Cizre’de direniş ateşi hala yanıyor

“Bir sırrı vardı Cizre topraklarının. Acı ve mutluluğun, ölüm ve yaşamın beraber yoğrulduğu ve tükenmeyen bir inanç yarattığı bu topraklar sırrını mutlaka ödediği bedelden alıyor olmalıydı.”

Botan, Kürdistan tarihi boyunca direniş öykülerinin dilden dile aktarıldığı ve canlı kaldığı haşin bölge… Belki de bu canlılık ona “Kürdistan’ın kalbi” sıfatını kazandırdı. Bu kalp kimi zaman daha hızlı ve heyecanlı atarak 1989 yılında Berivan oldu 2015 yılında Asya, Arjin, Axin… Bugünse umutla gençlerin gözlerinin içine bakan anneler, “Berxwedan jiyan e” diye fısıldıyor. Kulaktan kulağa fısıldanan “berxwedan jiyan e” Zin’in yüzlerce yıl önce Bekolara karşı attığı tohumlardan alacağı güçle yeniden Cizre sokaklarında yankılanacağı günü bekliyor.

Tüm gidenlere, yok olanlara, katliamlara rağmen Cizre halkında kendi irademizle “öz yönetimimizi ilan ediyoruz” demenin vermiş olduğu güç kendini gösteriyor. 2 yıl önce kendi yaşamlarının inşasına başlamak için attıkları adımı özyönetim direnişlerine dönüştüren halk teknolojik silahlara karşı zılgıtları, tanklara karşı hendekleri, işgale karşı mücadeleyi giyindi. Öyle ki 9 günlük yasağa karşı evlerini bırakmayan halk Cizre’nin en büyük irade savaşının hem tanığı hem kahramanı oldu.

DEVLET ÖFKESİ UZAKTAN TOP ATIŞLARIYLA BAŞLADI

Top atışlarının tahammül edilemez sesiyle başlayan saldırılar tüm dünyanın gözü önünde devam ederken, Cizre adeta çift başlı ejderhalara karşı savaşan mitolojik bir kahraman gibi tek başına saldırılara cevap oldu. Bu süreçte 21 kişi yaşamını yitirirken devlete yakın haber kaynakları yolunu bile bilmedikleri Cizre’de yaşamını yitirenlerin ‘terörist’ olduğunu yazmaya başlamıştı. Birileri Cizre’yi kana bulamak isterken birileri de kalemlerini kana buluyordu. Halbuki Cizre’de çocukların oyunları ve hayatları yarım kalıyordu. Buna rağmen umutsuzluğa düşmeyen Cizre halkı ölen çocuklarının bedenlerini günlerce buzdolaplarında muhafaza ederek direnmeye devam etti.

BİR SIRRI VARDI CİZRE TOPRAKLARININ

Kürdistan’ın ve Cizre’nin tarihinde yas tutmaya zaman yoktu. Yas kara bir gölge değil direnme gerekçesi olarak duruyordu halkın önünde ve bu gerekçeyle gençler en ön barikatlarda savunuyorlardı mahallerini. Tek tek toprağa düşenler o toprağa bir şeyler bırakıyor olmalıydı… Bir sırrı vardı Cizre topraklarının. Acı ve mutluluğun, ölüm ve yaşamın beraber yoğrulduğu ve tükenmeyen bir inanç yarattığı bu topraklar sırrını mutlaka ödediği bedelden alıyor olmalıydı.

TIPKI HALA YÜRÜDÜKLERİ GİBİ

İlk ilan edilen sokağa çıkma yasağının ardından 2 yıl geçmesine rağmen Cizre halkı hala o topraklarda…O toprakta açan çiçeğin yaptığı fotosentezle nefes alıyor, o toprakta kuruyan çiçeğin döktüğü tohumla bir sonraki baharın gelişini bekliyor. Bu bekleyişin müjdecisi ilk yasağın hemen ardından Mehmet Tunç ve Asya Yüksel oldu. Acıları beraber sarma sözü verdikleri halkla birlikte yasağı geri çektirmenin vermiş olduğu güçle yürüyorlardı sokaklarda. Tıpkı hala yürüdükleri gibi…

Cizre halkı yasağın ardından önce ihtiyaçlarını karşıladı ardından da sokaklarda direnişe geçti. Nur Mahallesi’nde binlerce kişi sokağa çıkarak ateşler yaktı. Ateşin etrafından halay çeken halk, “Biji berxwedana Cizîrê” sloganları atarak yasakları protesto etti. Cizre Halk Meclisi Asya Yüksel ve görevden alınan Belediye Eşbaşkanı Leyla İmret de halkın direnişine katıldı. Hendeklerin arkasında halaya duran kadınlar, zılgıtlarıyla tekrar direnişe öncülük edeceklerini söyleyip, “Mahallelerimizi terk etmiyoruz” dedi. Halk ateşler yakarak sabahladı. O halayın bittiğini söylemek Cizre’ye ve direnenlere haksızlık etmek olur elbet.

Dün Cizre’de çocukları için beyaz bayraklarla yürüyen anneler de, “Biz diz çözmedik herkes bizimle gurur duysun” diyen Mehmet Tunç da, bir gün halk toplantısında bir gün tandır başında yaşamı ören Asya Yüksel de, İzmir’den Cizre’ye vicdanının sesiyle yola düşen Cihan Kahraman da hala Cizre sokaklarında… Diğer yüzlercesiyle birlikte o sonsuz ateşin başında gelecek günlerin yeni direniş filizlerine can suyu oluyorlar….