Nusaybin'de devlet TOKİ'ye, halk yaşama teslim

Öz yönetim direnişinin ardından yıkıma teslim edilen Nusaybin'in 4 mahallesinde yapılan TOKİ'nin yanı başında kadınlar ve çocuklar yaşamını sürdürmeye devam ediyor.

Mardin'in Nusaybin ilçesinde 14 Mart 2016'da ilan edilen 'sokağa çıkma yasağı', 25 Temmuz 2016'da kısmi olarak geçen günlerde kaldırıldı. Sur, Şırnak, Cizre, Yüksekova'da olduğu gibi Nusaybin'de de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, kentin çatışmalar yaşanan mahallerinde büyük bir yıkıma girişti. 9 mahalle riskli alan ilan edildi ve Dicle, Fırat, Abdulkadirpaşa, Yenişehir, Zeynelabidin ve Kışla mahallelerinde ise az hasarlı çok hasarlı fark etmeksizin yıkım gerçekleştirildi. Yıkımdan sonra TOKİ'lerin inşa edildiği bölgede, halkın talepleri göz önüne alınmıyor. Arsa isteyen halka TOKİ dairesi vererek arsa parasını iade edeceğini söyleyen Bakanlığın, bölgede inşa ettiği TOKİ'ler ise gün geçtikçe büyüyor.

HALK DİRENMEYE DEVAM EDİYOR

Halkın istemediği TOKİ'lerin yapımı hızlandırılırken, Nusaybin halkı da yanı başlarında devam eden yıkımla yaşamlarını sürdürüyor. Yüzlerce TOKİ evinin yapıldığı mahallelerde evlerini kurtarıp onaran insanlar, her gün direnişten geriye kalan yerlerin TOKİ'ler ile bezenmesine şahit oluyor. "Sıra size de gelecek" tehdidi aldıklarını söyleyen yurttaşlar, evlerini bırakmamak için ellerinden geleni yapacaklarını söylüyor.

ONCA ŞEYDEN GERİYE KALAN TEK SES: YIKIMIN SESİ

Aylar önce temeli atılan TOKİ binaların yapımı neredeyse bitti. 5-6 katlı küçücük kümes şeklinde dairleri ile yapılan TOKİ'lerin, dış cephesi boyanmaya başlandı. Nusaybin'de herkes tarafından bilinen bu 4 mahallenin neşesinden geriye hiçbir şey kalmadı. Yıkımla adeta hayalet mahalleye dönüştürülen bu yerlerde çocuk ve kadınların sesleri yerine şimdilerde sadece yıkımın çıkardığı sesler kaldı.

BİR ŞEYLER EKSİK…

TOKİ'lerin yapıldığı mahallelerde araya çekilen demir teller Nusaybin'i adeta ikiye bölüyor. Örülen tel yaşamı ve yıkımı birbirinden ayırıyor. Bir yandan sadece inşaat ve iş makinelerin sesi gelirken diğer taraftan da kadınların sohbetleri, çocukların oyun sesleri kulağıma çalıyor. Her şeye rağmen direnen halk geride bir avuç kalmış mahallerde eski yaşamlarından izler arıyor. Yıkımla adeta çöle dönüştürülen mahallelerde, Nusaybin'in en büyük parkı olan Musa Anter Parkı da yerle bir edildi. Sadece giriş duvarları kalan parkın tüm köprüleri yıkıldı. Çocuklar parktan geriye kalan birkaç ağacın altında toplanıp oyunlar oynuyor. Elimde fotoğraf makinesi ile gören çocuklar hemen poz vermeye başlıyorlar.

'BURADA TEK BAŞIMA DAYANAMIYORUM’

Onların arasından zor kurtulup Mahalle Koçera denilen yere yürümeye başlıyoruz. Burada duvarının yapılmasına izin verilmeyen bahçesinde oturan Zeynep adında yaşlı bir kadın ile karşılaşıyoruz. Zeynep, çatışmalar zamanında bir yıl boyunca evinden uzak kalmış. Hemen yanı başında yapılan TOKİ'lere sırtını dönerek oturan Zeynep, ben daha sormadan başlıyor eski Nusaybin'i anlatmaya. Zeynep, "Buralar eskiden böyle miydi?" diyerek başladığı sözlerini şöyle sürdürüyor: "Ben yasakta burada çok az kaldım. Daha sonra çıkmak zorunda kaldım. Tam bir yıl buradan uzak kaldım. Geri geldiğimiz evimizden geriye tek bir kolon kalmıştı. Onu tamir ettik şimdi çocuklarım ile birlikte oturuyorum. Ben giderken hayvanlarımı da alıp götürmüştüm. Artık ne benim eski neşem var ne de mahallenin. Eskiden burada kadınlar birlikte oturur konuşurduk, şimdi ise sadece ben varım. Tüm komşularımın evi yıkıldı."

YIKIM İÇİNDE KIŞA HAZIRLANIYORLAR

Anlattıkları ile gözyaşları yanaklarından süzülen Zeynep, beni uğurluyor. İki adım ötede tandırda kış hazırlığı yapan iki kadınla karşılaşıyorum. Kadınlar ellerine aldıkları bir torba patlıcanı ateşte kızartıyor. Kızaran patlıcanları soyan kadınlar daha sonra onları kavanoza koyup kışa kadar bekletiyor. "Karşınızda yıkım var. Ne düşünüyorsunuz?" diye soruyorum. Kadınlardan biri, "Biz ne yapalım. O yıkım orada bir yıldan uzun süredir devam ediyor. Biz onla değil o bizle yaşamayı öğrenecek. Eski komşularımız geri gelecek. Biz bu sefer tek değil onlarla birlikte yapacağız hazırlıklarımızı" cevabını veriyor.

SUR’U ANIMSATIYOR…

İlk defa gördüğüm Nusaybin'e bir yakınlık hissediyorum. Gelen yıkım sesleri, insanların eksik hissedişleri ve kurşun izleri bana Sur'u anımsatıyor. Sur ile olan tek fark ise yıkımla yaşamı ayıran şeyler. Burada buna teller engel olurken, Sur'da ise beton barikatlar engel oluyor. Sur'dan bir kadının sözlerini anımsayarak ve tekrar ederek sessizce çıkıyorum: "Bu devir ve devran döner elbet, biz evlerimizi geri almasını da biliriz. Ölülerimizi orada bırakmayacağız. Direnişin izleri silinmeyecek…"