22 yılda değişen bir şey yok

4 Kasım Darbesi’ni ele alan ‘Değişen Bir Şey Yok/Meclis’ten Mahpushaneye Kürt Milletvekilleri’ kitabı, 22 yılda ve öncesine uzanan süreçte, iktidarların Kürt siyasetine karşı tavrını ele alıyor.

Gazeteci Hayri Demir ile Siyaset Bilimci Hasan Kılıç’ın birlikte hazırladığı “Değişen Bir Şey Yok Meclisten Mahpushaneye Kürt Milletvekilleri” kitabı, 22 yıl önce DEP milletvekillerinin tutuklanmasından 4 Kasım 2016’daki HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına doğru uzanan süreci inceliyor.

Dokunulmazlıkların kaldırılmasına giden sürecin nasıl olduğunu, fezlekelerin, yargılamaların görünmeyen taraflarını ve vekillerin süreci kendi anlatımlarıyla ele alan kitabın yazarlarından Hayri Demir ile Diyarbakır Kitap Fuarı’nda konuştuk. Dokunulmazlıklar ya da milletvekili tutuklamaları denildiği zaman ilk olarak akla Kürt siyasi hareketinin geldiğini belirten Demir, şunları söyledi: “Çünkü bu hep bir kılıç gibi Kürt siyasi hareketinin tepesinde tutuldu. Dokunulmazlık düzenlemesinin geçtiği 2016’dan 22 yıl önce yine DEP’li milletvekilleri tutuklanmıştı. O zamandan bu zamana siyasi iktidarın Kürt siyasetine bakışında ya da uygulamalarında değişen bir şey olmadı. O yüzden bu çalışmanın adına ‘Değişen bir şey yok’ koyma gereği duyduk.”

BÜTÜNLÜKLÜ ANLATIM İHTİYACI

Demir, çalışmalarının nasıl bir ihtiyaçtan kaynaklandığını ise şu sözlerle anlattı: “Diyalog sürecinin 2015'te bitmesiyle birlikte HDP’ye her alanda olduğu gibi Meclis’te de baskı vardı. 2016'da CHP ve MHP, AKP’nin düzenlemesine destek vererek HDP'li milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırdı. Bu dönemde bir medya ambargosu vardı ve Türkiye siyasi tarihinde ilk defa bu kadar yoğun, bu kadar fazla milletvekilinin tutuklandığı bir dönem oldu. Bunun yazılması gerekiyordu. Sadece onların yaşadıkları üzerinden değil, bir bütün olarak bu süreci değerlendirmek açısından da önemliydi. HDP’li milletvekillerinin tutuklanmasına giden sürecin taşları nasıl örüldü? Yargılamaların nasıl yapılıyor? Zira bu yargılamalar halktan ve toplumdan kaçırıldı. Örneğin Selahattin Demirtaş'ın davasının Diyarbakır'da görülmesi gerekirken Ankara'ya götürüldü, davaya katılım engellendi. Yine medya bu davaları görmezden geldi, burada bir yargı darbesi de söz konusuydu. Bu yargı darbesinin de işlenmesi gerektiğini düşünüyorduk. Sonuçta bir siyasi darbe de söz konusuydu. Bu dönemin diğer aktörleri CHP ve MHP, aynı zamanda bu yolun taşlarını döşeyen AKP'nin neden böyle bir hamle yaptığının anlatılması lazımdı. Öte yandan hala tutuklu olan vekillerle bu süreci değerlendirmek ve irdelemek de gerekiyordu. Cezaevindeki milletvekilleriyle söyleşi yaparak, hem onların yaşadıklarını hem deneyimlerini hem de duruma ilişkin görüşlerini alarak, o dönem yaşananları, bir hafıza çalışması olarak kayıt altına almak istedik.”

KİTAP ÜÇ BÖLÜMDEN OLUŞUYOR

Gazeteci Hayri Demir, kitabı üç bölüm olarak ele aldıklarını belirter, şöyle izah etti:

* İlk bölümde yasama çerçevesini açtık. Çünkü 4 Kasım'a gelmeden önce yasalar çerçevesinde bu dokunulmazlık ne anlama geliyordu? Ona bakılmalıydı. 2016'daki dokunulmazlıklar ile ilgili düzenleme tamamen Anayasa’ya aykırı. Bu yüzden Türkiye'de ilgili yasanın ne olduğu ve geçmiş dönemlerde başvurulan süreçleri de anlatmak gerekiyordu. Şöyle bir şey var ki; bu sadece 22 yıl önce değil, 1930'larda yine bölge milletvekillerinin maruz kaldığı bir uygulamadır. Mesela Hayri Aslan, Dersim Mebusu dokunulmazlığı kaldırılarak idam edilen ilk isim.

* İkinci bölümü de 4 Kasım’a giderken neler yaşandı, neler oldu kısmına ayırdık. O dönem hem kamuoyunda hem de Meclis’te yoğun tartışmalar vardı ve o bölümde yine fezlekelerin içeriğine de yer verdik.

* Üçüncü bölümü ise söyleşilere ayırdık. Halen tutuklu bulunan milletvekillerinin görüşlerini aldık. Aslında milletvekilleri ile söyleşileri yüz yüze yapmak istiyorduk, bu konuda girişimlerimiz de oldu, Adalet Bakanlığı’na başvurduk ama ne yazık ki izin alamadık. Bu bile HDP’lilere uygulanan özel hukukun aslında bir başka göstergesiydi. Avukatlar aracılığı ile mektupla ulaşarak bu süreci hayata geçirdik. Milletvekilleri bu çalışmaları ilk duyduklarından itibaren destek verdi. Onlar da kendi pencerelerinden bir şekilde bu sürece katkı sağlamak istediler ve bu konuda çok destek aldık onlardan.

DARBENİN PLANI 7 HAZİRAN’DA YAPILDI

Bu siyasi darbenin planlarının aslında 7 Haziran gecesinden itibaren yürürlüğe girdiğini dile getiren Demir, “Çünkü 7 Haziran bir siyasi dönemecin de adıdır aynı zamanda. AKP 2002'den beri ilk defa tek başına hükümet kurama yetkisini elde edemedi. O zamana kadar yüzde 10 barajı yüzünden Kürtler ve diğer ötekileştirilmiş halklar, renkler, muhalifler kendilerine Meclis’te yer bulamıyordu. Her seferinde bağımsız olarak giriliyordu. 7 Haziran üçüncü bir yolun varlığını gösterdi. İktidar da böylesi bir başarıyı elde eden siyasi hareketi ve politik hattı kendisi için tehlike olarak gördü. CHP de bir şekilde muhalifleri ve HDP’yi kendine tehlike olarak gördüğü için 22 yıl sonra yeniden böyle bir süreç yaşandı. Aslında BDP döneminde de  dokunulmazlıkların kaldırılması gündeme getirilmişti ama o dönemin konjonktürü buna uygun değildi” şeklinde konuştu.

CHP’Lİ VEKİL, GENELKURMAY’A GİTTİ

Hayri Demir, özellikle CHP’nin hem konunun muhataplarına hem de genel olarak topluma henüz bir özeleştiri vermediği sürece  eleştirilmeye devam edeceğini vurgulayarak, şöyle sürdürdü: “Çünkü CHP mevcut Kemalist çizgisine rağmen ‘devlet bekası’ olduğunda, eleştirdiği AKP'nin yanında durabileceğini göstermiş oldu. Şöyle bir anekdotu paylaşayım, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ‘Anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz’ dediğinde bu CHP içinde de tartışıldı. Biliyoruz ki; bu karar, MYK’ya danışılmadan alınmıştı. Kitapta da bahsettik, şu an farklı polemiklere ve tartışmalara girmek istemediğimiz için ismini vermiyorum. Zamanı geldiğinde kendisi herhalde bir özeleştirisini verecektir. Dokunulmazlıklar Meclis’e geldiğinde bir CHP Milletvekili Genelkurmay’a gidiyor. Hatta Genelkurmay’ın daveti üzerine karargâha gidiyor. Daha sonra bu kişi gidip Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşüyor ve Kılıçdaroğlu da bir televizyon programında o gün CHP'nin tavrını açıklıyor. Bu Türk ordusunun baskısından ziyade ‘devlet aklı’nın baskısıdır. CHP’deki muhalif seslere ve itirazlara rağmen bu düzenlemeyi destek verdi. CHP buna destek vermeseydi de bu düzenleme olurdu ama yine de 367 gibi bir referandum sınırı vardı. Buna ulaşmasaydı direkt cumhurbaşkanının değil, halkın referandumuyla karar verilecekti. İktidar cephesi, o dönem böyle bir toplumsal gerginliği göze alır mıydı bilemiyoruz.”