AB, zorunlu takip uygulamasını reddetti

Avrupa Birliği İç Pazar Komiseri Thierry Breton, Covid-19 pandemisi nedeniyle birçok ülkede gündeme gelen zorunlu mobil takip uygulamasının söz konusu olamayacağını belirtti. Ancak endişeler devam ediyor.

Tarihi bir kriz yaşayan ekonomileri kurtarmak adına, evde kalma uygulamasını kaldırmak için birçok ülke mobil uygulamalarla takip tedbiri geliştirmeyi tartışıyor. 

RTL, Le Figaro ve LCI tarafından yayınlanan Le Grand Jury programına katılan AB’nin İç Pazar Komiseri Thierry Breton, “Söz konusu olamaz, asla, asla zorlayıcı tedbirleri desteklemeyeceğiz” dedi.

Breton, izolasyon takip uygulaması kullanımının “sadece gönüllülük temelinde” olması gerektiğini kaydetti.

Bunun sadece sağlık makamları tarafından kullanılması gerektiğini ifade eden Breton, “Adli makamları, polis veya ticari makamlar, sigorta kurumlarının erişimi imkansız olmalı” dedi.

Söz konusu ilkelerin Avrupa Komisyonu tarafından geliştirilen bir “alet kutusu” içerisinde yer aldığını belirten Breton, kutunun yapılması veya yapılmaması gerekenler konusunda yönlendirici bir hat oluşturduğunu ifade etti.

Breton, amaçlarının bunun gelecek hafta veya 10 gün içinde tüm üye ülkeler tarafından kabul edilmesi olduğunu sözlerine eklerken, “çok açık kırmızı çizgiler önereceklerini” dile getirdi.

Fransız hükümeti geçen hafta “StopCovid” adıyla bir uygulama üzerinde çalıştıklarını açıklamıştı. Bu uygulama ile bluetooth vasıtasıyla, hastalık taşıyan kişinin diğer kullanıcılarla temasının tespit edilmesi amaçlanıyor. Gizliliğin esas alındığı fikri öne sürülse de bu teknolojik çağda bunun çok da mümkün olmadığı belirtiliyor.

Breton, bluetooth yoluyla siber casusluğun mümkün olup olmadığı sorusuna, ABD’in alet kutusunun “bundan kaçınmak için son derece güçlü siber güvenlik dayatmalarını” içerdiğini söyledi.

Birçok ülke mevcut durumda izolasyon takip uygulaması üzerine çalışıyor. Fransa’nın yanı sıra Alman hükümeti, Singapur’dan esinlenerek koronavirüs pandemisi gerekçesiyle mobil takip uygulaması başlatmaya hazırlanıyor.

Devletlerin krizleri fırsata dönüştürerek geliştirdiği yeni kontrol mekanizmalarının, krizin sona ermesinden sonra da kalıcı hale getirilmesinden endişe ediliyor. Sadece son 20-30 yıllık geçmişe bakıldığında her kriz zamanlarında uygulamaya konulan istisnai tedbirlerin, sonra da bir şekilde devam ettiği görüldü.

GÖNÜLLÜLÜK MÜ?

Her ne kadar gönüllülükten bahsedilse de Oxford Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmaya göre, eğer virüsün yayılmasını engelleyecek başka tedbirler yoksa nüfusun yüzde 60’ının bu mobil uygulamayı kullanması gerekecek.

Almanya’nın esin kaynağı olarak gördüğü Singapur’da 20 Mart’tan beri uygulanan dijital takip ikinci bir dalgayı engelleyemedi. Ancak diğer ülkeler bu uygulamayı dayatmaya hazırlanıyor.

Çin zaten yaygın bir şekilde yüz taraması yapan gözetim kameraları ve hastaları tespit etmek adına farklı teknolojik takip yöntemleri uyguluyor. Benzer şekilde İsrail de mobil verilerini kullanarak, hastaları ve temas vakalarının konumlarını belirlemeye çalışıyor. Güney Kore’de de aynı yöntem uygulandı ve yayılmanın engellenmesinin dijital takip sayesinde olduğu iddia edildi.

Avrupa’da İtalya, İspanya, Norveç, Belçika, Fransa zaten telefon operatörleri nezdinde veri topluyor. Yakında Birleşik Krallık, Portekiz ve Yunanistan da bunlara katılacak.

ÖZEL YAŞAM KORUNABİLİR Mİ?

Yetkililer daha önceki uygulamalarda olduğu gibi verilerin anonim kalacağını öne sürüyor. Ancak mevcut teknolojik gelişmeler, uzmanlar ve yayınlanan raporlar, bunun gerçek olmadığına işaret ediyor. 2019 yılında Imperial College London ve Belçika’daki Louvain Katolik Üniversitesi araştırmacılar, komum verilerini kullanarak sadece 15 demografik karakteristikten hareketle bireylerin yüzde 99,98’sinin kimliğini yeniden tanımlananın mümkün olduğunu kaydediyordu. Bu sonuç, verilerin anomimleştirilmesinin gizliliği koruduğuna ilişkin argümanı geçersiz kılıyor. Ayrıca devletlerin, korkunç bir alışkanlık haline getirdiği bilgilerin ve gözetimin merkezileştirilmesi gerçeği gözler önünde.