Demokratik Suriye güçlerine yönelik saldırılara tüm insanlık karşı çıkmalıdır

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, "Türk devleti Suriye’de sadece Kürtlere ve Demokratik Suriye Güçleri’ne saldırmamaktadır, aynı IŞİD gibi tüm insanlığa ve Ortadoğu’nun demokratikleşmesine de saldırmaktadır" dedi.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, yeni Özgür Politika gazetesine yazdığı Kürtçe makalede şunları belirtti:

“AKP-MHP faşist iktidarı şu anda Suriye’de Rojava devrimcilerine ve Demokratik Suriye Güçleri’ne saldırmaktadır. AKP iktidarının Kürt düşmanlığı Suriye’de tüm gerici güçlerle ittifak yapmasına yol açtığı gibi şimdi doğrudan Kürtlere saldırıya dönüşmüştür.

Kürt halkının özgürlük mücadelesi şu gerçeği ortaya çıkarmıştır: Kürt düşmanlığı Türk devletini sürekli en gerici ve insanlık dışı güçlerle ortaklaşmasını beraberinde getirmiştir. Kürt düşmanlığını bırakmadıkları sürece Türk devletinin ve tüm iktidarların bu kirli ilişkileri ve ittifakları sürecektir.

Suriye’de neden El Nusra ile ilişki kuruldu? Neden IŞİD desteklendi de demokrasi güçleri desteklenmedi? Neden Rojava Devrimine düşman olundu da tüm dünyanın insanlık dışı gördüğü güçlerle ilişki kurdu ve onları destekledi? Eğer Kürt düşmanlığı olmasaydı AKP iktidarı böyle bir tutum içine girer miydi? Kuşkusuz Kürt düşmanlığı olmasaydı AKP iktidarı böyle kirli ilişkilere girmez, tüm dünyanın karşı olduğu güçlerle ilişki kurmazdı. Hatta kendini dünyanın en demokratik gücü olarak bile gösterebilirdi. Tek dert Kürt düşmanlığı olunca her türlü insanlık dışı örgüt ve siyasi güçle ilişki kurulmaktadır. Bugün de AKP iktidarının politikası bu doğrultudadır.

Nasıl ki Türkiye’de her türlü faşist gücü, gerici gücü ve Kürt işbirlikçilerini kullanarak Kürt Özgürlük Hareketi tasfiye etmek istedi, ancak bunda başarılı olmadığında doğrudan kendisi devreye girip şehirleri yakıp yıktıysa, yüzlerce sivili katlettiyse, belediye eşbaşkanlarını ve milletvekillerini zindanlara atarak tüm Kürtler üzerine baskı kurarak Özgürlük Hareketini tasfiye etmek istediyse, şimdi Suriye ve Rojava’da da doğrudan kendileri devreye girmiştir.

Rojava’da ilk önce El Nusra’yı Kürtlerin üzerine sürmüştür. Hem de Ceylanpınar’ı saldırı üssü olarak kullandırtmıştır. Bu başarılı olmayınca IŞİD’i Rojava Devrimi üzerine saldırtmıştır. Bunda da başarılı olmayınca bu defa bazı Kürt işbirlikçileri üzerinden devrimi zayıflatmayı ve etkisizleştirmeyi hesaplamıştır. Bunun da etkisiz kaldığı görülünce bölgedeki Kürt düşmanlarını bir araya getirip sonuç almak istemiştir. Tüm bunlarla Rojava Devrimi’ni boğmayı ve Suriye’de demokratik güçlerin önünü kesmeyi başaramayınca doğrudan müdahale etmiştir.

AKP iktidarı düne kadar IŞİD’i büyütüp beslerken, bugün IŞİD’e karşı çıkma örtüsü altında IŞİD’e karşı en büyük mücadeleyi yürüten, bu uğurda binlerce genci şehit veren Rojava Devrimcileri ve Demokratik Suriye Güçlerine saldırmaktadır. AKP iktidarının derdi IŞİD değildir. IŞİD'e karşıyım demesi de şimdi IŞİD ile mücadele edeceğim söylemi de tamamen Rojava Devrimi’ni boğmak ve Suriye’de demokratikleşmenin önüne geçmek içindir. Zaten Bab’a işbirlikçi bazı çeteler ve özel kuvvetle girmek istemesi de oranın Demokratik Suriye Güçleri’nin eline geçmesini önlemek amaçlıdır. Bunu da her gün açıkça dillendirmektedir. AKP-MHP faşist iktidarı Suriye’de demokrasi güçleri kazanmasın, Kürtler hak elde etmesin de ne olursa olsun politikası yürütmektedir.

Türk devleti Suriye’ye Kürtler hak kazanmasın diye girmiştir. Bazı güçlere girişini de böyle kabul ettirmiştir. Yine mülteciler Türkiye’ye gelmesin, Suriye’de kalsın argümanını öne sürerek işgalini meşrulaştırmaya çalışmaktadır. ABD’nin bu gerekçeyle göz yumduğu söylenmektedir. Ancak Türkiye girdikten sonra esas hedefine yoğunlaşmış bulunmaktadır. Bu da kendine bağlı işbirlikçileri Suriye politikasında etkin kılmak ve Rojava Devrimi’ni boğmaktır. Eğer Türkiye’ye karşı mücadele geliştirilmezse bu amaçlarına ulaşmadan işgaline son vermez. Zaten daha şimdiden bu iki temel iki amacını dayatmaktadır. Bu temelde de Kürtlere hak tanınmaz ve işbirlikçi güçlere Suriye sistemi içinde yer verilirse o zaman çıkarım şantajını yapacaktır. Rojava Devrimcileri de Suriye Demokratik Güçleri de bunu bilmelidir. Ne Kürtler ne Demokratik Suriye Güçleri şu veya bu gücün verdiği söze inanmalıdır. Türkiye’yi Suriye’den çıkaracak olan sadece Demokratik Suriye Güçleri’nin direnişi ve mücadelesi olacaktır. Türkiye’nin Kıbrıs’ta tek bir amacı vardı. Nitekim onu gerçekleştirene kadar çıkmayacaktır. Kıbrıs’ta olduğu gibi Rojava Devrimi’nin boğulması ve işbirlikçilerinin Suriye sistemi içinde yer alması amacını kabul ettirene kadar işgalini sürdürecektir.

Rojava Devrimi’nin IŞİD'e karşı verdiği mücadele ile bu devrim tüm insanlığın demokrasi, özgürlük mücadelesi haline gelmiştir. Rojava Devrimcileri başta Kobanê olmak üzere binlerce şehit ve binlerce yaralı vermiştir. Tüm insanlığın düşmanı IŞİD’in geriletilmesi ve zayıflatılması böyle sağlanmıştır. IŞİD geriletilip yenilgi sürecine sokulduktan sonra Türkiye'nin ben de IŞİD'e karşıyım gösterisi adı altında Rojava Devrimcilerine ve Demokratik Suriye Güçleri’ne saldırmasına dünya sessiz kalmamalıdır. Nasıl ki Kobanê’de IŞİD saldırısı karşısında dünya halkları 1 Kasım Dünya Kobanê Günü ile Rojava Devrimcileri ile dayanışma içine girmişse, Türk devletinin saldırısı karşısında da böyle bir dayanışmanın içine girmelidir. Avrupalı, Avusturalyalı, Amerikalı, Türkiyeli onlarca devrimcinin yaşamını vererek değer kattığı ve tüm dünya halklarının devrimi haline gelen Rojava Devrimi’nin boğulmak istenmesine izin verilmemelidir. Tüm insanlık AKP-MHP faşist iktidarının saldırılarına karşı ayağa kalkmalıdır.

Türk devleti Suriye’de sadece Kürtlere ve Demokratik Suriye Güçleri’ne saldırmamaktadır, aynı IŞİD gibi tüm insanlığa ve Ortadoğu’nun demokratikleşmesine de saldırmaktadır. Bu açıdan AKP-MHP faşist iktidarının saldırılarına karşı tüm ilerici, demokratik insanlık direnmeli ve kendi devrimleri olan Rojava Devrimi’ne ve Demokratik Suriye Güçleri’ne sahip çıkmalıdır.”