KDP'nin tutumu asla kabul görmeyecek

Son birkaç günde sahada yaşananlara bakılırsa her an büyük bir savaş patlak verebilir. 4 Kasım’da KDP güçlerinin Garê alanına bağlı Çemankê mıntıkasında 2 koldan gerillaların kamplarına operasyon yapması ve devamında gelişen olaylar bilinmektedir...

Son süreçte KDP’nin yeni bir iç çatışmayı körüklediği ve bunun için işgalci Türk devletinden sınırsız destek aldığı gizli saklı bir şey değil. Her fırsatta PKK’ye karşı savaşı kışkırtıcılığı yapıp, bunun için büyük bir gayret sarf ederek tüm beyanatlarında PKK’nin Kürdistan bölge hükümeti güçlerine karşı olduğu iddiasında bulunuyorlar. Durumun vahametine ve doğuracağı sonuçlara bakıldığında Kürtlerin yok edilmesinin hedeflendiği ve var olan kazanımların çok ciddi bir tehlikeyle yüz yüze geldiğini görmekteyiz.

Nitekim PKK yönetimi bu büyük resme bakarak sağduyulu davranmaya çalışıyor ve belli ki KDP cenahı PKK’nin bu yaklaşımını bir zayıflık olarak algılıyor. KDP yönetimi pratiğiyle ve söylemiyle nasıl bir girdaba girdiğinin belki de farkında değildir. Durumun yıkıcı sonuçlarına rağmen böyle bir pratik sergilediklerine göre o zaman direkt Kürt halkına karşı düşman cephesinde resmi olarak yer aldıklarını söylemek gerekiyor.

Son birkaç günde sahada yaşananlara bakılırsa her an büyük bir savaş patlak verebilir. 4 Kasım’da KDP güçlerinin Garê alanına bağlı Çemankê mıntıkasında 2 koldan gerillaların kamplarına operasyon yapması ve devamında gelişen olaylar bilinmektedir. Aynı zamanda Türk devletinin Güney Kürdistan’daki Şeladizê ve Bamernê üslerine yoğun sevkiyat yaptığı ve bu sevkiyatın rutin bir prosedür gereği olmadığını da açıkça vurgulamak gerekiyor.

Söz konusu üslere 7 ve 8 Kasım’da, gece saatlerinde Türk devletine ait helikopterlerle yoğun sevkiyat yapıldığını hatırlatmakta fayda var. Yapılan sevkiyatın Suriye’deki cihatçı çete grupları olduğunu ve bu çetelerin Behdinan’daki her iki büyük üs olan Şeladizê ve Bamernê’ye yerleştirildiklerini, yanı sıra aynı üslere yoğun mühimmat takviyesi yapılarak bölgedeki gerilla kamplarına nokta baskınlarıyla operasyon hazırlığında olduklarına dair bilgiler, KDP-TC ittifakını açıkça ortaya koymaktadır.

Öte yandan bir süre önce AKP-MHP’nin Güney Kürdistan hükümetindeki temsilcisi konumunda olan Aydın Maruf ve Mesrur Barzani'nin, resmi programları dışında Ankara’ya yaptıkları gizli ziyareti de vurgulamak gerek. Zira Türkmen cephesi başkanı olan Erşet Salihi ve Musul eski valisi komutasındaki silahlı çete gruplarının (Türk devletinin Başika’da eğitip donattığı çeteler) Şengal’e müdahale için hazır bekletildikleri bilgisi yabana atılır cinsten değil.

Peki Türk devleti, Irak, KDP ve Amerika bu anlaşmayla neyi hedeflemektedirler? Öncelikle Türk devleti tabiri caizse bir taşla birden fazla kuş vuruyor.

Türk devletinin yıllardır uğraştığı Kürtler arası bir çatışma yaratma çabası böylece gerçekleşiyor ve DAİŞ çetelerin tamamlayamadığı Êzidî katliamını tamamlamak için muazzam bir fırsat oluşuyor. Öte yandan Türk devleti Amerika ve KDP’ye; “dağda PKK’nin varlığına son vermeden Şengal’e müdahale başarılı olamaz” dayatması yapıyor ve öncelikle dağdaki gerilla varlığına son verilmesini şart koşuyor. Zaten pratikte Türk devletinin planları uygulanmaktadır. Bu anlaşmanın Türk devletine bir diğer faydası ise bugüne kadar yaptığı tüm katliamlara uluslararası bir resmiyet kazandırarak kendisine bir kalkan örmek istemesidir. Ancak burada Türk devletinin en önemli hedefi; PKK ve KDP’yi çatıştırarak zayıflatmaktır. Kürtleri parçalayıp zayıflatarak çok ciddi bir siyasi ve ekonomik kriz içinde bulunan Türkiye’nin gündemini değiştirmektir. Özetle KDP’nin şu anda yaptıklarıyla Türk devletine muazzam fırsatlar sunmakta, adeta AKP-MHP faşist blokunu ipten almaktadır.

Amerikan’ın beklentisi ise; Tahran’dan başlayarak Şam'a kadar uzanan İran destekli Şii koridorunu ikiye bölerek etkisini zayıflatmaktır. Amaçlanan bölgedeki İran destekli Şii nüfusun etkinliğini kırıp Sünni bir cephede birleştirmektir. Bu amaca ulaşmak için açıktan DAİŞ artıkları olan çete gruplarını kullanmak yerine zaten bu konuda rüştünü ispatlamış Türk devletini devreye sokmakta bir sakınca görmemektedirler. Diğer bir hedefse; KDP-TC ortaklığına her türlü finansal desteği vererek, PKK’nin varlığını ortadan kaldırmak ve sırasıyla YNK ve diğer Kürt partilerini tasfiye ederek hem Rojava hem de Güney Kürdistan’da bir KDP hakimiyetini pekiştirmektir. Ancak en önemlisi gerilla alanlarındaki petrol yataklarını çoğaltarak, üretimi artırarak bazı sermaye gruplarını memnun etmektir. Şunu da eklemekte fayda var ki, Amerikan’ın yeni yönetiminin bu planı onaylayıp onaylamayacağı önümüzdeki süreçte sergilenecek tutumlarla ortaya konulacaktır. Yanı sıra KDP’nin acelesine bakılırsa, ABD’nin başkan değişimi sürecindeki bu ara döneminde planlarını gerçekleştirmek istemektedirler. Aynı Amerika’nın, Rojava’da güya Kürt birliğinden yana olduğunu hatırlatmakta da fayda var.

KDP, hedeflerine ulaşmak amacıyla içine girdiği bu anlaşmayla büyük bir kumar oynamaktadır. Yani KDP’nin hedeflerine ulaşması için deyim yerindeyse düşeş atması gerek. Karakteri ve ailevi çıkarları uğruna böylesine gözükara davranmaları pekâlâ mümkündür. Unutmamak gerekir ki, burada temel ilkeleri iktidarı devam ettirmek, parti ve aile çıkarlarını garantilemektir. Ancak esas hedefleri PKK’nin varlığına son vermek, kendince oluşacak boşluğu doldurarak ve Kürt halkı üzerinde mutlak bir hakimiyet kurarak iktidarını süreklileştirmektir. Diğer bir hedef ise yaşadıkları ekonomik ve siyasi krizden, artacak petrol üretimi ve Amerikan sermayesinin yardımıyla kurtulmaktır. Öte yandan 2014’ten beri Duhok’taki kamplarda tutulan Êzidîleri tekrar DAİŞ artıkları olan çetelerin kucağına itmektir.

Unutulmamalıdır ki Êzidîler KDP’nin ihanetini sürekli hatırlayacaklardır. KDP’nin muhalefet edenlerden nefret eden bir yapı olduğu gerçeğini unutmamak gerekmektedir. Tüm bunlardan sonra var olan diğer partileri hizalamayı, teslim almayı ve direnenler olursa da tasfiye ederek tam hakimiyet kurmayı amaçlamaktadır. Özetle KDP Hewlêr ve Duhok şehirlerine sıkışmış kalmış durumdadır. Şeladizê Serhildanı’nda ortaya çıkan sonuç, KDP’nin bu bölgelerde de hakimiyeti kaybetmeye başladığını göstermektedir. Böyle bir adım atarak var olan muhalefeti tasfiye etmek ve var olan kriz.

Durumundan bu şekilde sıyrılmak istemektedir.

Irak hükümetine gelince burada hükümet adına bir varlıktan söz etmek zor. Zira Amerika, Kazimi’yi planlarını hayata geçirmek için iktidara getirdi. Mevcut durumda Kazimi sorunlar sarmalıyla uğraşmakta ve kendisini topluma kabullendirmek için büyük bir uğraş içerisinde bulunmaktadır. Amerika’nın ve Türk devletinin baskılarına dayanması söz konusu değildir. Bundan dolayı kendisinden istenen resmi anlaşmadır. Belki başka vaatler de verilmiştir. Ancak görünüşte anlaşmaya karşılık her türlü alanda destek sözüdür.

Özetle sahadaki mevcut güçlerin hareketliliği ve verilen mesajlar bu tabloyu karşımıza çıkarmaktadır. Peki böyle bir süreçte Kürt halkı ne yapmalı? Şimdi Kürt halkı ve partileri yol ayrımına gelmiş bulunmaktadırlar. Kürt halkı direnişiyle insanlığı uçurumun kenarından kurtararak ve ağır bedeller ödeyerek özgür ve öz değerleriyle yaşamayı hak ettiğini kanıtlamıştır. Ancak nihai özgürlüğü sağlama ve sömürü sistemine son vermenin bir adım ötemizde olduğunu unutmamamız gerekmektedir. Ya kararlı bir adım daha atarak kahraman evlatlarımızın hayallerini gerçekleştireceğiz, ya da tüm bu değerleri ve kahramanların umutlarını bir sermayedar grubun ve ailenin geleceğine kurban edeceğiz. Kürt toplumu kahraman evlatlarının emeği ve direnişi üzerinde pazarlık yapılamayacağını göstermelidir. Tüm bu zorlu dönemin sonucunu kararlılığımız tayin edecek ve varlığımız atacağımız adımlarla belirlenecektir. 

Açıkçası KDP’nin içine girdiği bu alçaltıcı ve onur kırıcı durum KDP içindeki yurtsever ve Kürt halkının değerlerine bağlı kesimler tarafından da asla kabul edilmeyecektir. Kürt halkının ihanete bulaşmamış öz evlatları, kuşkusuz bu onursuz adımlar karşısında gereken cevabı layıkıyla verecektir. Sonuç ne olursa olsun, onurlu Kürtler baskın hat olarak varlığını güçlendirerek devam edecektir.