‘Şiddetin panzehiri devrimci şiddettir’

Gerilla komutanlarından Ayhan Sipan, "Devlet şiddetinin panzehiri devrimci şiddettir. Şiddet ne kadar artsa devrimcilerin şiddeti de o kadar artmalıdır" dedi.

Gerilla komutanlarından Ayhan Sipan, 12 Eylül 1980 darbesinin, Türk devleti-Gladio ortak yapımı olduğunu; PKK ve Türkiye sosyalistlerini hedef alıp teslimiyeti dayattığını hatırlatarak, "PKK öncülerinin 'direnmek yaşamaktır' ve 'teslimiyet ihanete, direniş zafere götürür' şiarına sadık kalarak direnmesiyle boşa çıkarıldı. Bu direniş hattı bugün de devam ediyor" diye konuştu. 

12 Eylül 1980 askeri darbesinin 37. yıl dönümünde ANF'ye konuşan gerilla komutanlarından Ayhan Sipan, şu değerlendirmelerde bulundu:

PKK TEHDİT OLARAK GÖRÜLDÜ

Apocu Hareket, 1978 yılında kendi kuruluş kongresini yaparak büyümeye ve gelişmeye başlayınca Türk devleti tarafından tehdit olarak görüldü. Buna karşı da Amerika ve NATO Gladiosu devreye girip dışardan tasarlayarak, örgütleyerek devrimci hareketi, özellikle de Apocu Hareketi bastırmak ve tekrardan sindirmek istedi. Çünkü Apocu Hareket, Kürt halkını yeniden diriltti. Önderlik, ‘diriliş tamamlandı, sıra kurtuluşta' diyordu. Önderlik bu çerçevede PKK ile Kürt halkını mezarından doğrultarak, dimdik ayakta tuttu ve halkı bu şekilde örgütleyerek faşizme, diktatörlüğe karşı savaşmaya, direnmeye davet etti. Bunun zeminini oluşturdu. Bu zemin, bu örgütlenme, bu savaş tarzı da faşist Türk devleti tarafından tehlike olarak görüldü. Önderliğimizin ideolojisinin sadece Kürt halkının kurtuluşunu esas almadığını ve tüm dünya ezilen halklarının kurtuluş ideolojisi olduğunu bildiklerinden tehlikenin büyüklüğünü de biliyorlardı. Hatta 1999 komplosunun ortaya çıkışı da bu nedenledir. Sömürgeci Türk devleti, NATO Gladiosu desteği ile 12 Eylül 1980'de faşist darbeyi gerçekleştirdi. Başta Apocu Hareket ve Türk sosyalist kesimleri sindirme, tasfiye etme ve öncü kadrolarını ele geçirerek pasifize etmek için böylesi bir harekete girişti.

PKK, 12 EYLÜL'E KARŞI AYAKTA KALDI

Türkiye kesiminde bu bir nevi başarıldı. Teslimiyetler başladı, hareketler dağıldı. Şuanda da Türkiye sosyalist kesimlerinde güçlü bir çıkış halen ortaya çıkmamışsa bu darbeden kaynaklıydı. Ama 12 Eylül faşizmine karşı tek ayakta kalan hareket PKK'dir. Diyarbakır zindanında işkenceleri artırarak PKK'yi sindirmeye ve teslim almaya çalıştılar. Bunun için hazırlanmış olan Esat Oktay, PKK’nin direnen öncü kadrolarını iradesiz bırakarak teslim almak istedi. Dünyada görülmemiş tarzda işkenceleri devreye koydu.

DİRENİŞ, UMUDU DA BÜYÜTTÜ

Korkutulmuş, kırılmış olan Kürt halkını ‘mezardan çıkmamalıydık’ demeye getirmek istediler. Diyarbakır zindanında uygulanan politika bu çerçevedeydi ama burada başarılı olamadılar. Büyük önderlerimiz Kemal Pir, Hayri Durmuş, Akif Yılmaz, Ali Çiçek ve birçok arkadaşlarımız büyük bir direniş içerisine girerek, bu planı boşa düşürdü. Bu direniş tüm halklara da can verdi, direniş umudunu büyüttü. Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya, Kemal Pir, M. Hayri Durmuş ve birçok arkadaşımız şahsında başlayan bu direniş, günümüze kadar büyüyerek, gelişerek devam etti.

DİRENİŞ HATTI BUGÜN DE SÜRÜYOR

Ortadoğu halklarının içerisinde faşizme karşı büyük bir direniş potansiyeli var. Mazdek isyanından tutalım Şeh Bedrettin isyanına, Şeh Bedrettin isyanından tutalım Şêx Said, Dersim isyanlarına kadar sömürgeciliğe karşı mücadele etme, savaşma istemi her zaman var. Ufacık bir kıvılcımdan gür ateşe olan bir potansiyel. Faşizm bunu bildiğinden dolayı ateş büyümeden ateşi söndürmek istedi. Başarılı olamadı. Anka kuşu gibi kendini küllerinden yaratacak bir mücadelenin gelişeceğini tahmin etmedi. Bu mücadelenin yaratıcısı ve kurucusu Önder Apo’ydu. Diyarbakır zindanında gelişen direniş büyüdü ve dağlara taştı. Bu direniş kendisiyle beraber Agit arkadaşı, Zilan arkadaşı, Beritan arkadaşı ortaya çıkardı. Bu direniş hattı devam da ediyor.

BU ŞİARLARA BAĞLI YAŞAMAK

Mazlum Doğan arkadaşın duvarlara kazıdığı “direnmek yaşamaktır” sözünü kendimize esas alarak direnmeliyiz, mücadele etmeliyiz. "Teslimiyet ihanete, direniş zafere götürür” şiarını esas alarak mücadeleye dört elle sarılmalıyız. Bu şekilde yaşamamız gerekir, bu şekilde nefes almamız gerekir.

ANCAK DİRENEREK ZAFERE ULAŞIRIZ

Eğer bu şekilde yaşamıyorsak kapitalist moderniteye teslim oluyorsak, o zaman 12 Eylül faşizmine teslim oluyoruzdur. Kapitalist modernite ile 12 Eylül faşizmi arasında hiçbir fark yoktur. Bunun yanında artan tüm baskılar karşısında direnişimizde büyümelidir. Şiddet ne kadar artsa devrimcilerin şiddeti de o kadar artmalıdır. Ne kadar faşizmi artarsa o kadar devrimcilerin direnişi büyümelidir. Eğer bu şekilde olmazsa o zaman teslimiyet demek, faşizmi kabul etmek demektir. Bu da Ortadoğu devrimcilerinin kabul etmesi gereken bir durum değildir. Bunun için herkesi direnişe, yaşama sarılmaya ve özellikle Önderliğe sahip çıkmaya davet ediyorum. Her yerde direnişi büyütmeliyiz. Tek yol direniştir. Ancak direnerek zafere ulaşırız.