Sarısaç: Cezaevleri Guantanamo'ya çevrildi

HDP’li Sarısaç, iktidarın en büyük baskıyı cezaevlerinde uyguladığına dikkat çekerek, "Cezaevleri neredeyse Guantanamo’ya çevrilmiş durumda, büyük baskılar ve insan hakları ihlalleri yaşanıyor" dedi.

AKP ve MHP iktidarının yargıda reform cümlelerini kurduğu günlerde eş zamanlı olarak HDP, DTK ve DBP’ye birçok ilde ev baskınları yaparak bine yakın kişiyi gözaltına aldı. Kobanê soruşturması bahane edilerek yapılan bu gözaltı operasyonlarından beri kitlesel ev baskınları devam etti.

HDP’ye ve Kürtlere yönelik baskının Kürdistan’ın hem 4 parçasında hem de bunun dışında kalan her yerde de AKP-MHP'nin standart bir politikası haline geldiğini söyleyen HDP Van Milletvekili Murat Sarısaç’a göre bu siyaset yok etmek ve imha üzerine kurulu: “Bunların toplamı yok etme, sindirme ve asimile etme üzerine kurulu. En büyük baskı HDP olmak üzere Türkiye'deki muhalif bütün kesimlere yönelik. Tabii ki burada HDP gerçek, alternatif bir siyaset üretmesi açısından paradigması ile programıyla bu iktidar için ciddi bir sıkıntı anlamına geliyor.”

KAÇIRMA VE AJANLIK BASKISI

Sarısaç, AKP’nin sadece reformdan bahsettiği bir hafta içerisinde bine yakın HDP, DTK ve DBP’den kişileri gözaltına aldığını hatırlatırken baskıların sadece bununla sınırlı olmadığına da dikkat çekiyor:

“Baskı sadece bunlarla da sınırlı değil, bir süredir hem parti hem gençlik yöneticilerine ilişkin kaçırma, ajanlık dayatma gibi birçok baskı da var. Halka yönelik ise büyük bir baskı söz konusu insanlar, sınırda öldürülüyor Şerali Dereli öldürüldü, Özcan Erbaş aynı şekilde. Servet Turgut, Osman Şiban helikopterden atıldı. Şehir merkezinde Hakkâri’de kendisiyle tartıştı diye bir trafik polisi, iki genci ayağından kurşunladı. Hem demokratik siyaset hem de halk üzerinde buna benzer sayabileceğimiz birçok insan hakkı ihlali artarak devam ediyor.”

SESİ NE ZAMAN DIŞARIYA ULAŞSA BARIŞ MÜMKÜN OLDU

HDP’li Murat Sarısaç dışarıda yaşanan baskının yanı sıra İmralı’da uygulanan tecridin de Kürt halkı üzerindeki baskının bir parçası olduğunu ifade ediyor. Kendisi de Leyla Güven’in daha önce başlattığı açlık grevine destek verenlerden biri olan Sarısaç, Abdullah Öcalan’ın barış siyasetinin önemli bir aktörü olduğunu dile getiriyor:

“Sayın Abdullah Öcalan sadece insan hakları ihlaline uğramış bir kişi değil, o milyonlarca Kürdün aynı zamanda artık Ortadoğu'da birçok halkın önder ortak olarak gördüğü bir insan. Bugün kapitalist modernitenin sürekli savaş ve kriz üreten sistemine karşı alternatif ortaya koymuş bir şahsiyet. Aynı zamanda Türkiye ve Ortadoğu'da barışın sesi olan bir kişi. Bakın bunu yakın zamanda gördük, bugün Sayın Öcalan'a uygulanan tecrit ve baskı sadece onun şahsına ya da temsil ettiği örgüte değil, Ortadoğu'daki halklara yöneliktir. Çünkü Sayın Öcalan'ın sesi ne zaman dışarıya çıksa barışın koşulları oluştu. 2013'te de 2015'te de bunu çok net gördük. Leyla Güven’in öncülüğünde zindanlardaki 3 bine yakın yoldaşımızın açlık grevleri sonrası mutlak tecridin o süreçte kalkmasıyla; Öcalan'ın sesinin halklara ulaşması ve bir şekilde sadece onun barış siyaseti gütmesine tanık olduk. Savaşın bitip barışın oluşmasındaki tek muhatap da Öcalan’dır. Zaten kendisi de açıkladı ‘bir haftada bu savaşı bitiririm’ diye. Hükümetinse buna cevabı tecrit oldu. Tecridin yeniden başlaması ile birlikte Rojava işgali ile birçok alanda savaşın çıktığını görmemek mümkün değil. Aynı zamanda Kürtlere ve diğer muhalif bütün kesimlere de savaş olarak döndü bu süreç.”

BU ARTIK TÜM EZİLEN KESİMLERİN SORUNU

Sarısaç, Kürtler için cezaevlerinin direnişin kalesi olduğunu dile getirirken dışarının da bu sesi duymasının üzerinde duruyor:

“80'lerde Kürt hareketi için zindanlar direnişin kalesi oldu. 90'larda da bu böyleydi AKP-MHP hükümeti bunu çok iyi bildiğinden en büyük baskıyı cezaevlerinde uyguluyor. Bugün cezaevleri neredeyse Guantanamo’ya çevrilmiş durumda, büyük baskılar ve insan hakları ihlalleri yaşanıyor. Bugün 70-75 yaşındaki Kürt anneleri bile eften püften sebeplerle gözaltına alıp tutukluyorlar. Kürtlerde artık öyle bir şey gelişti ki bugün 20 yaşında Kürt gençleri bile Mandela kadar ceza alıyor. Haliyle direniş de buradan başlıyor çünkü bugün artık Türkiye'nin nefes alamaz hale gelmesine bir tepki de cezaevlerinden doğdu. Türkiye'de iktidarın yönetememe krizi var ve buna rağmen ayakta durmaya çalışıyor. O yüzden Türkiye'de yaşayan bütün ezilen halkların ve iktidardan farklı düşünen kesimlerin bu eylemlere destek vermesi gerekiyor. Çünkü bu artık bu kesimlerin de bir sorundur. Sadece artık ne cezaevlerinin ne de Kürtlerin sorunudur. Bugün işçisinden esnafına, bütün halklarına Türkiye'nin nefes alamayan bir hale gelmesi tüm kesimlerin sorunu.”