Hakkari ve Lice saldırısı soykırım saldırısıdır

Roboskî’de köylüleri vurduran, Sur, Cizre, Şırnak, Nusaybin ve diğer şehirleri yakıp yıktıran, Hakkari ve Amed’te İnsansız Hava Araçlarını ve helikopterleri halka saldırtan Tayyip Erdoğan’dır.

Hakkari’de İnsansız Hava Araçları köylüleri taradı. Bir köylü öldü, birkaç köylü yaralandı. Lice’de helikopterler köylüleri tarayarak yaraladı. İşte Kürt düşmanlığı budur. 1990’lı yıllarda olmayan şeyler bugün Kürdistan’da oluyor. 1990’lı yıllarda helikopterler Dersim’de köyleri bombaladığında Tansu Çiller “PKK’nin helikopterleri Ermenistan’dan geldi bombaladı” demişti. Tayyip Erdoğan ise hiç çekinmeden helikopter ve İHA bombardımanlarını savunuyor. Havadan sivillerin kimler olduğu belli olurmuş gibi, bunlar PKK ile bağları olanlardır, diyor. Böylelikle tüm Kürtleri hedef gösteriyorlar. Kürt halkını sindirerek özgürlük ve demokrasi mücadelesinden vazgeçireceklerini sanıyorlar.

AKP iktidarının bu politikaları ve uygulamaları soykırım amaçlıdır. Soykırımcılar ne yaparsa bugün Erdoğan da bunu yapıyor, yaptırıyor. Günümüz dünyasında bir halkı bir defada toplu katliamla soykırıma uğratmak mümkün olmadığından, zamana yayılmış soykırım politikası yürütülmektedir. İnsanları sindirip kimliğinden vazgeçirmek, baskıyla kimliğine sahip çıkamaz hale getirmek, dili ve kültürü üzerinde çok yönlü baskı uygulamak, anadilde eğitimi yasaklamak, kamusal alanın tümünde Türkçe konuşulmasını dayatmak, Kürt kültürünün gelişmesini engellemek, kültür olarak Türk kültürünü dayatmak soykırımdır. Aslında Türk devletinin Kürtler, Kürt dili ve kültürü üzerinde uyguladığı her şey soykırımdır. Tüm Kürdistan’da şehirlerde ağır baskı yürütülürken, kırsal alanda ise köy yaşamı öldürülmüştür. Sokağa çıkma yasağı denince Türkiye’de ve dünyada sadece şehirlerde sokağa çıkma yasağı olarak anlaşılırdı. Şehir yasakları da sadece bir gün sürdürülürdü. AKP iktidarı şimdi bunu köylerde, dağda, ovada, yaylada, bahçelerde haftalarca sürdürmektedir. Böylece köyler boşaltılmak, Kürtler topraklarından kaçırtılmak isteniyor. Halk yaşamından bezdirilerek göçertilmek isteniyor. 1990’lı yıllarda sadece kırsal alanda uygulanan bu göçertme, şimdi köy, şehir, dağ, ova denilmeden tüm Kürtlere yönelik uygulanmaktadır. 2015 ve 2016’da Cizre, Nusaybin, Şırnak ve Sur’da olduğu gibi bahçesine, tarlasına, zozanına giden herkese saldırılmaktadır. Lice’de olduğu gibi sokağa çıkma yasağının olmadığı zamanda da saldırılarak halka açıkça bu toprakları terk edin denilmektedir.

Tayyip Erdoğan, Kürt soykırımını gerçekleştirmeyi kafasına koymuştur. Kendisine Kürt düşmanı, insanlıktan nasibini almamış, soysuz adamlar da bulmuştur. Tayyip’in bu soysuzları, 1970’li yıllarda MHP faşistlerin söylediği gibi Türklük ve devlet söz konusu olursa gerisi teferruattır diyen zihniyete sahiptirler. Zaten Tayyip Erdoğan her gün vatan millet söz konusu olduğunda gerisi teferruattır diyerek bu saldırıların talimatını veriyor. Yani öldürürüz de, asarız da, keseriz de, soykırımı da yaparız diyor. Erdoğan sadece Türkiye ve Kürdistan’da değil dünyada soykırımcılığın sembolü olmuştur. Her gün tek millet, tek vatan, tek devlet, tek bayrak diyen başka bir siyasetçi ve devlet görevlisi görülmemiştir. Yine dünyada hiçbir siyasetçi “kadın da olsa, çocuk da olsa gereğini yaparız” dememiştir. Bunları dünyada söyleyen tek siyasetçi ve devlet sorumlusu Tayyip Erdoğan’dır.

Devlet Bahçeli bu dört tek teke, tek dilin de eklenmesi gerektiğini söylemiş. Aslında tek dil de pratikte uygulanıyor. Ancak Erdoğan tek dil dese dünyada daha fazla teşhir olur. Tek dil derse uyguladığı soykırım politikasının üstünü örtemez. Bu nedenle tek dil demiyor. Ama tek dil pratikte diğer teklerden daha fazla uygulanıyor. Aslında diğer teklerin en somut uygulaması tek dil alanında oluyor. Zaten tek millet, tek vatan, tek devlet ve tek bayrak denildiğinde tek dil de denilmiş olunuyor. Bu açıdan Devlet Bahçeli’nin tek dil isteği de gerçekleşmektedir.

Devlet Bahçeli tek dil derken, Erdoğan da tek din ve tek mezhepçidir. Zaten şu anda Türkiye’de uygulanan da budur. Açıkça tek din ve tek mezhep dese teşhir olur. Dünyadan daha fazla tecrit olur. Öte yandan Lozan Antlaşmasında farklı dinleri de kabul etmiş. Sözde laiklik prensibini benimsemiş. Bu nedenle tek dil, tek mezhep diyemiyor. Ancak Türkiye’de yaşayan Hıristiyanlar, Êzîdîler ve Aleviler Tayyip Erdoğan’ın tek tekleri içinde tek din ve tek mezhep olduğunu da çok iyi biliyorlar.

Şu anda Türkiye’de şovenizmi, faşizmi, dinciliği, etnik ve inançsal soykırımı bir politika olarak kabul edip uygulayan ve teşvik eden Tayyip Erdoğan’dır. Roboskî’de köylüleri vurduran, Sur, Cizre, Şırnak, Nusaybin ve diğer şehirleri yakıp yıktıran, Hakkari ve Amed’te İnsansız Hava Araçlarını ve helikopterleri halka saldırtan Tayyip Erdoğan’dır. Tayyip Erdoğan, askerlere de valilere de Kürdistan’da ne yaparsanız yapın devlet koruması altındasınız diyor. Asker ve polis de bu güvenceyle Kürt halkına her yerde saldırıyor. Gerilla-sivil demeden katlediyor. Erdoğan iktidarında sivilleri öldürmek serbest olmuştur. Kadın da olsa, çocuk da olsa öldürülürler.

Bu kadar saldırı Tayyip Erdoğan-Devlet Bahçeli ittifakına dayalı iktidarın çok zayıf olduğunu gösterir. Zayıflayan, yıkılma korkusu yaşayan iktidarlar bu yola başvururlar. Zayıf olduğundan yıkılmamak için zulmünü arttırıyor. Bu tür yönetimlerin hakim olduğu Osmanlı İmparatorluğu döneminde halk “paşa paşa zulmünü arttır ki sonun yaklaşsın” dermiş. Tayyip Erdoğan ve Bahçeli zayıfladıkları için zulümlerini arttırıyorlar.

Tayyip Erdoğan-Bahçeli faşist iktidarı güçlü olduğu için ayakta kalmıyor; iç ve dış dayanakları Türkiye tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar zayıflamıştır. Etkili mücadele verilirse AKP-MHP iktidarı yıkılacaktır. Yıkılmıyorsa nedeni, demokrasi güçlerinin mücadelesinin yetersizliğidir; devrimci sosyalist güçlerin mücadelesinin yetersizliğidir. Faşizme karşı demokrasi ittifakı kurmak şarttır. Ancak derin devlet, MİT ve AKP birçok oyun, provokasyon, saptırma ve yönlendirmeyle demokrasi güçlerinin ittifakını ve ortak mücadelesini engelliyor. Bunda CHP’nin tutumu da olumsuz rol oynamaktadır. CHP’den kopmayan, CHP ile ilişkiyi koparmayalım adına CHP’yi eleştirmeyen sol güçlerin, aydın ve yazarların da bunda payı bulunmaktadır. Eğer demokrasi ittifakı ve ortak mücadelesi gelişirse AKP iktidarı bırakalım yıl sonunu, ay sonunu bile göremez.

YENİ ÖZGÜR POLİTİKA