‘Kürt düşmanlığı eksenli Türkiye politikası Ortadoğu’da ilerlemiyor’

PKK Merkez Komite Üyesi Muzaffer Ayata, Türkiye’nin DAİŞ’e karşı sözde savaşının bu örgüte zaman kazandırmak amacını taşıdığını ifade ederek, DAİŞ’in ortadan kalkmasıyla Türkiye’nin sarılacağı bir kartın da kalmayacağını söyledi.

Ayata, “Türkler DAİŞ’e karşı savaşmıyor.  Yaşanan savaşı sulandırıyor, zamana yayıp DAİŞ’e zaman kazandırıyor. DAİŞ, Musul’da kuşatılmış, Rakka’da kuşatılıyor. İki tarafta da yenilirse Ortadoğu’da DAİŞ’in ağırlığı kalmaz. Dolayısıyla Türkiye’nin sarılacağı bir kart da kalmıyor” dedi.

PKK Merkez Komite Üyesi Muzaffer Ayata, Türkiye’nin El Bab üzerindeki hedefleri, 4 Türk askerinin öldüğü bombardıman ve Türkiye’nin dış politikalarına ilişkin sorularımızı yanıtladı.

Türkiye Cerablus’a girerek Rojava yine genel anlamda Suriye topraklarını işgal harekâtına başladı.  Bu harekâtını daha sonra Mare-Azez ve en son olarak El-Bab’a dönük yapmak istedi. Şimdi bu noktada Türkiye-Rusya ve Esad rejiminin ortak çıkar üzerinden kurdukları ittifakı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Evet, bu ittifaklar bir bölümüyle görülür anlaşılır oldu. Ama esası aslında hala bilinmiyor. Bilinmeyen, örtük kalan yanlar var. Bu güçler, daha çok da taktiksel hamleler yapıyorlar. İşte, Ortadoğu’daki 1. Dünya Savaşı süreci sonrası kurulan düzenin yıkıldığını, Ortadoğu’nun yeniden yapılandırıldığını ama 1. Dünya savaşındaki gibi savaş uygarlıkları Fransızların, İngilizlerin çizdiği haritalar, dikte ettiği çözümlerle şimdi mümkün olmuyor. Dünyanın egemen gücü Amerika önderliğinde, Hewler ve Şengal operasyonları, son olarak Musul ve Rakka operasyonlarının başlatılmasıyla birlikte DAİŞ’e karşı bir blok oluşturdu. Blok oluşmasına rağmen, DAİŞ’in bölgeden tümüyle çıkarılmasıyla birlikte yerine nasıl bir yönetim mekanizmasının konulacağını çok bilinmiyor. Kimsenin doğru dürüst bir projesi yok. İşte Libya, Mısır yıkıldı. Mısır’ı orduyla tekrar ayakta tutmaya çalışıyorlar. Parçalanma, iç dağılma öyle önlendi. Yemen, gündeme gelmiyor, ama büyük bir savaş alanı. Suriye, yerle bir oldu. Rusya, Amerika, Avrupa, Türkiye, İran, bölgenin hâkim güçleri, uluslararası güçler herkes girdi. Irak toparlanamıyor, yeni bir çatışma-savaş alanı haline dönüştürüldü. İşin içine hem bölgesel ve uluslararası güçler, devletler girdi hem de mezhepsel, bölgesel-yerel çelişkiler inşa edildi. Dolayısıyla çok bilinen, berrak taraflar, ittifaklar olmuyor. Güçler çok çelişkili ve ilişkili, iç içe geçmiş. Süreç çok karmaşık, çok denklemli, bu nedenle yakından, günü birlik izlemek lazım. Olanlar, bitenler ve söylenenler açısından da manipüleye de çok açık. Şimdi Türkiye açısından bakıldığında, bunun iki boyutu var. Bir, Türkiye’nin iç sorunları, iktidar ve rejim yapılanması. İkincisi ise Ortadoğu’daki gelişmelere müdahil olmak için yürüttüğü politikalar. İki boyut iç politikalarıyla beraber birbirini tamamlıyor.

TÜRKİYE’NİN BEKLENTİLERİ GERÇEKLEŞMEDİ

Türkiye daha çok Sünni hattına dayandı. Rusya, Suriye’ye girdi. Çünkü Suriye dışında Rusya’nın hiçbir dayanağı kalmadı, Ortadoğu’da. Suriye’yi de kaybederse bütün ilişkileri kesilir. Amerika DAİŞ’i zayıflatmazsa, kendisiyle işbirliği yapan mevcut rejimleri korumazsa, Ortadoğu’da Amerika’nın da etkisi kalmıyor. Böyle olunca dengeler, tek devletin ya da tek mihrakın, tek başlarına çözecekleri bir alan olmaktan çıktı. Türkiye’nin beklentileri olmadı. Kürtler direndi. Kobanê düşmedi. Kezwan dağını aldılar, Tıl Ebyad’ı aldılar. Efrîn’e dayandılar. Minbic’i aldılar. Efrîn’i de birleştirip, Kuzey Suriye Federasyonu’nu yani bütün Suriye için demokratik bir alternatif olan Kürt, Süryani, Ermeni, Alevi, Arap ittifakını demokratik bir temelde oluşturma zemini yakaladılar.

Avrupa Birliği’ne bugün rest çekmeleri, Şangay 5’lisine girerim şantajlarıyla Türkiye’yi ancak dışarıdan savunuruz demeleridir. Yani, “Suriye’ye saldıralım, Kürtlerin oluşumu engellensin, Irak’ a saldıralım Kürtlerin inisiyatifi daha fazla gelişmesin, PKK, Rojava’yı, Şengal’i Kuzeyi birleştirebilir. Kürt ittifakı birliği oluşabilir” diyorlar. Bunun yerine mümkünse bazı Kürtleri yanına alarak, bazılarını karşısına alıp ezmeye, çabaladı. Bu temelde Suriye’ye girebildi. Rusya’ya büyük tavizler verdi. Gaz boru hattı anlaşmasını imzaladı. Daha önceden imzalamıyorlardı. Rusya ve Amerika’nın onayı olmadan Suriye’ye giremezdi. Yaptığı pazarlıklarla, verdiği büyük tavizlerle Suriye’ye girerek Cerablus hattını tutmaya çalışıyor. Hem Halep-DAİŞ yolunu açık tutacak hem de DAİŞ'in ezilmesini önleyecekti. DAİŞ’in sıkıştığı yerde, kılık kıyafet, isim değiştirerek, onlara dahil olacaktı. Ama Türkiye bununla yetinmedi. Rojava kantonlarının arasındaki uçurumu derinleştirmeye, coğrafik derinlik sağlamaya, etrafında topladığı paralı grupları, çeteleri oralara yerleştirmeye, hatta Minbic’i alıp Halep-Rakka üzerinden Amerika’ya yoğun pazarlıklar yaptı. “Ya ben ya PYD” dedi. Türkiye “Ben bir ittifakınım büyük bir devletim, niye bir örgütle grupla bu işi yapıyorsun” diyor.

AVRUPA ERDOĞAN’A KIRMIZI KART GÖSTERDİ

Türkiye’nin sicili bozuktur. Batılılar, Ruslar biliyorlar. DAİŞ’liler Suriye’de ne yaptı, hangi kirli işlere bulaştılar. Fakat Suriye’ye de çekip savaşa dahil etmek istediler. Aslında oyun içinde oyun, taktik içinde taktik, ittifak içinde ittifaklar denediler. Bu ittifakların hiçbiri öyle samimi, kalıcı da olmaz. Olacağa da benzemiyor. Mesela Türkiye diyor Minbic’i de alacağım. Minbic’de Kürtler yüzlerce şehit ve yaralı verdiler. Bu, Türkiye’ye ikram için olmadı. Cerablus’u kolay aldılar, çünkü savaşmadılar. DAİŞ Türkiye’ye bıraktı. Şimdi Bab’ı alacağım, kendi planımı uygularım, Amerika’yı dinlemem, diyor. Öyle olunca Türkiye’ye dur, bir yerde sınırlarını bil, söylenenlere bağlı kal, dediler. Çünkü Avrupa ile de aynısını yaptı.

İçeride demokratik muhalefeti ezme, temizlik yani çöktürme hareketini başarıyla götürmek için bütün Kürdistanlıların kazandığı Kürt belediyelere el koydular, gasp ettiler. Kanun hükmünde kararnamelerle, zorla, devlet gücüyle... Milletvekillerini hapse atıyorlar, partilerin içini boşaltıyorlar. Radyoları, televizyonları kapatıyorlar. Cumhuriyet tarihiyle sembolleşen, cumhuriyetin kimliğiyle özdeşleşmiş bir gazeteyi bile terörle itham ederek, çalışanlarını içeri attılar. Avrupa eleştirince, üzerine Erdoğan Avrupa’ya hakaret etti, tehditler savurdu. Avrupa buna karşı Erdoğan’a kırmızı kart gösterdi. Müzakereleri dondurdu. Avrupa’nın kendi prensipleri, ölçüleri Kopenhag kriterleri var. Türkiye, Avrupa Birliğine başvurmuş bir ülke olarak en azından eleştirilere açık olması lazım. Avrupa zaten büyük oportünizm örneği sergiledi. Büyük tavizler verdi. Türkiye’nin demokratik değerlere sahip çıkmamasına somut tutum almadı. Ama bu durumda bir mesaj verdiler.

Türkiye’nin, Rusya ya da Amerika ile olan ilişki ve anlaşmalarına çok kalıcı bakmamak lazım. Ekonomik boyutu ağırlıklıdır. Fakat Erdoğan Türkiye’de ekonomiyi de uzun süreli ayakta tutamaz, toparlayamaz. Rusya uçağının düşürülmesinin ardından, Türkiye daha önce Kafkasya’da Kırım üzerine Rusya ve Avrupa’ya hakaretler yağdırdı. Rusya’daki sıkıntıları zorlukları onlara karşı kullandı. Çok pragmatist, çok tutarsız ama Kürt düşmanlığı eksenli Türkiye politikası Ortadoğu’da çok fazla ilerlemiyor. Mesela İran’la Ortodokslar karşı karşıyayken Çavuşoğlu hemen Tahran’a koştu. Bundan sonra Suriye’de Irak’ta Kürtlere karşı ortak hareket edelim. Tabi bunlar, Kürtler daha fazla mevzi kazanmasın, daha fazla bir araya gelmesin diye. Türkiye’de bastırılmış, sindirilmiş, korkutulmuş, ezilmiş kitleler kırk yıllık PKK deneyim mirası üzerine yürütülen mücadeleyle herhalde uzun vadede böyle götüremez. Bunlar patlak verecek. Yani iç ve dış politika ve ittifaklar kaygan, iç içe geçmiş, çok da güven verir diye bakmamak lazım.

TÜRKİYE’YE HAVA BOMBARDIMANIYLA BİR MESAJ VERİLDİ

Türkiye’nin özellikle El-Bab’a dönük gerçekleştirmek istediği işgal harekâtına karşı gelişen tepkiler son süreçte gündeme geldi. Bunun akabinde El-Bab sınırında rejim güçlerine ait savaş uçakları Türk askerlerini vurdu.  Bunu nasıl okuyabiliriz?  El-Bab’a dönük farklı hesaplar mı var?

Türkiye orada belli ki sınırları aştı. Daha önce Cerablusa girme üzerine anlaştıkları konuların ötesine geçti. Sadece Cerablus dendi baktılar ki Kuzey Suriye Demokratik güçleri Minbic’i aldı ve Efrîn’e kadar gidecek, DAİŞ onların karşısında tutunamıyor. Türkiye de bu tavizleri vererek aceleyle Cerablusa girdi. Kürtlerin önünü kesme ağırlıklı yani sınırlarımızı Kürtler tutmasın diye. Sonra El-Babı alacağız, Minbic’i alacağız diye uyarılar oldu. Amerikalılar hava desteği vermediklerini söyledi. Minbic’in Suriye demokratik güçleri tarafından boşaldığını söylediler. Yani savaşsız bir çözüm bulmak istediler. Kürt güçleri Fırat’ın doğusuna çekilmiş. Türkiye bununla yetinmiyor. Suriye’de etkili bir güç olup kendi nüfuz alanını yaratmak istiyor. Böyle olunca Türkiye’yi uçaklarla vurarak askeri anlamda bir mesaj verdiler. Diplomatik, siyasi dilden anlamayınca başka dilden cevap verdiler. Ortaya çıktı ki öyle Suriye muhalefeti, özgür Suriye ordusunun bir ciddiyeti yok. Türkiye tanklarıyla toplarıyla Suriye’ye girdi. Türk askerleri savaşıyor, ağır bir işgal harekâtı söz konusu.  Bu durum Suriye rejimini de uzun vadede rahatsız edecek. Türkiye diyor ki; ben rejime karşı değilim, benim toprakta gözüm yok. İşte Kürtlere karşı buradayım, yarın burayı sizlere bırakırım. Ama bölge tarihi ve pratiği de gösteriyor ki Türkiye öyle kolay çıkmaz. İyice bozmadan rejim güçlerine zehir zıkkım etmeden çıkmaz, çıkmak zorunda kalırsa bile.

TÜRKİYE’YE GÜVENMEDİLER

Başbakan yardımcısı Numan Kurtulmuş yaptığı bir konuşmada El-Bab sınırlarında Türk askerlerine yapılan hava saldırılarının arka planında Rusya’nın olduğunu söyledi.  Bu Türkiye ve Rusya arasında gelişen ittifak için ne anlama geliyor?

Tabi herhangi basit bölgesel bir güç bunu yapamaz. Türkiye ordusunu savaşa sokmuş teyakkuz halindedir. Suriye rejimi o kadar güçlü değil ki öyle Türkiye’yle direkt savaşı göze alsın. Rusya arkasında olmazsa bu olmaz muhtemelen Amerika’nın da onayı vardır.  Çünkü Amerika’yı da dinlemiyor. Amerika Rakka konusunda Kürtlerle ittifak yaptı. Durum en son Türkiye’ye güvenmedikleri şeklinde netleşti. Türkler DAİŞ’e karşı savaşmıyor.  Sulandırıyor, zamana yayıyor, DAİŞ’e zaman kazandırıyor. DAİŞ, Musul’da kuşatılmış, Rakka’da kuşatılılıyor. İki taraftan da yenilirse Ortadoğu’da DAİŞ’in ağırlığı kalmaz.  Dolayısıyla Türkiye’nin sarılacağı bir kartta kalmıyor. Zaten bir meşruiyeti yok. Öyle Musul sorunu, Kerkük sorunu, işte bizi Lozan’la sınırlamak istiyorlar sözlerinin fazla bir değeri yok. Zaten Lozan anlaşmasını Türkiye Cumhuriyetinin tabusu olarak kendileri ilan ettiler.  Türkiye bağımsız oldu, resmi olarak dünyada tanındı ve bir devlet oldu. Diğer bütün Osmanlı devletinden kalma haklarından feragat etmişler yani. 1926’dan tekrar bu güne dönerek 90 yıl sonra nerde neyin hakkını idame edebilir.  O zaman Osmanlı mirasını sahiplenecekse balkanlara gitmesi lazım, Kafkasyalara gitmesi lazım, Libya’ya kadar gitmesi lazım.

Bunlar değeri olmayan iç kamuoyuna ırkçı ve faşist kamuoyuna dönük propagandalar ve dışa dönük birazda baskı yapma propagandalarıdır.  Ama esas hedef Kürtlerdi. Suriye çok denklemli, çok karmaşık olunca Türkiye sınırları aşınca sözlerinde durmayınca işte askerlerini vurdular.  Tabii ki bunu da Rusya dışında düşünmemek lazım. Türkiye’de dikkat edersek sessiz kaldı. Mesela Rus uçağı düşürüldüğünde ilk önce çok öfkelendiler, gerekirse bir daha vuracağız dediler. NATO’ya gittiler NATO’ya sığındılar. Ruslarla onları karşı karşıya getirmek istedi.  Bunlar tutmadı, sonra Kürtler karşısında paniğe kapılınca Suriye savaşı istediği gibi gitmeyince Rusya’nın ayağına gittiler.  Şimdi Türk askerleri bombalanıyor uçaklarla, ölüyorlar sesleri çıkmıyor.

HALKLARIN HAYRINA YAPMIYORLAR

Eğer bu saldırının arkasında Rusya varsa o zaman Türkiye’nin Şanghay beşlisine dönük yaptığı değerlendirmeleri Türkiye’nin dış politikalarına nasıl oturtabiliriz?

Müzakereleri dondurarak Avrupa Türkiye’ye karşı bir tavır aldı. Yine Amerika belli bir tavır almış onun için Rakka operasyonunda Demokratik Suriye güçlerini muhatap aldı ve ittifak yaptı. Türkiye bu ittifakı kabul etmedi. Türkiye’yi tümden belki terslemediler, diyalogları var. Bu durumda Türkiye Şanghay beşlisine girer mi? Batı üzerinde psikolojik baskı oluşturmak amacıyla daha önce de böyle bir tartışma yaptılar. Yeni bir Türkiye olurdu ama mevcut Türkiye olmaz. Bir defa NATO’dan çıkması gerekiyor, onları ekonomik ağlarından, siyasi ağlarından, askeri ağlarından, istihbarat ağlarından çıkmaları gerekiyor. Yeniden ordunun yapılanması, silahlarıyla, tekniğiyle, stratejisiyle, mevzilenmesiyle bunlar o kadar kolay işler değil. Bir ara dediler biz Çin’den füze alacağız, daha ucuz ama alamadılar.  Amerika ve NATO tavır alınca durdular. Türkiye o kadar ileri gider mi? Amerika ve Avrupa nasıl bir tutum alır? Herhalde tutumsuz kalmazlar. 

‘Ayrı bir dünya var’ diyor doğru bunu İnönü’de söylüyordu ama İnönü bunun bedelini ağır ödedi. İşte yeni dünya kurulu Türkiye’de bunun içinde yer alır. Bunlar öyle kolay olmuyor Kore içinde öyle dediler. Gitti Kore savaşı başlattılar, batırdılar. Suriye’de neden bu kadar kıyamet kopuyor, hep nüfuz alanlarıyla ilgili değil mi? İşte Ortadoğu’da bu kadar savaş, bu kadar yıkım devletler nüfuz alanlarını genişletmek için yapıyor halkların hayrına yapmıyorlar. Demokratik modeller, öneriler çözümler üretmiyorlar. E Türkiye de bunca yıl Batı’nın imkânlarından yararlanmış ya da batıya açılmış ya da batının pazarı haline gelmiş. Erdoğan rahatına, keyfine göre buyurup Başika kampına gidip, bir sorun çıkmayacak şeklinde beklememek gerek. Çok fazla da abartmamak, ciddiye almamak lazım. Erdoğan öyle çok ilkeleri olan, istikrarlı, tutarlı bir liderlik göstermedi. Kürt sorununda hep uçtan uca gitti. Ne kadar tutarsız olduğu ortaya çıktı. 2005’te ‘Kürt sorunu benim sorunumdur, ben çözeceğim’ dedi. Şimdi ‘Kürt sorunu yoktur, terör sorunu vardır, PKK sorunu vardır’ diyor.  Bir dönem de ‘Ben Avrupa birliğine gireceğim’ diyordu. Şimdi Avrupa’ya ‘sen kim oluyorsun, sensiz de yaşanır’ diyor.

PYD HİÇBİR ZAMAN TÜRKİYE’NİN SINIRLARINA KURŞUN SIKMADI

Erdoğan’ın yeni güvenlik konsepti toplantısında bizi Lozan’la sınırlamaya çalışıyorlar değerlendirmesinde bulundu. Türkiye’nin son dönem dış politikalarını bu değerlendirme ekseninde ele alırsak Türkiye Ortadoğu’ya savaş mı ilan etmiş oluyor?

Yani gücün varsa her şeyi yapabilirsin. Toprakları işgal edebilirsin, nüfuz alanlarını alabilirsin. Ama ona gücün yeter mi? Mevcut dengeler ona el verir mi? PYD hiçbir zaman Türkiye’ye karşı savaşmadı. Sınırlarına kurşun sıkmadı hep iyi komşuluk önerileri, ittifakları önerdi. Eşme ruhu dedi, birlik dedi, kültür ittifakı dedi.  Ama o Kürtlerin statü, kimlik sahibi olmasını ırkçı-faşist zihniyet tek devlet, tek millet kıskacından çıkaramadılar kendilerini. Öyle olunca düşman oldular.  Savaştılar, savaşta da her şey Ortadoğu da onların istediği gibi gitmiyor.  Masalarda zorla yer kapmak istiyorlar elinden gelse zaten işgal ederler. Mesela Irak hükümeti Türkiye’ye Başika’dan çık dedi. Türkiye de çıkmayacağını söylüyor. Irak ile bir savaş halinin zorlukları da var ama çıkmam diyor. Daha önce PKK’yle olan savaşları süresince Kani Masi’ya, Bamerne’ye, Amediye’ye Türkiye bir sürü askerlerini getirdi. Güney hükümeti de artık onları çıkaramıyor. 

LOZAN’I KURTARMAK İSTİYORLAR

Türkiye’nin böyle bir özelliği var. Ama Türkiye’nin bizi Lozan’la sınırlandırmaya çalışıyorlar demelerinin tabi ki yayılmacı emelleri var, zihniyet buna müsait.  Türkiye’de Erdoğan daha önce de ittifak yaptığı liberal demokratları da düşman ve hain ilan etti. Öyle olunca Lozan’ı öne sürerek bir yerde şöyle yapmak istiyor, ölümü göstererek sıtmaya razı etmek istiyor.  Lozan’ı kurtarmak istiyorlar işin özü budur. Lozan da ne oldu? Kürtler Türkiye’ye bırakıldı.  Kürtlerin her hangi bir statüsü olmadı. E Türkiye tekrar onu sağlamak istiyor. Ekstrası olursa ne ala, olmazsa da ikinci bir cumhuriyet, devlet kurmak Erdoğan önderliğin de Türkiye’nin birliği bütünlüğü güvenliği sağlanmış olacak.  Hangi temelde yine Kemalistlerin İnönü’nün kurmak istediği temelde. Tek millet, tek bayrak, tek devlet ırkçı bildiğimiz basit bir ulus devlet projesi üzerinden ama bu ulus devletle yürümüyor.  İçerde de yürümüyor ırkçı faşizm savaş dışında ayakta kalamıyor. NATO’yla Avrupa birliği olmadan da yürüyemiyor. Reformlara dönüşümlere kapalıdır. Doğuyla birleşmek istiyor bu o kadar kolay değil, Şanghay’la, Rusya da ne kadar Türkiye’ye güvenir.  Türkiye’yi biliyorlar, tanıyorlar, izliyorlar politikalarını bizden daha fazla bilgi sahibidirler. Öyle olunca Türkiye’nin fazla bir şansı yok. Ama ırkçı yayılmacı faşist zihniyetleri düşünceleri var. Bunu ne kadar pratikleştirebilir karşısındaki güçlere bağlıdır.