Onurumuzu ve namusumuzu koruyanlar

Kuşkusuz Şêx Said bir Nakşi şeyhidir; postnişindir. Bir dini önderdir. İnançlı insandır. Ancak hilafet getirme gibi bir amacı yoktur. Sadece Kürtlerin üzerinde bir baskı düzeni kurulmasına karşıdır.

Şêx Said ve 46 arkadaşı bundan 92 yıl önce Dağkapı Meydanında idam edildiler. 29 Haziran 1925 idamları aynı zamanda Kürt soykırımının başlangıcıdır. O günden bugüne Kürtler üzerinde soykırım politikası uygulanmaktadır. Bu soykırım politikası sadece Bakurê Kürdistan’da değil, Kürdistan’ın tüm parçalarında uygulanmıştır. Türk devleti o günden bugüne Kürdistan’ın tüm parçalarında uygulanan soykırımın öncüsü durumundadır. 

Türk devletinin Kürt’e bakışı Şêx Said ve arkadaşları ile Seyit Rıza ve arkadaşlarının mezarlarını bile göstermemesinden açıkça belli olmaktadır. Aileleri defalarca istediği halde hiçbir cevap vermemişlerdir. Kürt liderlerinin ve ileri gelenlerinin cenazelerinin verilmemesi bir soykırım uygulamasıdır. Şu anda özgürlük savaşçılarının cenazelerine tahammül edilmemesi, şehitliklerdeki mezarlara saldırılması bir soykırım saldırısıdır. Bu saldırılar Şêx Said ve arkadaşlarının cenazelerine yapılan hakaretin bugünkü uygulamalarıdır. Türk devletinin nasıl bir soykırımcı sömürgeci olduğu bu uygulamalarla görülmektedir. 

Şêx Said ve arkadaşları neden idam edilmiştir? Lozan’dan sonra kurulmak istenen katı merkeziyetçi idari yapıdan Kürtler rahatsızlık duymuşlardır. Merkezi iktidar Kürtler üzerinde zulüm ve baskı demektir. Soykırımcı sömürgecilik, o güne kadar otonom yaşayan Kürtlerin bu merkeziyetçi zulüm ve baskı sistemini kabul etmeyeceğini bilmektedir. Bu nedenle Kürt ileri gelenlerini tutuklamaya başlamıştır. Bugün yapılan siyasi soykırım operasyonlarına benzer operasyonlar yapılmıştır. Daha sonra Şêx Said ve arkadaşlarının da tutuklanacağı görülünce çatışmalar yaygınlaşmıştır. Şêx Said etrafında toplanan Kürtler kış ortamında direnmek zorunda kalmışlar. Şêx Said direnişi birkaç ay sürdükten sonra Muş tarafında yakalanır. Yargılamalarında Kürt isyanı yapmakla suçlanırlar. Doğrusu da bu direnişin bir Kürt direnişi olduğudur. Nitekim basında da Kürt isyanı olarak işlenir. Genelkurmay bu direnişlere Kürt isyanı denilmesini sakıncalı bulur. Böyle tanımlamanın Kürtleri devlete karşı tepkili ve öfkeli hale getireceği düşünülerek tüm basının Kürt isyanı olarak değil de “Hilafeti getirecek bir isyan” olarak gösterilmesi gerektiği konusunda başbakanlığa bir yazı yazar. Başbakanlık da gereğinin yapılması için basına talimat verir. 1925 tarihinde, Başbakanlıktan 1845 sayı ve “gizli” kaydıyla basına gönderilen yazı bu konudaki somut belgelerden biridir: 

“Yüce Genelkurmay Başkanlığı’ndan gelen 30 Nisan 1341 tarih ve 1835/2270 numaralı tezkerede son isyan ve irtica olayının basınımızda, özellikle İstanbul basınının büyük bir kısmında genel bir Kürt ayaklanması şeklinde gösterilmesi, iç ve dış düşmanlarca propaganda zemini ittihaz edilmekte olduğundan ve esasen sınırlı bir sahada çeşitli emeller ve neticesi oluşan olayların büyütülmesi uygun olmadığından, isyanın ayrımcılıktan ziyade irticai cehalet ve aldatma neticesi olduğu zemininde yayın yapılması için gerekenin yapılması teklif olunmuştur.” 

Kuşkusuz Şêx Said bir Nakşi şeyhidir; postnişindir. Bir dini önderdir. İnançlı insandır. Ancak hilafet getirme gibi bir amacı yoktur. Sadece Kürtlerin üzerinde bir baskı düzeni kurulmasına karşıdır. Böyle yurtseverlik duygularına sahiptir. Sözü dinlenen bir kanaat önderi olduğu için Kürtler üzerinde egemenlik ve soykırım sistemi olan ulus devlet önünde engel görülerek saf dışı edilmek istenmiştir. Bu saldırı karşısında Şêx Said direnmiştir. Kürt’ün var olma hakkını ve otonom yaşamını savunan bir dini önderdir. Türk devleti direnişin Kürtlerin özgür ve otonom yaşamasını isteyen bir direniş olduğunu çok iyi bilmektedir. Ancak Kürt direnişi olarak anılmasını istememişlerdir. Kürt direnişi olarak anılmasının propaganda yanı olduğu ve Kürtleri tepkilendireceğinden korkmuşlardır. Bu nedenle o dönem, daha ağır bir suçlama olarak görülen hilafet ve şeriatı getirme de bilinçli olarak yargılama konusu yapılmıştır. Ancak esas korkuları da Kürt korkusudur. 92 yıldır bu korkudan dolayı Şêx Siad ve arkadaşlarının mezar yerleri gösterilmiyor. Kürt’ün cesedi ve mezarlarından da korkuluyor. Tüm Kürtler, neden bu cesetlerden, mezarlardan korkuyorlar diye sormalıdırlar. Kürt’e bir mezarı bile çok görenler tüm Kürtlere neler yapmazlar ki!

Kürtler Şêx Said’in ve Seyit Rıza’nın idam sehpasındaki tutumundan bilmelidir ki bu ataları diz çökmemişlerdir. İdam sehpalarına gitmişler, halklarına, ülkelerine, onurlarına ve namuslarına sahip çıkmışlardır. Tüm Kürtlerin onur duyacakları ve gurur duyacakları böyle ataları vardır. Son sözleriyle Kürt’ün onurunu ve namusunu korumuşlardır. Bu onurlu ve namuslu insanların izinde gitmeyenler onursuzdur, namussuzdur. 

Şêx Said idam sehpasında bilgece şunları haykırmıştır: “Dünya yaşantımın sonu geldi. Ulusum için kurban edildiğimden dolayı pişmanlık duymuyorum. Yeter ki torunlarımız bizi düşmanlarımızın önünde mahcup bırakmasınlar.”

Kaynak: Yeni Özgür Politika