal ettiğiniz Kürdistan’ı değil siz, torununuzun torunu görmeyecektir.”..

Adam bağırıyor, gırtlak damarları dışarıdan şişiyor ve adam tehdit ediyor. Bu adam ne diyor? “O paçavrayı indireceksiniz, hayal ettiğiniz Kürdistan’ı değil siz, torununuzun torunu görmeyecektir.” Diğer bir adam 04 Nisan 2017’de Zonguldak’ta meydandakilere bağırıyor “o bayrak inecek, yoksa gereğini yapacağız, şimdiye kadar olan ilişkilerimizi geriye çekeceğiz.” Sonra İran devreye girdi. O da aynı şekilde “bayrak asılması doğru değil, bizi rahatsız ediyor” dedi. Irak merkezi parlamentosu asılan bayrağı “tanımadığını ve kaldırılması gerektiğini” belirtti. Peki, Güney Kürdistan Bayrağı niye bu kesimleri rahatsız etti? Durumun anlaşılması için coğrafyamızdaki tarihsel gelişmelere dönüp bakmakta fayda vardır.

1. Sümerden Gutî savaşına ve sonrası tanrı krallar savaşının verildiği, savaşın hiç eksik olmadığı, mitolojiye kaynaklık eden bir coğrafyamız oldu. Kutsal kitaplardaki cennet tanımı üzerinden gelen savaşlar burada yaşandı. Peygamberler, onlar adına savaşanlar, Hz. Musa’nın Sina Dağ’ında Tanrı talimatlarında mutlaka işgal edilmesi gereken vaat edilmiş topraklar; yani Mezopotamya. Hz. İsa öğretisinin ilk mayalandığı bu topraklar “Kudüs Krallığı” için haçlı savaşlarına tanıklık etti. İslam adına Mezopotamya baştanbaşa savaş alanı haline getirilmiştir. Daha sonra çekirge sürüleri gibi gelen Asya’nın şamanları; talan-yağma, tecavüz, soykırımı sürdürdüler. Yani özcesi tarihsel arka planda var olan sömürgen mantık günümüzde değişmemiştir. Bu iyi biline!

2. Osmanlı-Safevi devletlerinin Qesri-Şirin anlaşmalarından şimdiye kadar Türk ve Farsların Kürtlere karşı politikaları ortaktır.

3. Ağrı direnişi Türkiye-İran birlikteliği ile kırılmış, akabinde Kotol ilçesine karşı Küçük Ağrı Türklere verilmiştir. Daha sonra 8 Temmuz 1937’de T.C, İran, Irak ve Afganistan devletleri arasında SADABAT anlaşması yapılmış, bu anlaşmayla Qesri-Şirin’i güncellenerek Kürtlerin her türlü mücadelesine karşı ortak tavır alınmıştır. Bu anlaşmanın 7. Maddesi “bağıntılı devletler kendi sınırları içindeki Kürt aşiretlerinin örgütlenmesi, silahlanmasına karşı ortak hareket edecekler ve engelleyecekler” biçimindedir. Bu madde dışındaki tüm maddeler işlevsizleşmesine rağmen 7. Madde 1979 İran İslam devrimine kadar resmiyette kalmış, İran İslam rejimi oluşumundan sonra da pratikte bu anlaşma hep uygulamada kalmıştır.

4. Mahabat Kürt Cumhuriyet’inin bölgesel ve uluslararası devletlerce yıkılması.

5. 1974 Cezayir anlaşması ile Fars körfezinin İran’a bırakılması karşılığında Güney Kürdistan Devriminin boğulması, yüz bin peşmergenin tasfiyesi gerçekleşmiştir.

6. Sömürgeci güçler son 50 yılda Kürt halkının en küçük kazanımını, birlikteliğini parçalamak, dağıtmak için her gün toplantı üzerine toplantı ve anlaşmaları yaptılar, halen de yapıyorlar.

Görülüyor ki düşman tarihsel ve güncel olarak Kürt varlığına karşı hep bir hazırlık içinde olmuş, örgütlü hareket etmiştir. Sömürgeciler kültürel ve fiziki soykırımı sürekli olarak Kürt halkına karşı uygulamaktan geri durmamıştır. Peki, biz Kürtler niye bu kadar dağınık kalıyor ve düşmana karşı ortak tavırlar alamıyoruz?

Kerkük’te Güney Kürdistan bayrağının asılmasına ilişkin Kürt hareketlerinin ortak ve aynı zamanlama ile kamuoyuna yansıyan bir tavırları olmadı. Ortak bir görüş çıkmadı, çünkü Güney Kürdistan bayrağı ortak kararla veya ulusal kongre ile oluşmadı. PDK ve YNK örgütlerinin kendi aralarında anlaşıp belirledikleri bir bayraktır. Kuşkusuz şimdi Irak anayasasınca da Güney Kürdistan bayrağı olarak kabul edilmektedir. Buna saygı duyulur ve sanmıyoruz hiçbir Kürt örgütünün de bu bayrakla sorunu olsun. Ama genel parçaların ortak bayrağı değildir. Bundan dolayı da Kerkük’e asılan Güney Kürdistan bayrağına ilişkin ortak ses çıkmıyor. Diğer önemli bir neden de Güney Kürdistan yönetimi attığı hiçbir askeri ve politik adımı diğer parçalardaki örgütlere danışmamasıdır. Kendi denetimindeki halk ve sivil toplum kurumlarına sormuyor. Her ne kadar sivil toplum örgütlenmeleri aktif değilse de doğru olanı toplumun tüm kesimlerini bu sürece ortak kılmaktır.

Tarihten ders almayan Güney Kürdistan Yönetimi kendi dışındaki örgütleri heba ederek bir şeyler alacağını, alabileceğini sanmaktadır. Mesut Barzani’nin son Ankara ziyaretinde TC bayrağının yanına Güney Kürdistan bayrağının asılmasına karşılık kiralık çetelerin Şengal’e saldırıları oldu. Bu bayrağın asılmasını çok gündem yapan faşist Devlet Bahçeli’ye yanıt TC Başbakanı Binali tarafından “Sorun yapmayın, biz Barzani ile ileride PKK’ye karşı ciddi operasyonlar yapacağız” biçiminde olmuştur. Böylece Bahçeli de susmuştur. Son dönemde Kerkük’te Güney Kürdistan bayrağının asılmasına karşılık TC devletinin en tepesinden “haddinizi bilin” tehdidi gelmiştir.

Kısaca son 400 yüz yıldaki gelişmeleri hatırlayalım: İdris-i Bitlisi Sünni Kürtlerle Osmanlıya dayandı, Alevi Kızılbaş Kürtler Safevi şahı Şah İsmail’e dayandı. Sonuçta on binlerce ölüm, virane köy, şehirler ve Xorasan’a sürgünler yaşandı. Bunu takip eden yüz yıldan sonra Qasr-ı Şirin anlaşması ile ülkemiz ikiye bölündü. Açılan en ağır yara, Kürt toplumunda Alevi-Sünni ayrışması oldu. Bu ayrışma günümüze kadar da her mücadele aşamasında kendini olumsuz anlamda gösterdi, ulusal birlik önünde düşman tarafından kaşınan bir yara oldu.

Bedirxan Bey-Yezdan Şer çelişkisi, Mir Muhammed Rewandız ile …Molaların karşıtlığı, yine Mir Muhammed Revanduz’un Êzidîlere olumsuz yaklaşımı, Şêx Ubeydullah ve Şia çelişkileri Kürtlerin birlik olması ve düşmanı yenilgiye uğratmaları önünde engel olmuştur. Benzer birçok örnek daha verilebilir. Bu tarihsel liste uzar ve günümüze kadar gelir.

Son 60 yıldır aynı egemen devletler Kürdistani örgütlerin birlik olmaması için ellerinden gelen her şeyi deniyorlar. Bunda büyük oranda başarılı oldukları da söylenebilir.

Hiçbir gerekçeye sığınmadan ne başka örgüt ne de başka argümanlara sarılmadan somuta baksak yeterlidir. PDK-YNK 1991’den şimdiye kadar niye ortak peşmerge kurmuyorlar? Niye ortak yargı, eğitim kurumları, ortak polis gücü, ortak ekonomik kurumlar kurmuyorlar? Niye ortak politikalar belirlemiyorlar?

Şimdi ne yapmalı? Birincisi, her Kürdün belleğine kazıması gereken, karşımızda ki öyle bir düşmanlık ki tarihte eşi benzeri olmayandır. Kendi varlığını Kürdün ölümü üzerinde inşa etmiş ve bunu devam ettirmek istemektedir. İkincisi, bu düşmanların yöntemleri faklı da olsa esasta siyasi programları aynıdır, biri diğerinin devamıdır. Üçüncüsü, bayrağı da varlığımızı da korumanın yolu ulusal kongreden geçer.

Sonuç olarak, tarihsel bir zaman aralığından geçiyoruz. Bu kısa zaman aralığında özgürlüğün imkan ve fırsatlarını doğmuştur. Bu imkan ve fırsatları biriktirip, farklılıkları koruyarak birleştirip ortak toplumsal politik kurumsallaşmalara gidebilecek miyiz, yoksa tarihten gereken dersleri almadan bu birikimleri heba mı edeceğiz? Çünkü ulusal varlığımıza yönelik tehdit ve tehlike büyüktür. Dar ve parçalı ya da parçacılıkla sınırlı bir siyasetle bu süreç kazanılamaz. Çünkü bütün sömürgeci güçler birlikte hareket ediyor. Kürt halkına açıkça “var olanlar da elinizden gider” diyorlar. Bu süreci başarılı götürmezsek Kürt halkı hiçbir örgütü af etmez. Ama şunu da eklemeden edemeyeceğiz; Bayrak asmaktan dolayı Başur halkını tehdit edenler şunu iyi bilmelidir ki Kürdistan özgürlük gerillası ile yurtsever peşmerge güçleri halkı savunacak güçtedir. Nasıl ki DAİŞ kara faşizmini defedebiliyorsa onların ağababalarını da defetmesini bileceklerdir. Yeter ki halkımıza güvenelim ve halka dayanalım. Bu halkın tarihi direniş damarları güçlüdür; Sargon döneminde Gutilerin liderliğini Lasirba yapıyor. Sargon onun döneminde Diyala nehrini büyük bir orduyla geçiyor ve birkaç gün sonra Lasirba’nın muhteşem direnişiyle karşılaşıyor. Sargon ve birkaç arkadaşı zorbela silahlarını atarak, kaçıp kurtuluyorlar. Sonraki yıllarda Lasirba’nın artık yaşlandığı bir dönemde, Guti ülkesinde salgın bir hastalık yayılıyor. Bunu fırsat bilen Sargon istila etmek için sefere çıkıyor. Ölüm döşeğinde olan Lasirba’nın kapısına dayanıyor. Ölmek üzere olan Lasirba, tüm gücünü kullanarak ayağa kalkıyor. O kadar güçsüz bir haldedir ki, nefes bile almak kendisi için eziyettir. Yine de son yaşam soluğunu kılıcını havaya kaldırmak için kullanıyor. Kılıcını kaldırıyor ve can veriyor. İşte bu halk bu asaleti binlerce yıl takıp etmiş bir halktır.