Mınbiç operasyonunun gölgesinde Türkiye Rusya yakınlaşması - Cihan Özgür

Uzun süredir beklenen Mınbiç operasyonu Demokratik Suriye Güçleri’nin lojistik desteği ve ABD’nin hava desteğiyle, bu yıl ilan edilen Mınbiç Askeri Meclisi tarafından başlatıldı.

Uzun süredir beklenen Mınbiç operasyonu Demokratik Suriye Güçleri’nin lojistik desteği ve ABD’nin hava desteğiyle, bu yıl ilan edilen Mınbiç Askeri Meclisi tarafından başlatıldı.

Bölgenin coğrafi yapısı ve askeri etkenlerden kaynaklı (bölgenin mayınlı oluşu vb.) operasyonun sonuç almasının zaman alacağı tahmin ediliyor. Ayrıca operasyonun Bab kentini de kapsaması olasılık dahilinde. Yine giderek Cerablus, Azez, Rakka ve Derazor’u da içine alacak geniş çaplı bir operasyonun startı olarak da düşünmek mümkün.

Böylesi bir operasyonun askeri, siyasi ve diplomatik sonuçlar ve yeni bir konjonktür yaratması kadar, stratejik işbirliği ve stratejik karşıtlık içinde olan güçlerin siyasetlerini de etkileme potansiyeli var. Bölgesel ve uluslararası aktörler, DAİŞ’in ‘yandaşı veya karşıtı’ biçiminde pozisyonlar aldıklarına göre; DAİŞ’in bölgeden sökülüp atılması durumunda bütün güçlerin pozisyonlarını yeniden ele almaları gerekecektir.

MINBİÇ OPERASYONU STRATEJİK BİR GELİŞME

Suriye ve Irak’ta DAİŞ’e karşı verilen mücadele uzun süredir bir durağanlık yaşıyordu. Irak ordusunun Anbar Eyaletinde bulunan Felluce’ye, Demokratik Suriye Güçleri’nin (QSD) Rakka’nın kuzeyine, ardından Mınbiç Askeri Meclisi’nin Mınbiç’e yönelik başlattığı operasyonlar DAİŞ ile mücadelede bu durağanlığı kırdı ve yeni bir aşama başlattı.

Yaşanan gelişmeler ABD’nin başını çektiği Koalisyon Güçleri’nin DAİŞ’i bitirme konusunda karar aldığını gösteriyor. Kaldı ki siyasi ve askeri analistlerin genel kanaati de, DAİŞ’e karşı taktik başarıların yeterli olmadığı, stratejik başarıların gerekli olduğu yönünde.

Bahsettiğimiz operasyonlar böylesi bir öneme sahip. Bu stratejik adımlar, DAİŞ’in geleceğini belirleyeceği kadar Kürtler başta olmak üzere bölge halklarının kaderini belirlemesi açısından da son derece önemli. Aynı zamanda bölgesel güçlerin hem kendi aralarındaki ilişki ve çelişkilerine hem de Rusya ile ABD öncülüğünde gelişen bloklar siyasetine büyük bir etkisinin olacağını beklemek gerekiyor.

TÜRKİYE STRATEJİK OLARAK KAYBETTİ

Mınbiç’de elde edilecek başarının böylesi çok önemli askeri ve siyasi sonuçları olacağı kesindir. Kaldı ki operasyon başlar başlamaz bölgede ve uluslararası alanda büyük bir yankı bulması da bu gerçeklikle direkt bağlantılıdır.

Suriye krizinde gelinen aşama ve Mınbiç operasyonu; siyasi dengeleri, stratejik ortaklıkları ve karşıtlıklar bitirecek, yeni stratejik ortaklıklara ve karşıt bloklaşmalara yol açacak bir sürecin başladığını gösteriyor.

Gelinen durumda;

1- Türk devletinin Suriye ve dolayısıyla Ortadoğu siyaseti stratejik olarak kaybetti.

2- ABD ağırlığını koyarak Rusya’yı ikinci plana itti ve Rusya’nın Rakka ve Mınbiç için “biz de operasyonu destekleyebiliriz” çağrısına olumsuz yanıt vererek Rusya’yı ekarte etti.

3-Kürtlerin izlediği siyasi ve askeri çizginin kazandığı kanıtlandı.

4-Rojava’da yaşanan gelişmeler Türkiye kadar İran ve Suriye rejimini de rahatsız ediyor.

TÜRKİYE RUSYA YAKINLAŞMASI

Bu gelişmeler yeni bir durum ve yeni dönem anlamına geliyor. Hem Türkiye hem de Rusya, Suriye’de ikincil plana itilmiş durumda. Tabii ki Türkiye ile Rusya tek başlarına hareket eden güçler olmadığına göre, birlikte hareket ettikleri koalisyonlar/bloklar da aynı şekilde belirleyici olmaktan, oyun kuruculuktan uzaklaşmış durumda.

Son dönemlerde Erdoğan’ın düşürülen Rus uçağı konusunda ‘U’ dönüşü yaparak, ‘olsa yine vururuz’ hamasetinden ‘pilotaj hatası’ söylemine dönmesi ile Putin’in ‘Türkiye ile ilişkileri düzletmek istiyoruz ama adım karşıdan gelmeli’ açıklaması uzatılan ‘zeytin dalı’ şeklinde yorumlandı. Karşılıklı ‘yumuşama’ veya yakınlaşma olarak değerlendirilen bu adımları doğru analiz edebilmek için Türkiye’nin İran ile direkt, Esad rejimiyle ise dolaylı kurduğu temasları da gözden kaçırmamak gerekiyor.

Peki, böylesi bir yakınlaşma mümkün mü ve olursa ne tür sonuçları olur?

Böylesi bir yakınlaşmanın olup olamayacağını, olursa ne temelde olacağını ve yol açacağı gelişmeleri, her iki ülkenin Ortadoğu’da ama özellikle de Suriye’de izledikleri siyasete bakarak çözebiliriz.

Her iki ülke Suriye ve Irak siyasetinde taban tabana zıt stratejiler ve siyasetler izliyor.

Türkiye ile Rusya’nın bölge siyasetinde yaşadıkları çıkmazlar şu şekilde:

1-Kürt politikaları farklı.

2- Esad rejimine yaklaşımları karşıt.

3-Suriye çözümünde öngörüleri örtüşmüyor.

4-Irak politikasında karşıt kutuplarda yer alıyorlar.

5- Rusya’nın desteklediği Esad rejimi Suriye’nin bu hale gelmesinden Türk devletini sorumlu tutuyor.

6-Rusya’nın partneri olan Şii güçler, Türk devletinin Sünni projesinin karşısında duruyor.

7-Benzer şekilde Türkiye’nin müttefiki olan Suudi Arabistan, Şii jeopolitiğine (Suriye, İran, Irak, Yemen) karşı Sünni cepheye oynuyor.

Dolayısıyla Türkiye ile Rusya arasındaki kriz, düşürülen uçak krizini kat be kat aşan stratejik çelişkiler ve çatışmalar yumağından oluşuyor.

Peki, son dönemlerde Türkiye ile Rus yetkililerin ‘krizi çözebiliriz’ açıklamaları ve ‘yakınlaşma’ iddiaları ne kadar gerçekçi?

Yukarıda bahsettiğimiz durum, yani ABD’nin Rojava ve PYD siyaseti ile Rusya’yı askeri olarak devre dışı bırakması, öte yandan Türk devletinin ‘kırmızıçizgileri’nin aşılması ve Suriye siyasetinin çökmesi, her iki gücün kendilerini yeniden konumlandırma ve bölge siyasetinde yeniden etkili olma arayışına itti.

TAKTİK ADIMLAR

Türk devleti bu temelde geçen aylarda Iran ile direkt, Suriye rejimi ile de dolaylı görüşmeler gerçekleştirdi. Paralel olarak da Rojava devriminin karşısında yer alan SUK ile ve aynı blokta yer alan Kürt güçleri(KDP ve ENKS) ile bir dizi temaslarda bulundu.

Türk devleti, Suriye siyasetinin odağına koyduğu ‘Kürtlerin statü sahibi olmaması’ emelini gerçekleştirebilmek için her türlü kirli pazarlığa açık bir siyaset izliyor. Rusya ise, sahada mücadele ettiği ABD’nin elini zayıflatacak her türlü girişimi kendi lehine görerek değerlendirmek istiyor.

Peki, Türkiye ile Rusya hangi konularda birlikte çalışabilir? Esad konusunda çelişkiler stratejik düzeyde olduğuna göre, Türkiye mi yoksa Rusya mı Suriye siyasetini değiştirecek? Rusya Esad’dan vazgeçmeyecekse, Türk devleti mi Esad ile uzlaşacak? Ya da Türk devleti Musul bağlamında partneri olan Suudi Arabistan ile ortak talebi olan ‘’Sünnistan’’ hedefinden vaz mı geçecek?

Sonuç olarak, Türkiye ile Rusya’nın, bütün bu çelişkiler içerisinde stratejik bir ortaklık kurmaları mümkün görünmüyor. Bahsettiğimiz çelişki noktaları, her iki ülke açısından da taviz verilemeyecek ve stratejileri açısından hayati önemde hususlardır.

Bu stratejik çelişkileri bir yana bırakarak ortak hareket etmeleri, hem Türk devletinin ittifaklarını (Suudi Arabistan, Katar, cihatçı örgütler) hem de Rusya’nın ittifaklarını (Suriye rejimi, İran ve Şii blok) rahatsız edecektir. Her iki gücün de ortaklarını ikna etmesi pek olası değil.

Güçlerin kendi stratejilerini uygulama zorunluluğu bir yana, Ortadoğu savaşı ve oluşan bloklar, bir ülkenin tek başına böylesi köklü bir siyaset değişikliğine gitmesine kesin kez elvermiyor. Böylesi bir siyaset değişikliği, şu ana kadar uyguladıkları stratejilerden geri adım atmaları anlamına gelecek ki, bu pek mümkün görünmüyor.

Şii-Sünni kutuplaşması, Esad rejiminin geleceği, Musul meselesi, Kürtler konusu taktik meseleler olmadığına göre bu konularda Rusya’nın stratejik değişikliklere gitmesi pek olası değil.

O halde bu yakınlaşma, var olan konjoktürü değerlendirerek ‘ABD karşısında güç olmayı hedefleyen taktik bir ilişkiden öteye geçemez’ tespitini yapmak için elimizde çok veri var.