KDP’nin tek başına Kürtlerin gündemini belirlemesinin sonuçları

Başûrê Kurdistan’ın daha farklı araçlarla daha büyük kazanma imkanları vardı; ancak KDP Kürt halkının dört parça Kürdistan’da on yıllardır verdiği mücadele sonucu yarattığı zemini ve imkanları kendi konumunu güçlendirmek için değerlendirmek istedi.

Irak’ta bugün Êzîdîlerin, Sünnilerin, Kakailerin, Türkmenlerin ve Kürtlerin etnik ve inançsal sorunları çözülmüş değildir. Kuşkusuz Irak toplumunun tümünün ciddi sorunları bulunmaktadır. Bu sorunların kaynağı ise Irak’ta demokratik zihniyetin bulunmamasıdır. Irak’ta, hatta Ortadoğu genelinde otoriter yönetim anlayışı hakimdir. Sanki yönetimler otoriter olmazsa bu ülke ve devletler için zayıflık yaratır. Bu anlayış bırakılmamakta, bu nedenle de toplumlar zapturapt altına alınarak yönetilmek istenmektedir. Böyle olunca da toplumlar sürekli bir memnuniyetsizlik içinde kalmakta ve sorunlar bir türlü bitmemektedir.

Irak’ta önceleri Sünniler iktidardaydı. Şiiler yönetimde istenilen düzeyde temsil edilmiyorlardı. Bu nedenle bu sürekli bir rahatsızlık nedeni olmuştur. İran İslam Devrimi’nden sonra Irak’ın kışkırtılarak İran üzerine sürülmesi de hem Arap-Fars, hem de Sünni-Şia çelişkisini derinleştirmiştir. Kapitalist modernite ve onun ulus devlet anlayışının Ortadoğu’ya girmesiyle tam bir fitne ateşlemesi olmuştu. Halkların birbirine düşmanlığı artmıştır. Özellikle bölgede hakim devletler Türk, Arap ve Fars etnisitesinden olunca ulus devlet ve bunun dayandığı milliyetçilik Kürtler başta olmak üzere farklı halkların ulusal haklarını tehlikeye sokmuştur. Bu tekçi ve soykırımcı anlayış farklı inanç toplulukları için de bir felaket ve soykırım olmuştur. Bin yıllar boyu bu topraklarda yaşayan Êzîdîler, Kakailer, Süryaniler gibi inançlar yok olma tehlikesiyle karşılaşmışlardır. Son iki yüzyıla kadar bu topraklarda yoğunca yaşayan Asuri-Keldani-Süryaniler, Ermeniler, Aleviler ve Êzîdîler tam bir soykırıma uğramışlardır. Kapitalist modernitenin ulus devlet ve milliyetçilik anlayışı sadece etnisiteleri değil, tekçi zihniyeti nedeniyle tüm inançları da vurmuştur. Türkiye etnik ve inançsal soykırım politikalarının uygulamasına en çarpıcı ülke olsa da İran, Irak ve Suriye de benzer politikaları takip etmişlerdir. Türkiye kadar olmasa da etnik ve inanç soykırım politikalarını uygulamışlardır.

Şu kesindir, demokratik olmayan ülkelerde farklı etnik ve dinsel topluluklar baskı ve zulüm görürler. Adil, eşit ve özgür yaşam içinde olmazlar. Irak’ta Êzîdîlerin, Kakailerin, Kürtlerin, Türkmenlerin, dün Şiilerin, bugün Sünnilerin yaşadıkları bu gerçeğin ifadesidir. Bu da Irak’ta demokrasi olmamasından kaynaklanmaktadır. Bu açıdan sorunların çözümünü demokratikleşmede görmek lazım. Özellikle de farklı toplulukların yaşadığı bir ülkede Demokratik Ulus anlayışına sahip olmak gerekir. Demokratik Ulus, farklı etnik ve dinsel toplulukların kendi kimlikleri ve varlıkları temelinde demokratik haklarını özgürce yaşadığı ulus modelidir. Irak’ta sorunların çözümünü Demokratik Ulus anlayışına dayalı demokratikleşmede görmek gerekir. Ne Araplar, ne Kürtler ulus devlet anlayışında olmalıdır. Arapların da Kürtlerin de tek etnisitenin hakim olduğu ulus devlet peşinde koşmaları sorunları çözmez; aksine ağırlaştırır. Nitekim Irak’ta ve Başûrê Kurdistan’da sorunların çözülmemesi ulus devletçi anlayış ve bunun gerektirdiği merkeziyetçi yönetimden kaynaklanmaktadır. Merkezi yönetimler yereller ve farklı kimlikler üzerinde hakimiyet ve otorite kurmak isterler. Farklı inanç ve etnik kimliklerin özgür yaşamaları önünde engel olurlar.

Farklı etnik ve dinsel toplulukların bu durumdan kurtulmaları için özellikle demokrasiyi savunmaları gerekir. Demokrasiyi diğer topluluklardan önce ezilen etnik ve dinsel topluluklar savunmalıdır. En temel stratejileri, o ülkeleri demokratikleştirmek olmalıdır. Ortadoğu gibi beş bin yıllık devletçi sistemin toplumlar üzerine karabasan gibi çöktüğü dikkate alınırsa, bu topraklarda demokratikleşme dışında özgür ve demokratik yaşamı aramak büyük bir yanılgıdır, gaflettir. En son Başûrê Kurdistan’da ulus devletçi ve merkeziyetçi bir yönetim zihniyetinden kaynaklanan referandumun gerçekleşmesi ne Başûrê Kurdistan’ın ne Irak’ın, ne de Ortadoğu halklarının hayrına sonuç vermiştir. Ulus devletçi zihniyetin ve demokratik olmayan karakterin olmadığı ortamda yeni bir ulus devlet kurma anlayışı sorunları daha da ağırlaştırmaktan başka bir sonuç vermez. Nitekim Başûrê Kurdistan’daki referandum ne Başur’un, ne Irak’ın, ne de bölgenin demokratikleşmesine hizmet etmiştir. Aksine demokrasi karşıtı zihniyet ve politikaları depreştirmiştir.

KDP’nin yakın zamana kadar en temel müttefiki olduğu, ortak politika nedeniyle Şengal’i bombalattığı Türkiye referandum sürecinde en şovenist ve Kürt düşmanı yüzünü açığa vurmuştur. Dün farklı biçimde Kürtlerle Irak hükümetini ve Arapları karşı karşıya getirmeye çalışan Türkiye, şimdi de farklı bir biçimde Kürtlerle Arpaları karşı karşıya getirmeye çalışmaktadır. Bu, KDP’nin Türkiye ile ilişkilerinin ne kadar yanlış bir zemin üzerine kurulu olduğunu gösterdiği gibi, referandumun da hesapsız kitapsız biçimde yanlış bir politik adım olarak gündeme getirildiğini ortaya koymuştur. Bölgede demokrasi ve Kürt karşıtı güçleri güçlendiren bir rol oynaması bunun ifadesidir.

Bir halk ve topluluk zulüm ve baskı altında olduğunda tabii ki direnme hakkı vardır. Kendi kaderini tayin etme hakkı vardır. Ancak bu hak her ülkenin ve toplumun koşullarına ve durumuna göre ayrı ayrı kullanılabilir. 20. yüzyılda soykırım kıskacında olan Kürtlerin de Türkiye, İran ve Irak’ta direnme ve özgür yaşama kavuşmaya hakkı vardır. 20. yüzyılda direndikleri gibi, 21. yüzyılda da direnmeye devam etmektedirler. Bu direnişler Kürtlerin taleplerini ve direnişini dünya halklarının gözünde meşru ve haklı kılmıştır. Bu açıdan mücadeleleriyle çok önemli sonuçlar almışlardır. Özellikle Kürt Halk Önderinin önderliğinde ve PKK öncülüğünde yürütülen mücadele Kürtlere hem Ortadoğu’da hem de dünyada büyük bir itibar ve güç kazandırmıştır. Başûrê Kurdistan halkının mücadelesi böyle bir siyasal ortamda önemli bir kazanım ve mevziiye kavuşmuştur. Başûrê Kurdistan federasyonu meşru ve dünyaca kabul gören bir siyasi statü kazanmıştır. Başûrê Kurdistan bu zemine ve meşruiyete dayanarak Kürtlerin yaşadığı diğer bölgelerde de özgür ve demokratik temelde yaşayacağı bir demokratikleşme mücadelesi geliştirebilir ve sonuç alabilirdi. Bu konuda Başûrê Kurdistan önemli bir zemin ve avantaja sahipti. Başûrê Kurdistan’da geliştirilecek demokratikleşme hem Başur halkını ve siyasi partilerini güç yapardı, hem de Irak’ın demokratikleşmesinde önemli bir rol oynardı. Ancak KDP’nin ulus devlet saplantısı ve Başûrê Kurdistan’da yaşadığı sıkıntılar referandumla halkın ulusal duygularını kabartıp kendini Başur’da avantajlı kılacak bir konum elde etme politikasına yöneldi. Tüm Kürtleri ilgilendirecek bir gündemi tek başına dayattı. Referandumun yaratacağı rüzgarla da seçime giderek son yıllarda zayıflayan konumunu güçlendirmeyi hedefledi. Halbuki tüm Kürtleri ilgilendiren bir konuda tek başına gündem belirlemesi Kürtlerin Irak’ta ve Ortadoğu’da güçlenmesine yol açacak sonuçlar yaratmazdı. Başûrê Kurdistan’ın daha farklı araçlarla daha büyük kazanma imkanları vardı; ancak KDP Kürt halkının dört parça Kürdistan’da on yıllardır verdiği mücadele sonucu yarattığı zemini ve imkanları kendi konumunu güçlendirmek için değerlendirmek istedi. Kürt halkının on yıllara dayalı mücadelesinin yarattığı sonuçları böyle bir referandumla arkasına almak istedi. Meclisin çalışmadığı, diğer siyasi güçlerle sorunlar yaşadığı dönemde böyle bir adıma yöneldi. Sorumsuzca bir davranış içine girdi. Kürt halkını değil, parti çıkarlarını düşünen karakterini bir daha ortaya koydu.

Böyle yapılacağına Kürtlerin Ortadoğu’da yükselen demokratikleşme birikimi ve gücünü Başûrê Kurdistan’ın demokratikleşmesi temelinde Irak’ın demokratikleşmesine verseydi Başûrê Kurdistan’da Kürtler büyük kazanırdı. Kürtlerin Kürdistan’ın diğer parçalarında büyük kazanmasına hizmet ederdi. Tartışmalı bölgelerde yaşayan Kürtlerin de özgür ve demokratik yaşam konusunda tüm haklarını elde etmesine önemli rol oynardı. Referandumla bu kazanım imkanlarını tehlikeye atmıştır.

Şengal’in özerkliği konusunda yanlış yaklaşım referandumda da gösterilmiştir. Halbuki Şengal’in özerkliğinin tanınması, tartışmalı bölge denilen yerlerde Kürtlerin konumunu güçlendirirdi. Ancak merkezi ve otoriter anlayış bu yönlü kazanma imkanlarını göremiyordu. Kerkük’ün özerkliğini savunmak da Başûrê Kurdistan federasyonunu güçlendirecek bir adım olurdu. Ama demokrasiyi ve yerel demokrasiyi kendi merkezi otoriter anlayışı için tehlike gören zihniyet ve politika bu konularda da zamanında doğru adımlar atmadı. Şengal’de Êzîdîlerin özerkliğini kabul etme ve böylece Êzîdî Kürtlerin güç olmasını sağlama yerine, Türk devleti ile ilişki içinde Şengal’de hakimiyet kurma peşinde koştu. Böylece Haşdi Şabi’nin Şengal çevresinde etkili olmasının da yolunu açtı. Eğer Şengal’de Êzîdîlerin özerk meclisi ve YBŞ ile ilişki içinde Êzîdîlerin özerkliğini tanısaydı, şimdi Kürtlerin hem Başur’da hem de Irak’ta konumu farklı olurdu. Ama hep küçük olsun benim olsun anlayışı KDP’yi bugünkü gibi bir politik çıkmaz içine soktu.

Aslında hala Başûrê Kurdistan’da demokratik zihniyet, demokratik politika, Başûrê Kurdistan ve Irak’ın demokratikleşmesine dayalı politika bu çıkmazı aştırarak Kürtlerin önünü sadece Irak’ta değil, Ortadoğu’da da açacaktır. Olabilir mi? Tabii ki kolay olmayacaktır. Çünkü Başûrê Kurdistan’daki partilerin zihniyeti ve politik ufukları dar, 20. yüzyıl paradigmalarında çakılıp kalmış durumdalar.

YENİ ÖZGÜR POLİTİKA