1975’ten daha vahim

Tahrir Ortadoğu Politikası Enstitüsü’nden araştırmacı Kamal Chomani, "Kerkük ve diğer kentlerin Irak teslim edilmesi tam bir fiyaskodur; 1975’teki iç savaştan daha vahim bir durumla karşı karşıyayız" dedi.

Güney Kürdistan’da bağımsızlık referandumu ve sonrası yaşanan krizin sonuçları ağır oldu. Halkın büyük bedeller vererek elde ettiği kazanımlar, KDP ve Barzani’nin kişisel hırsları yüzünden 48 saat içinde bir hiçe dönüştü. Hiç kimse bu kadar kısa sürede böylesi bir hezimeti beklemiyordu. Habur Sınır Kapısı’nın da Irak güçleri teslim edilmesiyle Güney Kürdistan 1991 sınırlarına döndü. Kontrollerinde tuttukları toprakların yüzde 40’ını kaybeden Güney yönetimi askeri ve siyasi inisiyatifi kaybetti. Savrulmanın daha da derinleşmesi bekleniyor.

Yaşanan hezimetten sonra Mesud Barzani benden sonrası tufan diyerek tüm görev ve yetkilerini bir tarafa bırakıp köşeye çekildi. Giderken de geride kaos, çatışma ve kriz bıraktı. ABD ve İngiltere, Barzani’nin görevi bırakmasını memnuniyetle karşıladı. Ancak Barzani’nin geri çekilmesi sorunu çözmüyor. Hiç kuşku yok ki Kerkük’ün ve diğer kentlerin Irak’a teslim edilmesinin bedeli ağır olacak.

KDP ve YNK birbirini ihanetle suçluyor. Duhok, Zaxo’da YNK’nin büroları yakıldı. Goran krizi fırsata dönüştürmek istiyor. Türkiye ve İran bölgeyi tamamıyla kuşatmak istiyor.

Peki bundan sonra ne olacak? Merkezi Washington’da bulunan Tahrir Ortadoğu Politikası Enstitüsü’nden araştırmacı Kamal Chomani’ye göre Güney’deki belirsizlik derinleşecek. Chomani, Kürt kentlerinin hiçbir direniş gösterilmeden Irak ordusuna teslim edilmesinin 1975 Cezayir Antlaşması'ndan bu yana en büyük yenilgi ve kırılma olduğunu belirtiyor. Chomani’ye göre KDP ile YNK arasında çatışma riskinin her zamankinden daha yüksek olduğuna dikkat çekiyor. KDP ve YNK’nin gittikçe büzüleceğine işaret eden Chomani Yeni Özgür Politika gazetesinin sorularını yanıtladı.

 

Kerkük ve diğer Kürdistan kentlerini Irak ve Heşdi Şabi'ye kim teslim etti? Bunun sorumlusu kimdir?

Kerkük'ü teslim edenler iki kesimden oluşuyor. Bir bölümü KDP, diğeri de YNK içinde yer alan Talabani ailesi ve YNK üst düzey yetkilileridir. 15 Ekim'de Dukan'da bir toplantı yapıldı. YNK ve KDP bu toplantıya birlikte katıldı. Toplantıda Irak hükümetiyle nasıl anlaşma sağlanacağına yönelik tartışma yürütüldü. Irak hükümeti ABD, İran ve Türkiye'nin de desteğiyle referandumun iptal edilmesi için 48 saat tanımıştı. Neçirvan Barzani referandumun iptal edilmeyeceğini açıkladı. Dukan’daki toplantıda referandum iptaline yönelik ortak bir tutum çıkmadı. Fakat Kürdistan bölgesinin referandum sonrası için hiçbir hazırlık yapmadı; örneğin peşmergenin ortak tavır almaması bunun çok somut bir örneği.

YNK'den Pavel ve Lahor Talabani'nin de olduğu bir kesim, İran'ı da bilgilendirerek Irak hükümeti ve Heşdi Şabi ile diyaloga geçti. Irak hükümeti öncesinde Keywan asayişi, Kerkük havaalanını talep ediyordu. Irak federal polisinin Kerkük içinden geçerek, YNK denetiminde olan Kerkük kuzeyindeki petrol bölgelerine girmesi planlanmıştı. Kerkük'ün Güney batısındaki petrol ise YNK denetiminde değildi.

Fakat referandumun iptal edilmesi red edildiğinde Irak hükümeti Heşdi Şabi güçleriyle birlikte Kürdistan bölgesine girdi. YNK yaptığı görüşmede, Keywan ve Kerkük havaalanını boşaltarak Irak hükümetine teslim etme kararı almıştı. Bu karar hakkında YNK Genel Sekreter Yardımcısı olan Kusret Resul ve KDP bilgilendirilmemişti. ‘Eğer bilgi verirsek anlaşma bozulur’ diye düşündüler. Irak hükümetiyle çatışmaya giremeyeceklerini düşünerek, en iyi çözümün geri çekilme olacağını kanaatine varmışlardı. Bazı peşmergelerin geri çekilme kararından haberleri olmadığı için çatışmalar yaşandı. Özellikle de Kusret Resul'a bağlı peşmerge güçlerinde kayıplar verildi. Bir yandan Irak hükümeti Heşdi Şabi ile Kerkük içine girerek anlaşmayı bozdu. Diğer yandan peşmerge, Irak hükümetine karşı savaşarak anlaşmayı bozdu. Kerkük'ün teslim edilmesinden kim sorumlu diye sorarsak, bana göre bunun sorumluları bugün yaşananlarla sınırlı değil. Koşullar hazır olmadan referandum kararı alan, buna destek veren bu yenilginin yaşanmasına zemin hazırlayanların tümü bu teslimiyetten sorumludurlar. Onların da bu sorumluluğu üstlenmeleri gerekiyor.

 

Son durumu 1975'te Cezayir Anlaşması'ndan sonra yaşanan en büyük hezimet ya da siyasi çöküş olarak tanımlanıyor. Öyle midir?

Evet, bu özellikle referanduma destek verenlerin yaşadığı en büyük yenilgilerden biridir. 1975 Cezayir Antlaşması'ndan bu yana yaşanan daha büyük bir yenilgi ve kırılma olduğunu sanmıyorum. Tam bir fiyaskodur, 1975'teki iç savaştan daha vahim bir durum. Ancak bu sefer yansımaları çok daha büyük oldu. 1975 ile 2017'de yaşanan hezimet arasında farklar da var. 1975'de maddi olarak kaybedilecek çok büyük kazanımlar yoktu ama şu an kaybedilen çok fazla değer var. Bugün yaşanan kriz daha derin ve halk içinde yarattığı hayal kırıklığı ve umutsuzluk daha büyük. 1975’te Kürt toplumundaki parçalılık bu düzeyde yaşanmamıştı. Şimdiki bölünme daha bariz olarak görülüyor. 1975’te siyasi tablo sonucunda YNK ortaya çıkarak, kuruluşunu ilan etti. Şu an ise ortaya çıkan bu hezimet ardından Kürdistan bölgesinin geleceğinin nereye evrileceği, Kürtlerin bir daha nasıl ayağa kalkacağı net değil.

 

Yaşananlar tarihin tekerrürü mü?

Maalesef, öyle. 1975’te Kürt düşmanları Kürt halkına karşı işbirliği yaptı ama bugün Kürtler kendi içinde Kürt halkına karşı ihanet ederek; Irak, İran ve Türk devletine Kürt halkının hayallerini ve zaferini sattı. 1975'te sadece Güney Kürdistan'daki Kürtler bu politikalara kurban edildi ama 2017'de tüm Kürtlerin Güney Kürdistan'a yönelik umutları ve bağımsızlık hayalleri yok edildi. Rojava'daki hayallerimizde de hayal kırıklığı yaşanmasına müsade etmemeliyiz. Bu yenilgi devam ederse, Irak ve Türk devleti Semelka Sınır Kapısı'nın kontrolünü de Kürdistan yönetiminden almaya çalışacaktır. Bu da diğer parçalar için büyük bir tehlike oluşturacak.

 

Bu siyasi belirsizliğin sonu nereye doğru evrilecek?

Bölge 26 yıldır iki parti tarafından idare ediliyordu. Son yaşananlar bu süre içinde yönetim içinde birikenlerin patlak vermesidir. Bu yönetimin halk üzerinde oldukça büyük etkisi oldu. Son yaşanan durum elbette şimdi görünen sonuçlarla sınırlı kalmayacak, bu krizin yansımaları uzun süre devam edecek. Kürdistan yönetiminin etkisi her yönüyle kırılacak. YNK ve KDP siyasi irade üzerinde egemenliklerini sürdürdü. Eğer her ikisi de değişirse bu onların sonlarını hazırlamaları anlamına geliyor. Zira Kürdistan Bölgesel Yönetimi aynı zamanda çok ciddi yolsuzlukların yaşandığı bir yönetimdir. Siyasi bir çete, mafya gibi hareket ettiler. Petrol mafyası gibi çalıştılar, tüm ekonomi, pazar, kurumlar, üniversiteler, camiler, toplumun her alanını işgal ettiler. Halkın tepkisi olsa da bu hakimiyetlerinin son bulmasını istemezler. Son krizle birlikte, Irak hükümetiyle bir çatışmayı göze almayacaklardır. Hatta Goran ve diğer partiler için de bunu tercih etmeyeceklerdir. Fakat YNK ve KDP'nin her birinin kendi içlerinde bir çatışma yaşama riski de var.

 

YNK'nin geleceği ne olacak?

YNK'nin siyasi geleceği bana kalırsa çok net değil. Muhtemelen Talabani ailesi partinin bütün kontrolünü ele geçirecektir. YNK'nin üst düzey yöneticileri Şex Cahfer, Kusret Resul, Mala Baxtiyar, Mahmod Zangawi gibileri eğer YNK'den çıkarılmaz ve yetkileri sona ermezse de YNK içinde etkinliklerini sürdüremezler. Bunlar KDP'li de olamazlar. KDP de bunları kabul etmeyebilir, ya da halk bunları o haliyle kabul etmeyecektir. Dr. Necmettin Kerim'in de sonu geldi. Büyük ihtimalle YNK'den uzaklaştırılacaktır. Bu nedenle YNK'nin geleceği net değil. Berhem Salih her ne kadar listeden çıkarılmış olsa da YNK'nin içinde yeniden yer almasını istiyorlar ama bu da zor görünüyor. Kısaca, YNK içinde Talabani ailesinin etkinliği sürecek ve İran'ın desteğini de yitirmemeye çalışacakr. Süleymaniye ve çevresindeki konumlarını korumaya çalışacaklar. Gelecekte, Goran ya da Berhem Salih'in oluşturacağı siyasal yapı ile birlikte ortak bir yönetim kurmaya çalışabilirler. Eğer gelecekte seçimler gerçekleşirse de Goran, Yekitiya İslami ve Berhem Salih'in listesiyle birlikte koalisyon kurarlarsa bu YNK için en iyimser senaryo olabilir.

 

Sanırım bu teslimiyetten en fazla KDP etkilenecek…

KDP'nin geleceği diğer tüm partilerin geleceğinden daha çok kaygı verici. Her geçen gün yaşadığı kırılma büyüyor. Askeri, siyasi, diplomatik alandaki gücü ve peşmerge üzerindeki etkisi oldukça fazlaydı ama bunların tümünü yitirdi. Görünen o ki, giderek elindeki güç küçülecek ve bir büzülmeyi yaşayacak. Kaybettiği bu güç özellikle seçimlerde daha çok ortaya çıkacak.

Güney Kürdistan'da eski hakimiyetini sürdürmeye çalışsa da bu oldukça zor olacak. Goran ve diğer partiler Kürdistan'da demokratik bir sistemin kurulabilmesi için ısrarlarını sürdürecekler. Eğer seçimler gerçekleşmezse, Kürdistan’da çatışma zemini ortaya çıkacak. Partiler içinde sivil itaatsizlik eylemleri gelişecek. Bu nedenle KDP Irak, Türkiye, Amerika gibi güçlerle ortak hareket etmeyi tercih edecektir. Eğer bu konuda başarılı olmazsa, sonrasında Kürdistan'daki Goran ve diğer örgütlerle ilişkilenmeyi tercih edecektir. Fakat seçimlerde KDP'nin yaşadığı kırılma artacak. Özellikle de Süleymaniye, Kerkük'te bu oran artacak, fakat Hewler ve Duhok'ta daha az düzeyde yaşanacak. Her geçen gün yaşayacağı küçülme ile birlikte toplum ve diğer örgütler üzerindeki etkisi azalacak. Barzani koltuğunu hiçbir biçimde bırakmak istemiyordu ama Amerika, Irak hükümeti, uluslararası güçler ve halkın baskısı sonucunda bunu kabul etmek zorunda kaldı. Gelecekte yapılacak başkanlık seçimlerinde de dış güçlerin de desteğiyle diğer partiler Kürdistan başkanlığını elde etmeye çalışacaklardır. Goran ve Behrem Salih'in listesi Yekgirtu İslami ile ortak hareket ederlerse kolaylıkla başkanlığı elde edebilirler.

 

KDP, YNK birbirini ihanetle suçluyor, iki güç arasında bir çatışma riski var mı?

YNK ve KDP arasında yaşanan tartışmaların kısa sürede sona ereceğini düşünmüyorum. Bu nedenle Kürdistan'ın idari olarak ikiye bölünmesi riski de oldukça büyük. Son gelişmeler bu ihtimali güçlendiriyor ama bu durumda Kürdistan'daki parçalı duruş daha da derinleşecek. Geçmişten bugüne süregelen Kürt devleti hayali biraz daha kırılacak. Fakat bu tartışmaların sonucunda iç savaş çıkmasındansa iki idarenin ortaya çıkması daha az zarar verir. Fakat iki yönetim ortaya çıkarsa siyaset, ekonomi ve ellerinde kalan petrolün kontrolünü ellerinde tutabilmek için çetecilik sistemini devam ettireceklerdir. Ekonomik çıkarları nedeniyle bazı durumlarda ortak hareket etmeye çalışsalar da yakın dönemde bunun zor olacağı görülüyor. Sebep oldukları kaos yeni bir ortaklığın kolay olmayacağını gösteriyor. Yapacakları her ittifak başka kırılmaları da beraberinde getirebilir. Birbirlerine ne güveniyor ne de anlaşabiliyorlar. Aralarındaki kriz büyüyebilir. Amerika'nın baskısı olmazsa, kriz çatışmaya da evrilebilir.

 

Neçirvan Bazani'nin sessizliği dikkat çekiyor. Tutumunu nasıl görüyorsunuz?

Son yıllarda Neçirvan Barzani'nin reformlara gidilmesi yönünde talepleri vardı. Neçirvani'nin çevresindekiler ve Barzani'nin oğullarıyla özellikle onun önünü almak, gücünü kırmak için girişimlerde bulundular. Neçirvan'ın oluşturduğu ekonomik yatırımları elde etmek için çabaları olsa da çok başarılı olamadılar. Referandum sonrasındaki gelişmelerle birlikte Neçirvan Barzani bir kırılma yaşamış olsa da referandumu çok fazla desteklemediği için konumunu büyük oranda korudu. Uluslararası güçler içinde de Neçirvan Barzani KDP içindeki diğer yöneticilere göre, Barzani'nin oğullarına oranla daha çok kabul görüyor. Neçirvan Barzani genel Kürdistan için kötü bir düzeyde olsa da KDP'ye yarar sağlayabilir. Neçirvan belki ekonomik olarak Güney Kürdistan'ın derin devleti olarak değerlendirilebilir. Neçirvan Barzani çevresindekilerle birlikte Güney Kürdistan ekonomisi ve pazarını kontrol etti. Son 3-4 yıl içinde askeri ve siyasi olarak da etkili olmak istedi ama halen bu konuda Mesut Barzani'nin etkisi daha fazla.


Yarın:

ABD neden referandumu desteklemedi?

Goran Hareketi’nin durumu ne olacak?

Türkiye’nin Güney politikası ve Türk üslerinin geleceği