GÖRÜNTÜLÜ

Dilşa Ana: Oğlum ismi gibi Dijwar ve Şiyar’dı

Öz yönetim direnişinde yer aldıktan sonra Rojava sınırında Türk devlet güçleri tarafından katledilenler arasında yer alan YPS üyesi Dijwar Şiyar’ı yürüttüğü direnişe kararlı katılımını annesi Dilşa Tarlak anlattı.

 

Nusaybin’deki 92 Newrozu’ndan kısa bir süre önce dünyaya gelen Dijwar Şiyar, geçtiğimiz yıl yürütülen öz yönetim direnişinde yaşamını yitirdi. Öz yönetim direnişinde yer aldıktan sonra Rojava sınırında Türk devlet güçleri tarafından katledilenler arasında yer alan YPS üyesi Dijwar Şiyar’ı yürüttüğü direnişe kararlı katılımını annesi Dilşa Tarlak anlattı.

Mardin'in Nusaybin ilçesinde 1992 yılının Şubat ayında dünyaya gelen Dijwar Şiyar (Şiyar Tarlak), 5'i kız 9 çocuklu yurtsever bir ailenin ortanca çocuğudur.

Anne Dilşa Tarlak, Nusaybin’de özyönetim ilanından sonra Türk devletinin güçlerine karşı direnişte yer alan oğlu, YPS Savaşçısı Dijwar Şiyar’ı (Şiyar Tarlak) ANF’ye anlattı.

‘KÜLTÜRÜNE VE ANADİLİNE ÇOK BAĞLIYDI’

92 Newroz direnişinden kısa bir süre önce oğlunun dünyaya geldiğini hatırlatıp, oğlunun taşıdığı ismi gibi olduğunu belirterek konuşmasına başlayan 55 yaşındaki anne Tarlak, Dijwar’ın hikayesini şöyle anlatıyor: “Oğlum Dijwar, Şubat ayında Nusaybin’de dünyaya geldi. Ele avuca sığmaz bebeklik dönemindeki sevimliliği büyüdükçe de hep devam etti. Farklıydı ve farklılığını hem aile içerisinde hem de aile dışında hissettiriyordu. Her daim gülümseyen bir yüze ve yüreğe sahipti. Arkadaşlarına ve çevresindekilere çok bağlıydı. Her ne kadar emsalleri gibi o da okula gitse de aklı fikri hep anadilindeydi. Bu yüzden de sistemin eğitimini ve eğitim dilini önemsemiyor ve bu temelde gelecek planları yapmıyordu. Bundan kaynaklı eğitimini bir noktadan sonra bıraktı zaten. Parti gençlik çalışmalarında rol almaya başladı. Kültürüne ve anadiline çok ilgiliydi ve etrafındaki herkese bunu anlatır dururdu. Oğlum ismi Dijwar ve Şiyar gibi Dijwar ve Şiyar’dı. Hep öncü ve ilk adımı atan bir yapısı vardı.”

‘DİJWAR SEVDİĞİYLE NİŞANLIYDI’

Oğlu Dijwar’ın okul dönemlerinde birine sevdalandığını ama buna rağmen yönünün hakikat peşinde olduğunu aktaran anne Tarlak anlatımlarını sürdürüyor:

“Dijwar okuldayken birine sevdalanmıştı. Genç kızımız da aynı şekilde Dijwar’ı çok sevmişti ondan başkasıyla evlenmem diyordu. Bu ilişkileri biz her iki aileye de yansıdı. Dijwar’ın ısrarı üzerine kızı istemeye gittik. Ailesi bu evliliği kabul etmiyor ve karşı çıkıyordu. Oğlumuzun hem askerlik yapmamış olması hem de parti çalışmalarında mücadele vermesi gerekçe olarak sunuluyor ve gençlerin bu kararıra karşı çıkılıyordu. Genç kızımız ailesine bu anlamda karşı çıkıyordu. Biz de tekrardan kızı istemeye gittik. Çok zorlansak ta bir şekilde aileyi ikna edip iki gencimizi nişanlandırmıştık.

‘DAVASINI VE İNANDIKLARINI ASLA TERK ETMEDİ’

Dijwar Nusaybin'de eylemlere katıldığı gerekçesiyle gözaltına alındı. Mahkemeye çıkartıldığı zaman avukatının da ısrar etmesine rağmen savunmasını Kürtçe vermiş ve asla Türkçe konuşmayacağım diyerek tepki gösterdi. Savcılık 2 yıl tutuklanma kararı verdi. Oğlum Dijwar 2 yıl boyunca Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi’nde kaldı.

Cezaevinde kaldığı dönemlerdeki ziyaretlerimizde, koğuş arkadaşları da hep bize Dijwar’ın çok iyi bir arkadaş olduğunu anlatıp duruyorlardı. Hatta bazı arkadaşları Dijwar’ın yanık bir sesinin olduğunu ve sık sık stranlar söylediğini de paylaştılar bizimle. Cezaevinden çıktıktan sonra bizler, abisi, babası onu biraz olsun mücadelesinden uzaklaştırmak adına farklı şehirlere götürsek de Dijwar'ı kendi mücadelesinden uzaklaştıramadık. Dijwar davasını ve inandıklarını asla terk etmedi hiçbir zaman, aksine daha çok sıkı sarılmaya başladı.”

‘BİR GÜN DAHİ OLSA ASLA YAPMAYACAĞIM’

Oğlunun cezaevinden çıktıktan sonra askerlik çağına geldiğini ama devletin askerliğini yapmayacağı konusunda kararlı olduğunu belirten Dilşa Ana, “Dijwar 2 yıl tutuklu bulunduktan sonra serbest bırakıldı. Yaşı gelmiş olmasıyla birlikte bizler de askere gitmesi için biraz ısrar ettik. ‘Değil onca ay, 1 güne dahi indirilse de asla askerlik yapmayacağım’ dedi. Kapıma gelip de bak askerliği 1 gün yapacaksın deseler de yine yapmayacağım ve bu askerlik meselesini aklınızdan çıkartıp atın, bir daha bahsini dahi etmeyin diyerek bize tepkisini gösterdi” dedi.

‘ASLA TOPRAĞIMI, ŞEHRİMİ, EVİMİ TERK ETMEYECEĞİM’

Nusaybin’deki devlet güçlerinin vahşetine şahit olduktan sonra YPS saflarına katıldığını aktaran Dilşa Ana şöyle devam etti: “Nusaybin’de yasak başlamadan önce ben Bodrum’da büyük oğlumun yanındaydım. Dijwar da ziyaret için Bodrum’a gelmişti. Abisi bize ‘bir gün ya da ay belirt de düğünü gerçekleştirelim’ dedi. Süreci çok iyi takip ettiğinden ‘fermanlar kopsa da şimdilik olmaz, durun’ deyip durdu. Hepimiz gün belirlesin diye çabalasak da bir türlü bize bu konuda bir cevap vermedi. ‘Düşündüğüm, hayalini kurduğum şeyin peşinden gideceğim’ dedi ve çok geçmeden Nusaybin’e geri döndü. Dijwar, Nusaybin’e döndükten kısa bir süre sonra devletin ablukası ve yasağı başladı. Nusaybin ve Nusaybin halkının haline şahit oldu Dijwar. Bodrum’a geri gelsin diye çağırdık onu ama ‘ne olursa olsun asla toprağımı, şehrimi, evimi ve hayatımı terk etmeyeceğim’ deyip Nusaybin’de kaldı ve terk etmedi. Yürekten bir şekilde toprağım için mücadele vereceğim dedi” şeklinde konuştu.

‘NUSAYBİN’İ ÖZGÜRLEŞTİRECEĞİZ!’

Oğlu Dijwar’ın babasının kendisine ulaşmasına rağmen geri dönmeyip, nişanlısı ve ailesinin yerine mücadeleyi seçtiğini vurgulayan Dilşa Ana, “Nusaybin’deki direnişi şeref, namus direnişi olarak görüyordu ve toprağını, halkını, davasını savunmak için çıkmadı. ‘Nusaybin’imi kimseye bırakmayacağım ve Nusaybin’i özgürleştireceğiz, Nusaybin’i özgürleştirmeden çıkmayacağım’ dedi. Yasak döneminde babası da evden ayrılmadı. ‘Oğlum Dijwar burada kaldığı için ben de ayrılmayacağım’ dedi. Belki başına bir şey gelir, bir ihtiyacı olur diye ayrılmaya gönlü razı olmadı. Bir gün emekleyerek de olsa Dijwar'ın bulunduğu yere gitti. Dijwar babasını görünce arkadaşlarına 'ben size babam burada ise muhakkak bana ulaşacaktır, bak dediğim gibi oldu' demiş. Babası Dijwar'a ‘sen nişanlısın gel, nişanlını bırakma ben senin yerine kalırım’ dese de Dijwar yönünü yoldaşlarına çevirip, ‘ben gelemem, yoldaşlarımı bırakıp gelmem’ demiş. Babasını geri çevirdi, ailesini, nişanlısını bıraktı ama yolunu, davasını ve mücadelesini bırakmadı.

‘OĞLUMUN ŞEHADETİNİ TV’DEN DUYDUM’

Oğlum Dijwar ve 17 arkadaşının şehadetini televizyondan öğrendik. 18 kişi sınırdan geçmeye çalışırken devlet güçleri tarafından öldürüldüğü şeklinde duydum. Oğlumun bu 18 kişinin arasında olma ihtimalini hissettim. Hemen büyük oğlumu arayıp durumu izah ettim ona. Kendisi kısa bir sürede geldi ve teyit etmek için ne yapacağımızı tartıştık. Zaten çok fazla zaman geçmeden internette resimlerini gördük. Bunun üzerine hemen Mardin'e doğru yola koyulduk. Vardığımızda cenazelerin Mardin Devlet Hastanesi'ne kaldırıldığını öğrendik. Hastaneye geçtik ve teşhis etmem için 2-3 saat kadar bekletildik. O esnada otopsi raporuyla da kim olduğu tespit edilmişti ve bizimle paylaşıldı. Ben Türkçe bilmediğimden anlamıyordum ama bunu duyar duymaz abisinin gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Artık her şeyi anlamıştım. Sonra cenazeyi bana gösterdiler. Göğsüne kadar tek açılmıştı. Oğlum olduğunu görür görmez üzerine atlayıp bütün ceset fermuarını sonuna kadar açmaya çalıştım. İzin vermediler. Kendimi kaybetmiştim ve çığlık çığlığa ağlıyordum. Alnından öptüm oğlumun. Beni zorla ayırdılar oğlumun cansız bedeninden” diye konuştu.

‘OĞLUMUN CENAZESİNİ NUSAYBİN’E GETİRECEĞİZ’

Yasaktan dolayı oğlunun cenazesini köyde defnetmek zorunda kaldıklarını ama er ya da geç çocuğunun naaşını Nusaybin’e getirip defnedeceklerini belirten Dilşa Ana şunları söyledi: “Hastane yönetimi akşama varmadan cenazemizi bize teslim ettiler. Nusaybin'de yasak devam ettiğinden şehre giremedik. Bizde oğlum Dijwar ve dört arkadaşının cenazesini köyümüz Hatxê (Yandere) Köyü'ne götürüp ve orada defnettik. Dijwar'ımın ablaları farklı şehirlerde yaşadıklarından, biz gelmeden defnetmeyin diye rica etmişlerdi. Ancak milletvekilleri, parti eş başkanları, Meya-Der ve halkın da bulunduğu yoğun bir kalabalık olduğundan bekletememiş, o gün defin törenini gerçekleştirdik. Nusaybin'e bu kadar bağlı ve sevdalı olan oğlumu Nusaybin'de defnedemedik ama koşulları sağlar sağlamaz oğlumun cenazesini mücadelesini verdiği Nusaybin'e getirip, defnedeceğiz.”

‘YAŞADIĞIMIZ MÜDDETÇE YOLARININ TAKİPÇİSİ OLACAĞIZ’

Oğlu Dijwar’ın yolundan ilerleyeceğini aktaran Dilşa Ana, “Oğlumdan dolayı alnım diktir. Şeref ve namus yolunda mücadele verdi. Oğlum Dijwar da bütün Kürdistan şehitleri gibi hakikat yolunun yolcusu oldu. Yiğitti ve mücadelesinde elinden gelen çabayı ve cesareti gösterdi. Hâlâ oğlumu bilenler onu ve mücadelesini anlatıp durular bana. Oğlun kendi mahallesinde ve kentinde bu sistemin zulmüne karşı cesur bir şekilde mücadele verdi diyorlar. Oğlum bu yola adadı kendisini ve biz de onun ve onlarca şehit düşmüş yoldaşının bu kutsal yolunu savunup hiç bırakmayacağız. Yaşadığımız müddetçe yolarının takipçisi olacağız” diye konuştu.