Kurdistan dağlarından Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a mektuplar

Gerillaların yazı, günlük ve notlarının yanı sıra Kürt Halk Önderi’ne de mektuplar yazar. Bu mektuplarda duygularını, etkilenme düzeyini, kişisel hikayesiyle bağlılığını paylaşırlar.

ABDULLAH ÖCALAN'A MEKTUPLAR

Kurdistan Özgürlük Gerillası, her yıl 4 Nisan’da toprağın bağrını açıp, Kürt Halk Önderi’nin doğum gününe atfen yeni tohumlar eker. O tohumların hepsinde anlatmak, aktarmak, söylemek istedikleri ifadeleri, düşünceleri, duyguları saklarlar. Her yıl Kürt Halk Önderi’ne mektup yazarlar. “Özgür yarınlarda buluşacağız” yeminini, Kürt Halk Önderi ile kendi yürek bağlarında yaptıkları sözleşmeyi hatırlarlar.

Konuşma becerinizin sizi anlatmaya yetemediğini fark ettiğiniz zaman ve bu fakirliğe bir alternatif ürettiğinizde kelimelerle buluşursunuz. İnsanlığın, kelimelere anlam atfettiği zamanların zamandaşı olup aynı çağa akarsınız. Tarihin o ilk demlerine… Sözcüklerin güzel olduğu, inanç doluluğu, inanılırlığını kaybetmediği, yaşamda anlam payına düşen daha birçok şeyin olduğu demlerdi. Belki de söze hala inanmanın insan olmakla eşdeğer olduğu bir anın ömre olan izdüşümüydü. Kendi düşmanlarına karşı cesaret dolu bir duruşla savaşan özgürlük savaşçıları, en çok duygularını ifade etmeye uğraşırken sarılır kelimelere. İnanç ordusu gerillanın ifade etmeye çalıştığı kişi, “Bilge, Güneş, Serok, Rêber” olarak tanımladığı Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ise tüm ifadeler birbiriyle yarış içerisine girer. Kurdistan ülkesinin savaşçıları, her 4 Nisan’da Önder’e mektuplar yazar; evrenin özgürlüğe doğuş zamanları olarak kabul ettikleri o günde en güzel ifadeleri, kelimeleri, tanımları yollar. Şehit de olsanız, hala bir savaş mevzisinde savaşıyor da olsanız o kelimelerde dile gelen duygular artık tarihe karışır ve ölümsüzlüğün beşiğine eklenir. İşte gerillanın, Kürt Halk Önderi Abdullah’a yazdığı bazı mektuplardan örnekler:

DELAL AMED’İN MEKTUBUNDAN

Botan’da Kasım 2017’de şehit düşen YJA Star Komutanlarından Delal Amed’in ‘Başkanım’ diye hitap ederek yazdığı mektup (ara başlıklar eklendi) şöyle:

Zamana yenilmeyen doğuş amacınızda özgürlük saklıdır. Doğum gününüz, doğum günümüz kutlu olsun Başkanım! “Zamana yenilme” diyor Bilge. Bizler de zaman yolcuları olarak yenilmemeliyiz zamana. Ve de her şeye… Yüreklerimizde korlaşan ateşin sımsıcak gülümseyişi resmedilmiş ünlü bir ressam tarafından. Tabloya bakıyor; binlerce yürek, beyin, binlerce sevgi-dostluk pınarı ve binlerce buğulu göz…

ÖLÜM BİLE ŞAŞIRACAK BİZE

Gözlerimizden aşağıya doğru süzülen yaşlar ıslatırdı kirpiklerimizi. Oradan yüreklerimize değer usulca ve ateşin korlaştığı yüreğimizde yaş damları olurdu okyanus, akardı kolları dönüşürdü sevgi pınarına, dostluk-kardeşlik pınarına. Buharlaşırken olurdu deniz, olurdu Marmara ve akardı, biz akıtırdık İmralı’ya doğru ve yumardık gözlerimizi, dünya uyurken, oysa bir uyanıktık gece boyu. Kapalı da olsa gözlerimiz, uyanık kalmasını öğrenmiştik. Bizi uyur sananlara inat ömür boyu uyanık kalmaya kararlıydık ve gelecekse bir gün ölüm veya ayrılık, biz ondan önce kavşakta karşılayacaktık güleç gözlerimizin mahmurluğunda. Ölüm bile şaşıracak, ayrılık bile şaşıracaktı bize. Çünkü; bizler yaşamın, sevginin-dostluğun-kardeşliğin-güzelliğin simgesi olan kadınların tanrıça anaların ruhunu-özünü taşıyan, kafalarımızda “BAŞKAN APO”nun öğretisiyle yaşama çabasındayız. Bundan aldığımız güçle yürüyoruz sonsuzluğa… Karanlıktan-aydınlığa doğru sürüyoruz şimdi ömrümüzü. Tenha geçitlerden geçerken akan gözyaşlarımız… Uzaklaştıkça; ritmik ve melodik ses tonlarına dönüşüyor, sonraysa ses dalgaları yayılıyor, yayılıyor… yayılıyor… ta ki sınırsızlığa ulaşıncaya kadar. Ve geçtiğimiz o tünel ne kadar da karanlık, üstelik bir de ıslak ve soğuk. Bizlerse yürüyoruz durmadan, sanki dursak ölürüz, dursak bitecek tüm zaman. Ve yeniden yürüyoruz. Yorgunluk kemiklerimize de işlese, iliklerimize kadar da zapt etse bizi yine de gözlerimizdeki ışınlar ve yüreğimizdeki sıcaklıkla ısınıyoruz. Çünkü, tek sermayemiz bunlardır. Özlemlerimiz, umutlarımız hep mavi akar, mavi coşar ve mavi dalgalarla kıyıları okşar… Yaşamımızda en iyi öğrendiğimiz bir tek şey var belki de. O da insanları her şeye rağmen sevmek. Maviyle sevmek, mavi ile kucaklamak tüm dünyayı.

PEKİ YA SEN İMRALI?

Mavi bir limana doğru yelken açan turnanın kanatlarında özlemlerimiz, umutlarımız ve hasretlerimizle kucaklıyoruz “İMRALI” seni! Peki ya sen İmralı; hiç değişmedin mi? Hiç yumuşamadı mı yüreğin? “Milyonların umudu” sende konuk olurken, sen konuk olma heyecanını hiç duymadın mı içinden? Peki ya masmavi sularla, dalgalarla yolladığımız selamlarımızı hiç almadın mı? “Dağ ve dalga” buluşup, güçlü dostluk kurarken sen yalnız kalmaktan korkmadın mı, bıkmadın mı hiç ve kıskanmadın mı bu dostluğu? Konuşsana, ne olur konuş “İMRALI”, mektubum sana. Çünkü, sen koruyorsun özgürlük güneşimiz Başkan APO’yu. Sıkıl artık İmralı, sıkıl ve öfkelen kendine ve utan seni sahiplenmiş olduğunu sananlardan…

BİR MEKTUP TAŞIYOR TURNA

Gözlerini aç İMRALI! Bak nasıl da sevgiyle bakıyor sana yalnız turna. Daha yakından, daha da yakından bak ona. Kanadında bir şeyler var sanki, görüyor musun? Al onu! Al onu! Al götür konaktaki konuğuna ver! EVET İMRALI! Bak bir mektup, kızıl kırmızı bir mektup taşıyor kanadında turna. Sen aldıkça çoğalıyor mektuplar. Ama olsun hep al ve götür konuğuna mektupları. O mektuplar ki; yüreğimizi taşır ondandır ki söyle çoğalır durmadan çoğalır… Sana son birkaç söz daha söylemek istiyor yüreğim. Dinle İMRALI! Bilirsin tanrıların gazabından söz edilirken bile halen derinden acılar ve korkular insanlığın belleğinde hortlamaya başlar. Gel gör ki artık tanrıların gazabı çok masum kalır, turnaların gazabının yanında. Sırf bu yüzden iyi dinle diyorum. Ve gör artık gerçekliği. Halkımızın sana biçtiği misyonun farkına var ve ona göre yüklen tarihine… “Özgürlük güneşimiz Başkan APO” senin konuğun. EğEr bu gerçekliğin bilinciyle ağırlığını hissetmeyip koruyamazsan “Turnaların Gazabı” üzerine olsun. Ve simsiyah lanetli kara bulutlar tepende eksik olmasın, durmadan şimşekler çaksın üzerine. Ta ki Kürt halkının çektiği acıların günahını ödeyene kadar sürsün… Her şeye rağmen yeryüzünde ve gökyüzünde barış dolu günlerde yaşama umuduyla! Özgürlük güneşimiz Başkan APO’ya yüreğimizin sıcaklığıyla en içten sevgi, saygı ve selamlarımızı “Yalnız Turna’nın kanadında” gönderiyoruz. Mutlaka ama mutlaka özgür günlerde buluşacağımızın inancıyla gerilla yüreğinden dağlardan İmralı’ya Bin Selam! Doğum günümüz kutlu olsun Başkanım!

ÇAYAN KOÇGIRÎ’NİN MEKTUBUNDAN

Botan-Cudî alanında 15 Nisan 2020’de şehit düşen HPG gerillası Çayan Koçgirî, mektubunda (ara başlıklar eklendi) bir Türk olarak yüklediği anlamı paylaşıyor: 

Doğumunuz halklara müjdedir Başkanım. Defalarca kez kutlu olsun. Defalarca kez hem Kürt halkına hem Türk halkına kutlu bir doğum olan doğum gününüz tüm halklara eşitlik, özgürlük getirsin. Sizlere duygularımı nasıl ifade edeceğimi, kalemden boşanan mürekkebin geometrik çizgileriyle ne kadar yetersiz kalacağını düşünüyor ve zorlanıyorum. Sizi tanıyıp gören herkesin, eminim yaşadığı bir duygudur. Bir Türk olarak bunu iki sefer yaşıyorum. Prometheus tanrılardan ateş çalıp insanlığa dağıtmak istiyordu. Spartaküs bir kölenin vicdanıyla bütün kölelerin adına efendilerine başkaldırıyor; İsa imparator Neron’un gaddarlığına karşı bir nefes olmak istiyordu. Hallac-ı Mansur, Şeyh Bedreddin, Pir Sultan gibi tarihi arkadaş kabul ettiğin insanların dostlarına karşı söyledikleri son sözleri cehalet ve hakikaten uzaklığın en büyük avı kaynağı olduğu, dostlarının düşmanlarının işkencesinden daha fazla acı verdiği sözleridir.

BİR TÜRK OLARAK ANLIYORUM

Başkanım;

Sizlerin Türkiye’yi, Türk insanını bir Türk’ten daha fazla sevdiğinize derinden inanıyorum. Bir Türk olarak halkları birbirine kırdırtan, aralarına çizgi çeken, farklılaştıran, birbirinden uzaklaştıran anlayış ve zihniyetlere karşı mücadelenizi anlıyorum. Sizin İmralı süreci yarıda kalan Türk halkının demokrasi mücadelesini ve onun sorumluluğunda kaldırmanın ifadesi oluyor. Şu an Türk halkına en fazla lazım olan sizin perspektifinizdir. Türk halkının konumuz karşısında sessiz kalması en büyük tarihi hatadır. Kendinizi uzun yıllar Kürt davasına adadınız. Maddi yaşamınızı adeta dondurup kendinizi halka ve topluma mal etmenin en büyük örneğini sergilediniz. Şu an dahi düşündüğünüz, kendiniz değil bizleriz. Bizim için yaşıyorsunuz. Daracık bir yerde. Özel eğitilmiş bir taburun denetiminde dört duvar içinde. Dört duvarın da dört tarafı su olan bir adada bizi düşünüyorsunuz. Sorunlarımızla ilgileniyorsunuz.

YOLUNUZDA YÜRÜMEK GURUR VERİCİ

Başkanım;

Prometheus’un yanına giden dostları gibi olmayacağız. Düşüncelerinizle kendimizi yıkayarak temizleyeceğiz ve yeniden yaratacağız. Siz dünyanın en haklı ve doğru insanısınız. Sizin yolunuzda yürümek, beden ve beynini fikirlerinizle nakşetmek gurur verici. Düşmanlarımız düşüncelerinizden ve yaşamınızdan korkuyor. Doğuşunuza biçtiğimiz anlamla yöneleceğiz kendi doğuşumuza. Yaşamınızı, savaşınızı, tarzınızı bu topraklardaki her taşa her dağa, dağın kuşuna ve otuna yaşayan her canlıya anlatacağız. Biz nasıl sizinle doğduysak, bütün bunlar da yeniden sizinle doğacaktır. Ne yaparlarsa yapsınlar düşüncelerinizi engelleyemeyecekler. Hayat bir anlam gücüyse hayatın her şeyi sizinle anlam bulmuştur.

SİZİ ANLAMAK ZORUNDA KALACAKLAR

Güneşe kimse düşmanlık edemez, Güneşe düşmanlık demek kendine düşmanlık demektir. Bunu er geç anlayacaklardır. Anlamak zorunda kalacaklardır. Sizin militanınız olduğumuz için bir Türk olarak gururlu ve onurluyum. Bu yolda şehit olsam da halkım benimle onur duysun. Ey Türk halkı, Güneşimiz olan Önderliğimiz, size özgürlük uğruna en büyük müjdedir.