‘Şirvan’da ağıtlar Kürtçe diye mi sessiz kalındı?'

Şirvan'daki maden katliamında toprak altında olan Yavuz Yıldız'ın dayısı, yakılan ağıtların Kürtçe olmasından dolayı toplumun bazı kesimlerinin sessiz kaldığını ifade etti.

Siirt’in Şirvan ilçesine bağlı Maden köyündeki maden ocağında heyelan gerçekleşmesi sonucu 16 işçinin toprak altında kalmasına ilişkin arama kurtarma çalışmalarının üzerinden 2 hafta geçti. Hâlâ 4 işçi göçük altında.
Göçük altında kalan Şirvanlı 28 yaşındaki kamyon şoförü Yavuz Yıldız’ın dayısı İstanbul’dan Şirvan’a gelmiş ve yeğeninin toprak altından kurtarılmasını bekliyor. 

'BİR ÇİFT KÖSELE AYAKKABI İSTİYORDU'

ANF'ye konuşan Hakan Habibaktik, en son toprak kaymasından bir gün önce telefonda konuştuklarını söyleyerek, şunları anlattı:
"En son Yavuz ile heyelanın gerçekleşmesinden 1 gün öncesinde telefonla konuştum. Hatırını sorduktan sonra kendisine 'gel, sana bir otobüs alalım da artık o maden ocağında çalışma, kravatlı, temiz bir işin olsun' dedim. İstanbul'da yaşadığımdan benden bir çift kösele ayakkabı hediye etmemi istedi. Telefonda bu denli gayet neşeli bir şekilde şakalaştık. Yüzyüze görüşmemiz ise en son geçen yılın Mayıs ayındaydı. Yavuz, çok doğal ve saf, içinde kötü, art niyet olmayan temiz kalpli bir insandı. Herkese içten, samimi ve arkadaşça yaklaşırdı. 28 yaşında ve 2 çocuğu vardı. Yanılmıyorsam 2 ay kadar sonra üçüncü çocuğu dünyaya gelecek. Bu işten önce çiftçilik yapıyordu. Maden işçiliğine bekçi olarak başlamıştı ve yaklaşık 2 yıldır bu maden ocağında kamyon şoförü olarak çalışıyordu. Heyelanın gerçekleştiği gecenin 12 saat sonrasında hemen Şirvan’a, maden ocağına geldim. O günden beridir buradayım ve toprak altından çıkartılmasını bekliyorum.’’

'ÜÇ MAYMUNU OYNUYORLAR'

Habibaktik, 13 yıldır aktif halde olan maden ocağının, göçük olduktan sonra bakanlar ve Emine Erdoğan tarafından ziyaret edilmesine de değinerek, şunları ifade etti:
"Heyelan gerçekleştikten sonra 2 gün kadar herhangi bir arama kurtarma çalışması olmadı. İlk olarak maden ocağına Enerji Bakanı Berat Albayrak geldi. Benim tahminime göre Enerji Bakanı’nın gelmesindeki amacın, maden ocağının ne zaman tekrardan aktif olup çalışmalara başlamasına dayalı bilgi almasıydı. Bir sonraki gün ise Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın gelmesi de bu olayın herhangi bir ihmal sonucu değil de doğal afet olduğunun kararını vermeleri içindi. Sağlık Bakanı’ndan 2 sonra da Emine Erdoğan geldi. Emine Erdoğan’ın gelmesinin nedeni de benim anladığım kadarıyla, maden ocağı, yani CİNER Holdingin ortaklarından biri olarak gelip ortaklarından ayrılma girişimi içindi. Herkesin bilmesini gerektiğini düşündüğüm bir diğer önemli unsur da Emine Erdoğan’ın göçük bölgesine gelmesinden önce 3 maymunu oynayan bazı kesimlerin, gelmesinden sonra boy göstermeleridir. Yani üzücü olan şu ki, göçük altında kalan 16 emekçi, işçinin kurtarılabilme durumu kimilerini ilgilendirmemişti; ta ki bakan ve Emine Erdoğan’ın gelmesinden sonra gelip samimiyetsizce göründüler. Ben bundan dolayı çoğu insanlarımızın kendi insani duygularıyla değil de başkalarının verdiği yanlış kararlara alkış tutmak için geldiğini kendi gözlerimle gördüm. Biz göçük altında kalan işçilerin yakınları bu duruma şahit olduğumuz halde, halihazırda tepki veremedik çünkü toprak altında kalan 16 canın, 16 acının sahipleriydik.’’

'ZİNCİRLERLE ÇALIŞAN MADEN İŞÇİLERİNE BENZETTİM...'

Hakan Habibaktik, "Devlet bu yarayı sarmaya çalışmadığı gibi, sınıfta da kaldı" diyerek, şöyle devam etti:
"Bizim için Soma’nın, Ermenek'in ve Şirvan’ın acısı birdir ama bazı kesimler Şirvan’daki maden ocağında gerçekleşen göçük altında kalan 16 kişi önemsiz gibi geldi. Çünkü Şirvan’daki ağıtların dili farklıydı, çünkü Kürtçe idi. İşte bu noktada bizleri Orta Çağ'da ayağında prangalarla, zincirlerle çalışan maden işçilerine benzettim. Fiziksel özgürlüğümüz dışında tek fark ayağımızda zincir veya prangaların olmayışıdır. Aynı Orta Çağ zihniyetinin ilkelliği bu ülkede yaşanıyor. Her ne kadar bu göçükteki arama kurtarma çalışmaları yine genel olarak göçük altında kalanların yakınlarının gönüllü olarak çalışmalarıyla gerçekleşse de 2 haftadır bir süre geçiyor ve sessizce, acı dolu bir şekilde bekliyoruz. Benim içimde oluşan ateş canımı yakıyor. Çünkü kendi çıkarlarından önce, emekçilerin, işçilerin sesini duyan hiçbir yetkiliyi görmüyor, duymuyor ve bilmiyorum."