Yüksek: Kürt sorununda çözümsüzlük ekonomik ve siyasal krizi getirdi

DBP Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek, Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasal krizin nedenini Kürt sorununun çözümsüzlüğü olarak ifade ederek AKP’ye bunun hesabının sorulacağını belirtti.

AKP/Saray rejiminin Kürt halkı, siyasi hareketi ve muhalefet odaklarına dönük kendi diktasını inşa etmek üzere başlatmış olduğu inkâr, imha, baskı, şiddet ile sindirmeye dayalı hayata geçirdiği politikaları ülkeyi her geçen gün kaosa sürüklerken, yaşanan krizin boyuta her geçen gün derinleşiyor. 

AKP/Saray’ın devreye koymuş olduğu kirli savaş konsepti kapsamında tutuklanarak cezaevine koyulan ve aylarca cezaevinde rehin tutulan DBP Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek, ülkede yaşanan siyasi soykırım saldırıları, kriz, kaos ve savaş odaklı politikalarının yol açmış olduğu siyasi, politik, ekonomik ve sosyal gelişmelere ilişkin ANF’ye değerlendirmelerde bulundu.

Türkiye tarihinde yaşanan en büyük siyasi soykırım saldırılarıyla karşı karşıya kaldıklarını söyleyen Yüksek, Türkiye tarihinde darbe süreçleri haricinde böylesi bir siyasi tabloyla hiçbir zaman karşılaşılmadığının altını çizdi. DBP’li 106 belediyede 36’sına el konulduğuna dikkat çeken Yüksek, geri kalan onlarca belediyelerine de “fiili kayyum” ile iradelerinin ipotek altına alınarak yetkilerinin gasp edildiğini dile getirdi. 

Binlerce parti yöneticileri ve üyelerinin rehin alındığını belirten Yüksek, aynı durumunda bileşeni oldukları Halkların Demokratik Partisi (HDP) açısından da geçerli olduğuna işaret etti. Yüksek, Eş Genel Başkanları dahil olmak üzere Türkiye'nin 3’üncü büyük partisi olan HDP’nin 10 milletvekilinin cezaevine ve binlerce üyesinin tutuklu olduğuna değindi. AKP/Saray rejiminin bunun yanı sıra OHAL’e sırtını vererek, sivil toplum kuruluşları, basın örgütleri, kadın dernekleri, Kürt kültürü ve dili ile ilgili çalışma yapan derneklere kadar yüzlerce dernek kapattığına dikkat çeken Yüksek, “Bütün bu tablo bize bir şeyi gösteriyor; oda tarihin en büyük siyasi ve sivil toplum kırımını. Bu tabloları Türkiye Cumhuriyet tarihinden bu yana neredeyse her 10 yılda bir yaşıyor. Türkiye tarihi açısından bu denli siyasi bir soykırım dönemi yaşıyor. Sebebi ise Türkiye’nin ciddi bir şekilde değişim dinamiği ile karşı karşıya olmasından dolayıdır” diye belirtti. 

‘YAŞANANLAR DEVRİMSEL BİR KRİZDİR’

Yüksek, artık halkların, Türkiye’nin yüzyıllık geçmiş döneminde sürdürmüş olduğu statükocu anlayışla ve sistemle 21’nci yüzyılı götüremeyeceğini gördüğünü ifade ederek, “Kürt halkı başta olmak üzere bu geçen yüzyıl boyunca ezilen bütün toplumsal kesimler, inançlar, kültürler şu an Türkiye'de yeni bir demokratik sistemin oluşması için mücadele ediyor. Bunun karşısında eski statüko da ısrar eden bir anlayışla karşı karşıya kalınmış durumda ve bunun da ancak devrimsel bir geçiş ile mümkün olduğunu görüyor. Bu süreç ve yaşanılan devrimsel bir krizdir. Evet bu bir değişim krizidir. Bundan dolayı bu kadar sert ve keskin yaşanıyor. Her güç kendi çerçevesinden bu değişim sürecine yön vermeye çalışıyor. AKP yön vermeye çalışıyor. CHP statükoda ısrar ederek yön vermeye çalışıyor. Bizlerde Kürt halkı ve demokratik güçler olarak yön vermeye çalışıyoruz. Aslında 3 tane duruş var bu değişim sürecinde. AKP bu değişimi görüyor ama kendi ekseni çerçevesinde değiştirmeye çalışıyor. Böylesi 3 çizginin çatışması söz konusu ve ondan dolayı bu kadar ağır. Bu tabloda AKP milliyetçi toplumları da yanına alarak devlet yapılanmasını da önemli olarak ikna ederek kendi sistemini kurmak üzere buna itiraz eden demokratik bir sistem dayatan tüm demokrasi güçlerine saldırmaya başladı. Siyasi soykırım saldırıların bulunuyor. Hukuk ve yargıyı kullanarak saldırılar yapıp tasfiye etmeye, rehin almaya ve susturmaya çalışıyor. Bütün partimize yönelik saldırıların nedeni budur. AKP'nin kendi sistemini kurma girişimidir” dedi. 

‘AVRUPA ÜLKELERİ AKP’YE DESTEK VERMİYOR’

Türkiye’nin uluslararası hegemonya güçler nezdinde ve uluslararası kamuoyu tarafından çok ciddi bir yalnızlaşmayı yaşadığını söyleyen Yüksek, şöyle devam etti: “Şu an batı dünyası, İslam dünyası da Ortadoğu'da Asya'da AKP'nin geliştirmek istediğini desteklemiyor. Şu an AKP hükümeti hangi devleti, uluslararası kesimi ve akımı kendisine dost olarak gösterebilir? Kendinden emin bir şekilde gösterebileceği hiçbir güç yok. Çünkü dünyadaki demokratik hiçbir güç ile barışık değil. Batı dünyası Türkiye ile ilişkilerini askıya alma derecesine gelmiş durumda. Ortadoğu ülkeleri keza aynı şekilde AKP hükümetinin neo-Osmanlı politikalarına karşı kendi özgürlükçü politikalarını koruma içindeler ve AKP hükümetini desteklemiyorlar. CHP'nin eski anlayışı ve Kemalist yaklaşımı da iflas etmiş ve Türkiye toplumunun yaşadığı sorunlara çare olabilecek bir noktada değildir. Hatta birçok sorunun kaynağını oluşturan bir anlayıştır CHP anlayışı. Ortada yeni, demokratik bütün halkları, renkleri, kimlikleri eşit kabul eden hepsini özgür ve kardeş olarak kabul eden ve 21’inci yüzyıl değerleri ile kadın özgürlükçü değeri ile örgütlenen şuan da Kürt hareketinin başını çektiği demokratik siyasi güçleridir. Ortadoğu'da bize destek veriyor. Ortadoğu’da radikal İslamcı akımların önemli oranda etkili olduğu yerlerde Kürtlerin öncülüğünü yapan demokrasi çizgisi şuan Batı tarafından daha fazla destek veriyor. Güney ve Rojava’daki Kürtlerin temsil ettiği çizgi tam da budur aslında. Kürtlerin demokratik duruşu dünya tarafından destekleniyor. Türkiye'de de DBP ve HDP'nin demokrasi çizgisi uluslararası güçlerin ve dünya tarafından desteklenen benimsenen bir noktadadır. AKP’nin bize tepkisinin büyük sebebi de bu nedenledir.”

‘AKP CİDDİYETSİZLİK İÇERİSİNDE’

Türkiye'nin şu anda ciddi bir ekonomi kriz, sosyal bulanım ve herkesin diken üstünde olmasının nedeninin Kürt sorunun çözülmemiş olmasına bağlayan Yüksek, “Türkiye'de hala darbelerin devam ediyor olması da buna bağlıdır. Savaş ve çatışmalı ortamlarda her türlü siyasi ekonomik kriz patlak verir. AKP, Kürt sorununda yeniden çözümsüzlük politikasına döndüğü için Kürtlerle barışmayı askıya alıp çatışma eksenli bir politika devreye koyunca, ülke hem içeride hem de dışarıda bu denli bir kaosa sürüklendi. Bu nedenle tüm çevrelerin gördüğü ve söylediği; Kürt sorunun siyasi ve demokratik yollarla çözülmesidir. Bunu AKP ve devletin içindeki kesimlerde biliyor. Tek yol var. Oda demokratik çözümdür. Bunun karşısında AKP’nin halen kalkıpta 10 Kürdü muhatap alıp ‘DBP ve HDP'yi devre dışı bırakacağım. Bunlarsız Kürt sorununu çözeceğim’ demesi aslında Kürt sorununu çözmeyeceğim demektir. Böyle bir çözüm yoktur. Mesela biz Kürt siyasi hareketi olarak devletle hükümetle ve diyalog ile çözülmesi gereken bu sorunu hayır biz devletle AKP hükümetiyle görüşmeyiz, onlarla çözüm aramayız da Türkiye'de yüzde 1 oy bile almamış partiler ve kesimler ile bu sorunu çözeceğiz dememiz ne kadar gerçekçi olursa, AKP’nin de o denli gerçekçi olur. Böyle bir şey mümkün mü? Ciddi bir ciddiyetsizlik var ortada. AKP hükümeti kalkıp kendi oluşturacakları Kürt çevreleri ile bu sorunu konuşacağız demesi akıllara zarar. Bu soruna çözüm aramak değil çözümsüzlükte ısrardır. Siz kendi kendinize muhatap yaratamazsınız. Bu işin muhatapları zaten vardır. Bu sorunu konuşurken siz PKK'yi konuşacaksınız, bunu kiminle konuşacaksınız? PKK kimi dinleyebilir? Bu kendi kendine çalmak kendi kendine oynamaktır” diye belirtti.

‘TEK ÇÖZÜM KÜRT SORUNUNU ÇÖZMEKTİR’

Kürt halkı, siyasi hareketi ve muhalefete dönük AKP/Saray rejimi tarafından yürütülen inkâr ve imhaya dayalı tasfiye politikalarının nedeninin AKP/Saray’ın kendi savaş odaklı politikalarında ısrarının sonucu yaşanan sıkışmaya bağlayan Yüksek, “AKP/Saray köşeye sıkışmış durumdadır. Bu nedenle de kendi diktatör yal sistemlerine karşı tehdit olarak gördükleri her kesime ve yapıya saldırıyor. Bunun krizi dışarıya vuruyor. Kamuoyunda partimize ve HDP’ye yönelik saldırılarını görmezden gelinmesi için psikolojik bir ortam oluşturmuştur. Düşünün ülkede milletvekilleri cezaevine atılıyor, ziyaretlerine bile izin verilmiyor. Tüm bunlar bir sıkışmanın sonucudur. AKP, ‘Ben bütün bunları yapacağım, dünya ne derse desin’le kendi sistemini kurabileceğini zannediyor. Ama artık böyle bir dünya yok” diyerek, konuşmasına şöyle devam etti: “Bakın kendi içinde de bugün ki politikaları karşısında yükselen sesler var. Örnek olarak Mehmet Şimşek’in yaşanan krize dair sarf ettikleri. Şimşek bunun farkında. AKP’nin hiçbir şey takmayız tutuma karşı Şimşek, 1. Dünya Savaşı’ndan sonra en kötü durumu yaşadıklarını ifade etti. Dünyayı bilen insanlar bunlar. 1. Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanan ekonomik krize yakın bir durumu yaşıyor Türkiye. Çünkü savaş bilançosu çok yüksek. Savaş ekonomisi şuan Türkiye'yi çökertiyor. Bunu görmek lazım. İçeride ve dışarıda Türkiye savaş halinde ve bunun ekonomiye yansımaları yeni yeni görülmeye başlandı. Buradan nasıl çıkacağı çok önemli. Şuan Erdoğan'ın ve hükümetin izlediği politika Türkiye'yi çıkaramaz bu süreçten. Hatta daha fazla krize ve kaosa sürükler. Krizden çıkacak tek bir yol vardır. Oda Kürt sorunun çözülmesidir. Kürt halkının kimliği, özgürlüğü ve hakları tanınmak zorundadır. Bunu Türkiye’nin görmesi lazım. Buna karşı direnmesi Türkiye'yi daha fazla krize sokar. Bu konuda en büyük muhatap olan Sayın Öcalan, en son kardeşi ile yaptığı görüşmede açıkça çağrıda bulundu. Ben hala müzakere masasında oturuyor ve kalkmış değilim dedi. Biz bu tutumu destekliyoruz. Kesin bir demokratik çözümün yanındayız. Sayın Öcalan'ın çizgisi; çözüm ve barışçıl bir çizgidir. Dünyada bunu görüp destekliyor. PKK'yi yeniden tanımlamaya çalışıyor. Avrupa Adalet Divanı değerlendiriyor. Bütün bunlar yaşanıyorken AKP'nin bunlar karşısında pozisyon alması çok yanlış. Şu an Türkiye halkları baskı ve korku nedeniyle seslerini çok çıkaramıyor, ama yarın bir gün kesinlikle bu halk AKP'ye hesap soracaktır.”

‘PARTİ OLARAK ÖRGÜTLÜLÜĞÜMÜZÜ KORUYACAĞIZ’

Yakın zamanda aldıkları DBP Merkez Yürütme Kurulu toplantısına dair aktarımlarda bulunan Yüksek, “Bu toplantımızda bazı kararlar aldık. Bilindiği üzere AKP, partimizi yönetimsiz bırakmak üzere sürekli il ve ilçelerde çalışan yöneticilerimizi işlevsiz bırakmak üzere sürekli olarak siyasi soykırım saldırılarında bulunuyor. Bu siyasi yönelim karşısında şu an en önemli hususlardan bir tanesi parti olarak örgütlülüğümüzü korumaktır. Biz bir kongre yapıyoruz ve 1 ay sonra o kongreye gelen arkadaşlarımız tutuklanıyor. Böylesi bir süreç yaşıyoruz ve onun için boşluk vermemek için yöneticimiz tutuklansa bile hemen yerini doldurmak adına örgütlülüğümüzü korumaya çalışıyoruz. Buda bu noktada çok önemlidir. Biz bunu bir direniş biçimi olarak değerlendiriyoruz. Bir diğeri ise topluma ve halka yönelik çalışmalarımızı süreklileştirmektir. Toplumun bilinçlenmesini ve örgütlü varlığını korumasını sağlayacağız. Bir diğeri de çözümden barıştan müzakereden yana olan kesimlerle ilişkimizi güçlendirmek olarak hedefliyoruz. Cezaevinde olan arkadaşlarımız da merkezimiz bünyesindedir. Hukuk komisyonları oluşturduk ve tüm arkadaşların davaları ile özel olarak ilgilenecekler. Kamu nezdinde de belediye başkanlarımızı savunmada faaliyet yürütecekler. Çünkü arkadaşlarımız sürekli basın ve medyanın saldırısı altındalar. Sürekli karalamalar iftiralar karşı karşıyalar. Tüm bunlara yanıt olabilecek bir merkez oluşturduk. Arkadaşlarımızın haklarını dışarıda bizler hem siyasi hem de hukuksal olarak savunmaya devam edeceğiz. Bu arkadaşlarımız demokrasi için halkı için hizmet eden hiçbir yanlışı olmayan kişilerdir. Bu vesileyle de tüm arkadaşlarımıza selam ve saygılarımı iletiyorum. Arkadaşlarımız en yakın zamanda aramızda olacaktır. Bizler bunun mücadelesini veriyoruz. Dönecekler ve halkımızla beraber demokrasi mücadelesi vermeye devam edeceklerdir” diye konuştu.

‘ELBETTE BU TOPLUM AKP’YE KARŞI TEPKİSİNİ ORTAYA KOYACAK’

Kürt halkı, partileri ve muhalefet odaklarına dönük AKP/Saray’ın sindirmeye dönük yaptığı saldırıları ele alan Yüksek, Türkiye'nin tamamında çok anlamlı ve derin bir sessizlik oluştuğunu belirterek, şöyle devam etti: “Son bir yılı aşkın süredir yaşanan gelişmeler ve en son 15 Temmuz darbe girişimi yine OHAL ve bütün bunların yaratmış olduğu psikolojik atmosfer söz konusu. OHAL’e dayanarak hükümetin çıkartmış olduğu Kanun Hükmünde Kararnameler ile gösteri ve yürüyüş yasakları yine toplantı yasakları toplumun düşünme ve ifade etme olanaklarını ortadan kaldırıyor. İnsanlar hangi yolla ifadelerini gösterebilir; sokağa çıkar ve tepkisini orada gösterir. Ya da basın yoluyla konuşarak ve sosyal medyada tepkisinin gösterir. Yani illaki bir yol ile düşüncelerini ortaya koyar ve ifade ederler. Şimdi bu alanların tamamına bakıyorsunuz hepsinde ciddi bir baskı var. O yüzden toplumun sessizliğini bu durumlardan bağımsız değerlendirmemek lazım. Fakat bu sessizlik aynı zamanda biriken bir öfkeye de dönüşüyor. Hükümetin bu uygulamalarına karşı biriken bir öfkeye dönüşüyor. Bunun patlaması nasıl olur kestirmek zor. Bunun analizinin çok keskin yapılması gerekiyor.’’

Yüksek son olarak toplumun daha fazla bu süreci bu şekilde kaldıramayacaklarını ifade ederek, bu sessizliğin çok anlamlı olduğunu değerlendirerek AKP’ye karşı toplumun tepkisini elbette ortaya koyacağını söyledi.