DOSYA

‘Son muhteşem olacak’ diyen gençlerin direniş öyküsü

AKP’nin 7 Haziran sonrası başlattığı topyekun saldırılara karşı Sur’da halkın öz yönetimini örgütleyen bir grup genç, çoğu özel kuvvetlerden olmak üzere binlerce asker ve polise karşı 103 gün süren amansız bir mücadele verdi...

“Sonuç ne olursa olsun son muhteşem olacak” diyerek mücadeleye başlayan YPS’liler, kısıtlı imkanlarına rağmen ev ev, son kurşunlarına kadar direnirken, savaşın sonucu devlet için ağır oldu. 

Amed’in Sur ilçesi geçen yıl, yakın tarihin belki de en görkemli direnişine şahit oldu. Tarihi ilçede 15 Ağustos 2015’te ilan edilen öz yönetimin ardından, öncülüğünü gençlerin yaptığı direnişin ilk günleri örgütleme ve halkı bilgilendirme ile geçti. Özellikle devlet kontra faaliyetlerinin yoğun olduğu ilçede hem bunlarla hem de uyuşturucu ve fuhuşa karşı büyük bir mücadele başlatıldı. Sokak sokak halkı örgütleyen gençler, hemen arkasından ise öz savunmaları için hayati önemde olan YPS ve YPS-Jin’i ilan etti. 
 
6 DEFA İLAN EDİLEN YASAK SÜRÜYOR
 
Bir grup örgütlü gencin sadece ferdi silahları ile kontrolü sağladığı ilçede ilk sokağa çıkma yasağı 6 Eylül’de ilan edildi. Bir gün süren bu yasakta mahallelere girmeye çalışan devlet güçleri, bir gecede püskürtülmüş, en az 2 özel harekatçı öldürülmüştü. İlerleyemeyeceklerini anlayan özel harekatçılar, geri çekilmek durumunda kalmış, zaten yasak da bir gün sürmüştü. Hemen akabinde 13-14 Eylül günleri arasında sokağa çıkma yasağı ilan edildi, ancak bu yasak da sonuç vermedi. İlçede sırasıyla 9-10 Ekim, 10-13 Ekim günlerinde sokağa çıkma yasağı ilan edilirken, her yasakla mahallelere sızmaya çalışan devlet güçleri, daha bir sokak ilerleyemeden püskürtüldü ve geri çekildi. Bir diğer yasak ise Diyarbakır Barosu’nun tarihi Dört Ayaklı Minare’nin polislerin açtığı ateş sonucu tahrip olmasına ilişkin yaptığı açıklamanın hemen ardından Baro Başkanı Tahir Elçi’nin polis kurşunuyla katledilmesiyle ilan edildi. 28 Kasım’da başlayan bu yasak, 30’una kadar sürdü. Bu yasağın özellikle Elçi’nin katil zanlısı polislerle ilgili delil toplanmasının önüne geçmek için ilan edildiği düşünülüyor. Soruşturmayla ilgili hiçbir delilin toplanamaması da bu ihtimali güçlendiriyor. Bundan sonra Cevatpaşa, Fatihpaşa, Dabanoğlu, Hasırlı, Cemal Yılmaz ve Savaş mahalleleri için 2 Aralık’ta ilan edilen ve 11 Aralık’ta 17 saatlik aranın verildiği yasak, 9 Mart’ta operasyonların tamamlandığı açıklanmasına rağmen devam ediyor. 
 
TANK VE ÖZEL BİRLİKLER TAKVİYE EDİLDİ
 
Son yasakla birlikte binlerce polis ve asker ilçeyi çepeçevre sardı. Ellerinde sadece ferdi silahlar ve birkaç ağır makineli tüfek bulunan 100 kadar genç ise her sokağa barikat ve patlayıcı yerleştirerek gelecek saldırıları bertaraf etmeye hazırdı. İlçede yaşayan binlerce kişi ise evlerini terk etmeyerek, iradelerine sahip çıktı. İlk günler bomba atarlar ve zırhlı araçlarla sokakları ateş altına alan devlet güçleri, her saldırılarında sert biçimde püskürtüldü. Haftalarca süren şiddetli çatışmaların ardından ilerleyemeyeceklerini anlayan asker ve polisler, tankları devreye koydu. Tank ve top atışları ile vurulan barikatlardan her seferinde karşılık verildi. Bu şekilde de sonuç alamayan devlet güçleri, bu kez Türk ordusunun en seçkin birliği olarak bilinen bordo bereliler ve su altı taarruz timlerinden (SAT) oluşan 4 taburu Sur’a yolladı. 
 
BİR TARİH YOK EDİLDİ
 
Kuşatma ve buna karşı gösterilen eşsiz direniş birçok tarihi örneği de yeniden gündeme getirdi. 103 gün süren Sur direnişi, tarihe nam salmış 1453’teki Konstantinopolis (İstanbul) kuşatmasını dahi aştı. İçerde son teknoloji ile donatılmış özel birliklere karşı bir avuç gencin eşsiz karşı koyuşu, büyük bir moral olurken, dışarıda ise Sur direnişine destek eylemleri yayıldı. Sur’a girmek için kentte her gün düzenlenen eylemlere devlet güçleri sert saldırdı. Bu saldırılarda en az 11 kişi katledildi. Her gün direnişi büyüterek geçiren halkın iradesini kıramayan devlet güçleri, bu kez tarihi mekanları ve yapıları yakıp yıkmaya başladı. Binlerce yıllık tarihe sahip kentin ticaret ve yaşam merkezi olan Sur'a yönelik girişilen bu saldırılarda farklı inançlara ait kiliseler, camiler, konaklar, hamamlar yakılıp, yıkıldı. İlçedeki binlerce ev ve işyeri saldırılardan nasibini alarak kullanılamaz hale geldi. UNESCO koruması altındaki tarihin yok edilmesine karşı yükselen tepkiler devlet tarafından yalanlama yoluyla reddedilirken, bu dönemde basına yansıyan görüntülerde 500 yıllık geçmişi olan Kurşunlu Camii'nin bomba atarlarla vurulması net biçimde görüldü. 
 
TESLİMİYET ÇAĞRILARINA SİLAHLARIYLA KARŞILIK VERDİLER 
 
Ne tank atışları ne de sahaya sürülen özel birlikler planladıkları gibi ilerleyemedi. Çünkü Sur’un dar sokakları gençlere büyük avantaj sağlıyordu. Labirenti andıran sokakları avuçlarının içi gibi bilen ilçenin çocukları, Türk devlet güçlerine suikast ve sabotajla ağır kayıplar verdiriyordu. Her saldırıda büyük şok yaşayan özel birlikler, çoğu kez ölü ve yaralılarını dahi alamadan geri çekilmek zorunda kalıyordu. Tuzaklanan binalar özel birliklerin içeri girmesiyle patlatılıyor ve cenazeler günlerce enkaz altında kalıyordu. Çaresizce “teslim olun” anonsları yapan devlet güçleri, her çağrıya silah ve slogan sesleri ile yanıt alıyordu. 
 
‘KANIMIZIN SON DAMLASINA KADAR’ 
 
Direnişi büyüten YPS ve YPS-Jin üyesi gençler, mücadelelerindeki kararlılıklarını zaman zaman dışarı gönderdikleri mesajlarla da tüm dünyaya gösteriyorlardır. Saldırıların yoğunlaştığı bir dönemde direnişin 53’üncü gününde içerden dışarıya videolu bir mesaj gönderildi. Bu mesajda elleri silahlı 3 YPS’li ne kadar kararlı olduklarını şu çarpıcı cümlelerle ifade ediyordu: "Sur yalnız değildir. Şu anda Kürdistan'ın birçok kenti direniş içindedir. Bir damla kanımız kalana dek Sur'da direneceğiz. Bir ev sağlam kalana dek, savunmamızı yapacağız. En üst düzeyde, direnişimizi yükselteceğiz. Felsefemizde, PKK karakterinde, Önder Apo ideolojisinde teslimiyet yoktur, direniş vardır. Biz de Rêber Apo militanları olarak, bu direnişi yükselteceğiz. Kanımızın son damlasına kadar savaşacağız." 
 
SİVİLLER HEDEF ALINDI
 
İlçedeki aralıksız süren bombardıman kentin dört bir yanında yankılanırken, bir süre sonra içerde kalan sivillerin can güvenlikleri tehlikeye girmeye başladı. Hem sokağa çıkma yasağı öncesi ilçeye giren Barış Anneleri hem de Surlular yoğun saldırılar ve abluka nedeniyle ölüm tehlikesi altına girdi. Yapılan tüm çağrılara ve girişimlere rağmen yasağa ara vermeyen Türk devlet güçleri, aksine saldırılarını daha da yoğunlaştırdı. Bu süre zarfında yaralanan birçok sivil, ambulans gönderilmediği için yaşamını yitirdi. Yine içerde kalan çocuklar da bodrumlara yerleştirilerek, saldırılardan korunmaya çalışıldı. Tepkilerin artması üzerine 19 Şubat günü yaralıların bir kısmı kuşatma altındaki ilçeden ambulanslara ulaştırıldı. Ancak buradan çıkarılan 22 sivil önce feci biçimde işkenceden geçirildi, ardından ise "Anayasal düzeni bozma" ve "Devletin birliğini ve bütünlüğünü bozma" iddialarıyla tutuklandı. 
 
SON MERMİYE KADAR DİRENDİLER 
 
Direnen gençler dedikleri gibi yaptı ve son kurşunlarına kadar savaşıp, teslimiyeti asla kabul etmedi. Ev ev verdikleri mücadelelerinde saldırılara karşı bedenlerini siper ettiler. Artık Mart ayına gelindiğinde cephaneleri tükenen gençler son bomba ve mermilerini de kullandılar. 10 Mart günü çatışma senaryolarıyla ilçeden 8 cenaze çıkarıldı. Çıkarılan cenazeler Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırılırken, cenazelerin tümünün kafalarında kurşun izlerine rastlanması devletin ölüye bile işkence yaptığını ortaya koyuyor. 13 Mart'ta 3'ü yaralı 7 kişi sığındıkları bir binadan yakınları ve HDP'li vekilleri telefonla aradı. Dilber Bozkurt enkaz altında kaldıklarını ve "Belki sadece 5 dakikamız kaldı" diyerek, odada mahsur kalanların isimlerini verdikten sonra "Bir şey olduğunda bilin ki infaz etmişler" ifadesini kullanmıştı. Yapılan görüşmenin ardından telefonlar kesildi ve Bozkurt ile birlikte 7 kişi infaz edildi. 
 
408 ÖLÜ 2 TABUR YARALI 
 
Halkın kendi öz iradesiyle yönetilmesi, sömürüye son verilmesi ve 7 Haziran sonrası AKP hükümetinin başlattığı saldırılara karşı gelinmesi amacıyla birçok merkezde başlatılan öz yönetim direnişlerinin belki de en görkemlisi Sur’da yaşandı. Devlet güçleri 103 gün süren saldırılarında tarihlerinin belki de en ağır yenilgisini yaşadı. Direniş bastırılmış gibi gösterilse de zaten Sur direnişi “Ne olursa olsun son muhteşem olacak” şiarıyla başlamıştı. Devlet birkaç gün içinde bitireceğini iddia ettiği operasyonla bataklığa saplanmış, orgeneral rütbesindeki askerlerin yönettiği operasyonda 408 asker, polis, bordo bereli ve korucu öldürülmüştü. Binlerce asker ve polis ise yaralanarak savaş dışı kalmıştı. Bu bilanço Türk basınında da yankı bulmuş, örneğin ulusalcılara ait Sözcü gazetesinde o günlerde Saygı Öztürk tarafından kaleme alınan yazıda, Sur’daki operasyonda yaralanan devlet güçlerinin sevk edildiği Ankara’daki GATA’nın sivil hastalara kapatıldığı, plastik cerrahi ve ortopedi servislerinde adım atacak yer kalmadığını ve bazı servislerin yaralılar için boşaltıldığı itiraf edilmişti. Bu saldırılarda en az 2 tabur devlet gücünün yaralandığı da belirtilmişti. 
 
YPS/YPS JIN GÜÇLERİ 95 KAYIP VERDİ
 
Genç bedenleri ile vahşi saldırılara göğüs geren YPS ve YPS Jin güçleri ise 95 kayıp vermişti. Direniş sırasında katledilen bazı YPS ve YPS Jin üyelerinin cenazeleri günlerce sokakta bekletilmiş, ailelerin tüm başvurularına rağmen cenazeler alınamamıştı. Mesut Seviktek, İsa Oran, Ramazan Öğüt ve Rozerin Çukur'un aileleri, çocuklarının cenazelerinin verilmesi için açlık grevine başlamış, ailelerin direnişi cenazelerin tamamı verilene kadar çeşitli mekanlarda devam etmişti. Ancak Sur’da yaşamını yitirdiği duyurulan Hakan Arslan’ın cenazesi aradan geçen bir yıla rağmen bulunamadı. 
 
YARIN: Sur direnişin genç savaşçıları