Sömürgeciliğin sahte zaferi ve hakikat

Vietnamlı devrimcilerin ve halkın direnişini kıramayan ABD’li generaller “daha fazla asker, daha fazla silah" istemişler ise, Saray’ın çetelerinin de, gerillanın direnişini kıramayınca daha fazla asker, daha fazla silah demeleri, direnişin sonucudur.

“Savaşta ilk önce hakikat ölür” deyişini en çok da bugün hatırlamalı ve hakikati açığa çıkarmalıyız. Sömürge rejiminin dümen koltuğunda oturtulan Erdoğan ve Bahçeli, mafya kılıklı Soylu, cinayet şefi Ağar, görev aldığı dönemde, ABD başkanı Clinton ile Golda Mair tarzı ilişkiler kuran Tansu Çiller ve Takunyalı Hulusi Akar’ı yanlarına alarak Kürdistan’a rejim tarihinin en ağır saldırılarını başlatmış durumda.

Rejim tarihinin en eli kanlı ekibinin bir araya getirilmesiyle startı verilen ve adına “Çöktürme planı” denilen Kürt halkını imha ve tasfiye saldırıları ile murad edilen, sömürgeciliğin dört başı mamur bir rejim inşa etmesidir. Bu murad gerçekleşir mi, ilerleyen günler ve haftalarda hep birlikte göreceğiz. Ancak şimdiden belirtmek gerekir ki, Kürdistan özgürlük gerillası, rejim açısından daha şimdiden Kürdistan’ı Vietnam’a çevirmiş, demek yanlış olmayacaktır…

Vietnam savaşını hatırlayan apoleti bol generaller bilir en iyi bu durumu… Hatırlayanlar bilince bunu, sömürgecilik açından sonun nasıl olacağını da görür elbet…

Peki, Vietnam'da ne olmuştu, Kürdistan'da neler oluyor?

20 yıl süren Vietnam savaşında 58 bin 175 Amerikan askeri ölürken, Türk sömürgeciliğinin Kürdistan'da yürüttüğü kirli savaşta şimdiye kadar 50 bini aşkın asker-polis ve korucu, son 5 yılda ise sayısı bilinmeyen kayıt dışı çete öldü.

Amerika, Vietnamlı devrimcilerin kaldığı ormanlar ve tarım alanlarına yaprak dökücü zehirli ilaçlar püskürtüp, on binlerce kişinin hastalanmasına ve yüz binlerce hektar alanı kullanılamaz hale getirirken, Türk sömürgeciliği ise, Kürdistan'da gerillanın ve halkın yaşam alanları olan köyleri-ormanları yakarak, boşaltarak, barajlar yaparak gerillayı etkisiz kılmaya çalıştı.

ABD VİETNAM’DA TÜRK DEVLETİ KÜRDİSTAN’DA GERİLLAYA KARŞI KİMYASAL SİLAHLAR KULLANDI, KULLANIYOR

Amerika, Vietnamlı gerillalara karşı, Sârin gazı başta olmak üzere, dönemin her türlü zehirli gazlarını kullanırken, Türk sömürgeciliği de, Kürdistan'da 90’lardan bu yana gerillaya karşı her türlü kimyasal gazlar kullanmaya devam ediyor. (Bu uluslararası kurumlarca tespit edilmiş ve tutanak altına alınmıştır.)

Amerikan savaş uçakları 20 yıl boyunca, Vietnam, Kamboçya ve Laos’ta, 113 bin 716 yere 6 milyon 727 bin ton bomba atarken, Türk sömürgeciliği, 1983 yılından bu yana gerilla alanları ve 4 parçadaki sivil Kürt halkına yönelik olarak, uluslararası kurumlarca şu ana dek kayıt altına alınabilen 47 bin yere, 2 milyon 145 bin ton bomba atmış durumda.

Peki, Amerika, yüksek teknolojisi ve 500 bin askere rağmen, gerillalardan başka bir silahlı gücü olmayan Vietnam halkına nasıl mağlup oldu?

Kuşkusuz ki, bunun için mücadelenin niteliğini doğru anlamak gerekiyor.

ABD, VİETNAMDA ÖZEL SAVAŞ UYGULAMALARINI DEVREYE KOYDU

Amerika Vietnam’ı bombaladıkça, Vietnam gerilla faaliyetini arttırdı. Amerikan askerleri baskın yedikçe, pusuya düştükçe, kayıp verdikçe psikolojik olarak dağıldı; paramiliter güçler öne sürüldüğünde bu kayıplar azalmadı, aksine daha da arttı.

Savaşı bu biçimde kazanamayacağını gören ABD, özel savaş uygulamalarını daha çok devreye sokmaya başladı.

Lümpen-çete-korucu ve devşirdiği başıbozuk birliklere, merkezi direktiflerle, ölen ve yaralanan arkadaşlarının acısını Vietnam köylüsünden çıkarma talimatı gönderildi. Bunun sonucu olarak köy yakmalar, kadınlara tecavüz, çocuk kaçırma, sivillerin rehin alınması ve toplu katliamlar yapılmaya başlandı vs. (bkz: My Lai katliamı)

Lakin tüm bunlara rağmen istenen başarı elde edilemedi. Vietnam gerillaları, bulundukları her alanda oluşturmuş oldukları karışık tünel sistemleri ve tüm yerleşim birimlerinde halkı örgütleyerek, Amerika’yı yıpratıcı bir savaşın içine soktu. (bkz: Attrition Warfare)

Amerikalılar uçaklarla bombardıman yaptıkça, gerilla faaliyetleri aynı oranda arttı. İş öyle bir hal aldı ki Saygon’daki Amerikan Büyükelçiliği’ne çatışarak girecek hale geldiler. (bkz: Tet Offensive)

Tüm bunlar olup biterken, Amerika yönetimi, iç kamuoyunda “savaşı kazandıkları” ve Vietnamlı “gerillaların kökünü kuruttukları” yönünde propaganda makinesini devreye koyuyor, Vietnam halkının kendilerini “kurtarıcı” olarak karşıladıklarını, 3 ay, bilemedin 6 ay sonra, “bir tek Vietnamlı gerillanın kalmayacağı" sözünü veriyorlardı.

Lakin hakikat farklıydı: Karşılarında, tarihinin her döneminde yabancı egemenliğine karşı direnmiş, son olarak da sömürgeci Fransızları ülkelerinden kovmuş Vietnamlı yurtseverler vardı.

Değil kökünü kurutma, gerilla mücadelesi ve savaşı her geçen daha da büyüyor ve ülkenin tüm alanlarına taşırılıyordu. Oluşturulan angaje “basın” bunu görmezlikten gelse de, bir an gelip çattı ve rejimin propaganda makinesine inanmayan hakiki gazeteciler durumu yakından izlemeye başladı.

ABD, VİETNAM’DA BİR BATAKLIK İÇİNE SAPLANMIŞTI

İlk görülen ise, hakikatin öldürülmüş olduğuydu; zira savaş cephesinde tablo çok farklıydı ve Amerika bir bataklık içerisine saplanmıştı.

Bunun ilk elden ve aracısız olarak Amerikan kamuoyuna aktarılması ve cepheden dönenlerin anlatımları, yaşadıkları travma, bu travmanın zamanla tüm topluma sirayet etmesi sonucu, Amerikan kamuoyu ayaklandı. Bu şartlar altında 1968’de yapılan ABD seçimlerinde, seçilen Richard Nixon'ın en önemli vaadi onurlu bir barışla Vietnam’dan çekilmekti.

Seçimler sonrası, 1.5 milyon asker, 2 milyon sivil kaybına karşın Vietnam halkı savaşın galibi oldu ve ABD utanç verici bir biçimde çekilmek zorunda kaldı.

Aradan 50 yıl geçmesine rağmen, ABD ordusu ve toplumunda halen bu travmanın etkileri canlılığından hiçbir şey yitirmemiş durumda ve ABD müesses nizamı, halklara karşı giriştikleri tüm saldırılarda bunu gözetmek zorunda hissediyor kendilerini.

Amerikan kamuoyu içinde durum farklı değil; ne zaman ABD rejimi, bir başka ülkeye, halka savaş açmak istese, ABD kamuoyu bu travmayı tekrar-tekrar hatırlıyor ve içeride savaş karşıtı bir basınç oluşturuyor. Bu basıncın ABD saldırılarını durdurup-durdurmaması ayrı bir konu, ancak travmanın kuşaklar boyudur devam ediyor oluşu gözlerden kaçmıyor.

Peki, Vietnam savaşında ABD’nin her türlü teknik ve asker gücüne rağmen Vietnamlı devrimciler karşısında yenilgisi nasıl mümkün olabilmiştir?

YURTSEVERLİK VE ÜLKEYE BAĞLILIK

Birincisi ve tabi ki en önemlisi, Vietnamlı devrimcilerin ve Vietnam halkının yurtseverliğidir; ülkelerine olan bağlılığıdır; mücadelelerinin haklılığı ve buna inanç getirmiş olmaları, bir diğer deyişle inancın zaferidir.

Bir diğeri ise, düşmanın teknik üstünlüğü ve sayıca çokluğuna karşı, gerillanın taktik zenginliği ve araziyi mükemmel kullanmasıdır…

Her evin, her sokağın, her köyün ve her ağaç kovuğunun içinden çıkan gerilla, araziyi baştanbaşa tüneller ile dolduran gerilla, 7 yaşından tutun, 70 yaşına dek herkesi bilinçlendiren, örgütleyen ve bir militan gibi savaşmasını sağlayan bir gerilla başarının esası olmuştu.

“Vietnam’da ne olduysa Kürdistan'da da o olacaktır.” (C. Bayık)

Sömürgeci rejim 40 yılı aşkındır Kürt halkına ve özgürlük güçlerine yönelik olarak kirli, haksız ve ahlaksız bir savaş yürütmektedir:

Bu kirli savaş ile amaçlanan, Kürt soykırımını tamamlayarak, yeni bir yüz yıla girmektir. Ancak savaşın sonuçları daha şimdiden soykırımcı Türk rejiminde ve toplumunda geri dönüşü olmayan sonuçlar doğurmuştur. Bu sonuçların toplum ve rejim üzerindeki etkileri sürekli dile getirildiği için (şimdilik) bunlara değinmeyeceğiz. Ancak satır başlarıyla şunları belirtmek yanlış olmayacaktır.

Kürt halkına karşı yürütülen imha savaşında istediği sonucu alamayan işgal rejimi, kirli savaş yöntemlerini yaygınlaştırmaya başlamıştır;

Kürt toplumu içerisinde ajanlığın derinleştirilmesiyle, halkın onuruyla oynanarak Kürt kadın ve çocuklarına taciz ve tecavüzlerin günlük uygulama haline getirilmesiyle, çıplak şiddetin sokaklarda rastgele uygulanarak uygulanmasıyla, Kürt coğrafyasında yaşayan insanların açlık ile terbiye edilmeye çalışılmasıyla Kürt toplumu her yönden kuşatma altına alınarak düşürülmek istenmiştir.

Sadece bu da değil; 40 yıldır Kürt halkına karşı yürütülen kirli savaşın ekonomiye yansıması olarak, devletin borç bataklığına saplanması, Türkiye'de bulunan tüm yer altı ve yer üstü zenginliklerin uluslararası sermayeye ipotek edilmesi, geniş halk yığınları soyup soğana çevrilerek, kuru ekmeğe muhtaç edilirken, mafyöz tipin şatafat içerisinde yaşaması…

Bitmedi; savaş ile yatıp kalkan bir ordunun sendromu; savaş cephelerinde yaşanan asker-polis intiharları, cepheden dönenlerin topluma uyguladıkları şiddet ve kendisinden olmayana duyulan nefret her geçen gün artmaktadır…

Bu kirli savaşın Türk toplumunda yarattığı çürüme ve ahlaki dejenerasyonu ise anlatacak kelime bulunamamaktadır. Hırsızlığın yükselen değer olarak yüceltilmesi, kadın kırımı, çocuklara cinsel saldırı, ihbarcılığın el üstünde tutulması, yalana tapılması ve daha sayılabilecek bir yığın şey…

Ancak Türk basını defnedildiği için, bu savaşı ve savaşın sonuçlarını yayınlayacak gazeteci kalmamış durumda…

DÜN VİETNAM’DA NE OLDUYSA, BUGÜN AYNISI KÜRDİSTAN’DA OLUYOR

Lakin Türkiye'de basının defin işleminin yapılmış olması, Kürdistan'da yaşanan savaşı ve Türk rejiminin içerisine düştüğü yenilgiyi saklamaya yetmemektedir. 40 yıldır sömürgeci Türk rejimi tarafından gerilla ve Kürt halkına karşı yürütülen savaşa dikkatli gözlerle bakan herkes görecektir ki, dün, Vietnam'da ne olduysa bugün aynısı Kürdistan da olmaktadır.

Kürdistan’ın tüm parçalarında gerilla tarafından sergilenen direniş ve halkın sömürgeci güçleri kabul etmemesinin sonucu olarak, Nasıl ki, Vietnamlı devrimcilerin ve halkın direnişini kıramayan ABD’li generaller “daha fazla asker, daha fazla, uçak, daha fazla silah, daha fazla bomba” istemişler ise, Saray’ın faşist çetelerinin de, gerillanın direnişini kıramayınca daha fazla asker, daha fazla silah demeleri, bu direnişin sonucudur.

Dün, ABD yalan makinesini çalıştırarak, nasıl sahte “zaferler” kazandığını propaganda ediyorduysa ve fakat günün sonunda, bu yalan balonu elinde patladıysa, aynısı ve daha beteri Türk rejiminin de başına gelmektedir. Hem de daha fazla, misliyle ve her geçen gün katlanarak…

Dün, ABD nasıl utançla ve arkasına bakmadan Vietnam’ı terk ettiyse, aynısı Türk sömürgeciliğinin başına da gelecektir.

Türk ordusunun Kandil, Xaxurkê, Zap, Metina, Garê, Avaşin vb. alanlara girme isteği ve veya girmiş olması, gücünden değil, güçsüzlüğünü perdeleme amaçlıdır ve gerilla taktiği karşısında yenilmeye mahkumdur. Nitekim daha şimdiden adı geçen alanlar, sömürgeci ordu için bir bataklık halini almıştır.

Gerilla savaşının doğası gereği, arazinin genişliği, özgürlük güçleri için bir avantaj iken, işgal güçleri açısından bilinmezliklerle ve dezavantajlarla doludur.

Bilindik “sınırlar”dan, bilinmedik yabancı alanlara taşınan sömürge ordusu, girdikleri yerde gerilla tarafından çiçeklerle değil, direnişle karşılanmışlardır.

“Sınır” aşan işgal ordusu, propagandası ne olursa olsun, girdiği yerin halkı tarafından düşman ve yabancı olarak görülmekte ve bu durum orada yaşayan halk tarafından kabul edilmemektedir.

Bir "efsane" olarak Türk devleti tarafından propagandası yapılan İHA-SİHA başta olmak üzere, Türk devletinin o çok övündüğü, “karşı konulamaz” denilen tekniği gerilla tarafından kırılmış ve boşa çıkarılmıştır.

Gerilla alanlarına yönelik süreklilik kazanan bombardımanlar, savaş hukukuna aykırı olarak kullanılan kimyasal gazlar, her geçen gün sayıları arttırılan binlerce özel eğitimli askerin gerilla alanlarına indirilmesine rağmen istenen başarı sağlanamamıştır.

1983 yılından bu yana yürütülen hava saldırılarını, 90 yılından bu yana hem hava ve hem de karadan “sınır” aşan imha saldırılarına dönüştüren sömürgeci rejim, gerek iç kamuoyunda ve gerekse de uluslararası kamuoyunda yaptığı “ezdik, bitirdik, bahara çıkamazlar, son 3-5 kişi” yönlü tüm propagandalara rağmen, kelimenin gerçek anlamıyla bataklıkta debelenme halindedir.

Heftanin ve Garê başta olmak üzere, Metina, Zap, Avaşin’e yönelik olarak başlatılan imha ve işgal saldırılarının 15 günlük bilançosuna bakıldığında, bu durum rahatlıkla görülebilmektedir; gerek gerillanın edindiği tecrübeler, gerek hazırlıkları, gerek araziyi kullanması, gerekse de zengin taktiği, işgal ordusunu daha şimdiden dumura uğratmış durumdadır.

Bu işin bir yönüdür, ikinci ve görülmesi gereken bir diğer yön ise şudur:

Kürdistan’da yaşanan savaş sıradan ve basit bir savaş değildir; örneğine tarihte ender rastlanan bir taktik-irade ve inanç savaşıdır. Yaşananlar bizlere bunu göstermektedir.

Gerilla, bir yandan araziye hakimiyeti, zengin taktiği ile saldırıları boşa çıkarırken, öte yandan ise, tüm imkansızlıklara rağmen inancı bir an olsun elden bırakmamaktadır. Bu açıdan Kürdistan’da şu an yaşanan ve mutlak anlamda sömürgeciliğin hezimeti ile sonuçlanacak bu imha savaşında, kazanan inanç ve irade ile donanmış olan gerilla olacaktır ve bu savaş için, inancın tekniğe üstünlüğünü ispatladığı bir savaş, demek yanlış olmayacaktır.

Şimdi sıra Kürt halkındadır; halk olarak yapmamız gereken, inancın ve iradenin zaferini sergileyen gerillanın bu direnişini şehirlere yaymaktır; bulunulan her alanı direniş alanına çevirerek, sömürgeciliğin utanç dolu kaçışını hızlandırmaktır.

Halk olarak çok net görmemiz gereken durum şudur: Bu savaş, gerek bizler için gerek sömürgecilik için son savaştır; kazanmak veya kaybetmek bizlerin alacağı tutuma bağlıdır.

Bundan hareketle, tıpkı Vietnam da olduğu gibi, her yurtseverin, her Kürdün bir gerilla gibi kendisini donatması, elinden ne geliyorsa yapması, Türk ordusunun burnunun sürtülmesi için şarttır…